845
90'lı yıllara damgasını vuran yerlileri hatırlayalım: tugay kerimoğlu, hakan şükür, ergün penbe, sergen yalçın, alpay özalan, arif erdem, hakan ünsal, suat kaya, bülent korkmaz, fatih akyel, çubuklu tosun, rüştü reçber, ogün temizkanoğlu, hami mandıralı, abdullah ercan, nihat kahveci,okan buruk, yıldıray baştürk, tayfun korkut, ümit davala,hasan şaş, emre aşık,mehmet özdilek,ertuğrul sağlam,saffet sancaklı,oktay derelioğlu, vedat inceefe, abdullah ercan... daha hatırlayamadıklarımız da var. anadolu kulüplerinde de celil sağır olsun, serkan aykut olsun, cenk işler, ümit karan, ümit özat,cafer aydın ... bir sürü yetenekli futbolcu bir çırpıda akla geliyor. o zamanın herhangi bir takımını düşündüğünüzde birçok kaliteli yerli oyuncu aklınıza gelir. örnek kocaelispor dedin mi mert korkmaz, nuri çolak, faruk yiğit,evren turhan, saffet sancaklı, mustafa özkan bir sürü kalburüstü yerli sayabilirsin hem de neredeyse 20 yıl sonra.
görülüyor ki bu dönemlerde daha iyi futbolcu yetiştirmişiz.
bunun temel nedeni şu:
çok iyi antrenörlerimiz vardı demek isterdim ancak temel neden futbolun türkiye'de endüstrileşmesinin başlangıç döneminin olması(ucundan da olsa kaliteli yabancı oyuncular ve antrenörlerin gelmeye başlaması) mali olarak güçlü olmayan kulüplerimizin hem kendi yetiştirdikleri hem de anadoluyu tarayarak çıkarmak zorunda olduğu futbolcularla işe devam ederek bu endüstrileşmeye ayak uydurmak zorunda olmaları . böylece artık avrupayla aradaki farkı kapatabilecekleri inancı.şimdi diyeceksiniz ki o zaman 50'li 60'lı yıllarda daha da iyi oyuncular çıkmalı, daha başarılı olmalıydık. ancak 50'lerden 80'lerin sonuna kadar iletişim bu kadar gelişmemişti ve avrupa'ya giden takımlarımız sudan çıkmış balık gibiydiler. her konuda çok geriydik.birçok yeniliği ancak avrupa maçlarında görebiliyorduk ve bu dönemlerde balkan kökenliler hariç avrupalı'yı ülkemize getirmek çok zordu.
bu geçiş döneminde birçok yerli yetenek keşfedildi ve galatasaray'ın ve milli takımın başarılı dönemleri yaşandı.bu başarılar çok az yabancı futbolcu ile yaşandı (herhalde sınır üçtü) ve bu,bir illüzyon yarattı. bizim futbolcumuzla da başarılı olabiliyoruz.şu anda futbolumuzu yöneten kişilerin çoğunun kafasında bu başarılar var.
ancak günümüzün şartları ile o dönemin şartları çok farklı.günümüzde ise kulüplerimiz mali olarak çok güçlü ancak oyuncu yetişmiyor.
