• 28
    10 aralik 2013 gecesinden itibaren macin hangi saatte oynanacagi belli olmadigi icin sabah ise gelir gelmez ögleden sonra direte direte zorla izin aldik. nasibliydim, saat 11 gibi macin saat 14.15 te oynanacagi aciklandi. kuzenime gittim maci sky dan izlemeye.

    sino ya küfür edip duruyordu, gicigima gitti tabi kes felan diyordum hep.
    85 mi 86mi bilmiyorum bitime üc bes dakika kala drogba indirdi sneijder igne deliginden asti.
    ondan sonra yikildi tabiki ev.

    birdaha sinoya laf etmeyecegim diye söz vermeye basladi malum sahis :)
  • 29
    ben 10 aralık gecesi tribünde olup bir sonraki gün işten dolayı maça gidemeyenlerdenim. 10 aralık gecesi maç durup hakem ve oyuncular soyunma odasına girdiğinde ne olacak diye beklemiştik. normalde kaybolan çizgiler belirginleştirilir ve maç devam eder, kar altında oynanan maçların rutini budur. ama o gün maçı ertesi güne bırakmak da böyle tarihi bir olayın yaşanmasına sebep oldu işte. olağanüstü şeylerin olacağı da birkaç dakika içerisinde bastıran o kardan belliymiş meğer.

    stattan çıkıp eve giderken de görevini tamamlayamamış bir insanın iç huzursuzluğu vardı içimde. maçın bir sonraki gün gündüz saatinde oynanacağını öğrenmem sonrası da "bomboş stata oynarız aq o saatte kim gidicek maça?" dedim kendi kendime. 11 aralık günü ise iş yerinde yalnızdım, o yüzden de rahat rahat ekran karşısına kurulup maçı takip edebildim. patron o gün ofiste olsaydı (üstelik fenerli) hafızamda bu kadar yer edebilen bir maç olmanın çok uzağında kalabilirdi. çünkü drogba'nın indirip sneijder'in bitirdiği o top sonrası kendimi kaybedemezdim veya rahat yarım saat gol diye haykıramazdım. işin garibi o dakikalarda ne kadar sevinip hoplayıp zıplasam da hala yeteri kadar sevinememişim gibi geliyordu.

