en dibine gidelim; futbolcu sonuçta bir emekçidir. kazandıkları paraların astronomik yerlere ulaşması ise arz-talep ve futbolun endüstriyelleşmesi ile ilgili olup bundan en az sorumlu olanlar futbolculardır ve bu başka bir tartışma konusudur dolayısıyla futbolcuların temelde birer emekçi oldukları gerçeğini değiştirmemektedir.
buna mukabil, x emekçiye a milletine mensup doğduğu için pozitif, y emekçiye b milletine mensup doğduğu içinse negatif ayrımcılık yapılması, adı üzerinde
ayrımcılıktır.
bu noktada, şahsen hiçbir gerekçenin emekçi haklarını kısıtlamasına taraftar değilim.
hele hele "ülke futbolu" gibi garabet ve iktidarlar tarafından suistimale açık bir kavram üzerinden gaspedilmesine kesinlikle karşıyım.
öte yandan, hadi diyelim serbest piyasa ekonomisi doktrinlerini benimsemiş biri olun, yine karşı olmanız gerekir çünkü çok bariz haksız rekabet yaratır yabancı sınırı.
şimdi muhtemelen "x ülkede böyle, a liginde de var" diye savunulabilir; valla isterse galaksinin her yerinde geçerli olsun, yanlış yanlıştır.
bir diğer sıkıntı da, milyon defa dillendirildiği üzere "yayıp yatan türk futbolcusu" ile "ikiyi yirmiye kakalayan anadolu kulübü" kafalarıdır.
anadolu kulübü de altyapıya falan kasmaz yabancı sınırı varken.
gider alt liglerden yetenekli gelecek vadeden çocukları toplar, bir-iki sezon cilalar sonra patlatır büyük kulüplere.
büyük kulübe giden çocuk da profesyonel olacak, iş ahlakına sahip olacak, sporcu ahlakına sahip olacak, baskının altında ezilmeyecek, gece hayatında agd olmayacak da kendini geliştirmeye devam edecek. don't die my dunkey don't die :)
yabancı sınırı olmazsa bu çocuklar ya tıpış tıpış avrupaya veya diğer liglere gidecek ve canını dişine takarak çalışacak, ya da türkiye'de kalacak ama yine tırnağıyla kazıyarak rekabet edip pişecek veya yeneteği ve profesyonelliği yeterli değilse silinip gidecek.
evrensel seçicilik.
survival of the fittest kanka.
ha yok illa ülke futbolu da gelişsin istiyorsak da, yine defalarca dillendirildiği üzere getiririz ilk 11'de altyapıdan 2-3 oyuncu zorunluluğu veya 18'de 5 veya 25'te 7 falan, canavar gibi olur işler.
ülke futbolu dediğiniz şey, iki yılda dört yılda bir turnuvalara gidip o turnuvalarda da en fazla 8-10 maç yapıp gelmek değildir bence.
bence liglerin kaliteleri ve üst düzey mücadeleler, örneğin şampiyonlar ligi çok daha önemlidir ülke futbolu için.
her sene düzenlenen şampiyonlar ligi, kazanana 10,5 milyon euro ödül vermiş en son.
4 yılda bir düzenlenen dünya kupası 35 milyon dolar. bugünün paritesiyle 27 milyon euro.
toplam rakamlara bakacak olursak, uefa, sadece şampiyonlar ligi için sadece 2013-2014 sezonunda toplam 904 milyon 600 bin-
€ dağıtmış. yani yaklaşık 1 milyar 175 milyon civarında amerikın dalır dağıtmış.
fifa ise, 4 yılda bir düzenlenen dünya kupası sebebiyle toplam 358 milyon
$ dağıtmış.
dünya kupasında paraları federasyonlar, şampiyonlar liginde ise kulüpler alıyor denebilir.
yine dönüyorum bir önceki paragrafa; ilk 11'de üç altyapı oyuncusu veya 18'de 5 altyapı oyuncusu zorunluluğu getirirseniz, bu kulüpler bu paraları, federasyonun harcayacağından çok daha verimli harcar bundan emin olabilirsiniz.
federasyon yol gösterici değil, işleri kolaylaştıran bir örgüt olmalıdır.
şu anda tff'yi tartışmaya bile gerek yok.
yabancı sınırının hiçbir mantıklı açıklaması yok özetle.
ister dünya görüşünüz solda ister sağda, ister sadece ülke futbolunun iyiliğini ister sadece kulüplerin iyiliğini gözetir olun; hiçbirisinde, hele bizim gibi rekabete herkesten çok ihtiyacı olan ülkelerde hiç hiç hiç yeri yok.