günümüzde futbol artık bir oyun değil.avrupa kulüpleri inanılmaz derece de profesyonelleşti.futbol çok hızlı oynanıyor ve çok küçük yaş kategorilerinden itibaren avrupalı oyuncular tempolu futbola hazırlanıyor. dünyanın her yerinden futbolcuları alt yapılarına kazandırıyorlar. birazcık sivrilen genç futbolcuları hemen renklerine bağlıyorlar. sınırlar tamamen kalktı. oyuncu başarılı olamazsa da kiralıyorlar, satıyorlar, sürekli bir deneme yanılma imkanları var. bu kadar derin bir oyuncu havuzuna karşılık biz kendimizi, bu kadar değişen futbol ortamında, %50 türkiye havuzu ile sınırlandırıyoruz. işin kötü yönü özellikle 2002'den sonra yetişen yeni nesil türk futbolcular ahlaki(spor etiği diyelim), kültürel yönden de çok zayıf yetiştiriliyorlar. (ülke genelindeki eğitim sistemi çöküşüne paralel olarak) oyuncu maaşlarının çok yüksek olması da , zaten gerekli eğitimi almamış bu genç ve az yetenekli günümüz yıldızlarının dengeyi kaybetmesine neden oluyor. temposuz futbol, emeksiz yemeğin olduğu, kalitesiz ve zekadan yoksun davranışların, tartışmaların olduğu bir futbol ortamına neden oluyor. ülkeye para için gelen yabancı futbolcular da kısa bir süre içinde bu düzene ayak uyduruyorlar. ülkeye gelen yabancı hocalar durumu kavrayana kadar çoktan sepetlenmiş oluyorlar. takımlarda ise yerliler istediği hocayı getirme ,götürme özgürlüğüne sahip çünkü bulunmaz hint kumaşı klasmanındalar. çok iyi hocalar ben formsuzum diye bağıran oyuncuları bırak kadrodan kesmeyi oyundan almaya bile çekiniyorlar. yerli oyuncu sınırı takımlarda küçük yerli oyuncu çetelerine neden olmaya başladı. ve artık sınırların kalmadığı futbol ortamında bizim ülkemizin en büyük futbol sorunu bu konudur. ve bu sınırın değişmesi yerli oyuncuların işine gelmez çünkü şimdiki oyuncularımızın yarısı ptt 1. lige yollanır. hocalarımızın işine gelmez çünkü kendilerini yabancı oyuncularla dolu bir takımı yönetecek yönde geliştirmediler. aynı zamanda bizim futbolcuların dilinden yerli hoca anlar geyiği sayesinde iş bulmaları kolay. sanki dilinden anlayıp ne yapacak, psikolojik danışmanlık mı yapacak. alt tarafı futbol oynatacak. izlanda bu işin ne kadar basit olduğunu birkaç gün önce bize gösterdi. bizim medyamızın işine gelmez. çünkü abuk subuk işler yapacak, kavgalar çıkaracak, saçma sapan yorumlar yapacak adam sayısı azalır. yöneticilerimizin işine gelmez fahiş fiyatla adam kakalayamazlar, menajerlerle paraları birlikte iç edemezler. dünyayı dolaşıp oyuncu gözlemlemek zorunda kalırlar. kılı kırk yarıp transfer yapmak durumunda kalırlar. oysa şimdi bu kalitesizlikte nasıl olsa idare edecek kadar başarılı olmak kolay. genç takım antrenörlerimizin işine gelmez çünkü torpille adam alamazlar. yetiştirdikleri adamların kalitesizliği diğerlerinin yanında ay gibi parlar. vicdanı olan bir u-14 maçı açsın da izlesin. ulan bu çocuklar 18 yaşında gibi duruyor demezseniz namerdim. çünkü genç takım antrenörlerimiz pazardan kavun-karpuz seçer gibi adam seçiyor. hepsi 1.80 boyunda zebellah gibi çocuklar.arkadaş bir yeteneğine bakın yok. önce torpiline sonra boyuna, posuna bakarlar. zaten top kontrolü, pas, tempolu futbol , hücum organizasyonu defans yerleşimi hak getire ... onlar ne ola ki beyim?... beşiktaş arsenal karşısında çatır çatır top oynadı ancak elendi neden çünkü hücum organizasyonu diye bir şey yok. bugün en pofidik avrupa takımı hücuma kalktığında bir sürü pas opsiyonunu ortaya çıkaracak şekilde topsuz koşular yaparken bizimkiler ayağına top geldiğinde bir 10 saniye düşünüyor, nereye atsam diye. yetenekli olsan ne yazar. bu kadar basit bir oyunu ancak bizim milletimiz zor hale getirir. futbolda başarı: uzun süre birlikte oynama, hatalar üzerinde çalışma, defans yerleşimi, hücumda organize olabilme,topa sahip olma, boş alan yaratma ve serbest vuruş organizasyonlarından ibaret bizde yıllarca tartışalım duralım.