    gerçekten de bir şampiyonlar ligi maçı olmasının çok ötesinde, galatasaray'ın ete kemiğe bürünmüş haliydi o gün.
  • 53
    o günün öncesindeki gece üzüldüm maç ertelendi diye. çünkü sabahında histoloji dersim var. gitmezsem kalıyorum. maç tatil oldu sardı beni bir hüzün. bir türk takımına çıkmış belki en zorlu şampiyonlar ligi grubu, galatasaray'ın bu gruptan çıkma ihtimali...
    neyse sabah gittik okula. arkadaşla baktık devamsızlıklara. girmezsek o hocanın insafına kalıyor, ben seneye dersi devamdan alıyorum. tabiki kantinde kaldık sonucunda.
    maç başladı. izliyoruz juventus atakta. allah'tan bizimkiler zemini kazıdı da adamlar düzgün gelemiyor. son dakika bir sneijder golüyle seviniyorum şu şekilde: 'kaldık ulan kaldık'.
    sonuç ne oldu derseniz; arkadaşım dersi verdi. ben devamsızlıktan kalıp okulu bir sene uzattım ama her anına değdi.
  • 2
    o zaman 6 yaşında olan yeğenimi kestaneden değil gerçekten galatasaraylı yaptığım maçtır ki günün anlam ve önemine binaen kendisine de ertesi gün sneijder forması almıştım hediye olarak. galatasaraylı olduğu an ise benim heyecanımla neşelenip maçı izlerken golde benim william wallace misali haykırışım hoplayıp zıplayışımız, o zehri damarlarında dolaştırmaya başladı. artık ben de maçları izleyeceğim dayı seninle, cimbombom falan diyordu maç bittiğinde:)
  • 41
    oğlum yeni doğmuş bir haftalıktı, uyku düzeni yok, gazı var, huzursuz bildiğin zombi gibiydim o hafta. oğlan nasıl olduysa uyudu maç saatinde, hanım yanıma bırakıp ben uyumaya gidiyorum dedi ve oğlanı bana emanet etti gitti. golden sonra kendimi yerlere atıp hayatımın en sessiz sevincini ve en net içe bağırmasını sergiledim. çok ilginç bir hikaye değil ama herkes şey edince bende şey edeyim o günleri yad edeyim dedim.
  • 8
    askerdeydim, askerde dediysek öyle er falan değilim koskoca* asteğmenim. askere gidenler bilirler revirde çalışan rütbeliler sırf beyaz giyinirler üstlerine kazak hırka vs giymek yasak olduğu için de soğuk havalarda siyah pelerin alabilirler. kış günü haliyle soğuk, benim de üzerimde bi hemşire hanımdan yürüttüğüm pelerin var. revirin çay ocağına oturdum -kışla ufak bi yer olduğu için pek kimse yok- 2-3 askerle birlikte maçı izliyoruz. derken sneijder golu atıyor ben revir, başhekim askeriye falan dinlemeden kollarımı açıp koridorlarda koşuyorum. kollar kalkınca pelerin düşüyor haliyle tüm revir goool diye inlerken başhekimin* sesi yankılanıyor koridorlarda noluyo lan kahve mi burası! sessizce yere düşen pelerini alıp köşeme kıvrılıyorum. tabi o an kalan dakikalar geçmek bilmiyor ama nihayetinde geçti tabi dakikalar geçti maç bitti, günler geçti şafak bitti...
  • 9
    sınıf öğretmenliği bölümü okuyan üniversite 3.sınıf öğrencisiydim. 11 aralık çarşamba günü matematik öğretimi dersinden sunumumuz vardı. kesirlerin öğretimi ile ilgili bir sunum hazırlayacaktık. her türk öğrencisi gibi bu ödevi uzun bir sunum olmasına rağmen son günün akşamına bıraktık. 10 aralık salı gecesi grubumuzdaki 3 kafadar toplandık. ikimiz koyu galatasaraylı olduğundan ''sikerim ödevi, önce maçı izleyek sonra yaparız ödevi'' dedik ve maçı izlemek için kahveye gittik. şansımıza maç ertelendi ve eve döndük. bir sonraki gün sunumumuz var ve elimizde hiç bir bok yok. şimdi öyle 2. sınıf çocuğuna kesirleri anlatmak ile ilgili bir sunum ne kadar zor olabilir demeyin eğitim fakültesi okuyanlar bu sunum ödevlerinin ne kadar cins olduğunu bilirler. neyse efenim o gün sabaha kadar ertelenen maçı konuştuk ve daha sonra ev arkadaşlarımın da bize yardımıyla (ki şansımıza ikisi de matematik öğretmenliği okuyordu) boktan bir sunum hazırladık ve tabiki de ertelenen maçı izlemeye doğru yol aldık. maçın hemen hemen bitişinden sonra okula gidip sunumu yapacaktık. maçı izlerken akçaabat belediyesinin götlük yapacağı tuttu ve elektrikler kesildi. biz de doğru jeneratörü bulunan arkadaşın yurduna geçtik. o yurtta dağın başındaydı. kırmızı bir minibüsle kaya kaya zar zor yurda ulaştık. o yolda bizi yurda ulaştıran şöföre de saygılarımı ileteyim buradan. bu arada ödev falan yine kimsenin sikinde değil*. neyse efenim sneijder golü döşeyince rahat bi 2-3 dakika öküz gibi anırarak sevindik. 2 saat sonra sunumumuz vardı ve ikimizin de sesi kısılmıştı. maç bitti. zafer sarhoşluğuyla okula doğru yola koyulduk. sunumdan boku yiyeceğimizin farkındaydık ama cimbom bizi öyle bir sevindirdi ki ödev kimsenin aklına bile gelmiyordu. öyle ki trabzonsporlu olan diğer grup arkadaşımız da 'koy götüne' modundaydı. ardından bir güzel haber daha geldi. bizim fakültedeki tüm dersler olumsuz hava koşulları sebebiyle iptal olmuştu. çok fena kar vardı trabzonda o gün. böylece aynı gün içinde hem tarihi bir zafere tanıklık ettik ve adamakıllı hazırlayamadığımız sunumdan sıçmaktan yırttık. ha o sunum ne mi oldu: bir hafta sonra yaptık ve yine sıçtık. *
  • 25
    universitedeyim de kacinci sinif oldugum karisik o zamanlar. yakin arkadasim gelmisti istanbula, ablasinda kaliyordu. beni de cagirmisti. 3 gun kalmistim yanlarinda. ev ev degil spor cenneti gibiydi. digiturk var ,d-smart var , kablo tv var. her saat bi spor musabakasi izleniyor evde. nbaden la ligaya. bu arada hava da fenaydi o gunlerde.

    geldik mac gunune maca gitme niyetimiz var ama bilet yok, karaborsaya da o kadar para bayilamiyoruz ogrenci halimizle. evde izlicez maci. aldik nevaleleri kurduk masayi. ev de tt arenaya yakin sayilir. disarida gok yuzu hafif pembemsi, simsekler cakiyor, yerlerde bilet boyunda kar var.

    mac basladi guzelde gidiyoruz. lorentenin sutu yuregimizi agzimiza getirdi tabi. bardak almaya mutfaga gittigimde pencereden disariya bi goz attim ve arkadasa seslendim. bu nasil hava ya sismsek cakiyor kar yagiyor. bunu dememden 10 dk sonra malum olay oldu. saha bembeyaz. saskinkik icindeyiz, sonunda karar aciklaniyor mac ertelendi. hem de ertesi gune.

    bize maca gidebilmek icin bi sans dogdu. ablanin esi de mahalle berberi esi dostu cok. galatasaray hastasi da cok mahallede, ertesi sabah geldik berbere ve hastalardan biri demez mi. maca gidemicem ya dun ki biletle maca giriliyormus isteyen alabilir bileti. hemen damladik tabi. bi tane daha bulabilsek mukemmel olacakti ama bulamadik. buna ragmen hazirlandik tt arenaya gittik.

    hava felaket soguk, arena daha da soguk. kapilarin taraftara acilacagi soylentisiyle millet yigilmis. bileti olanlari aldilar once ama cok kisinin bileti yok. bileti oylmayanlar beklemede. ben de guney tarafindayim. maca cok vardi geldigimizde baya da bekledikten sonra, polislerden tek sira haline girin biletsiz olanlarda iceri alinacak lafini duymamla bayram ettim. tarihi maci stadtan izleyecektim.

    guc bela iceri girdikten sonra alt kattan kendime bi yer edindim. bizim arkadas baska tribunde kaldi tabi. hemen oradan kaynastim bizimkilerle.

    maca deginmeyecegim herkesin malumu bogazimiz yirtilincaya kadar bagirdik. gol oldugunda sesimiz cikmiyordu. mactan sonra gunlerce hasta yattim. fena soguk yemisiz. ama herseye degerdi o heyecan mutluluk. boyle buyuk bir takimin taraftari olmak hic bir seye degisilmez.

