• 1126
    ülke ekonomisi ile özdeş olan futboldur.

    bu ülkede futbolu yıllardır sistemsiz ve saldım çayıra mevlam kayıra mantığı ile yönetiliyor; ama kur seviyesi 2015-16’lara kadar hep makul seviyede kaldığı için kaliteli topçuları getirebiliyordu takımlar. böylece büyük takımlar saha içinde fark yaratan oyunculara sahip olup güzel oynayabiliyordu. şimdi kaliteli bir topçuya 5 milyon bonservis versen 50 milyon tl ediyor. 3,5-4’te maaş versen o da vergisi ile 60-70’e geliyor. 3-4 tane kaliteli topçu alsan para bitti zaten. artık bu paraları veremez kulüpler. sneijder’leri drogba’ları melo‘ları artık getiremezsin yani. seneye ffp bitecek ama yine veremeyeceğiz bence. zaten seneye limit 350 milyon tl’ye inecek. falcao, feghouli, babel’i falan gönderirsen maaş bütçesi 10 milyona iniyor. 110 milyon tl gibi olacak yani. 240 milyon tl ile takım kurmaya çalışacağız.

    ekleme: ama luyindama-marcao 1 milyon euro alıyor diyenler için ikisini biz 12 milyon euro’ya aldık. ocak ayında, orta sahaya ikisinden bir paket daha almaya kalksak en az 130 milyon tl yapacak. keş 130 milyon lirası hangi kulübün var, kimsenin.

    çözüm ne? çok basit olabilir ama sanırım zengin başkan. aklıma başka bir şey gelmiyor. fikri olan varsa dinlerim.

    edit: imla
  • 1127
    kisa kisa başlıklarla belirtmeye çalışayım.

    yönetim: taraftarlarla doğru iletişim kuramıyorlar. hala milyon euroluk transfere sevinenler var. menejerlerden paçayı siyiramiyorlar. bi aurelio,capone,perez getiren yok.

    taraftar: şampiyonluk dışında kabulleri yok. 3 4 sene orta sıralarda gezinelim gerekirse ama genc ucuz maliyetli bir takım olalim once su borçlar bitsin diye düşünen cok az. herkes ezeli rakiplerini alt etme derdinde. yapılabilecek max lig şampiyonluğu olduğu halde ısrarla şampiyon olalim da ekonomiyi uclden gelen parayla hallederiz düşüncesinde.

    teknik heyet: modern futbolun cok gerisinde kalmış ve cesur olanları yok denecek kadar az. değişik bir oyun alıp uygulayan yok, bunu yapmaya çalışanlar ise yapamıyor.

    futbolcu: su ortamda kendini yırtıp geliştirme derdinde olanlari cok az. olanlar zaten avrupa yapıyor kisa sürede elde max ozan tufan seviyesi kalıyor. onlar da cok cok az.

    tff: siyasi güdümlu zaten ve futbolun gelismesinden ziyade ekonomi derdinde haliyle. yayinci milli takım kulup borclari kaldıramıyor cok fazla işi. idealist yonetici de ihtiva etmiyor.

    hakemler: her an bir hatasi ile gundem olup fislenmek istemiyor. bol bol oyun durdurup oyunu kesiyor ki var olan skor değişmesin.

    ibne basın: kendi takimlarinin borazanligini yapanlarla dolu. kimse verilen total maaşların cok oldugunu anlatmıyor. isim isim konusup bu adam neden bu kadar aliyor diyor.
    ayrica futbolu seven bilen sayisi cok az. onlar sadece kendi takımını ve rekabeti seviyor.

