bir insanın, devletin, milletin, camianın, kurumun başarısı kalitesine bağlıdır ve bu saydığım her bir seçeneğin kalitesini de prensipleri belirler.
prensipler önceliklerden oluşur. önceliklerini doğru seçersen en başta kaliten, kalitenle birlikte de orta/uzun vadede başarın artar.
bir yerde herhangi bir konuda bir sınır varsa önceliğin bu sınırla ilgilidir. konumuz yabancı sınırı. futbol özelinde konuşurken, bu sporu yapacak olan insanları seçme noktasında bir sınır koymuşsan senin önceliğin bellidir, oynayacak olan kişilerin türk olması.
bunun arkasında yatan kirli veya temiz birçok sebep sayabilir bulabiliriz. menajerlerin maddi kaygısı deriz, siyasi bir milliyetçilik kaygısı diyebiliriz, yerli futbolcuların kendine forma şansı bulması için -hatalı bir yol olduğunu biliyoruz hepimiz- bir fırsat olarak tanımlayabiliriz, gücü elinde bulunduran kişilerin yabancı sayısının artmasıyla gücünün azalması diyebiliriz, daha birçok sebep bulmak kolay. fakat tüm bunlar şunu değiştirmiyor, senin önceliğin topu oynayacak olan adamın türk olması.
sen kıstaslar listesinin en tepesine bunu koyarsan, yerine getirilmesi gereken ilk kriterin bu olması gerektiğini dayatırsan diğer kriterlerden feragat etmek zorundasın. senin kaliten yerlilerin kalitesinin ve çalışma şevklerinin insafına kalır. sen kulüpleri yerli futbolculara muhtaç haline getirirsen futbolcular kulüplerin işvereni olur. kağıt üzerinde istediği kadar maaşını veren taraf kulüpler olsun, sen kozu yerli futbolcuya verdikten sonra artık kaliten piyasaya sürülen yerlilerin kalitesi kadar olur.
yani sen pazarı dünya ölçeğinden türkiye ve türk kökenli oyuncular ölçeğine daraltırsan, arz/talep kuralı gereği az olan ürünün fiyatı yüksek olur. bunu da geçtim, hadi maliyetini karşılamanın bir yolu bulundu diyelim -ben bulunabileceğini düşünmüyorum, menajerler ve futbolcular aç gözlü bir şekilde ederinden kat kat fazlasını talep edeceklerdir- yine de dar bir havuzda yetişen futbolcuların kalitesi havuzun darlığıyla doğru orantılı olacaktır.
sen kalite değil, maliyet değil, seyir zevki değil, gelişim değil, "yerlilik" noktasından yola çıkarsan diğer hiçbir şeyi kontrol edemezsin. kaliten de vasat kalır, maliyetin de kontrolden çıkar, seyir zevki de giderek azalır, yerli diye göklere çıkardığın adamların kalitesi de yerlere düşer.
bir insanın yaptığı işe değil kimliğinde yazan herhangi bir bilgiye takılan hiç kimse bu çağın insanı değildir. yabancının bulduğu futbolu, yabancının koyduğu kurallarla, yabancının medya kuruluşundan, yabancının altyapısıyla, yabancının verdiği paralarla elde ettiğin sponsorluklarla oynamayı miden kaldırıyor da, sahaya çıkan insanların milleti-rengi-yetiştiği ülke kanına dokunuyor? bu ülkede yerli fabrika sayısı her gün daha da azalıyorken milli duyguların zorlanmıyor da, 1940'larda ikinci dünya savaşı zamanında iki ülke arasında
* 6000'den (yazıyla altı bin) fazla tankın katıldığı savaş yapılabiliyorken senin ülken yaklaşık 80 (yazıyla seksen) sene sonra bir tane tank motoru üretemiyor diye kalbin sızlamıyorsa, yerli diye piyasaya sürülen elektronik eşyaların dahi içeriğinin yüzde altmıştan fazlasının yabancı ülkelerde üretilen parçalardan oluşmasından rahatsız değilsen, giydiğin takım elbiselerin etiketlerinde yüzde doksan ihtimalle yabancı bir markanın adı yazıyorken gocunmuyorsan, hala daha meydanlarda yerli araba "üreteceğiz" diye 2019 yılında "müjde" verirken milliyetçiliğin okşanabiliyorsa, geçmediğin köprü için vergilerinden yabancılara tazminat ödenmesi senin duygularında milliyetçiliğe tekabül ediyorsa, ülkendeki tüm telefon altyapısı yabancı sermayenin elindeyken telefonla konuşabilmek sana "milli" hissettiriyorsa, ülkeye saman-domates-buğday ithal ederken ve bunları yerken "türk" hissediyorsan;
kusura bakma ama ben de statta oynayan futbolculara baktığım zaman kendi milletimden biri top oynuyormuş gibi hissedebiliyorum.
ben futbol izlemek istiyorum, yerli malı haftası değil. bunu oynayan türk de olsa yabancı da olsa kaliteli oynasın yeterli benim için. sonra çapını unutup zengin oldu diye her yerde herkese efelenen sonradan görme görgüsüz topçuları ömrümün sonuna kadar televizyonlarda izlemek istemiyorum.