ha bu sınır aziz yıldırım istediğinde kalkar mı kalkar. çünkü adamın sözü herkese geçiyor. bize taraftar olarak düşen bağrımıza taş basıp izlememek, uzak durmak olmalı ancak bunu tüm taraftarlar istemeli hep birlikte karşı durulmalı. ancak bunu yapacak insan kalitesi de ülkemizde yok.
görülüyor ki bu dönemlerde daha iyi futbolcu yetiştirmişiz.
bunun temel nedeni şu:
çok iyi antrenörlerimiz vardı demek isterdim ancak temel neden futbolun türkiye'de endüstrileşmesinin başlangıç döneminin olması(ucundan da olsa kaliteli yabancı oyuncular ve antrenörlerin gelmeye başlaması) mali olarak güçlü olmayan kulüplerimizin hem kendi yetiştirdikleri hem de anadoluyu tarayarak çıkarmak zorunda olduğu futbolcularla işe devam ederek bu endüstrileşmeye ayak uydurmak zorunda olmaları . böylece artık avrupayla aradaki farkı kapatabilecekleri inancı.şimdi diyeceksiniz ki o zaman 50'li 60'lı yıllarda daha da iyi oyuncular çıkmalı, daha başarılı olmalıydık. ancak 50'lerden 80'lerin sonuna kadar iletişim bu kadar gelişmemişti ve avrupa'ya giden takımlarımız sudan çıkmış balık gibiydiler. her konuda çok geriydik.birçok yeniliği ancak avrupa maçlarında görebiliyorduk ve bu dönemlerde balkan kökenliler hariç avrupalı'yı ülkemize getirmek çok zordu.
bu geçiş döneminde birçok yerli yetenek keşfedildi ve galatasaray'ın ve milli takımın başarılı dönemleri yaşandı.bu başarılar çok az yabancı futbolcu ile yaşandı (herhalde sınır üçtü) ve bu,bir illüzyon yarattı. bizim futbolcumuzla da başarılı olabiliyoruz.şu anda futbolumuzu yöneten kişilerin çoğunun kafasında bu başarılar var.
ancak günümüzün şartları ile o dönemin şartları çok farklı.günümüzde ise kulüplerimiz mali olarak çok güçlü ancak oyuncu yetişmiyor.
günümüzde futbol artık bir oyun değil.avrupa kulüpleri inanılmaz derece de profesyonelleşti.futbol çok hızlı oynanıyor ve çok küçük yaş kategorilerinden itibaren avrupalı oyuncular tempolu futbola hazırlanıyor. dünyanın her yerinden futbolcuları alt yapılarına kazandırıyorlar. birazcık sivrilen genç futbolcuları hemen renklerine bağlıyorlar. sınırlar tamamen kalktı. oyuncu başarılı olamazsa da kiralıyorlar, satıyorlar, sürekli bir deneme yanılma imkanları var. bu kadar derin bir oyuncu havuzuna karşılık biz kendimizi, bu kadar değişen futbol ortamında, %50 türkiye havuzu ile sınırlandırıyoruz. işin kötü yönü özellikle 2002'den sonra yetişen yeni nesil türk futbolcular ahlaki(spor etiği diyelim), kültürel yönden de çok zayıf yetiştiriliyorlar. (ülke genelindeki eğitim sistemi çöküşüne paralel olarak) oyuncu maaşlarının çok yüksek olması da , zaten gerekli eğitimi almamış bu genç ve az yetenekli günümüz yıldızlarının dengeyi kaybetmesine neden oluyor. temposuz futbol, emeksiz yemeğin olduğu, kalitesiz ve zekadan yoksun davranışların, tartışmaların olduğu bir futbol ortamına neden oluyor. ülkeye para için gelen yabancı futbolcular da kısa bir süre içinde bu düzene ayak uyduruyorlar. ülkeye