    çıkış yapan anadolu takimlarinin çıkışı da lokal kalıyor bu arada. avrupadaki sonuçlardan belli.

    ortam böyleyken olumluya dönecek bir taraf yok. dövizler arttıkça da isler daha çok sarpa saracak. sonrasında kendi icimizde oynayıp* şampiyonumuzu tokatlanmaya avrupaya göndereceğiz. idealist ve sözü dinlenen isimlerin tff'de ve takımlarda rol almalari lazim. bunlar yapılırken de tabiki baya acılar çekilecek.
  • 1128
    ismail şayan gelir/giderlerini açıklayan takımlar konusunda güzel bilgiler vermektedir.
    dediklerine göre alanyaspor, başakşehir gelirinden fazlasını harcayıp zarar yazarken, sivasspor 9m lira kar etmiştir.
    https://mobile.twitter.com/is_xs/with_replies

    yalniz alanyaspor'un yeni kurla 16 milyon euro (geçen seneki kurlarla 19-20 milyon euro) civarı maaş vermesi de enteresan. ne gelirin var ki 16 milyon harcıyorsun?
    başakşehir zaten tam saçmalık, 30 küsur milyon euro (geçen seneki kura göre de 35-36 milyon euro) maaş veriyorlarmış. taraftarı olmayan kulüp, 30 milyon euro...
    edit: imla.
  • 1129
    hakemi maç sonucuna etki eder.

    var sistemi bile avrupa'daki gibi işlemez, rezil edilir. şeffaflık yoktur. var kayıtları açıklansın dersin, açıklanmaz. bazılarına leblebi gibi penaltı verilirken, bazılarının penaltısı verilmez. bazılarına verilen penaltılar o kadar komiktir ki, en ufak bir temasa penaltı çalınır. oyun basketbola dönmüştür.

    bazı takımlar 11 kişiyle kapanmaya, oyunu çirkinleştirmeye gelir. puan, futboldan daha önemlidir. böyle olunca başka memleketlerin 2. liginin bile oyun zevki ve kalitesi daha yüksek hale gelmiştir.

    bazı kulüpler başka kimse kalmamış gibi, hep aynı teknik direktörleri getirip getirip, gönderir. avrupa'da değil teknik direktörlük, futbola dair hiçbir şey yapamayacak adamlar burada teknik direktör yapılır.

    pozitif futbol oynamaya çalışana destek olunmaz, köstek olunur. zırt zırt oyun durur, akmaz. emek hırsızı kendini yere atar. meslektaşlarının bakışı arasında zaman çalar, emek çalar. oyun 5 dakika durur, uzatmalara 3 dakika eklenir. bir dakikasını da kaleci topu dikmek için çalar. top yükselir, hava topuna çıkanlardan zamanı çalmak isteyen sniper vurmuş gibi düşer, kıvranmaya başlar. 2 dakika daha güme gider. topallaya topallaya çıkar, hemen elini kaldırıp tazı gibi koşarak oyuna girer. bütün bunlara göz yumulur. okurken yoruldunuz, psikolojiniz bozuldu değil mi? oysa bunu her hafta yaşatıyorlar bize.

    hani futbol temaşa oyunuydu? hani eğlenceydi? biz futbolseverler bu işkenceyi, bu kalitesizliği çekmek zorunda mıyız?

    en son ne zaman ailece pazar gündüz maçı izlediniz?

    en son ne zaman, "ufff tempoya bak" dediniz?

    en son hangi maçta kendini yere atıp zaman geçiren sözde futbolcuya denk gelmediniz?

    taç çizgisi dibinde faule maruz kalan futbolcu, serbest vuruşu kullanmak için topu 2-3 metre içeri attığında ve hakem buna engel olmadığında ne hissediyorsunuz?

    adam gibi topunu oynamak yerine en ufak mücadelede yerde kıvranmaya başlayan rakip oyuncu görünce "eyvah ya bir şey varsa ve şimdi bizimki atılırsa" demekten kendi kendinizi yemek nasıl bir duygu?

    en son hangi maçtan sonra psikolojiniz bozulmadan ailenizle mutlu, mesut hafta sonuna devam ettiniz?

    ceza sahasına gelen herhangi bir ortada, top savunmacının herhangi bir uzvuna çarptığında "el" diye bağırıp ortalığın yangın yerine verilmediği pozisyon kaldı mı? çamura yatmak bu kadar mı yaygınlaştı? ayakta kalıp yıkılmayan, mücadele eden kaç oyuncu sayabiliyorsunuz? yüzüne gelen en ufak bir darbede meslektaşını oyundan attırmaya çalışmak yiğitlik midir?

