125
şimdi bu arkadaşlara bir hikaye anlatayım. *
ben öyle metalci bir adam sayılmam. istanbul'a geldiğimin 3. yılı. ocak 2008. dershanenin birinde öğretmenlik yapıyordum.
o dönemler metallica dinliyorum sürekli. ama böyle metalcilerin pek de matah bulmadığı, hatta bazılarının metale ihanet olarak gördüğü turn the page, nothing else matters falan. öğrencilerim de biliyor metallica sevdiğimi.
ocak ayında bu öğrencilerim heyecanla yanıma koşup dediler ki; "hocam metallica türkiye'ye geliyormuş"
"ne diyonuz lan" deyip hemen bir araştırma, 27 temmuz 2008 ali sami yen stadı'nda metallica konseri, gününe dek hatırlıyorum.
fakat öğrenciyiz, biletler de 50 tl tribündü sanırım. 50 lira şimdi bi şey değil de, 2008'de para yani. bi de tabi çat diye tükendi biletler ben para bulamadan. saha içi falan düşünmüyorum bile zaten.
kaldık biletsiz. ama çareler tükenmez. kimmiş lan bunun organizasyon şirketi diye bir araştırma yapıyorum, taksim'de alman hastanesi civarında projunction adında bir ajans.
hemen alıyorum iki ev arkadaşımı, topuklar kıçımıza vura vura tutuyorum ajansın yolunu. "abiii biz bu konserde çalışmak istiyoruz" diyoruz kapıyı açan abiye.
tabi aldığımız cevap; "durun bakalım gençler, o işler öyle olmuyor. isminizi alıyoruz, uygun etkinliklere biz çağırıyoruz"
abi yapmayın etmeyin falan derken, sağolsun oradan bir abla lafa dalıyor, "lan çocuklar 6 ay önce gelmiş, yazalım isimlerini tamam" diyor. ellerinden öperim ablam.
iş burada bitmiyor tabii. ne iş yapacağını organizasyon günü söylüyorlar ki büyük sıkıntı. adamlar diyebilir ki stadın dışında t-shirt satacaksın. hop, gitti konser.
ben işimi garantiye alayım arkadaş diyorum. bir arkadaşım bulmuş tribün bileti ama bir yandan da work&travel'a başvurmuş. başvurular mart veya nisan'da açıklanıyordu sanırım. açıklandı, çocuğun gideceği belli oldu. hop hemen çöküyorum bilete, paramı da hazırlamışım tabi, veriyorum 50 lirasını alıyorum biletimi. karaborsaya karşıyız.
tamam diyorum, çok iyi bi yer denk gelirse çalışmak için girer çalışırım, yoksa kaçarım işten gider biletle girerim.
konser günü geliyor. iki ev arkadaşımdan birincisi, maalesef stat dışı.
ikincisi, tribünle saha içi arası organizasyonda. yani yaptığı iş saha içinden işemeye gidenlere bileklik takmak.
bana gelen görev inanılmaz. kuliste bira dağıtacaksın diyorlar bana. hasiktir, noluyor lan.
hemen bileti birinci ev arkadaşıma veriyorum o da girsin diye, koşa koşa işime sarılıyorum sonrasında.
kolay mı lan, metallica'nın sahne arkasında, ali sami yen'in çimlerinde, hetfield'ın dwarf fiziğindeki babasına bira verip sakallarından süzülen biraya kahkaha atacaksın, metallica çalmaya başlayacak sen biranı bedava açıp içeceksin, rüya gibi amk.
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
ben öyle metalci bir adam sayılmam. istanbul'a geldiğimin 3. yılı. ocak 2008. dershanenin birinde öğretmenlik yapıyordum.
o dönemler metallica dinliyorum sürekli. ama böyle metalcilerin pek de matah bulmadığı, hatta bazılarının metale ihanet olarak gördüğü turn the page, nothing else matters falan. öğrencilerim de biliyor metallica sevdiğimi.
ocak ayında bu öğrencilerim heyecanla yanıma koşup dediler ki; "hocam metallica türkiye'ye geliyormuş"
"ne diyonuz lan" deyip hemen bir araştırma, 27 temmuz 2008 ali sami yen stadı'nda metallica konseri, gününe dek hatırlıyorum.
fakat öğrenciyiz, biletler de 50 tl tribündü sanırım. 50 lira şimdi bi şey değil de, 2008'de para yani. bi de tabi çat diye tükendi biletler ben para bulamadan. saha içi falan düşünmüyorum bile zaten.
kaldık biletsiz. ama çareler tükenmez. kimmiş lan bunun organizasyon şirketi diye bir araştırma yapıyorum, taksim'de alman hastanesi civarında projunction adında bir ajans.
hemen alıyorum iki ev arkadaşımı, topuklar kıçımıza vura vura tutuyorum ajansın yolunu. "abiii biz bu konserde çalışmak istiyoruz" diyoruz kapıyı açan abiye.
tabi aldığımız cevap; "durun bakalım gençler, o işler öyle olmuyor. isminizi alıyoruz, uygun etkinliklere biz çağırıyoruz"
abi yapmayın etmeyin falan derken, sağolsun oradan bir abla lafa dalıyor, "lan çocuklar 6 ay önce gelmiş, yazalım isimlerini tamam" diyor. ellerinden öperim ablam.
iş burada bitmiyor tabii. ne iş yapacağını organizasyon günü söylüyorlar ki büyük sıkıntı. adamlar diyebilir ki stadın dışında t-shirt satacaksın. hop, gitti konser.
ben işimi garantiye alayım arkadaş diyorum. bir arkadaşım bulmuş tribün bileti ama bir yandan da work&travel'a başvurmuş. başvurular mart veya nisan'da açıklanıyordu sanırım. açıklandı, çocuğun gideceği belli oldu. hop hemen çöküyorum bilete, paramı da hazırlamışım tabi, veriyorum 50 lirasını alıyorum biletimi. karaborsaya karşıyız.
tamam diyorum, çok iyi bi yer denk gelirse çalışmak için girer çalışırım, yoksa kaçarım işten gider biletle girerim.
konser günü geliyor. iki ev arkadaşımdan birincisi, maalesef stat dışı.
ikincisi, tribünle saha içi arası organizasyonda. yani yaptığı iş saha içinden işemeye gidenlere bileklik takmak.
bana gelen görev inanılmaz. kuliste bira dağıtacaksın diyorlar bana. hasiktir, noluyor lan.
hemen bileti birinci ev arkadaşıma veriyorum o da girsin diye, koşa koşa işime sarılıyorum sonrasında.
kolay mı lan, metallica'nın sahne arkasında, ali sami yen'in çimlerinde, hetfield'ın dwarf fiziğindeki babasına bira verip sakallarından süzülen biraya kahkaha atacaksın, metallica çalmaya başlayacak sen biranı bedava açıp içeceksin, rüya gibi amk.
(bkz: bu da böyle bir anımdır)