• 202
    ne zaman fener maçlarını izlesem, mağlup durumdalarken whatsapp "galatasaray" grubunda sevindiğimi belli eden ifadeler, yorumlar yaptığımda tak diye gol atıyor herifler. inanılmaz bir şom ağızlılık içerisindeyim nedense. bu sebepten dolayı, son zamanlarda benzer durumlarda sadece işaret parmağı ile sessiz olun emojisi yapıyorum, ve işe yarıyor gavur*
    https://gss.gs/KLn.png
  • 206
    guti hernandez ve manuel fernandes’in galatasaray’a gelmelerini çok istemiştim. ronaldinho’dan sonra videolarını açıp izlediğim ender iki futbolcuydular. ikisi de beşiktaş’a gidince çok kıskanmış hatta bir dönem sırf onlar için fırsat buldukça beşiktaş maçlarını izlemeye çalışıyordum. o dönemde keşke en azından birini bizim formamızla izleme şansımız olsaydı diyorum.

    (bkz: keşke bizde oynasaydı denen futbolcular)
  • 208
    beşiktaş adlı takımın galatasaray'ımız ile şampiyonluk yarışına girdiği 1999 senesinin son haftalarında samsunspor ile inönü stadı'nda lig maçı vardı. tek kale oynanan maçta, ki bjk bir penaltı bile kazandı fakat şifo mehmet penaltıyı kaçırdı, 0-0'lık sonuçla bjk şampiyonluk yarışı(!)nda ağır yara aldı.

    bilin bakalım penaltı kaçınca çarşı'nın solundaki eski açık tribünde "oley be" çeken tek kişi ve maç sonunda da sarı kırmızı örgü sallayıp küçük bir kutlama yapan kimdi.
  • 209
    ilkokul 4. sınıftaydım ve hayatımda ilk kez salonda bir basketbol maçına çıkacaktım. okullar arası turnuvada iddiasızdık, ancak ben okulumun "wonderkid"iydim ve taşıyacaktım, en azından benim için öyle gibiydi.(u: :()
    işin saçma sapan kısmı ise kendi kendimle yetinmek istemiyordum, sınırlarımın üstüne çıkmak zorunda hissetmiş olacağım ki başvurduğum yöntem ne oldu dersiniz? enerji içeceği. şu powerade, gatorade türlerinden de değil dümdüz redbull gibi olanlardan, dandik bir marka üstelik. gittim o sabah okulun yan tarafındaki tekel büfeden tam 3 tane aldım. harbiden kanatlanacağımı filan düşünüyordum sanırım. acayip de hypelanmıştım. her neyse ben bunları maçtan önce zoru zoruna gömdüm. bekliyorum böyle asteriks ve oburiks'teki gibi bir anda iksir etkisi yapacak. maça çıktık, nabzım sanırım 200 filan oldu. 25-30 dakika toplasan 3 saniye sürmüş gibiydi. neticede de benim muhteşem bir işe imza atarak kaydettiğim 4 sayı, sırtımda taşıdığım okuluma galibiyet için yetmedi.(u: :((()
    bir de bi' blok yediydim ki tam "kanadımı kırdılar uçamadım anne..."
  • 210
    2000 senesinde kocaelispor'un altyapısında basketbol oynuyordum. yavaş yavaş kategori de yükselirken bir anda çok sevdiğimiz antrenörümüz takımdan ayrıldı ve fenerbahçe'nin altyapısına geçti. kocaeli'de açılmış olan fenerbahçe basketbol kulübünde idmanlara başladı. ve ardından ben de dahil olmak üzere sevdiği 4 adet oyuncusunu kendi altyapısına kazandırdı. yani fanatik galatasaraylı olan ben, zamanında sevdiği sporda iyi olabilmek uğruna fenerbahçe forması giyerek yıllarca idman yaptım :(
  • 211
    emre mor mustafa denizli zamanı bize yazıldığı günlerde : ''inşallah gelmez fizik falan yok ferdi elmas vol 2 olur '' demiştim. sonra emre milli takıma seçilip fırtınalar estirip bir de dortmund transferi yapınca çok üstüme gelindiği için sildim. evet itiraf ediyorum yazarlığım boyunca ilk defa bir en ofsayt alan entryimi baskılardan dolayı silmiştim.
  • 212
    2005/06 şampiyonlar ligi finalini izliyorum.
    (bkz: 17 mayıs 2006 barcelona arsenal maçı)

    maçı arsenal 1-0 önde götürüyor aynı zamanda 10 kişiler. dk 71'de barcelona'da belleti'yi oyuna soktu rijkaard. o an sunu söyledim. "lan 20 dk kalmış belleti ile mi maçı çevireceksin?"