    sahi yiğitlik, mertlik, delikanlılık kaldı mı?

    neden efl izlemek çok zevkli? epl demiyorum dikkat edin...

    milli takım bunca genç ve yetenekli oyuncu havuzuna rağmen neden uluslar liginde küme düşüyor? neden maç kazanma problemi var? kulüplerinde yıldızlaşan oyuncularımız neden milli takımda verimli kullanılmıyorlar? benim milli takımıma küme düşüren başarısız milli takım teknik direktörü neden hala görevine devam ediyor? avrupa'da adımızı duyuran, göğsümüzü kabartan bunca değerli ay yıldızlı oyuncumuzu bu başarısızlığa sürükleyen ve ekibi yönetemeyen teknik direktör neden hala takımın başında?

    neden? neden? neden?
  • 1130
    tıpkı türk dizileri gibidir. maçları seyrederken birkaç dakika bir işin olsa ve onu yaptıktan sonra tekrar dönsen hiçbir şey kaçırmamış oluyorsun. aynı sıkıcı futbol devam eder. pozisyon ve gol azdır, sahada sistem olarak hiçbir şey yoktur, ama bol kavga, bol magazin eksik olmaz. fakat mesela başka liglerdeki oynanan futbola bakıyorsun, atıyorum ingiltere liginde orta sıra bir maç izlerken dahi, bir iki dakika ara versen, kaçırdığın onlarca şey oluyor. sürekli heyecan, sürekli pozisyon, goller, futbol anlamında pozitif birçok şeyi içinde barındırıyor. türk futbolunun en büyük sorunu içinde futbol diye bir şeyin olmayışıdır.
  • 1133
    acil sıkı denetim ve kuralların gelmesi gereken ülkemiz futbolu. çok fazla para harcayıp, karşılığını hiç alamıyoruz. takımlar huzurevi misali kafada futbolu bitirmiş ihtiyarlarla dolu

    *21 takımlı lig saçmalığından kurtulmalı. 18 ideal.

    *maç kadroları 18 kişiye düşürülmeli. geniş kadrolar, zaten iyi yönetilemeyen takımların kadrolarını çöplüğe dönüştürüyor.

    *lig başlamadan bildirilen 25 kişilik kadroda; kaleciler hariç en az 8 tanesi altyapıdan yetiştirilmiş, 12 türk futbolcu bulundurma zorunluluğu getirilmeli. paralar kıytırık ve şımarık yerlilere değil altyapıya gitmeli.

    *alınan yabancı futbolcuların, kendi milli takımlarının son üç yıldaki maçlarının yüzde 75'inde oynamış olması gerekmeli. bu kural sadece 21 yaş altı transferler için esnetilmeli.

    *bir teknik direktör, bir sezonda sadece 1 adet takım çalıştırabilmeli.

    *hakemler kurayla belirlenmeli.

    *1.lig'e de 3ü 25 yaşın altında olmak üzere 5 yabancı kısıtı ve bildirilen 25 kişilik kadroda kaleciler hariç 8 tane altyapıdan yetiştirilmiş oyuncu kısıtı konmalı.
  • 1134
    futbolun akil kişilerinin, taraftarların, tff yöneticilerinin ve hükümetin bu süreçte* en son düşüneceği konudur.
    salgının ve ekonominin etkisi ile ana arterleri zedelenen bu organın, acil iyileştirilmesi gerekiyor.

    neden mi?

    futbol insanların zevk aldığı ve dopamin ve oksitosin salgılıyarak keyif aldığı bir spor olmaktan çıkarsa, herkes mutsuz olur. öyle de zaten. siyasete sarar, eşiyle kavga eder, toplumdan soğur!

    bakış açısı olarak türk futbolu; millet sağ-sol kavgalarında olmasın , insanlar fanatiği olduğu takımın derdine düşsün ve siyaseti irdelemesin mantığıyla yönetildiğinden başarısızlık kaçınılmaz oldu.

    tabi bu evrensel bir problem aynı zamanda.
    ama ülkemiz için bulunmaz hint kumaşı.

    daha çok geriye gidecekmiş gibi duruyor. ancak yinede iyimser olmaktan başka elimizden birşey gelmez.

    allah yardımcımız olsun...
  • 1135
    cılkı çıkan.

    eskiden küfürler tezahuratlarla rakip takımlara edilir, hiçbir cinsel çağrışım yapmazdı. bağırır geçerdin.