gelen yabancı hocalar durumu kavrayana kadar çoktan sepetlenmiş oluyorlar. takımlarda ise yerliler istediği hocayı getirme ,götürme özgürlüğüne sahip çünkü bulunmaz hint kumaşı klasmanındalar. çok iyi hocalar ben formsuzum diye bağıran oyuncuları bırak kadrodan kesmeyi oyundan almaya bile çekiniyorlar. yerli oyuncu sınırı takımlarda küçük yerli oyuncu çetelerine neden olmaya başladı. ve artık sınırların kalmadığı futbol ortamında bizim ülkemizin en büyük futbol sorunu bu konudur. ve bu sınırın değişmesi yerli oyuncuların işine gelmez çünkü şimdiki oyuncularımızın yarısı ptt 1. lige yollanır. hocalarımızın işine gelmez çünkü kendilerini yabancı oyuncularla dolu bir takımı yönetecek yönde geliştirmediler. aynı zamanda bizim futbolcuların dilinden yerli hoca anlar geyiği sayesinde iş bulmaları kolay. sanki dilinden anlayıp ne yapacak, psikolojik danışmanlık mı yapacak. alt tarafı futbol oynatacak. izlanda bu işin ne kadar basit olduğunu birkaç gün önce bize gösterdi. bizim medyamızın işine gelmez. çünkü abuk subuk işler yapacak, kavgalar çıkaracak, saçma sapan yorumlar yapacak adam sayısı azalır. yöneticilerimizin işine gelmez fahiş fiyatla adam kakalayamazlar, menajerlerle paraları birlikte iç edemezler. dünyayı dolaşıp oyuncu gözlemlemek zorunda kalırlar. kılı kırk yarıp transfer yapmak durumunda kalırlar. oysa şimdi bu kalitesizlikte nasıl olsa idare edecek kadar başarılı olmak kolay. genç takım antrenörlerimizin işine gelmez çünkü torpille adam alamazlar. yetiştirdikleri adamların kalitesizliği diğerlerinin yanında ay gibi parlar. vicdanı olan bir u-14 maçı açsın da izlesin. ulan bu çocuklar 18 yaşında gibi duruyor demezseniz namerdim. çünkü genç takım antrenörlerimiz pazardan kavun-karpuz seçer gibi adam seçiyor. hepsi 1.80 boyunda zebellah gibi çocuklar.arkadaş bir yeteneğine bakın yok. önce torpiline sonra boyuna, posuna bakarlar. zaten top kontrolü, pas, tempolu futbol , hücum organizasyonu defans yerleşimi hak getire ... onlar ne ola ki beyim?... beşiktaş arsenal karşısında çatır çatır top oynadı ancak elendi neden çünkü hücum organizasyonu diye bir şey yok. bugün en pofidik avrupa takımı hücuma kalktığında bir sürü pas opsiyonunu ortaya çıkaracak şekilde topsuz koşular yaparken bizimkiler ayağına top geldiğinde bir 10 saniye düşünüyor, nereye atsam diye. yetenekli olsan ne yazar. bu kadar basit bir oyunu ancak bizim milletimiz zor hale getirir. futbolda başarı: uzun süre birlikte oynama, hatalar üzerinde çalışma, defans yerleşimi, hücumda organize olabilme,topa sahip olma, boş alan yaratma ve serbest vuruş organizasyonlarından ibaret bizde yıllarca tartışalım duralım.
ha bu sınır aziz yıldırım istediğinde kalkar mı kalkar. çünkü adamın sözü herkese geçiyor. bize taraftar olarak düşen bağrımıza taş basıp izlememek, uzak durmak olmalı ancak bunu tüm taraftarlar istemeli hep birlikte karşı durulmalı. ancak bunu yapacak insan kalitesi de ülkemizde yok.