    maç 2-1 bitti barcelona şampiyonlar ligi şampiyonu oldu. belletti 1 gol 1 asist yaptı.
  • 213
    para ile bilet alıp girdiğim bütün maçları destekledigim takım kazandı. em meşhuru galatasaray kayserispor maçıydı, fenerbahçe'nin denizli' de şampiyonluğu bıraktığı. bir kere polis arkadaşım prandelli'nin son maçı olan trabzon maçında görevliydi, maça gittim yenildik. iki defa da aktifbank çalışanı arkadaşım, başakşehir ve kayserispor maçlarına ücretsiz bilet vermişti, ikisini de yine kaybettik. kayserispor maçı da rikerink'in son maçı olmuştu. artık istanbul'da yaşamıyorum, gitmesini istediğiniz bir hoca olursa, yol artı ücretsiz bilet ile bu işi halledebilirim.
  • 215
    2001-2003 seneleri arası yeni tanıştığım ve bir daha görüşme ihtimalimin düşük olduğunu düşündüğüm insanlarla konuşurken muhabbeti açılırsa, 17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçı na gittiğimi söylüyordum. orda olmayı o kadar çok istemiştim ki, o kadar çok hak etmiştim ki kendimce orda olmayı, artık ben bile inanır olmuştum gittiğime. dayımın anlattığı hikayeleri ben de ordaymışım gibi anlattıkça millette zevkle dinliyordu. sonra bıraktım tabi. yalan kötü şey.
  • 216
    beşiktaş atatürk anadolu lisesi, lise sonda okul voleybol takımı kaptanıydım. okulumuzda ortaokul kızlar ilçe turnuvası düzenleniyordu. aslında bizim hocalar yönetiyordu maçları. ancak bizim ortaokul kızlarının maçı için ikinci hakem bulunamayınca beni ikinci hakem yaptılar. robert koleji - beşiktaş atatürk anadolu lisesi maçı. setler 2-2 oldu, tie-break oynanıyor, kafa kafaya bir maç. hatırladığım kadarıyla 12-12 son set, 15'te bitecek. bizim kızlardan birinin ayağı yarım metre karşı sahaya geçti tam önümde. kabak gibi gördüm, gördüğümü de herkes gördü. düdük vermemişlerdi bana, ama işaret etmeliydim, kulakları çınlasın hafize hocayla göz göze geldik, devam et boşver gibi bir bakış attı (ya da ben öyle algıladım), sonuçta düdük çalınmadı, sayıyı bizim kızlar aldı. robert kolej'in hocası yabancıydı ve adam resmen çıldırdı, ingilizce saydırıyor bana, kıpkırmızı oldum, hocayı işaret ettim, ben görmedim dedim, ben zaten öğrenciyim (okuyom benyaa) dedim. maçı da bizimkiler kazandı o sayıyı da alınca.

    göz göre göre robert'in hakkını yedim, bu da böyle bir itirafımdır.
  • 218
    13 yaşındayım. samsunspor süper ligde. bir samsunspor-gaziantepspor maçı. tribündeyim.
    işte erman toroğlu o... çocuğu, zıpla-zıpla zıplamayan ibnedir tezahüratları vs. pis bir ortam. bilenler bilir canikli mekansızlar diye bir taraftar grubu. onların içindeyim. önümdeki adamlar omuz omuza yapıyor, tabi benim olduğun sıra da aynı şekilde. o sıra arkadakiler itince öne doğru bir salındım.
    öndeki 25 yaşlarında delikanlı döndü arkasına, bizi mi si*ecen napıyorsun lan dedi. tabi hiçbir şey demedim. zaten 13 yaşındaki çocuğa niye öyle bir şey dedi hala anlamadım. yavşak.
    aradan on dakika kadar geçti, hala devam ediyoruz. o anda çocuğun tepkisi geldi aklıma. yüzümde hınzır bir tebessüm oluştu. o mal tebessüm yüzümde iken aynı çocuk arkaya döndü ve o gülüşümü yakaladı. niyetimin kötü olduğunu düşündü herhalde ki, sen yine bir şey mi yapıyorsun lan deyip yumruğunu kaldırdı. dedim aha geliyor sağlam bir tane. tam o sırada samsunspor’un bir pozisyonu oluyor(hatta tunuslu kaies ghodhbane diye bir futbolcu güzel bir gol atıyor, tabi canlı göremedim orası ayrı) ve çocuk önüne dönüyor. ben fırsat bu fırsat deyip sıvışıyorum oradan. az kalsın gümbürtüye gidiyordum sözlük. 13 yaşında statlara küstürülüyordum.
    düzenleme: futbolcu ve zaman düzenlenmesi.
  • 220
    sene 2002-2003 fenerbahçe altyapısında sol stoper oynuyorum. deniz diye bi çocuk var sarışın tam bir dortmund altyapısından fırlamış alaman pırpır kanat oyuncusu.

    çocuk hem çok güçlü hem de mükemmel bir tekniği var. hocalar üzerine titriyor. sürekli ilk antrenmana onun olduğu takım çıkıyor biz 45 dk kenardan izliyoruz.

    sonra bi gün fb tv yayın yapacak diyorlar, rıdvan dilmen de gelecekmiş.

    erdem hocamız vardı beni de severdi. deniz'in takımıyla benim takımımı maç yaptıracaklarmış ve rıdvan da kenardan izleyecekmiş.

    çok da şeyimde değildi, zaten galatasaraylı biri için bişey ifade etmiyordu bu durum ancak yine de istemsizce bir hırs sarmış içimi ne bileyim çocukluk işte..

    neyse efenim, maç başladı deniz ve arkadaşları akın akın hücum ediyor. bi korner pozisyonunda bu deniz kafa vuruşunu ıskalıyor ben de aa ne güzel yükseldi topa diye bakarken dalgınlıkla top dizime çarpıp bizim kaleciyi terse yatırıyor.

    bu deniz de sanki golü o atmış gibi seviniyor arkadaşları falan kutluyor.

    işte ne olduysa ondan sonra oldu, bizim beceriksiz sol kanat (ismini hatırlamıyorum) yine hızlı hücumda topu kaptırıyor ve deniz topu soluna alıp messi gibi üzerimize koşuyor..

    ben de canıma yetti haaa diyerek onun sol bileğine gelişine bir taban yapıştırıyorum ve çocuk çığlıklar eşliğinde yerde taklalar atıyor. ben de çok üzülmüş ve pişmanmış gibi erdem hocamdan icazet alıp kenara geliyorum.

    hiç pişman değilim sarı oğlan bugün olsa yine aynısını yapardım..

    keşke bostancı uzak ya deyip de galatasaray yerine fenerbahçe'ye gitmeseydim...
  • 222
    2002 senesinin yazı, orta 2'den orta 3'e yeni geçmişim, seneye lise sınavı var ama sınava nasılsa daha çok var deyip evde kebap yapıyorum. annem ise evde durmamı istemediğinden olsa gerek, 2 çocuğu birden eskişehir altyapısında oynayan komşu teyzelerden birinin gazına gelip benim de eses altyapı denemelerine katılmam doğrultusunda bir karar veriyor. kadının büyük oğlu zaten lise grubunun yıldızlarından, küçük ve benimle yaşıt olan oğlu ise tam bir pırpır kanat oyuncusu, ben ise mahalle maçlarında hücum oynayacak kadar yetenekli değilim ama kaleye geçecek kadar da kötü olmayanlardanım. takımlar belirlenirken "geriye kalanların en iyisi" olmak gibi çakılı bir rolüm var. altyapı kim ben kim ama işte yaz günü yapacak daha iyi bir şey olmadığından kabul ettik, gittik tesislere.

    tesislere ilk girdiğim anda doğru yerde olmadığımı anladım, ne üst baş, envanter olarak oraya uygunum ne de mentalite olarak. tamam şişman bir çocuk değilim zorlasan fit de sayılırım ama atletizm ile aram da "merhaba merhaba" düzeyinde. yeni gelenler hocaya mevkilerini söylerken kısa boyuma, yeteneksiz olduğum için defansta oynamaya alışkın olmama ve nispeten daha az rezil olurum umuduyla sağ bek olduğumu iddia ettim ve kayıtlara öyle geçti. günlerce yapılan antrenmanları anlamaya, dalağı ilk şişen olmamaya çalıştım, oynanan türlü top kapma, top sürme antrenmanlarında amacım hep "en kötü olmamaya çalışmak" oldu çünkü elimden gelebilen tek buydu. (sanırım kalecilerden filan daha iyiydim bu konuda)

    2 haftalık bu acılı bir antrenman sürecinin ardından kendimi ilk kez gerçek çim sahada gerçek kurallarla yapılan bir maçta buldum. hoca da akıllı adammış ki sağ bek gibi bir mevkiye hayatında ilk kez tam saha maça çıkacak olan beni koymadı ama daha büyük bir hata yaparak sağ stopere yerleştirdi. daha maçın hemen başında sağ bekteki kavruk çocuğa attığım ilk pasın çim zemin yüzünden ne kadar saçma bir yere gittiğini görünce, hayatında asfalt, beton, toprak taş çatlasa halı sahada top koşturmuş olan benim kafamda "ahanda şimdi sıçtık" zilleri çalmaya başlamıştı.

    45 dakikalık maçta ne yalan söyleyeyim götümü yırttım, çalım yedim geri koştum, sorloth karşısında birebir kalan emin bayram çaresizliğini de yaşadım, es kaza maçı aşırı küfür yemeden tamamladım. sol kanatta oynayan 7 numaralı bebe sağolsun herkesi geçecek kadar tekniğe sahip olmasına rağmen, en sonunda yorulup taça çıka çıka hocanın tüm ilgisini kendi üzerine çektiği için gözden kaçmış olabilirim umudunu taşıyarak da olsa maçı bitirdim.

    maç sonrasında hoca yanına çağırdı, "tamam hocam hakarete, aşağılamaya gerek yok, ben köyüme dönüyorum" mazlumluğu ile yanına gittiğimde son derece babacan bir ses tonuyla "haftaya gelirken yanında kimlik fotokopisi ve vesikalık resim getir, sana lisans çıkartacağız" dediğinde dünyam değişti sandım. çocuk aklıyla bir anda kendimi sağ stoper olarak birinci ligde hayal etmeye vs. başladım, acaba lise sınavına girmesem mi?, belki sakatlanırım filan da çoktan başlamış olan futbol hayatım biterse pişman olur muyum? acaba ailem "tamam futbolda çok iyisin ama dersler de önemli" deyip darlar mı? bu sorulara cevaplar aramaktaydım.

    gözden kaçırdığım en büyük detay ise şuydu, oynadığım o eleme maçı ile lisansım çıkana kadarki sürede antrenmanları hep dışarıdan takip etmeye başlamıştım. hoca herkese kafa vuruşu çalıştırırken bana top sektirmemi söylüyordu. herkes birebir çalım öğrenirken ben gene tek başıma top sektiriyordum. çocuk aklımla "lisansım çıkmadan ve ailemin izin kağıdı olmadan ciddi antrenman yapmam yasak herhalde" diye düşünüyordum sanırım. belki de hoca top sektirterek tekniğimi biraz daha geliştirmemi istiyordu ki ileride esas mevkim olan sağ beke geçebileyim diye. kim bilir, hayat.

    neyse bir kaç günlük beklemenin ardından lisansım çıktı, sabahtan hoca ufacık bir kimlik verdi, tesise girerken bunu göstereceksin artık dedi, bir adet dolap tahsis edip bunu kullanabilirsin dedi, sevinçten zıplaya zıplaya öğlen gene top sektirdim, akşamına ise "bir daha gelme, beğenmedik seni" dediler. sanırım belirli sayıda topçuya lisans çıkartma kotası filan vardı diye boş yere top sektirtmişlerdi bana. ondan sonra neden altyapıdan yıldız yetişmiyor, yetişmez tabi aq :(

    üzerinden yıllar geçti hala top sektirmeyi sevmem.
  • 223
    sene 99-2000 sanırım. ankara dsi spor'da basketbol oynuyorum. minik takımdan a takıma kadar dsi'de oynadım. sonra eskişehir, üniversite falan derken bitti basketbol mevzusu -gerçi eskişehir'de son maçımın hikayesi aslında baya bomba da bakalım belki yazarım onu da sonra- neyse genç takımdayız, erzurum'dan ali diye bir arkadaşı "uzun" diye takıma getirdiler. 2.05 falandı boyu. ali ilk geldiğinde turnike dahi atamıyordu neredeyse sıfırdan basketbol öğrettik el birliği ile ama yetenekli çocukmuş fazla sürmeden baya iyi bir pivota evrildi.

    maçlar o zaman ankara atatürk spor salonunda ve meb'in beşevler'deki salonunda oynanıyor. hatta 24 saniye, 8 saniye, 4 çeyrek kuralı vs. henüz gelmemişti.

    ısınmalar bitti, son konuşmalar yapıldı, orta yuvarlağın etrafında yerimizi aldık, ali hava atışına çıkacak... 30'lu yaşlarında yakışıklı bir hakem elinde topla yaklaştı. "maçtan sonra kız arkadaşımla buluşacağım, uzamasın, iyi bir maç olsun." deyip topu havaya fırlattı. neyse maç başladı bir o tarafa bir bu tarafa hayvan gibi bir çekişme içerisinde koşturuyoruz, setler, basketler, üçlükler vs. havalarda uçuşuyor, acayip çekişmeli bir maç oynanıyor. ben nadiren 1 genel olarak 2 ve 3 numara oynuyorum o maçta 2 numaraydım. ilk yarının sonlarına doğru savunmadayız, rakibin şutu kaçtı, top potadan sektiği gibi yan çizgiden rakip yarı sahaya fırladım ribaundu kim aldı hatırlamıyorum topu direkt guard'ımız emrah'a verdi, emrah bana uzun bir pas çıkardı, savunmam yetişmişti ben de trailer olarak arkadan gelecek ali'yi bekledim, boyalı alana son hızla yaklaşan ali'ye pasımı çıkardım, ali'nin smaca kalkmasıyla yere inmesi arasındaki o 1-2 saniye içerisinde büyük bir gürültü koptu. sevgili pivot dostum deve ali smacı yaparken nasıl bir güçle yüklendiyse çemberi bıraktıktan sonra panya tuz buz oldu. camlar yere düşmedi ama bildiğiniz patladı panya. ne yapacağız ne edeceğiz diye ortalarda dolaşırken hakemlerden maçı atatürk spor salonunda bitirme kararı geldi. hoppa... terli formalar çıktı, giyinildi, servislere binildi atatürk spor salonuna gidildi. bizden önceki maçın bitişi beklendi. tekrar ısınıldı maç orada bitirildi.

    "kız arkadaşımla buluşacağım, maç uzamasın" diye hava atışı mı yapılır ulan? al sana uzatma (:
  • 224
    sene 2005 orta sondayım . lgs 'ye hazırlanıyoruz . atanamamış servet çetin tipli beden eğitimi hocası aktivite olsun diye sınıflar arası basketbol turnuvası düzenliyor. kısa boyumla ben 3 lük denemeye başlıyorum . iki üç tane isabet edince özgüvenim zirve yapıyor ve nba finalleri gibi hırslanıyorum . ortada kalan bir topu alıp ilerideki uzuna verirken karşı pota dibinde duran bizim memlekete tayini çıkmış asker kızı olan platonik aşkım melike' yi görüyorum .lgs' den sonra açılırım dediğim melikenin aşkıyla daha bi sarılıyorum maça melike etkilensin hatta gelsin ilan-ı aşk etsin tek derdim bu . ah ergen kafası...

    neyse karşı takım topu aldığı gibi bizim potaya geliyor top okulun ergen irisi , sivilceli suat' ın ellerinde belli turnikeye kalkacak . bu ergen yükselirken kesin hata yapar diye düşünüp hücum faul aldırmak için eli bağladım gözü kapattım selavat getirdim . amacım belli tabi melike etkilenecek te allah'ım .

    beklediğim gibi oluyor suat beni yıkıyor hoca faulu veriyor ve oyun bilgimden etkilenmesini , yiğidim aslanım junishi inamoto m demesini beklerken melikenin ağzından şu cümle dökülüyor

    yaa ne kadar da güçsüzmüş ...
  • 225
    sene 2008, aylardan mayıs. beşiktaş altyapısında sol bek oynuyorum. u-11 takımıyla özel bir turnuva için avusturya'ya gideceğiz.
    yalnız benim şöyle bir sorunum var, geceleri foşur foşur altıma işiyorum, annem yatarken altıma muşamba seriyor, hatta affedersiniz bebek gibi götümü bezliyor o sıralar. akşam 5'ten sonra su bile içmiyorum, doktorlara gidiyorum, yok fayda etmiyor. her gece işiyorum. bazen bir gecede iki kez işediğim bile oluyordu. velhasıl annem seyahat için bavuluma bol bol don koydu, çöp poşeti bile koydu sabah uyandığında sidikli donlarını bunda biriktir diye. çöpe de attırmıyor geri getirtecek bana poşetle.

    seyahat edildi, turnuvanın oynanacağı şehre varıldı, otele yerleştik. hoca kim kiminle beraber kalacak açıkladı. her odada 3 kişi kalıyor. bizim odada ben, ahmet ve şimdi adını hatırlayamadığım bir arkadaş kalıyoruz. odada 1 adet çift kişilik, 1 adet tek kişilik yatak var. tek kişilik yatakta sırayla yatacağız. ilk gece ben ve ahmet çiftlideyiz.

    bismillah dedik uyuduk. sabah bir kalktım işememişim, yıllardır alışkın olduğum o ıslaklık yok. ve daha iyi haber, ahmet altına işemiş. göl etmiş kendi tarafını. tabi hepimiz görüyoruz bütün takımın alay konusu oluyor sidikli ahmet.

    geliyoruz ikinci geceye, yine ikili yataktayım bu kez dün ahmet'in işediği tarafta ben yatıyorum. ahmet tekli yatakta yatacak. çarşaf değişmiş ancak konusu olmadan uyuyoruz.

    sabah uyandığımda işediğim gerçeğiyle yüzleştim. ilk ben uyandığım için hemen üstümü değiştirip tekrar yatağa girdim, arkadaşlar uyanınca bir manevrayla "ıyy çarşafı değiştirmemişler bak dün ahmet'in sidiği duruyor hala" şeklinde bir yalanla sıyrılabildim. şu an saçma geliyor ancak o zaman yırtmıştım bu şekilde. nasıl yedilerse artık. bu arada ahmet tekli yatağa da işemiş o gece. hala altına işeyen damgasından yırtmış vaziyetteyim.

    son 1 gece daha var, o geceyi de atlatmam lazım. akşam otele, odalara döndüğümüzde yaşanan olay iyiden iyiye korkutmaya başladı beni. ahmet ve diğer arkadaş bir kavgaya tutuştular, olay duyuldu hoca bunlara bağırdı çağırdı derken ahmet'i başka bir odaya gönderdi. bizim odaya da başka bir arkadaş geldi. artık suçu üzerine atabileceğim ahmet yoktu. o gece işememek için tanrıya yalvararak tekli yatakta uyudum. sabah yine herkesten önce kalktım, işemiştim. hemen üstümü değiştirip yatağı düzelttim, sidikli çarşafı yorganın altına gizlediğimden bir sorun yoktu. bu geceyi de böyle atlatmıştım çok şükür.

    turnuvada sistem çok ilginçti. maçlar 15-20 dakika civarı sürüyordu ve bir günde 3-4 tane maça çıkıyorduk. son günün akşamı da turnuvayı tamamlayıp dönüş için yola çıkacağız. ancak şöyle bir sorun oluştu. hatırladığım kadarıyla iki maçımız arasında saatler vardı ve hocamız otele dönüp bu süreyi dinlenerek geçirmemizi uygun gördü. döndük dağıldık odalara, ben hemen çaktırmadan işediğim yatağı kontrol ettim. sidikli çarşaf hala değiştirilmemişti. bir süre sonra boğuşmak şakalaşmak amaçlı neredeyse bütün takım bizim odaya doluştu. ben de girdim yatağa, çektim yorganı üstüme sidiğin üstüne yattım.

    odanın halini görmeniz lazım, herkes bir dövüş, güreşme halinde. tabiri caizse toz duman yani ortalık. ben yatağa kelepçelenmiş gibi yatıyorum. biri kafama yastık fırlatıyor, öbürü kolumdan tutup çekmeye çalışıyor ama yok. yapıştım yatağa kalkmadım o hengame bitene kadar. ve nihayet hiç kimse gece altıma işediğimi öğrenemeden turnuvayı tamamladık, eve döndük.

    ahmet okuyorsa şu an buradan özür dilemek isterim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın