• 128
    2011'in şubatı ankara'daki ön elemelerden çok iyi sonuçlar alamayarak da olsa türkiye'nin en iyi oyuncularının katıldığı türkiye satranç şampiyonasına katılmaya hak kazandım.(buraya kadar övünülecek bir şey yok sadece il birinciliklerini tamamlamak yetiyor.) türkiye şampiyonasına kadar elimden geldiğince çalıştım ve seviyemi arttırdım ama ak koyun kara koyun turnuva sırasında belli olacaktı. çok iyi çalışamamakla beraber turnuvaya kadar hazırlanmıştım ve turnuva da gelmiş çatmıştı.

    uzun bir otobüs yolculuğuyla antalya'daki turnuva yeri olan limra otele yerleştim. futbol tabiriyle hava zemin şartları gayet iyiydi. ilk maçımda türkiye'nin yetenekli fakat tecrübe yönünden eksik bir gençiyle oynadım. oyunun başında iyi bir durumda olmasam da maçı kazanmayı bildim. bir sonra ki rakibimi öğrendiğimde hem mutlu hemde tedirgindim. çünkü kendisi milli bir sporcuydu ve benden güçlü bir oyuncuydu. derhal odama gidip rakibimin maçlarını incelemeye başladım. hazırlanırken bir oyunundaki hatayı farkedip onun üzerine oynamaya karar verdim ve dinlenmek için derhal yatağıma girdim. maçtan 5-10 dakika önce masaya oturduğumda heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibiydi. ilk defa bu kadar iyi bir oyuncuyla oynuyordum. maç başladı ve aynen istediğim gibi gidiyordu. oyunun ortalarına kadar bildiğim şeylerin olması umutlarımı arttırmıştı. sonra rakibimin tam da çalıştığım yerdeki hatası geldi. üst üste iyi hamlelerle rakibimin kalesini almıştım. çok heyecanlıydım ama daha oyun bitmemişti. zaten en zoru da kazanılmış oyunu kazanabilmek olduğunu çok iyi biliyordum. oyun yaklaşık 5 saat sürmüştü. rakibimin direncini hala kıramamıştım. iyiydim ama bitiremiyordum. derken kritik bir hata daha yaptı. inanamıyordum kendime. bir taş feda ediyordum ve kazanca kadar hesaplayabiliyordum. emin olabilmek için tekrar tekrar hesapladım. zihnimi biraz daha açabilmek için yüzümü yıkadım.(satrançta istediğiniz zaman wcye gidebilirsiniz.) wcden dönerken hesaplarım kafamda uçuşuyordu. masaya oturdum. rakibime bakıp hesapladığım hamleyi yaptım. çok tecrübeliydi ve kaybettiğini görmüştü. terk etti ve kazanmış oldum. o an ki mutluluğumu anlatamam sözlük. çok emek vermiştim ve neredeyse ilk defa bunun karşılığını alıyordum. bir çok arkadaşım tebrik ediyordu. ama bu galibiyet uzun bir maratonun(10 maçlık) sadece 2. maçıydı.

    sonraki maçım daha zorluydu. türkiye şampiyonu olmuş bu rakibimin en büyük zaafı yaşının ilerlemiş olmasıydı. maç başladığında kendi açılışımı yaparak devam ettik. oyunun ortasında iyi bir durumdayken çok basit bir hata yapıp kaybettim. başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. kendime bir önceki maçtan dolayı çok güveniyordum ama kaybetmiştim.

    orta turlarda(4den 6ya kadar) bir türlü istediğim seviyeye çıkamadım. sürekli kendi ayarımdaki oyuncularla oynuyor ve aşağı yukarı eşit skorlar alıyordum. ama bırakmamaya kararlıydım. günler geçtikçe yoruluyordum ama direncim çok yüksekti.

    son üç maçta artık bir şeyler ispatlayacaksam art arda kazanmalıydım. nitekim 3 maçı da kazanıp türkiyede 18-31 arası dereceyi paylaştım.(eş puanlı oyuncuları böyle betimlenir.)