    şimdilerde hedef göstere göstere kadınların alenen tecavüzle tehdit edilmesine varacak seviyeye gelen rezalet bir yerlerde.

    gerçekten kendi adıma yıldım. o kadar aptal bir kitle var ki; yarın deseler yoldan geçen şu kişi bilmem hangi lobiyi kontrol ediyor, adama sorgusuz sualsiz ölüm tehditleri ailesine çocuklarına cinsel tehditler havada uçuşur. bu her takım taraftarı için böyle.

    anlıyorum, paranın dönmesi için, hele bu dönemde, çekişme olmazsa olmaz. aptal olmayan herkes bunun farkında. yarıştan kopacak olanların aptallarını oyalama yöntemi olarak hayali düşmanlar falan ortaya atılıyor doğal olarak, buna da tamam. ama biz ne ara bu kadar çirkin olduk?

    bu sporu takip edenlerin çoğunluğunun ne kadar aptal olduğunun farkında değil mi medya çalışanları? saçmasapan bir yorumcu kişisel husumeti olan adama bizim takım düşmanı dese adamın başına çökerler.

    türk futbolu olarak bulunduğumuz yerle alakalı şikayet ediyoruz ya, aslında bu pencereden baktığımızda hakettiğimiz yerin çok üstündeyiz.

    inşallah bu hastalık günahsız insanlara zarar verilmesine sebep olmaz, rengi ya da takımı ne olursa olsun.
  • 1137
    türk futbolu ile avrupa futbolu arasındaki farkları saymak gerekirse;

    1-avrupa futbolu tek pas hızlı oyun, türk futbolu topa en az üç kere dokunmalı oyun.
    2-avrupa futbolu fizik ve kondisyon olarak ortalama 115 km, türk futbolu 100 km.
    3-avrupa futbolu her salise hareketli ve deplaseli, alan kat etmeli, türk futbolu durarak ayağa pas beklemeli.
    4-avrupa futbolu atletik futbolcularla, türk futbolu ömer bayram türü futbolcularla.
    5-avrupa futbolu anzer balı, türk futbolu şeker balı.

    istisnalar yok değil tabi ama genel durum bu. farkları çoğaltıp elliye çıkarmak da mümkün ama mesele anlaşıldığından gerek yok. napolyon ordu komutanlarından birine sormuş savaşı neden kaybettik diye, komutan beş nedenle demiş. saymaya başlamış; bir barutumuz bitti deyince napolyon sözünü kesmiş ve başka nedene gerek yok demiş.

    bizimde başka nedenler aramamıza gerek yok, hızlı ve tek pas oyunu oynayıp maç başına koşu mesafemizi 115 km üzerine çıkaramadıkça avrupa’da rezil olmaya devam edeceğiz. bize durmadan koşacak, suatlar, okanlar, ümitler, hasanlar, hakanlar, kemik ergünler, bülentler lazım. başka türlü yapamayız.

    atalarımız demiş ya ya kuzgun leşe, ya devlet başa. ben de bir uyarlama ile ya koşacağız, ya batacağız diyorum. böyle yapmadıkça avrupa’ya gitmemiz zarar görmemize neden oluyor. gençlerin %99’u futbolu seviyor ve izliyor. onları ezik hale getirmekten, ümitsizliğe kapılmalarına neden olmaktan başka bir sonuç elde edemiyoruz.

