• 1
    mevzu;

    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)

    o kadar güzel bir gündü ki, elbet herkesin çok güzel bir hikayesi vardır bu günle ilgili bence.

    neyse, o gün okula (çukurova ünv.) gittim. iş hukuku dersi vardı herhalde tam hatırlamıyorum. önce bir dersliğe gittik. içimize sinmedi. kalktık karadeniz kafeye gittik. hava soğuk, içerisi tıklım tıklım. yukarı köşedeki televizyondan maçı izliyoruz diyeceğim de ne olduğu belli değil televizyonda. bildiğin dinliyoruz. derken ercan taner'in sesi duyuldu: "drogba indirdi ceza sahasına sneijder goooollll allahım gooooooolll". bütün kafe yıkıldı be kardeşim. o gün orda nasıl bağırdıysam maç bitince kafeden çıktığımda bildiğin sesim çıkmıyordu. kafeden böyle çıktık resmen;

    https://gss.gs/WkZ.jpg
  • 2
    birazdan anlatacaklarım tümü bir bütün olarak değerlendirince hayatımın en güzel anlarından biri...

    10.12.2013 / salı
    üniversite 1. sınıftayım, o gün sınavım falan yok... önceki gece tedirginlik vardı çünkü uefa'ya kalmamız bile garanti değildi. "bari beraberlik alalım, hiç değilse uefa'ya gideriz." diyenlerin sayısı hiç de az değildi. ama ben yeneceğimizi düşünüyordum. yenersek tarihi bir şey olacaktı ve bunu yine biz yapacaktık. heyecanla tv başında maç saatini beklemeye başladık, hava kötü ama maçın bi anda bu şekilde duracağı ve ertesi güne erteleneceğini kimse düşünemezdi. bi yandan grubun diğer maçı falan. maç başladı. pek iyi bi izlenim vermiyoruz ama 1-0 olsa olacak işte, o umut hep var. neyse maç ertelendi bi şekilde ve ben de dahil olmak üzere herkeste galatasaray'ı bir gün daha beklemek zorunda olmanın verdiği kızgınlık var. neyse ki güzel bir şey oldu ve grubun diğer maçının o gün oynanması ve uefa'nın garantilenmesi çok iyi oldu. futbolcuların kafası rahat olacaktı ertesi gün.

    11.12.2013 / çarşamba
    sabah saatlerinden itibaren gerek sözlükte, gerek twitter'da "stat mutlaka dolmalı, kimse dışarıda kalmayacak." şeklinde söylemler başlamıştı. benim de içimdeki "ulan acaba?"lar gittikçe kendini gösteriyordu. evet bu maça mutlaka gitmeliydim. babası, abisi, akrabalarının geneli, kendisinin bebekliği fenerli olan ama benim sayemde galatasaray'ı seçmiş ve sevmiş 10 yaşındaki kuzenim kaan beni iyice cesaretlendirdi. "abi mutlaka git bu maça." yola çıkmak üzere hazırlanırken ona verdiğim atkımı getirdi "abi bunu tak." diyerek. "tamam lan." dedim, aldım, taktım. mutluluğu gözlerinden okunuyordu. onu ilk kez bu kadar galatasaray aşığı görüyordum. sımsıkı giyinmişim, ayağımda ağır botlar, ama mecbur; işin ucunda galatasaray!
    yola çıktım, hava çok kötü ama çok güzel. hava buz gibi ama sımsıcak. içim içime sığmıyor. metrobüste galatasaray formalıları görünce iyice heyecanım artıyor. konuşmalarından duyuyorum ki çoğunda bilet falan hak getire ama hepsi benim gibi umutlu. derken o da ne; çocukluk arkadaşım ve uzaktan akrabam kerem'le karşılaşıyoruz metrobüste. yanında da başka bir arkadaşı. hemen soruyorum "nereye lan?" diye. size garip gelebilir bu soru ama sormamın sebebi şu; kerem hasta beşiktaşlı. maça gideceği aklımın ucundan geçmiyor. "nereye olacak maça." diye gülerek cevap veriyor. "e ama beşiktaş?" gibi belli belirsiz kelimeler çıkıyor ağzımdan, şaşkınlığım dorukta. "abi şampiyonlar ligi maçı ve gündüz, tarihi bir gün bugün. bizim de işimiz yoktu bu tarihe yerinde tanıklık etmek istedik." diyorlar. ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum. metrobüsten iniyoruz, doğru metroya... her yer tıklım tıklım, "acaba arena dolar mı?" tereddütünde olanlar çoktan "acaba yer bulabilir miyiz?" endişesine kapılmışlar. metroda aktarma yapmamız gerekiyor stayum durağına ama imkansız. metrekareye 4 insan düşüyor tabiri caizse. aktarma yapmadan iniyoruz, inip stada koşacağız. bizim gibi bir çok insan var. her yer çamur, her yer kar. botlarla koşmaya başlıyoruz ama bir süre sonra sanki ayağımıza minik havuzlar giymişiz de öyle koşuyoruz. stada varıyoruz sonunda ama maç çoktan başlamış ve polisler barikat kurmuş. biletsiz almıyorlar. o sırada kerem ve arkadaşını kaybediyorum kalabalıkta. başlıyorum polislere yalvar yakar dil dökmeye. gözüme yaşça daha genç bi polisi kestiriyorum ve yanına gidiyorum. yapacak bi şey yok, başlıyorum yalan söylemeye. "biletim arkadaşımda, bakın -barikatın arkasını göstererek- el sallıyor bana. gelemiyor buraya, geçmiş turnikeden." bu ve buna benzer yalanlarla 5 dk daha kaybediyorum, aynı zamanda barikatın arasına dalmak için boşluk bekliyorum. bir kaç dakika sonra baskılarıma dayanamayan polis diğer arkadaşının kolundan çıkıyor ve geçmem için yaklaşık 1-2 saniye sürecek bir boşluk bırakıyor. ve oldu, geçiyorum polisleri! zaten 31. dakikada başlayan ilk yarı bitmiş ve ikinci yarı çoktan başlamış bile. koşa koşa geçiyorum açık turnikeden. yeşil zemini nereden görebilirsem göreyim hiç önemi yok. ama öyle bir yerdeyim ki birazdan atılacak olan tarihi golün olacağı kalenin tarafına denk gelmişim, bilmiyordum. sahaya bakar bakmaz anlıyorum zaten; ikinci yarı savunma yapacağımız yarı saha berbat durumda, diğeri ise nispeten daha iyi. maça gelelim; içeri girdiğimde dakika 60 civarıydı. hemen bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekmeye başlıyorum falan. ama ellerim titriyor bi türlü güzel bir açı bulamıyorum, neyse. sonra gözüme bir pankart çarpıyor karşı tribünde. (bkz: #1380324) dakikalar geçiyor gol bir türlü gelmiyor. yanı başımda ardı ardına sigaralar yanıyor. ve o tarihi an geliyor... sanki tüm stat o golün geleceğini biliyor. golü anlatmaya gerek yok; bir şekilde nasıl olduysa o turuncu topu efsane kalecinin yanından ağlarla buluşturuyor wes. tüm oyuncuların ve teknik ekibin sevincine ayrı ayrı odaklanarak izliyorum hepsini. boğazım yırtılıyor adeta. tanımadığım adamlarla sarılıyoruz. hiç böyle bir şey hissetmemiştim daha önce. gol sırasında önümdeki kızın kamerası açıktı ve çekimdeydi, gol sevincini çekerken bir an dalıyor izlemeye kamerası kayıyor. uyarıyorum; "sahayı izleme, tarihi anları kaydediyorsun." diye. gülümsüyor bana ve devam ediyor. maç bitiyor. herkes bir garip; çocuk gibi olmuş koca koca adamlar. sevinçle eve dönerken kerem'i arıyorum. girememişler maça, kafede izlemişler. ve o yanındaki eleman da hasta fenerliymiş. işe bak! eve nasıl geldim hatırlamıyorum. her tarafım ıslak, burnum ve gözlerim akıyor. tam bir hafta yatıyorum, ama ne yatmak! dünya'nın en güzel yatması...