    eminim bu yazıyı okuyup diyeceksiniz ki bu kadar anlattın o kadar mı iyi derece yapabildin? yarışmada 300 kişi vardı ve bunların yarısının bir antrenörü vardı. zaten hepsi kendi illerinde başarılar elde edip gelen oyunculardı. bense bulunduğum o yere kendi emeklerimle gelmiştim. yıllarca çalıştım. hem de kendi başıma. işte bu yüzden benim için unutulmayacak bir zafer olmuştu.
  • 131
    lisede sınıflararası basketbol turnuvasında (kurallardan biri de her takımın sahadaki 5'inde bir kız mutlaka olacak) yarı final maçında, kenarda maçı seyreden kız arkadaşların verdiği gazla olsa gerek, tuttuğum oyuncu pası verdiği anda, pası alan ve boşta kalan oyuncunun şuta kalktığını görünce -refleks olarak- bloga cıktım ve sağlam bir blok yaptım. sonrasında kızı blokladığım için iki atış verildi. ama farketmemiştim kız olduğun, savunma azmi gözümü karartmıştı. sonuç : lise hayatımda en böyle anıldım.
  • 132
    amatör kümede futbol oynarken antrenörümden dayak yediğim maçtır.
    sene 1973, hem okul takımında hem de yenişehir spor'da sağ bek oynuyorum. malumaliniz, o devirde bek oynayan futbolcu kendi ceza sahası önüne siper kazar ve o siperi canı pahasına müdafaa eder ve hatta hiç mi hiç hücum etmezdi. ama ben biraz kurtlu olduğumdan genelde hücuma katılır (ama en fazla orta sahaya kadar ilerlerdim) ve bazen verdiğim gedikten gol yerdik. kasımpaşa'daki bir maçımızda; her iki takıma da beraberliğin yaradığı bir ortamda; antrenörüm (allah rahmet eylesin) ceza sahasının 3, bilemedin 4 metre ilerisine ayağıyla çamura çizgi çekip, bana :"bak bu çizgiyi bu gün geçersen ananı.." diyerek kibarca uyardı. neyse efendim, ben kendimi maça kaptırmışım ve bir topu ileri atmaya çalışıyorum. saha o kadar balçık ki; vurduğum top çamura saplanıyor; ben koşuyor bir daha vuruyorum; yine çamura saplanıyor, ben yine koşuyor tekrar vuruyorum. neyse, böyle böyle orta sahayı bile geçmiş, rakip ceza sahasına pas atacak bir pozisyona bile gelmişim. birden aklıma geldi. "anaaa feridun abi anamı s.kecek" diye içimden sesli bağırıp, topu olduğu yerde bırakıp koşarak geri döndüm. döndüm dönmesine ama, yediğim tokatla çamura uzandım. kalkarken bir yandan yüzümdeki ve ağzımdaki çamurları silip diğer yandan da "abi valla unuttum, bir daha ileri gitmem" dedim. der demez 2. tokadı yemem bir oldu. "ulan i.ne madem gittin, o pozisyonda topa niye vurmadın? şimdi millet şike yaptığımızı düşünecek" dedi ve beni oyundan aldı.. heeey gidi günler heeeyy. şimdiki bekler öyle mi? basacaksın sopayı, bak bakalım ileri gidebiliyorlar mı? futbol bizim zamanımızda güzeldi azizim.
  • 137
    yıl 2007 siyasi bir partinin organize ettiği istanbul geneli halı saha turnuvasında 80 takım arasında şampiyon olmuştuk. kalecinin olmadığı maçlarda kaleye geçmişliğim bile olmuştu. * son maçta o tekmeyi yemeyecektim, o günden sonra futbol hayatım bitme noktasına geldi. şimdilerde basketbol oynuyoruz. korkuyorum bunda da bir şey olduğu takdirde voleybola geçip her sayı sonrası birbirimizin poposuna şaplak atacak pozisyona geleceğiz diye.
  • 140
    sene 1990... ilkokul 3... mendil kapmacanın en revaçta olduğu dönemler, her beden eğitimi dersinde en çok oynadığımız oyun ve iş artık sınıf içindeki arkadaşlar arasından çıkıp okulda ki diğer sınıflarla müsabaka boyutuna geldi, pek tabi ki 3. sınıfta ki bir öğrenci olarak 5. sınıfların en babayiğit delikanlısı ile en son kişi olarak baş başa kaldık ve düdükle birlikte ikimizde mendile hareketlendik. kalıp olarak benden büyük* * mendilin başında dakikalarca bir el mendilde, bir el mendili kapıp kaçarsa diye sırtında * bekledik. bütün sınıf tek bir yürek olmuş mendili kapıp kaçmamı bekliyorlardı. rakibin bir anlık dalgınlığı ile mendili kapıp kendisinden kıvrak bir şekilde sıyrılmam ile çizgiye doğru koşmam bir oldu nefesini ensemde hissederek hızlıca bize ait çizgiye doğru koştum ve o çizgiyi geçtikten sonra car lewiss edasıyla okul etrafında defalarca turladım. ödül mü ? yıldızlı pekiyi... buda böyle bir anımdır.
  • 146
    sene 2003 ve ben 8. sınıftayım ve okulun atletizim takımındayım. valla fena koşardım o zamanlar hoca da beni futbol oynarken görüp sprinter yapmıştı.

    neyse istanbul atletizim şampiyonası var. okulla katılıyoruz ve ben 100 metrede istanbul ikincisi oluyorum. takımda genel puan tablosunda yeterli puanı topladığından o yıl adana'da düzenlenecek olan türkiye şampiyonasına katılmaya hak kazanıyoruz.

    adana'da çok büyük bir talihsizlik yaşıyorum ve 100 metre yarışında bir anlık konsantrasyon kaybı neticesinde takozdan geç çıkıp dereceye falan giremiyorum. zaten takımda tek madalya getirebilecek adam benim bende 100 metreyi yüzüme gözüme bulaştırınca herkesin şevki kırılıyor. bavulları toplayıp eve mi dönsek acaba gibi muhabbetler dolaşıyor. fakat turnuva bitmiş değil henüz. ertesi gün, yani 100 metre yarışının ertesi günü, 200 metre koşulacak ve onda da ben yarışacağım. fakat benim hiç ümidim yok çünkü 200 metrede o kadarda iyi değilim aslında. 100 metreye çok alışkın olduğum için 200 çok uzun geliyordu bana çıkışları ayarlayamıyodum falan filan. neyse sonuçta geçtik start çizgisine takozda aldık yerlerimizi. benim kalbim deli gibi çarpıyor tabi hayatımda daha heycanlı olduğum başka bir an olmadı sanırım. silah sesini duyuyorum ve duymamla beraber hayatımın en iyi çıkışını yapıyorum. fakat benimle aynı grupta koşan bir herif daha var ve çok hızlı koşuyor şerefsiz. onu yakalamak için bende yırtıyorum bir taraflarımı baya da yaklaşıyorum ama o benden önde bitiriyor. toplamda 5 farklı grup 200 metre koşacağı için ve ben kendi grubumu 1. bitiremediğim için kimsede madalya beklentisi falan yok tabi. fakat genel sonuçlar açıklandığından bir bakıyorum bu beni geçen dallama 1. olmuş ben 3. olmuşum. inanamıyoruz falan herkes seviniyor okula o turnuvadaki tek madalyasını kazandırıyorum ve mutlu mesut eve dönüyoruz.

    yani kısacası 200 metre yarışında türkiye üçüncülüğüm vardır. ha tabi birde 100 metrede istanbul ikinciliği.
  • 148
    lise futbol takımında ilçe grubundan bölge finallerine çıkan takımın fırtına sol açığıydım. ilçe ve bölge finallerindeki toplam 6 maçta 2 asist yapıp 1 gol atmışlığım var. bölge finallerinde gruptaki 3 maçta 2 puan alarak elendik. ha bir de -eğer başarı denilirse- askerde antalya hava alanındaki 3000 metrelik maratonda ilk 20'ye girdim. hepsi bu kadar.
  • 149
    2002 yılında üniversite iktisadi ve idari bilimler fakültesi futbol takımına seçilmiştim. ilk maçta tıp fakültesini yenmiştik ve ben oynamıştım. ikinci maçta mühendislik fakültesi bizi yendi ve ben oynamadım. teknik direktör demeye bin şahit lazım olan görevli ali hocama bir bakış çakmıştım ne demek istediğimi mımıdalı bile anlardı. düşünün o kadar açık anlatmışım.
    hem 3. senemde beni takıma al hem ikinci maçta oynatma.
App Store'dan indirin Google Play'den alın