    gitmeyelim avrupa kupalarına. hatta takımlarınız yurt dışına hiç gitmesin. avrupa kupası, dünya kupasına katılmayalım. sadece kendi aramazda oynayalım. yabancı futbolcu transferini tamamen yasaklayalım. %100 yerli futbolcularla oynayalım. ben çocuğumu bu ezikliğin girdabından kurtaramıyorum. ezilerek yeniliyoruz ve çocuğum üç gün üzüntüden kurtulamıyor. futbol izleme diyorum, sen neden izliyorsun diyor. ben bir kere düşmüşüm bataklığa çıkamıyorum diyorum ama kabul ettiremiyorum. arkadaşlarının ana sohbet konusu futbol. onlardan soyutlamak imkansız. soyutlarsan yanlızlığa mahkum etmiş olursun. çocuğu depresyona sokarsın iyice. yani çaresizim ben ve türkiye’nin tamamının böyle olduğu kanaatindeyim. ülkemizdeki şiddet ve gerginliğin ana nedenlerinden birinin futbol olduğunu biliyor ve üzülüyorum.

    dünkü psg-başakşehir maçını izledim. adamlar resmen ezdiler bizimkilerini. kedinin fare ile oynaması gibi bizimkileri rezil ettiler. geçtiğimiz sezon da biz aynı durumdaydık. avrupa’da gelenden beş gidenden altı yiyoruz. kendi içimizde de birbirimizi yiyoruz. bu sürdürülebilir bir durum değil.

    avrupa futbolunun hormonlu olduğunu düşünerek kendimi avutuyorum ama bu bana sadece beş dakika yetiyor, sonrasında yine kendimi futbol bataklığında debelenirken buluyorum. kimse kimseyi kandırmasın ülkemizdeki erkeklerin %90’ı aynen böyle.

    bu nedenle diyorum ki, ya adam gibi oynayan takımlar yaratalım ya da avrupa futbolundan çekilelim. her yıl ezilmeye, her yıl üzülmeye, her yıl paçavraya dönmeye gerek yok. zaten bu akıl işi de değil. niye her yıl cehennem azabı yaşıyoruz ve çocuklarımıza yaşatıyoruz ki?

    sonuç olarak, ya yukarıda saydığım farkları ortadan kaldıralım ya da avrupa’dan çekilelim. onlarla yarışacak seviyeye gelinceye kadar da katılmayalım. galatasaray’ın 2000 yılında kazandığı orta halli bir başarı ile avunmaktan bıktım usandım.

    ben ciddiyim.

    ekleme: beş major lig dışında şampiyonlar liginde devam eden takım yok deniyor. bizim bırakın şampiyonlar ligini uefa’da da takımız yok. benim itirazım bıraktım beş major ligi, belçika, hollanda, portekiz, avusturya, ukrayna ve hatta polonya gibi ikinci kategori ülkeler kadar bile olamıyoruz artık. buna itiraz etmeden, isyan etmeden, inanmadan başarmamız mümkün mü? benim gibi herkesin itiraz etmesi, isyan etmesi gerekir. aksi, ezikliği kabul edip üçüncü sınıf ülke, üçüncü sınıf insan olarak yaşamaya devam etmektir. bir zamanlar üç kıtayı yöneten milletin torunları böyle düşünüyorsa güçlerinin farkında değiller demektir. öğrenilmiş, kabul edilmiş çaresizliğe isyan ediyorum, itiraz ediyorum. herkesin ayağa kalkmasını istiyorum.