    sen cok yasa galatasaray.
  • 57
    sakarya'da üniversitede öğrenci evinde kalıyordum o dönem. evde 6 kişi olacaktık. 4 galatasaraylı 2 beşiktaşlı. maçın normal gününde arkadaşlarla playstation ve lcd kiralama kararı vermiştik. serdivan'da bir playstation cafe vardı. 24 saati 24 tl. lcd ve playstation bu fiyata evet. neyse hem maçı hd izleriz, hem de gece ps oynarız diye gittik kiraladık. eve geldik bir güzel kurduk. her şey güzel maç saati geldi. heyecanlı bi şekilde dizildik. fakat o da ne? maç ertelendi. tüm keyfimiz kaçmıştı. sakarya'da da her yer kardı. bir yandan da lcd ve playstation'ı bu karda nasıl teslim edeceğiz diye soruyorduk birbirimize. neyse ki ertesi gün oldu. o berbat havayı, az ama öz olan taraftarımız ısıttı. altın portakalımız da 2013 yılının son hediyesini bizlere verdi. ev arkadaşımın t-shirtünü yırtmıştım gol anında. gökhan zan'ın açıklamalarını da unutamıyorum. her şey için teşekkürler.
  • 58
    aslında benim hikayem 11 aralık öncesini kapsıyor.

    10 aralık'taki maçtan birkaç gün önce biletler satışa çıkmıştı. yakın bir arkadaşımı ikna etmeye çalışıyordum.

    -oğlum düşünsene yenersek yıllar sonra oradaydım diye anlatırız.
    +kanka öyle de 12'sinde ekonomi sınavı var. ankara'dan git gel 2 günümüzü yiyecek.
    -lan nolcak erken çalışıp gideriz. hem dönüşte 1 günümüz daha olacak onda da son tekrarları gömeriz.
    +riskli be hacı, bir daha kalırsak okul uzayacak biliyon.
    -ya kalmayız oğlum niye kalıyoruz. hem maçın motivasyonu olacak hayvan gibi asılırız.
    +kanka doğruyu söyliyim mi? bizim juve'yi yenme şansımız düşük. bi de kar var diyorlar gidecez rezil olup dönecez. üstüne hasta olur sınavı da kaçırırız. make-up'ta da hoca bize koyar.
    -valla rakibi kilitleyip 1 tane itelesek yeter de işte rezil olucaz haklısın...

    sonuç olarak mantık aşktan ağır gelir ve bilet alınmaz. 10 aralık akşamı maç evlerde izlenir. sıcağı sıcağına telefona koşulur.

    -oğlum haklıymışsın ha. gidip rezil olup bi de dönemeyecektik. gece yollar da kapanır.
    +tabi oğlum dedim ben sana. maç ne zaman devam edecek o da belli değil. sokakta beş parasız kalıp donardık artık.
    -aynen kanka ya iyi ki gitmedik.

    bok iyi ki gitmedik.

    ertesi gün destan yazıldı. ankara'da küçük çaplı kutladık. birkaç gün birbirimizin yüzüne bakamadık.

    ekonomi sınavı mı? satrancci 54, kankası 48...
  • 84
    akışkanlar mekaniği dersini çok sevdiğim bir hocadan aldım, dersi 2. kez alıyordum. zaten ilk aldığımda yeterince samimiyeti kurmuştum hocayla. mezuniyetten sonra ziyarete gittiğimde, kendi yazdığı kitabı imzalayıp hediye etmişti bana. çok kıymetli bir hocamızdı.

    haftaya sınav var, muhakkak derste olmalıydım. kapı tarafında en ön en sağ sıranın en sağında oturuyordum, tam kapının ağzında yani. sağ kulağımda kulaklık maçı takip ediyordum, hoca epey çaprazda olduğundan kesinlikle kulaklığı görmüyordu.

    hemen arkada koyu fenerli iki arkadaşım var, takılıyorlar aha gitti tur falan diye.

    derken...
    derken, gereğini yapıyor sneijder.
    derken, inanamıyorum.

    bizim fenerlilere dönüyorum, gol ulan gol diyorum. adamlar internetten canlı skor sayfalarından takip ediyor oraya düşmemiş inanmıyorlar, iptaldir falan derken biri atmışlar la diyor.

    ve ben arkam tahtaya dönükken şak diye şu hareketi yapıyorum:
    http://gss.gs/9IQ.jpg

    sınıf sessiz, meğer ben fenerliler ile laf dalaşı yaparken hoca yazmayı bırakmış bize bakıyormuş.

    o şak sesi yankılanıyor duvarlarda.

    hoca bakıyor.

    gözlerime gülecek gibi bakıyor ama ciddi olmaya da çalışıyor.

    - çık dışarı.

    + hocam kusura...

    - çık dedim çık.

    kapının önüne çıkmamla şu videodaki sevince benzer enteresan sevinçler yaşıyorum:
    https://www.youtube.com/watch?v=-zN-e5sCEbg

    daha sonra hocamın yanına gittim, "gülümsemenizi saklayarak kovdunuz, siz de galatasaraylısınız değil mi?" dedim.

    "ben futbolla pek ilgilenmem" dedi. biraz üstelesem de net cevap vermedi ve en sonunda "ille takım soracaksan milli takımı tutuyorum" dedi.

    o zaman anladım neden öyle gülerek kovduğunu.