    http://imgim.com/1194incix1645670.jpg *

    not: bu tarihi golle ilgili ilginç bir bilgi de var. 10 numaralı wesley, 11.12.13 tarihinde saat 14:15'te * son 16'ya kalmamızı sağlayan, kendisinin şampiyonlar ligi'ndeki 17. golünü atıyor.

    ulan gaassaray!
  • 3
    akışkanlar mekaniği dersini çok sevdiğim bir hocadan aldım, dersi 2. kez alıyordum. zaten ilk aldığımda yeterince samimiyeti kurmuştum hocayla. mezuniyetten sonra ziyarete gittiğimde, kendi yazdığı kitabı imzalayıp hediye etmişti bana. çok kıymetli bir hocamızdı.

    haftaya sınav var, muhakkak derste olmalıydım. kapı tarafında en ön en sağ sıranın en sağında oturuyordum, tam kapının ağzında yani. sağ kulağımda kulaklık maçı takip ediyordum, hoca epey çaprazda olduğundan kesinlikle kulaklığı görmüyordu.

    hemen arkada koyu fenerli iki arkadaşım var, takılıyorlar aha gitti tur falan diye.

    derken...
    derken, gereğini yapıyor sneijder.
    derken, inanamıyorum.

    bizim fenerlilere dönüyorum, gol ulan gol diyorum. adamlar internetten canlı skor sayfalarından takip ediyor oraya düşmemiş inanmıyorlar, iptaldir falan derken biri atmışlar la diyor.

    ve ben arkam tahtaya dönükken şak diye şu hareketi yapıyorum:
    http://gss.gs/9IQ.jpg

    sınıf sessiz, meğer ben fenerliler ile laf dalaşı yaparken hoca yazmayı bırakmış bize bakıyormuş.

    o şak sesi yankılanıyor duvarlarda.

    hoca bakıyor.

    gözlerime gülecek gibi bakıyor ama ciddi olmaya da çalışıyor.

    - çık dışarı.

    + hocam kusura...

    - çık dedim çık.

    kapının önüne çıkmamla şu videodaki sevince benzer enteresan sevinçler yaşıyorum:
    https://www.youtube.com/watch?v=-zN-e5sCEbg

    daha sonra hocamın yanına gittim, "gülümsemenizi saklayarak kovdunuz, siz de galatasaraylısınız değil mi?" dedim.

    "ben futbolla pek ilgilenmem" dedi. biraz üstelesem de net cevap vermedi ve en sonunda "ille takım soracaksan milli takımı tutuyorum" dedi.

    o zaman anladım neden öyle gülerek kovduğunu.

    11 aralık 2013 tarihinde milli takım, galatasaray'dı.
  • 4
    daha önce sözlükte anlatmıştım diye hatırlıyorum ama entryi bulamadım, belki de twitterda yazmışımdır. * *

    2013 ağustosta yüksek lisansa başlamıştım rutgers üniversitesinde. ilk dönem oldukça yoğun ve zorlu geçiyordu benim adıma; dersler, bitmek bilmeyen ödevler, new jersey'nin buz gibi ve bol karlı havası, aileme ve galatasaray'a kilometrelerce uzakta olmak hiç ama hiç keyifli şeyler değillerdi. 16 aralıkta da final sınavları başlayacaktı, sıklıkla kütüphanede sabahlıyordum. 10 aralık 2013 galatasaray juventus maçı öncesinde kampüsteki öğrenci merkezinin içindeki taş fırın pizzacıdan soğan ve biberli * büyük boy bir pizza sipariş ettim. maçı bizim evde 3 arkadaş izleyecektik. pizzanın çıkması, arabayla beni almaya gelecek arkadaşımın kar yağışı nedeniyle * gecikmesi vs. derken eve vardığımızda dakika yanılmıyorsam 20-25 olmuştu bile. oturduk, maçı izlemeye başlayacağız, istanbul'da bir anda o efsanevi kar yağışı başladı ve maç tatil edildi. pizzamızı afiyetle yedik *, sonra beklenen açıklama geldi; maç tsi 15:00te kaldığı yerden devam edecek, nj'de 08:00e denk geliyor.

    odamın penceresinden dışarı baktıkça yarıda kalan maç aklıma geliyor, sırıtıyorum...

    https://gss.gs/Wf9.jpg

    geldik 11 aralık 2013'e... normalde sabah 8:40ta başlayan derslerime zor bela yetişen ben sabah 07:00de ayaktaydım. o 1 saat geçmek bilmedi, twitterda maç öncesi o karda kışta stada akın eden renktaşlarımı görünce hem imrendim hem de çok duygulandım ve gururlandım. sonra dedim ki iyi ki galatasaraylıyım be!

    https://gss.gs/374.jpg

    bu manzaranın tek bir açıklaması vardı; inanmışlık...

    maç boyunca temkinli ama iyi oynadık. sabrettik ve sonra o unutulmaz 85. dakika geldi.

    drogba indirdi ceza sahasneijder sneijder, gooooooool. allah'ım gol! * * dışarı çıkıp we are the best galatasaray diye bağıra bağıra kar üstünde kaymak istedim ama onun yerine twitterda timelineıma düşen foto, video ve tweetleri rtlemekle yetindim.

    bunu da tam hatırlamıyorum ama eminim maç sonunda babamı arayıp galibiyeti beraber kutlamışımdır her zaman yaptığım gibi.

    neyse, sözün özü biz iyi çalışıp, sabredip juventus'u devirdik, ben de o moralle finallere daha sıkı çalışıp ilk dönemi başarıyla tamamladım. takımın maç sonunda verdiği karda gitmez greyder nasıl koydu sneijder pozu uzun yıllar (ta ki 16 mart 2018 taraftara açık antrenmana kadar) twitter kapak fotoğrafım olarak kaldı.

    https://gss.gs/nkK.jpg

    (bkz: tarihte bugün)
    (bkz: her zaman her yerde)
    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)
  • 5
    üniversitemin 2.senesinde erasmus ile italya'nın sicilya'daki palermo kentine gitmiştim. erasmus gidiş tarihimi ve şehrini torino'da yapacağımız gruptaki ilk juventus maçına seçmiştim. maça biletim yoktu, sıradan bir tabacchiera'ya* girip otobüs bileti alacakken bizim maça ait biletlerin de burada satıldığını gösteren bir afiş gördüm ve sordum.

    bilet 80 euroydu. erasmus hibesini topyekün cebinde taşıyan bir öğrenci için 80 euro koyar mı? 80 değil 200 euro da olsa alacak gibiydim. üstüne bir de öğrenci indirimi ile 60 euro olunca, bir bira bir pizza da maç saatine kadar keyif enstürmanım oldu. bir de maça online bahis aldım karşılıklı gol var *.

    https://imgyukle.com/i/Y93FKy
    https://imgyukle.com/i/Y94zBy
    https://youtu.be/pvUJ0Phh9do

    maç saati geldi, bileti nereden aldığımı hiç düşünmemiştim, kapıları ararken bir baktım bizim numaralı diye tabir ettiğimiz yerin sol bloklarından birine tekabül ediyordu. gatelerde duran polislere durumu izah ettim, maç öncesi almancı ultraslarımız otobüs parçalama etkinliğine girdiği için tansiyon yüksekti ve ben polislere bu maçı kendi bölümümüzde izlemek istediğimi söyledim. ilk yurtdışı deneyimim ve ciao mi chiamo özgür, come tu chiami* demekten öteye gitmeyen italyancamla çat pat meramımı ingilizce karışık anlattım ve beni hızlıca bizim tribünden soktular stadyuma. müthiş bir atmosfer vardı hemen yanımızda yüksek bir cam blokla ayrılmış juve tribünü vardı. pantolonlarının arasını yırtıp ortasından kolları çıkarıp bizlere şov yapıyorlardı maç sonunda umut bullet'ın arka taraflara nişanlayacağı golden bihabersiz.

    nitekim asıl biletimin olduğu yeri çaprazdan görüyordum ve bizim tribün oraya çatapat falan atmıştı, bu beni ciddi manada hayatta tuttu diyebilirim, polisler falan girdiler o hengamede tam o kısıma. bütün şansımı orada kullandığımı düşünüp tadını çıkarmaya başlamıştım. önce drogba fitili ateşledi, yüzlerindeki o tipik italyan memnuniyetsizliği akıyordu yandakilerden.

    asıl hikayeye geçmeden burayı 2-2 ile bu video ile sonlandırıyorum.

    https://youtu.be/mJ9kgP9JQUo

    o gece oteller full çektiği için bir otelin lobisinde sabahlayıp 6da uçağa binip asıl kente palermo'ya geçtim.

    şehir müthiş bir agresiflikle ve aynı oranda geceleri de mutluydu. palermo ciddi manada yaşanması deneyimlenmesi gereken bir kentti.

    asıl hikayede bu şehrin insanlarıyla başladı. 2-2 ile tekerleğe çomak soktuk. genel manada her şehirde torino'daki juventuslulardan daha fazla juventuslu* olduğunu farkettim. bu arada italya ülkesinde nüfuslar hemen hemen eşit dağılmaktadır, milano istisna olabilir. bu yüzden tanıştığım futbol seven her kişiyle sizi grupta altımıza alacağız, daha önceleri yaptığımız gibi italyanlar canını yine galatasaray yakacak diye dolanıyordum. elimizde mancini kozu da varken böyle yukarıdan konuşmak çok hoşuma gidiyordu.

    nitekim karlı akşam geldi çattı, italya'da maçlar kahvehane gibi bir yapı olmadığından bahis firmalarının lokallerinde izleniyor, ben de biramı aldım juveli pietro ile gittik izlemeye. maç başladı, juve yoğun baskıyla saldırıyor tabi ki, pietro bana bıyık altından güle güle bakıyordu. ben de ciddi manada endişeliydim, çünkü kar yağışı benim de moralimi bozmuştu. palermolular da yağan kara aşırı tepki gösteriyordu çünkü 30 senedir kar görmeyen bir şehirmiş.

    https://imgyukle.com/i/Y98Exf

    maç tatil olunca herkes söylene söylene dağıldı. biz de evin yolunu tuttuk.

    pietro: https://imgyukle.com/i/Y98SLc

    sabah oldu, dersime gittim. bir galeri ziyareti yapacaktık o gün ve sergi gezip umutlu umutlu maçı bekledim.

    https://imgyukle.com/i/Y94UW8
    https://imgyukle.com/i/Y946XG

    maç saatini öğrenip palermo'daki tek türk arkadaşımla bir başka bahis firmasının lokaline geçtik içeride 9 10 kişi vardı ve gündüzleyin zibil zibil toplanmıştık *

    sinan: https://imgyukle.com/i/Y94sd0

    sinan ve ben en önde yüksek bir iskemlede oturuyoruz, bende galatasaray atkısı vardı. kimliğimiz belli idi. balçıkta top bir oraya bir buraya olunca homurdanmalar başladı. sinan ile biz birbirimize bunda var bir hayır deyip baktık. gol olursa bağırmıyoruz kanka şeklinde mutabık olduk.

    işte o an. umut şişirdi drogba indirdi, ceza saha sneijder alllahıııım gooool anında biz kendimizi kocaman televizyonun önüne saldırmış vaziyette gooouuuooouuaooauuauaaoauooolllll diye bağırırken bulduk. bu gol sevinci bittiğinde neler yaşanacağını düşünmeksizin.

    peki ne oldu? içerideki juvelilerin yarısı ezik ezik evlerini yolunu tuttular, bir kaçı bizimle fotoğraf çektirdi *)

    https://imgyukle.com/i/Y9bsGA

    benimle fotoğraf çektirmesi gereken biri daha vardı.

    pietro mu? bakın maçtan sonra pietro'ya ne olmuş *)

    https://imgyukle.com/i/Y94wPb
    https://imgyukle.com/i/Y940as

    hayatımın en güzel yılında en güzel hatıralarımı galatasaray ile yaşadım. fanatik olmaktan hoşlanmıyorum, doğru bulmuyorum. ancak sana karşı zaafım var, engel olamıyorum.

    sen sarıyla kırmızı, kalbimizin yıldızı
    sen gözümün nuru, adanmışlar hayatların umudu
App Store'dan indirin Google Play'den alın