    (bkz: 8-9 aralık 2020 psg-başakşehir maçı)
  • 1140
    ne kadar aptalca yönetildiğini çok bariz şekilde ortaya koyan iki net örnekle karşılaştık son yıllarda.
    1- trabzonspor ; yıllarca bir çok transfer yaptılar, para saçtılar, kulüp batma noktasına geldi. transfer yasağı sebebiyle transfer yapamadılar. takımın başına bu şartlarda çalışmayı kabul edecek "evlat" ünal karaman'ı getirdiler. zorunluluktan yer verdikleri gençler yıldız oldu. yıllarca yüzüne bakmadıkları abdülkadir parmak bile takımın as oyuncusu oldu. ünal karaman'ı şampiyonluğa giderken kovmasalar belki şampiyon olacaklardı.
    2- bursapor : trabzonspor gibi kötü yönetilip hem küme düştüler hem maddi olarak battılar. şimdi mecburiyetten gençlerle oynuyorlar. şimdi herkes onların genç yıldız adaylarını konuşuyor.
    bu iki örnek dışında eskişehirspor, balıkesirspor gibi transfer yasağında altyapıdan çıkan oyuncuları parlatıp satan bir çok takım daha var.
    demek ki bizim altyapılarımızdan futbolcu çıkamıyor değil, çıkmasına müsaade etmiyoruz. türkiye liglerinde mücadele eden tüm takımlara 5 yıl boyunca 18 yaş üstü transfer yasağı gelse, futbolcu ihraç eden bir ülkeye dönüşeceğiz.
  • 1141
    darboğazı yeteneksiz futbol değil beceriksiz yöneticilerdir.

    maçkolik uygulamasına girin, belçika, hollanda, fransa liglerindeki takımların maç esnasında kadroları yayınlanır. hücumcularının yaş ortalamaları 22-23'ü çok nadir geçer. hele şampiyonluk hedefi yoksa, kulüpler para kazanmak için bol bol böyle oyuncular oynatır. piyangonun kime vuracağı belli olmaz. bi adam çıkarırsın, tak satarsın 10 milyona, millet sütlaç gibi titrer. o esnada tak bi adam daha, etti 20 milyon. e 3 de hanım alsa. pardon lan, konu kaydı.
  • 1142
    80lerin sonu 90ların başında yapılan harika yapılanma ile ivmelenmiş, galatasaray ile zirveyi zorlamış; 2000lerin sonlarına doğru ise tersine ivmelenerek 2020 yılı itibariyle dibi görmüştür.
    şimdi yeniden yapılanmanın zamanıdır. bunun için de her kulubün ve milli takımın gerçek anlamda revizyon yapabilecek kişilerce yönetilmesi gereklidir.
    milli takımlar düzeyinde elimizde çok iyi bir jenerasyon olmasına rağmen maalesef yönetecek adamlar yetersiz.
  • 1144
    ne hikmetse, eskiden ne olursa olsun maçlar en fazla dört dakika uzatılırdı* . şimdi neredeyse her maç en az yedi dakika uzatılıyor.

    futbol çağın çok gerisinde kalıyor. kendini güncellemesi gerekiyor. zaten topun sahada kaldığı süre ortalama 55 dakika. yani olması gereken basketbolda olduğu gibi süreyi scoreboard salise salise tutmalı ve maçlar 60 dakika olmalı. olursa bakın görün futbol kalitesi ve zevki en az iki katına çıkacak çünkü şimdiki hali satrançtan beter. ve en az bir takım süreye oynuyor ve seyirciye ayıp ediliyor.
  • 1146
    yerli hocalar çoğunlukta olduğu sürece bir adım ileri gidemeyecek olandır. sebebi ise çok açık ; bizim yerli hocalarımız antrenman çalışmaları , taktik bilgisi konularında çok zayıflar. herkes 4-2-3-1 oynuyor. çünkü başka bir dizilişin nasıl oynanacağı hakkında bilgileri yok. şu an kariyerine devam eden ligdeki futbolcular da yarın hoca olduklarında yine 4-2-3-1 oynayacaklar. sebep; başka bir şey görmemişler.

    şenol can, hüseyin çimşir kariyerlerinde kendilerine yeni bir şeyler katabilecek kaç hoca ile çalışmışlardır?
    hüseyin çimşir belki şenol güneş ile çalışmıştır. onun da hali ortada. en iyi kadrolardan birine sahip olan şenol güneş'e , elinde eli yüzü düzgün iki futbolcusu olan yabancı hocalar taktik ders veriyorlar.

    türk futbolunun kurtuluşu reçetesi bana kalırsa çok açık ; ya yabancı hocalara daha çok şans verilecek ya da yerli hocaların avrupa' da eğitim alması sağlanacak. başka türlü ileri gidemeyiz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın