siyasi erk ve mevcut bilimum düzen ile bağları asgarinin altında olduğu için
dosta güven düşmana korku veren salvoları çekinmeden atabilen eski başkan. taa 2000'li yılların başında "galatasaray'a yeni bir yönetim modeli vaad ediyorum" diyerek ortaya çıkmış bir isimdi. nitekim göreve geldiği günden itibaren galatasaray köhne ve aşağılık düzenine rağmen pek çok yapısal reforma imza atmaya başlamıştı. temel hatası kendi tasarladığı plan içinde çok önemli bir yere sahip olan florya-riva konularını halletmeden kıyıdan açılmaya başlaması oldu. artık bu konuda kendine fazla mı güvendi, yanlış mı yönlendirildi yoksa bile bile lades mi oldu net olarak bilinmez. ancak "galatasaray'ı batırdı" konulu bitmek tükenmek bilmeyen hikayelerin altındaki temel gerçek budur...
acılarla yüreğimizi kararttın döneminde camianın ve yeni yeni oluşmaya başlayan internet kamuoyunun sahiplendiği, adını dilinden düşürmediği iki isimden biriydi bu
mykonos matkabı lakaplı abimiz. diğeri de 2006 seçimlerinde özhan canaydın'ın karşısına çıktığında milyonların manevi desteğini alan
yiğit şardan idi. bu ikisi galatasaray taraftarı için kurtarıcı olsa da galatasaraylılar(!) için iki potansiyel tehlike idi. bir sonraki dönem adnan polat yönetiminde görev alan yiğit şardan'ı oynayanlardan başka kimsenin haberi olmadığı sikimsonik bir hazırlık turnuvasında yapılan ve fenerbahçe'ye doğrudan servis edilen
cemal nalga skandalıyla, galatasaray tarihine kocaman bir utanç lekesi düşürmek pahasına ekarte etmeyi başardılar.
artık sıra ona gelmiş olsa da genelde sportif başarıların ve adnan polat yadigarı şirket birleşmesinin olumlu etkileri özelde ise üçüncü fatih terim dönemi'nin rüzgarıyla bir türlü kimse hamle yapmaya yeltenemiyordu. üstüne üstlük mal varlığı, yatırımları, kariyeri türkiye dışında olduğu için harici bedbahtlar tarafından sindirilemeyecek, ürkütülemeyecek durumdaydı. "türk futbol ailesi"nin şike kelimesini neredeyse unuttuğu dönemde resmi siteden "şike hükümlüsü zat" tabirini kullandıran, twitter türkiye'de yasaklandığı zaman takımı üzerinde kulübün twitter adresi bulunan tshirtle ısınmaya çıkartabilen,
17 haziran duruşu ile takımın hakkını savunamadığı yerde bile bile bu oyunun parçası olamam diyen bir acayip adamdı. fazlasıyla göze batan bir çivi idi ve çekici eninde sonunda yemesi kaçınılmazdı.
dahili ve harici bedbahtların yana yakıla aradığı fırsatı ise fatih terim ile yaşadığı süreçte kendi eliyle yaratmış oldu. esamesi okunmayan beşiktaş ve kendi derdine düşmüş fenerbahçe'yi arkasında bırakmasının kuyruk acısıyla medya, taraftarın gözünde ilahlaşmasının acısıyla galatasaraylılar(!) ve tokatlamaya doyamadığı türk futbol ailesi hatta siyasi erk dört bir koldan am bulmuş mağribi gibi saldırmaya başladı.
basit bir iletişim hatası olarak pekala geçiştirilebilecek, belki bir özür ile tatlıya bağlanabilecek bir konu tek bir kelime üzerinden büyük bir polemik malzemesi haline getirildi. cinsel tercihi tartışma konusu basın sabah-öğle-ikindi-akşam-yatsı günde beş vakit bu konuyu konuştu. şükrü ergün ve bülent tulun gibi artık kaşarlanmış mikserler olayı köpürttükçe köpürttü. ikili arasındaki mesajların ekran görüntüsünün tüm türkiye'ye servis edildiği çok kötü bir süreç yaşandı ve rüya gibi yaşanan üçüncü fatih terim dönemi bir kabustan uyanırcasına tatsız şekilde bitti. fatih terim'in sırf kişisel intikam uğruna birkaç ay önce kanlı bıçaklı olduğu yıldırım demirören tayfası ile kucak kucağa pozlar verip kader ortağım demesi ise taraftarın gönlüne vurulan son hançer oldu.
bu travmanın üzerine o sezon şampiyonluk nisan ayında fenerbahçe'ye kaptırılınca ünal aysal ismi taraftar arasında iyiden sorgulanmaya başlamıştı. roberto mancini ve cesare prandelli ile birşeyler denense de sneijder sonrası 10 numara verilen belhanda sendromundan kurtulamadı iki teknik direktör de. tam bu noktada federasyonun yabancı sınırının de etkisiyle artan yerli piyasasında, bu dönemde yapılan transfer harcamalarıyla genel kurulun da doya doya eleştirebileceği hale gelen aysal dönemini bitiren olay ise başkanlık dönemi boyunca planlarında ciddi şekilde yer alan riva-florya gayrımenkulleri konusunda gerekli onayı alamayışı oldu. bu yetkiyi alamadığı sürece maddi anlamda planladıklarını gerçekleştiremeyeceğini, kendi planlarını gerçekleştiremeyeceğini söyleyerek 2014-2015 sezonunun ortasına gelmeden olağanüstü genel kurul çağrısı yaparak görevi bir nevi iade etmiş oldu.
fatih terim 4 yıl sonra, igor tudor dönemi boka sarmışken tek bir tweet ile milyonları ayağa kaldırdı. yapılan yaşanan herşey bir anda unutuldu ve tüm ihale ünal aysal'ın üzerine yıkıldı toplumsal hafızalarda(!). oysa galatasaray başkanlığı için neredeyse 10 sene fizibilite yapıp hazırlanan, sıçıp sıvayan bir yapıda arada bunu da temizleyelim gayretiyle başa çıkarılıp bir anda şaha kaldıran, hem içeriye hem de dışarıya fazlasıyla arıza çıkardığı için bir hatası kollanan ve yaptığı ilk ciddi hata pireden deveye evrilerek neşe içinde elbirliğiyle temizlenen bir adamdı.
bugün ünal aysal için hala kulübü batırdı diye bazen isim vererek bazen vermeyerek laf sallayan "kulüp içi" kimselerin kazığıdır aslında anlatılanların pek çoğu. başından beri riva-florya satışı üzerinden yeni bir ekonomik model üzerinde duran ünal aysal'a "bakarız" diyip o gün gelince yarı yolda bırakan, galatasaray'ın geleceğini iki üç sene sonra neredeyse beş kuruşa birilerine peşkeş çekenlerin vebalidir...
gerçi bir kupa bir şampiyonlar ligi sezonu uğruna
kader ortağım lafının bir anda yutulup hazmedildiği bir ortamda çok gereksiz bir yazı oldu sanki. adam kulübü batırdı ontivero falan. ama bana tamas'ı sormayın mesela...