bu ligin kendisine has bazı özellikleri ve yazılı olmayan kuralları var. bu durum özellikle siyasetin şehir takımlarına doğrudan müdahalesiyle son yıllarda epeyce bir evrimleşti.
istisnaları dışında 3 büyük takımla maça çıkan rakip takımların planı hemen hemen benzer. bu maçlarda rakip takımların hedfleri büyük takıma puan kaybettirmek. bakın 1 puan almak demiyorum. özellikle puan kaybettirmek tabirini kullanıyorum.
ana amaçları rakibi zor duruma düşürmek bu takımların. zaten büyük takımdan puan koparan takımlar genelde sonraki haftalarda biraz salarlar. tabi bu mentalite sahada oynanan oyuna da doğrudan yansıyor.
bizim deplasmanda 3 attığımız olympia takımı dün puan bıraktığımız kayserispor’u 10 maçın 7 tanesinde yener mesela. oysa biz 3 sezondur galibiyet alamıyoruz.
çünkü aynı kayserispor olympia takımına karşı puan kazanmak için sahaya çıkarken bize karşı yukarda bahsettiğim şekilde puan kaybettirmek üzerine çıkıyor.
dönelim tekrar sahaya. dün gökhan adlı kasabın zaha’ya yaptığı faul süper ligin yazılı olmayan kurallarından birisi. yeni gelen popüler futbolcuyla dalaş.
bunun çeşitli versiyonları var. mesela falcao’yu koşarak dirseğine çarpmak suretiyle attırdı bir kasabımız. mustafa muhammed uçarken bir anda kırmızıyı aldırdılar. icardi’nin ilk maçlarından birinde konya kalecisinin yaptıkları? dün de zaha’ya aynı muamele yapıldı. kısacası burası süper lig kardeş diyorlar kendilerince.
avrupa’da savunma yapılırken topu tekrar kazanmak üzerine kurgu oluşur. genellikle bilinçsiz pres yapılmaz ve alan savunulur. herkes kademlerine dikkat ederek öncelikli olarak pas arasını düşünür. çünkü deli dana gibi basarsanız hücum edecek gücünüz kalmaz. tabi hücum etmek gibi bir derdiniz yoksa o başka. bilin bakalım nerede hücum etmek gibi bir dert yok.
*zalgris takımının kazması oyewusu’yu izler izlemez herkesin tepskisi aynı oldu. hangi anadolu takımı alacak acaba? nitekim rizespor anlaşmış bile sanırım.
dünkü maçta da olduğu üzere türkiye’de büyük takımlara karşı futbol değil başka bir şey oynanıyor. büyük takım orta saha çizgisini geçtiği anda düşman mevzilerine saldırır gibi saldırıyorlar. amaç topu kazanmak olmadığı için de faul yapmak en güzel seçeneklerden birisi haline geliyor. ee tabi türk hakemleri gibi anasının karnından düdükle doğan bir hakem grubu da olunca oldu mu sana ballı ekmek kadayıfı.
mesela şu analizci tayfaya çok gülüyorum. adamlar kafa yoruyor bir ton 4-4-2, 4-3-3, yok işte geçiş oyunu bilmem ne ondan sonra sivas deplasmanında uğur çiftçi gerçeğiyle şok oluyorlar.
*ülke gibi ligi de irrasyonel yani. o yüzden bir diğer yazılı olmayan kural var zaten. teknik direktörün türk olacak.
ligde en son şampiyon yabancı hocanın ismini hatırlayan var mı? bu anlayışla olması da imkansız zaten. yukarıda anlattığım sebepler dışında bir etken daha devreye giriyor. basın. tudor da çok matah değildi ama tudor’u neredeyse anasından doğduğuna pişman etmişti bizim basın. herhangi bir türk hocaya tek kelime edemeyen o basın.
bu ligde büyük takıma karşı bahsettiğimin dışında top oynamaya kalkan takım varsa iki ihtimal görüyorum. ya hocası yabancı ve sistemi çözememiş ya da maçta bir şeyler var.
ez cümle burada kan var, vahşet var. kan tutan adamların değil savaşan, parçalayan adamların ligi burası.
*