    11 aralık 2013 tarihinde milli takım, galatasaray'dı.
  • 30
    her birini gözlerim çakmak çakmak olarak okuduğum ve sıradan on verdiğim anılardır.

    ben de 10 aralık 2013 galatasaray juventus maçı yarım kalıp da diğer maç olan kopenhag-real maçından sonra uefa'ya gitme garantilenince dedim "var bu işte bir hayır."

    11 aralık günü ise malum mesai var. iş yerindeyim. zaten istanbul'da değiliz maçı mecbur tv.'den izleyeceğiz. bölge müdürümüz o gün başka bir ile toplantıya gitmişti, dairedeki tek televizyon da kendisinin odasında. ben de aramızın çok iyi olduğu bayan şube müdürümüze öğlen civarı "müdüre hanım maçı nasıl izliyoruz?" diye zarf attım. beni zaten çok sever bir de galatasaraylı. dedi "müdür bey'e söyleriz odasında izleriz ama kimseye söyleme, duyulmasın" dedi. şimdi 6 koltuk var, dairede var 90 kişi. makam odasını kahveye çevirmenin lüzumu yok, sonuçta müdür :)

    neyse zaten ben o gün işi gücü bıraktım, aralıksız sözlükteyim(u: her zamanki gibi :(). stat kapılarının açılacağını ve fırsatı olan ya da maça gitmeyi aklından geçiren herkesin stada gitmesini söylüyoruz. o stat dolacak! modunda. neyse maça yakın geçtik müdür beyin odasna. deri koltukları çevirdik tv.ye karşı. 5-6 kişiyiz. zaten zeminde ilk fark ettiğim şey. 2. yarıda savunacağımız kalenin bulunduğu saha balçık gibi, zemin berbat. zaten oraya küçük iş makineleri sokmuşlardı, top sürmen falan mümkün değil. 2.yarıda bizim atak yapacağımız saha ise olabilecek en iyi seviyede maç kaldığı yerden 33'te başlayıp 45.dk bitene kadar pozisyon vermeden bitirdik.

    2. yarıda ise heyecan zirvede, bekliyoruz, biliyoruz gelecek o gol. zaman akıp gidiyor ve dakikalar 85'i gösteriyor, melo topu kapıyor, yanındaki selçuk' veriyor, selçuk da sağındaki umut'a. umut sağ kanada yakın orta sahaya yakın bir yerden yapılması gerekn tek şeyi yapıyor, topu uzun şişiriyor, drogba var amk boru mu! burak bir tarafa koşuyor ve defansı bozuyor* drogba topu sneijder'in önüne doğru indiriyor, cezasahasneijder ve goooooooooooooooool allaaaaaaaah'ımmmmmmmm gooooooooooooooooooooolll!!!

    ben nasıl bağırdıysa 4 katlı binada herkes duymuş sesimi, 50 yaşında kadına sarılıp kucaklıyorum, ağlamaklı oluyorum! sonra burak'ın kaçırdığı ve onların kaçırdığı pozisyonların heyecanıyla dualarla maçı bitiriyoruz.

    anlatırken bile bir acayip oldum gene 2 sene geçmiş, yıllar sonra bu maça gidenler oradaydım diyecekler... benim gözümde o gün işini gücünü, okulunu asıp, evden kaçıp o havada o maça giden adamın yeri ayrıdır. bu maç eski ali sami yen ruhu kazandırmıştır satdımıza ve bu maçtaki taraftar işte onlar, bu kulübün gerçek sahipleridir.
  • 31
    üniversiteye hazırlandığım sene. akşam maçı izliyoruz evde amcamlar babamlar he beraberiz. maç yarına ertelendi ve o anda ne olursa olsun gidicem dedim. ertesi sabah kalktım formamı geçirdim üstüme gittim dershaneye. sınıftaki fenerliler beşiktaşlılar dalga geçiyor yenileceksiniz diye. ne hadlerineyse şikecilerin. neyse kombine ya da bilet olmadan girilmeyecek lafları dolanmaya başladı ortalıkta, ben de kendimi garantiye alacağım ya çalışan gelemeyecek bi arkadaşımdan gittim 2 kombineyi aldım stada doğru yola çıktım. heyecanı anlatamıyorum çünkü hepimiz yaşadık anlatılmaz o duygu. mecidiyeköyde arkadaşımla buluştum. bindik metroya heyecan arttıkça arttı tabi. aktarma sırasında sıra bize gelene kadar 4 metro gitti en sonunda bindik ama hepimiz cama yapışmış sinekler gibiyiz. allahtan kız olduğumuz için oturun diye yer verenlerimiz çıktı. metrodan indiğimizde maçın başlamasına 4 dakika kalmıştı, başladık arkadaşımla koşmaya. çünkü kaçırmak istemiyorum hiçbir anını. karlı hava her yer sulu kar tabi biz koşarken ikimiz birden sen düş. dizlerimize kadar islandik tabi. tam geldik bu taraftan almıyoruz demesinler mi haydaaa biz yine koştur koştur pegasus tribününe. neyse tribune geldik maçı izlemeye başladık ama ayaklar ıslak, üst ıslak biz tir tir titriyoruz. sigara dumanından nefret ederim ama yanımda sigara için çocuğun sigarasının sıcaklığına hasretim yani. sona geliyorum atağa kalkıyoruz, atak yapıyorlar derken dakika oldu 85. annem arıyor açtım efendim anne dedim 'atamadık mı daha kızım' dedi, 'yok anne bekliyoruz hala son dakikalar' dedim. annem de 'hasta olmasan bari' dedi, o sırada bizim atak başladı anne kapat gol geliyor aricam seni dedim kapadım. telefonu kapattıktan sonra hatırladığım tek şey gözlerimden akan yaşlar ve o havaya rağmen bir anda her yeri inleten mükemmel taraftar.
    iyi ki varsın galatasaray, iyi ki galatasaraylıyız.

    dipnot: düşüp ıslanınca ve ayaklarım saatlerce ıslak kalınca 1 hafta böbrek ağrısı çektim ama değdi.
  • 51
    benimde bir hikayem var bugünle ilgili.

    10 aralıktan başlayalım. okuldayım, arkadaşlarla bütün gün maçı konuşuyoruz falan. sonra son derslere doğru bende bir halsizlik başladı. neyse dedim maç saati kendime gelirim. sonra eve gelince maalesef talihsiz bir haber aldım ve sonra da işler kötüye gitmeye başladı. ya bakın ben hayatımda böyle bir şey görmedim. odada maçla ilgili yorumları dinliyorum falan ama git gide kafa düşüyor bildiğin. yok yani resmen vücudum kafamı taşıyamıyor. bakın ne bir öksürük, ne bir akıntı, karın ağrısı hiçbir şey yok ama resmen kafam vücuduma ağır geliyor. sabah sapa sağlam olan ben maçtan 1 saat önce kafamı kaldıramaz hale geldim ve ne ara, nasıl bu hale geldiğimi hiç anlamadım. en sonunda kafamı koydum masaya öyle gözler falan kapalı yorumları dinliyorum bir yandan da sürekli bizimkilere ''uyursam falan kesinlikle kaldırın'' diye uyarı üstüne uyarı yapıyorum. ama bir yandan olayın şokundayım dediğim gibi ne olduğunu anlamadım çünkü. neyse maç saati geldi, kalktım içeri geçtim maçı izliyoruz. yarı baygın bir şekilde izliyorum maçı üzerimde battaniyeler, boynumu falan hareket ettiremeden-ki böyle önemli bir maçta bu haldeysem maç olmasa ölü gibi uyurdum herhalde- sonra kar yağmaya başladı işte. artık içime mi doğdu nedir babama dedim ki: ''keşke şu maç tatil olsa be.'' çünkü gerçekten o maçı öyle izlemekten zerre keyif almıyordum. ve gerçekten maç tatil oldu, ben de zaten tatil olmasından 10 dakika sonra uyuyakaldım direk.

    gelelim 11 aralık gününe...
    sabah uyandım, okul var tabii. akşamki kadar halsiz değilim ama bu sefer de akıntı, ağrı falan var. yine de okula tabii ki gidilmeyecek. dedim ya kötü bir haber aldım diye, ailede ben hariç herkes şehir dışında o yüzden. neyse gitmedim okula. bizim sınıfta gerçekten galatasaray'ı yaşayan 3-4 arkadaş daha var, onları aradım hepsi okula gitmiş. burada izleriz falan diyorlar ama ben okulumu biliyorum, olmaz öyle bir şey. neyse ben evde zombi gibi dolaşarak maçı bekliyorum. maç saati geldi çattı. akşamki halimde değilim, bilinçli bir şekilde maçı izliyorum akıntılar ve öksürükler eşliğinde. maç tabii gittikçe heyecanlı hale geliyor, ben de iyice moda giriyorum.
    işte n'oluyorsa sneijder'in golünde oluyor. 1.5 gündür zombi gibi olan ben bir bağırıyorum, evde amaçsızca oraya buraya koşuyorum... ister inanın ister inanmayın o andan sonra hastalıktan eser kalmıyor. bildiğin o gol beni iyileştiriyor yani kendime geliyorum resmen. zaten kimler kendine gelmedi ki o golden sonra?

    hala merak ederim; maçtan 2 saat önce ne oldu da ben kafamı kaldıramayacak hale geldim ve gol anında ne oldu da ben bir anda sağlığıma kavuştum. başka hiçbir yerde, hiçbir zaman başıma böyle bir iş gelmedi çünkü.

    benim de 11 aralık 2013 hikayem bu sözlük. bu arada bizimkiler de sınıfta 60 ile 75.dakika arasını izleyebilmiş, sonra hoca kapattırmış. hepsi çok pişmandı okula gittikleri için.*

    (bkz: ulan gaassaray)
  • 67
    o yıl maltepede bir tıp fakültesinin inşaatını yapıyorum. hava 0 ın altında bu yüzden herangi bir imalat yapma ihtimalim yok. arabayı leventte bir avm ye zar zor soktum. o sırada hem aynı semtte oturduğum hemde tribünden arkadaşım beni aradı ve "abi maç bugun erken saatlerde oynanabilir" dedi. beraber kanyon alışveriş merkezine gittik saat henüz 10:30. ilk etapta 3 kişiydik. whatsapp, twitter, dedikodular derken birden bire 60 kişi avm nin içinde toplandık. televizyonlar gerekli açıklamayı yaptı ve birden avmnin içi ali sami yen sokak havasına büründü. hepberaber metroya doğru yürümeye başladık. arenanın önüne gittiğimizde neredeyse heryerden insanlar stadyuma akıyordu. hatta aralarında fenerbahçe formalı ama üzerinde galatasaray atkılı kişiler bile vardı. bir anda stadyum tıklım tıklım oldu. gözüme en net çarpan gökhan zan ın ağzından ejderha gibi duman çıkmasıydı. bu kadar erken saatte bu kadar taraftarın bu hava şartlarında stadyuma gelmesi juventus u net şok etmişti. juventus gerçekten çok iyi takımdı ama galatasaray o gün gerçekten bambaşkaydı. tribünden 3 adam inse oyuna girse o bile geçit vermezdi juventus a. maç boyunca bağırdık takım aslanlar gibi oynadı. o an geldiğinde her saliseyi çok net hatırlıyorum. sneijder topu önüne aldığında topa vururken bir anda tüm ses kesildi. sonrası muhtemelen istanbulun her noktasından duyulan bir gol sesi. tribünde herkes ortalığı yıktı. son dakikalarda gol yeriz diye tek bir kişi bile endişelenmiyordu. gökhan zan hep topa dikine giriyor, muslarının özgüveni tavan yapmış, sneijder rakibi arasında 5 cm bırakarak savunuyordu. son dakikada juventus zaten çaresiz bir şekilde sahada duruyordu ve kazandık. maç bitince gerçek bir duygusal patlama vardı. daha 2-3 hafta önce madridde 4 tane yedikten sonra reallilerin arasında kafamız önde yürürken bugün juventus galibiyeti için gözyaşı döküyorduk.

    hani derlerya; "hayatımızdaki güzel anıların %70 inde galatasaray vardır" işte bu gerçekten doğruydu. hayatımın belkide en güzel günlerinden biriydi.

    yaşamaya anlatmaya değer.
  • 20
    hala o stada gitmemenin pişmanlığını yaşarım aklıma geldikçe. maç ertelendikten ertesi gün öğleden sonra dersim vardı. sabah kalktım hazırlandım filan derken gittim okula(göztepe kampüsü). maç saatini okulda dersteyken gördüm. hoca dersi ilk defa erken bitirdi. kampüsün önüne çıktım, çıkardım telefonu baktım saate 1 saat var maçın başlamasına. 5 dk düşün düşün bekledim. dedim oğlum kadıköy'den oraya gitmen zaten 1 saati bulur, içeriye alıp almayacakları da meçhul diyip orda vazgeçip yurda gittim hemen. yurda geldiğimde 20 dk filan vardı maçın başlamasına. 5-10 kişi yukarda başladık seyretmeye ama heyecandan kalbim yerinden çıkıcak zaman azaldıkça, taa ki umut'un şişirdiği topu drogba cezasahasneijder'a kadar. böyle mutluluk yok, nasıl bağırıyoruz. ecel dakikaları başladı sonra gerilmekten stresten bitir artık derken bitti çok şükür, odaya indim abimi aradım hemen ve konuşmaya başlayınca nasıl bağırdıysam gol sonrası boğazlarımın feci şekilde ağrıdığını farkettim. sonra tabiki bilgisayarın başına oturup twitterdan, burdan o efsane anları yaşadım.

    sen nesin böyle be galatasaray? sevinç misin, acı mı, mutluluk musun, yoksahüzün mü?

    düştüğümüz yerden aslanlar gibi kalkmak dileğiyle cimbomum..
  • 22
    üniversitede 2. senemdi. ilk sene yattığımdan dolayı fizik 1 servis dersini alttan alıyorum. bir de laboratuvar dersi koymuş koduğumun okulu. sadece 1 devamsızlık hakkı var, onu da daha önce kullanmışım. aslında ben 10 aralık akşamı cebimdeki son 250 liranın 200'ünü bu maç için vermeye razı olmuştum. çünkü gittiğim her maçı kazandık amk. sikerim 2 hafta aç gezerim nolacak amk derken maç ertelendi, kombineyi devraldığım kişi de 200 lirayı geri verdi. bir gün sonraya ertelenen maça gidecektim elbet ama maçın bitiş anından sonra geriye 15 dakika kalıyor laboratuvar dersine yetişebilmem için. bu arada istanbul'u bilenler için söylüyorum, okul ytü, kampüs davutpaşa. yani siksen yetişemem amk lab'a. olsun lan dedim bi sene daha alırız amk dedim ders için. ama yine de tüm şartlarımı deneyecektim hocam trafik vardı, lastik patladı vs. neyse gittim maça, bana kombinesini veren adam bu sefer bedava gir kardeş bu para bana yar olmayacak herhalde dedi. iyi ağa dedik aldık kombineyi girdik maça. golden sonra kaç kişiyle sarıldım, kaç kez gözlüğümü düşürdüm hatırlamıyorum. bir kez olsun kırılmadı lan gözlük. o esnada nasıl bir şanssa kimse basmadı. maç bitti koştur koştur gidiyorum. o sırada tem'de trafik yoğun ama yapacak bir şey yok okula gitmem gerek. bindim taksinin birine abi dedim ben öğrenciyim, davutpaşa'ya kaç liraya bırakırsın diye sordum, baktı üzerime forma, atkı adam ağlamaya başladı amk. o da maçı izlemiş meğerse. işi bırakmış bildiğin maça gelmiş adam. bir güzel onunla da sarıldık. adam bedavaya götürdü amk hem de deli gibi trafiğe rağmen. yol boyunca da sigara içtik adamla ben ısmarladım. onun yaptığı iyiliğin yanında hiçbir şey amk. okula geldim gelmesine de laboratuvar dersi 45 dakika geçmiş, yaktım bir sigara daha 2. tur keyfi-fizik 1 umutsuzluğu karışımı bir duyguyla içiyorum. laboratuvardan hoca çıktı telefonla konuşuyor, koyduk mu çekiyor karşıdaki arkadaşıyla çok mutlu bir şekilde. beni gördü, hemen sordu maça mı gittin dedi, evet hocam ama lab'a geç kaldım maalesef dedim. bu hoca dediğim de asistan gibi bir şey bu arada, derin bir bakış attı bana, sarıldı, keşke ben de gelebilseydim maça dedi. vu sözün üzerine fırsatı değerlendirdim amk. hocam hayatımda ilk defa maça gittim fizik 1'deb kalıyorum nolur yardım edin :(( diye ağlayacam adama neredeyse. çok piç bir gülümsemeyle fiziğin amk sana bir şey olmasın dostum gir içeri imza at çık istersen dedi. girdim, imzamı attım, çıktım amk. dönem sonu da çok düşük bir ortalamayla geçtim amk dersini. hatta içimde bir his var bu asistan hoca geçirdi bence. yoksa imkanı yok geçmemin.

    yani anlayacağınız hayatımda bir daha yaşayabileceğimi düşünmediğim mükemmel anları yaşadım 11 aralık 2013'te. şimdi o duyguların onda birini yaşamaya razıyız amk. ama yok işte hayatım boka saplanmış, çıkamıyorum bir türlü.

    bir de son olarak 10 aralık gecesi ıslanan botlarım sabaha kurumamıştı :(
  • 24
    üniversite 2. sınıftaydım. kyk yurdunda kalıyorduk. galatasaray maçı olduğu zaman bütün yurt galatasaray maçına kitlenirdi. tek istanbullu bendim, galatasaraylılar yurtta fazlaydı ama galatasaraylı olmayanlarda maçı heyecanla bekledi. her maçı da dostça izlerdik.

    maç başladığında maç izlenen yerde oturacak yer yoktu. ulan gündüz vakti kimse gelmez ikinci öğretimler uyuyodur zaten diyerekten biraz geç inmiştim. bir de baktım ki ayakta izleyeceğiz mecbur.

    sneijder'in golüne kadar herşey normaldi.

    sneijder'den sonrasını hatırlamıyorum.
  • 75
    o gün 17.30'da linear algebra sınavım vardı sözlük. sneijder gol attıktan sonra odanın içinde nasıl delirdiysem, sağı solu dağıttıysam, bağırarak çağıra sağda solda koştuysam artık sınav notlarımın hepsi dağılmış, kalemlerim silgim uçlarım sağa sola dağılmıştı. "zkerim sınavını juve'ye koyduk lan" diye sınava gitmeyip kalmıştım o sene o dersten.

    öyle de gerizekalıyım.
  • 76
    üniversitede birinci sınıftaydım.

    bir gün önce iptal olmasıyla ben de derde tasaya düşmüştüm. ertesi gün sabahtan öğlene kadar dersim vardı. neyse maç saati açıklandı. ders bittikten 15 dakika sonra başlayacaktı maç. ders biter bitmez koyu galatasaraylı bir diğer arkadaşımla onun yurduna depara kalktık. onun yurt odasında televizyon vardı bende yoktu çünkü.

    neyse geldik yurda, çektik sandalyeleri, oturduk ekranın karşısına. ufacık bir ekrana dört adam bakıyoruz. ikisi ayakta izliyordu maçı. dakikalar geçiyor, zemine baktıkça içim kararıyor ve umutlar tükeniyordu. savaş alanına dönmüş bir sahada juventusu devirmeye çalışıyorduk. ve o an gelmişti... o tarihi an... umut şişirdi, drogba indirdi, yerde seke seke giden topa wesley vurdu ve gol! allahım yurt koridorlarında dört manyak gol diye bağırıyoruz. önce koridorun bir ucuna ordan diğer ucuna koşuyoruz. birbirimize sarılıyoruz "gol ulan gol" diye bağırmaya devam ediyoruz. daha sonra ekran başına dönüp "bitir hoca bitir" diye diye maçın sonuna geliyoruz.

    şimdi üzerinden 5 sene geçti. o dört manyak da bambaşka yollarda yürüyor. ama hepsinin de yüreği hala sarı kırmızı için atıyor, atacak.

    (bkz: en güzel anıların kahramanısın şanlı galatasaray)
  • 60
    ne güzel günümüzdün sen bizim 11 aralık 2013

    10 aralık 2013 akşamı galatasaray'lı arkadaşlar ile bakü'de evde toplanıyoruz. hatırladığım kadarı ile takım o dönem pek iyi oynamıyor daha doğrusu baya bir dengesiz o yüzden bi kaç arkadaşta ilk yarıyı izler kaçarız havası var türkiye'den 2 saat ileri olduğumuz için, ve ertesi günü iş olduğu için. hoş bana komaz da. neyse. maç başlıyor votka doldur, şunun sesini aç, aha kar gibi bişey başladı derken saha bir anda bembeyaz oluyor. ne yalan söleyim o akşam benim de içimde bir karamsarlık var inceden kendime dahi itiraf edemediğim ama bastırıyorum şeytanı bir yandan. sus lan diyorum galatasaray bu ne yapacağı hiç belli olmaz. kar dolu fırtına derken hakem maçı iptal ediyor. herseybitmedi ile birbirimize bakıyoruz anlamsızca. 17 senelik arkadaşlığımızda farklı ülklerde kaldığımız zamanlar hariç her şampiyonlar ligi kurasını ve avrupa maçını yan yana izlemişizdir nerdeyse. ilk defa ertelenen bir şampiyonlar ligi maçı yaşıyoruz ve gece ertesi güne dair tahminlerimizi konuşarak zıbarıyoruz.

    günlerden 11 aralık. işteyim. maçın oğlen 15:00 te olacağı kesinleşiyor. herseybitmedi ile kısa bi tel konuşması. yapacak bir şey yok. bu maçı beraber izleyemicez farklı projelerde çalıştığımız için. garip bi heyecan var içimde. sanki bir gece evvel oynasak kazanamıcaz o yüzden de tanrı bizim almamızı istediği için mikaili devreye soktu düşüncesi kafamdan cıkmıyor. bakü saati ile 17:00 de başlayacak olan maçı büyük bir heyecanla beklemeye başlıyorum.

    maçın başlamasına 10 dakka falan var. ofiste kendi sistemimi kurmusum. star'ın internet sitesinden takip edeceğim maçı. reklamlar var yayın gayet net akıcı. sorun yok. gidip bi çay alıyorum kendime bir geliyorum ki bağlantı sıçmış. bağlanamıyorum. maç başlıyor falan ama ben yokum piyasada. oraya git buraya koş napcaz derken ''it'' şefinin odasına gidiyorum. o da galatasaray'lı. baktım link arıyor. hadi olm bulun sunu derken bi acıyoruz ilk yarı 0-0 bitmiş. devre arasında buna bi cozum bulmak lazım diyorum bu boyle olmaz ve hemen düzenekler linkler ayarlanıyor. cay sigara derken 2. yarı başlıyor. başlıyor başlamasına da nette ki sorun aynı. ekranda donmalar linkte kapanmalar bişeyler.. piç olma yolunda ilerliyor maç. it şefi bakıyor yüzüme sen ofisine git diyor. ben toplantı odasına kuracam maçı orda izlicez gizli gizli diyor. herkes ofiste hee. zor iş. tamam diyorum koşarak ofisime gidip haber beklemeye başlıyorum.

    anan aşağa baban yukarı derken telefon geliyor maçı açtık toplantı odasına gel diye. koşarak gidiyorum. şantiyenin hemen her departmanından galatasaray aşkı ile yanıp tutuşan 10-12 kadar insan doluşmuşlar içeri. toplantı odası da fiyakalı hee. yerler halı, koskocaman bir cam sehpa, geniş deri koltuklar, 123241 ekran plazma bir şantiyeye göre fazla lüks ve pek taraftar profiline uygun değil yani. halıya bağdaş kuruyorum izlemeye başlıyorum. bi kaç atak yapıyoruz drogba vuruyor buffon yerden çıkarıyor falan hepten gaza geliyorum.bu arada saat 18:00 e yaklasıyor servisler kalkacak. kaçırırsak bir sonraki servis 20:00 de. çokta şeyimde değil servis mervis. bir kaç kişi servise yetişmek için çıkıyor derken proje müdürü giriyor içeri. kimsenin umrunda değil herkes maça konsantre. o da kenardan izlemeye başlıyor maçı bir beşiktaşlı olarak heyecanla.

    dakikalar 85 i gosterirken zor zeminde giden topu selcuk umut'a itiyor. umut'ta ceza sahasına doğru dolduruyor. kara bişey çıkıyor o çamur deryasının içinden havaya doğru aha diyorum drogba indirdi, top kalenin sağ çaprazına doğru iniyor ahaaa diyorum içimden sneijder'e indiii.. o saniye ve saliseler içinde acaba gol olur mu, topu nereye vurur, lan gol olsun be diye düşünürken şino topu öyle bir yere gönderiyor ki.. topun direğe vurup içeri girmesi ile anırarak haykırarak kükreyerek kalkıyorum ayağa. kimseyi opecek, kimseye sarılarak sevincimi yaşayacak durumda değilim. at gibi koşasım ayı gibi yerlerde yuvarlanasım var çünkü. toplantı salonunda sağa sola delice koşuyorum goool diye bağırarak anırarak.. kaç tur attım naptım en ufak bi fikrim yok en sonunda gelip kendimi tv önüne halıya taklalar atarak bırakıyorum. baya baya yuvarlanıyorum yanlamasına gözüm bir şey görmeksizin. tv'den galatasaray'ımızın golu diye bir ses geliyor kendime gelir gibi oluyorum bir bakıyorum proje müdürü bana odaklanmış. :( kaçırıyorum gözlerimi. herkes mutlu herkes sevinçli ama benim gibi yapan yok çok belli bakışlardan. bozuntuya vermeden son düdüğü bekliyorum ve maç bitiyor. yavaşça boşaltıyoruz toplantı salonunu. o kadar mutluyum ki kimi arayacığımı kime mesaj atacağımı şaşırmış bir halde otoparka çıkıyorum cuğaramı tutturmeye.

    maç sonu goygoyumuz başlıyor. zebra boğazlayan aslan fotoları, şikecilerin bizden çektikleri gırgırları havada uçuşurken içerden biri geliyor. muslera diyor, olm proje müdürü seni sordu kim bu manyak dedi diyor. yapacak bişey yok olm diyorum 85 te juventusa gol atmışız en zor gruplardan birinden çıkmışız napacaktım amk diyorum sessiz sakin yanımdakilere mi sarılcaktım. he valla hıaamıaa haklısın diyor goygoya devam ediyoruz ve 20:00 ye kadar servisleri bekleyip akşam maçın kutlamasını yapmak üzere herseybitmedi ile rendevulaşıp allahım gooool nidaları ile fiskimizi yudumlayarak kutlamamızı yapıyoruz.

    hayatımın en güzel en özel günlerinden biridir 11 aralık 2013. en az bir 12 mayıs 2012 kadar, bir 14 mayıs 2006 kadar, bir 17 mayıs 2000 kadar özeldir benim için.
App Store'dan indirin Google Play'den alın