• 26
    kendisi için genel bir eleştiri vardı; maç sonrası yazıyor maç öncesi yazmıyor diye. *

    akhisar maçı öncesi yazmış ve son derece de isabetli yazmış.

    --- alıntı ---
    akhisar maçı öncesi... sivasspor maçı sonrası *
    öncelikle sivasspor maçında en beğenmediğim oyuncu emre çolak'tı. neden böyle bilmiyorum ama sonradan oyuna girince faydalı değil bozucu etki ediyor (ts maçı hariç) yani sürekli dikine oynuyor ve oyunu sürekli hızlandırıyor. halbuki maç 4-1 biraz topa bassa, al-ver yapsa, ki onun tekniğinde bir oyuncu için oyunu soğutmak çok kolay... o zaman oyuna kolayca adapte olabilecek. bence selçuk'un emre'ye, oyunun temposunu ayarlama konusunda ders vermesi gerekiyor.

    misal bir pozisyonda sol çaprazda topu aldı, sivas savunma dörtlüsü yerinde, sağdan bir tek aydın savunma arkasına koşu yapmaya çalıştı ve emre de 40-50 metrelik çapraz bir pas atmaya çalıştı. tabi topu rakip karşıladı ve galatasaray baskı yedi. halbuki ne gerek var, 4 kişinin arasındaki yalnız başına aydın'a uzun top zorlamaya?

    akhisar maçında da bu kritik bence. emre sonradan girip bozucu etki eder mi diye düşünüyorum... o yüzden ya 11 başlamalı ya da sadece skor alınamazsa oyuna girmeli diye düşünüyorum. çünkü galatasaray skoru alınca oyuna giren oyuncunun oyunu tutması gerekir, emre ise daha çok aşırı zor fantastik paslar deneyip, oyunun kontrolünü kaybettiriyor. bence galatasaray skoru alamazsa emre'yi alıp, onun iştahıyla maçı çevirmeye çalışmalı.

    akhisar carlos'tan sonra geride sabırlı bekleyip, kontra ataklarla çıkan bir takıma dönüştü. özellikle ilk 60 dakika oyunu kapatıp son 30 dakikada giren tecrübeli hücumcularla çok maç aldı akhisar. vaz te, lua lua ikilisi özellikle fark yarattı. bilal de onlara çok iyi servisler yaptı.

    bence galatasaray kasımpaşa ve trabzonspor maçında olduğu gibi rakibin ekmeğine yağ sürmemeli. önde baskıyla başlamak yerine topu alıp kontrollü oynamalı ve geride dağınık yakalanmamalı. kasımpaşa ve trabzonspor maçında sürekli dağınık ve eksik yakalandı çünkü sürekli önde basmaya çalıştı.

    bir de hakan - semih ikilisi de beklemeye daha müsait, önde basmaya çalışırsa bu ikili de geri dönüşlerde daha çok zorlanabilir.

    en kritik konu... melo ve hamit yoksa ortasahanın defansif yükümü kim çekecek? belli ki dzemaili'yi oynatmayacak hamzaoğlu. zira iki maçtır 18'e bile almıyor. o halde melo yerine selçuk oynamalı, selçuk yerine de yekta :) yani diyeceğim şu. savunma önünde pozisyon alarak savunma yapabilen, alan kapatabilen 3 oyuncusu var galatasaray'ın. melo - hamit - selçuk. yekta ve emre ise adam kovalarlar ama alan kapatarak savunma yapamazlar. öyle ise selçuk daha geride, daha defansif görevleri üstlenerek oynamalı ve onun yerine de sanırım yekta oynamalı. bence dzemaili daha uygun ama haftalardır süre almadığına göre idmanlarda da pek iyi değil sanırım.

    bu ikili, göbekte zayıf kalabilir ama akhisar da göbekte sert değil. zaten akhisar da basıp top alma oyunu oynamıyor, geride yerleşip alan kapatıyor. zokora da pozisyon alıp alan kapatıyor, bilal'in de presle pek işi yok.

    şimdi bence iki kritik durum var. eğer önde basacağım diyorsanız sağ ön emre çolak oynamalı. o baskı futboluna daha uygun, daha iştahlı ve sağa sola giren adam, kovalayan bir oyuncu. yok kasımpaşa ve trabzonspor maçının aksine bekleyeceğim ve sakin oynayacağım diyorsanız o zaman bruma oynamalı. hamzaoğlu'nun da dediği gibi daha çok pozisyon alarak rakibin hızlı çıkmasına da engel olan bir oyuncu bruma.

    ben 4-2-3-1 yapıp. selçuk'a daha çok defansif görev verip, yanında yekta'yı oynatıp sivasspor maçındaki hücum dörtlüsüyle yasin-sneijder-bruma-umut veya burak başlayıp (burak'ın fiziksel durumundan emin değilim) oyunu tutup, sakin oynamak gerektiğini düşünüyorum. fakat önde basmak gibi bir düşünce varsa o zaman sol bekte de olcan ve sağ önde de emre çolak olmalı. olcan baskı futbolu için telles'ten daha iyi bir bek. telles de kontrol futbolu için olcan'dan iyi bir top dağıtıcı.

    son olarak hamzaoğlu döneminde bruno'yu çok beğenirdim her şeyi yapabilen bir oyuncuydu, gizli kahraman gibiydi, niasse'nin patlama yapmasına çok yardımı oldu bence... ama bu sene eski gücünden uzak geldi bana.

    şimdi geçelim sivasspor maçı sonrasına...

    öncelikle hamza hamzaoğlu'nun sivasspor maçı sonrası basın toplantısında bruma yorumu bence çok güzeldi.

    şimdi bizim ülkede yerli hocalar başarılı olduğunda biliyorsunuz "gaz verdi başarılı oldu, yerli oyunculara ağabeylik yaptı, onları pohpohladı" falan denilerek teknik adamın taktik zekasına saygı gösterilmiyor. halbuki sadece oyuncuyu motive etmekle 2b'den galatasaray'a kadar kimse yükselemez :) hagi, bülent korkmaz, hakan şükür gibi çok çok popüler bir oyuncu da olmayan hamza hoca için de bu yükseliş sadece motivasyonla olmaz. ondan çok daha popüler isimler suat kaya gibi uefa kupası kadrosunda bulunmuş oyuncular ptt 1. ligde çalışıyor. yani hamza hocaya bu görevi, "iyi galatasaraylı" falan diye kimse vermedi.

    bazı yerli hocalarımız da kamuoyunun bu tutumunu bildiği için bazen kanal kanal gezip teknik-taktik anlatıyor. o zaman da bu niyetini çok göz önüne getirdiği için, ciddiyetini yitiriyor.

    bence ersun yanal ve abdullah avcı bu konuda başarılı. kendilerine saygı gösterilmesini sağlıyorlar. taktik bilgilerini, zekalarını basın toplantılarında göstermeyi iyi biliyorlar, soruları yanıtlarken sakin bir şekilde teknik açıklamalar yapıp, tadında bırakıyorlar. bence hamzaoğlu'nun da bruma açıklamaları bu açıdan oldukça güzeldi. http://www.sporxtv.com/...-yorumuSXTVQ64655SXQ (videoda 2.30 ile 3.30 dk arası)

    açıkçası hamzaoğlu zaten iletişim konusunda çok başarılı. vücut dili olarak doğal bir yeteneği var kendisini rahat ifade ediyor. ben ilk basın toplantısında oldukça şaşırmıştım. biraz heyecanlı bir görüntü sergileyeceğini düşünmüştüm. ismail kartal misal ilk aylarında kamera karşısına geçtiğinde çok heyecanlanıyordu ve kendisini ifade etme becerisi çok eksikti. şimdi belki heyecanlanmıyor ama ifadesi halen kötü. ama hamza hoca, daha ilk basın toplantısında fark ettim ki, beklediğimin tam aksine kendinden çok emin ve iletişimi çok güçlü biriymiş. daha sonra mağlubiyet aldığında da, canı sıkkın olduğunda da sakin kalabildiğini, sinirlerine yenilmediğini gösterdi.

    misal sergen yalçın sosyal medyada galatasaray taraftarlarıyla küfürleşti, hem de ne küfürler, 14-15 yaşında bir kıza bile küfürler etti. bugün ceza almadığını açıkladı pfdk. halbuki sezon başı türkçe bilmeyen melo, içinde aziz yıldırım'a türkçe küfür edilen bir mention'ı rt ettiği için 2 maç ceza almıştı.

    işte bu çifte standart, bu adaletsizlik yüzünden ülke futbolu olarak gelişemiyoruz. "bizim çocuktur, koruyalım" mantığıyla 14-15 yaşında kıza küfür edebilen şımarıklar yetiştiriyoruz. sonra özgecan öldüğünde de yalandan gözyaşı döküyoruz. özgecan'ın neden öldüğünü iyi anlasak sergen'e eşi görülmemiş bir ceza verilmesi gerektiğini de anlardık. aynı sergen bu küfürlerden önce basın toplantısında da öfke kusuyordu. '2. sınıf yabancılar' bu kadar korunmamalı diyordu. yabancılar 2. sınıf ise yerliler kaçıncı sınıf? bu faşizan tutum neden? sergen gibi 14 yaşında kıza küfür ederken korunan, ceza almayan sergen kaçıncı sınıf insan öncelikle?

    neyse... sivasspor, mersin maçında da 2. yarı fiziksel olarak çok düşmüştü, galatasaray maçında da maçın ilk 15 dakikası ve ikinci devrenin ilk 15 dakikası dışında direnemediler. çok korner atan, çok duran top kullanan galatasaray zaten fiziksel üstünlüğünü net olarak gösteriyordu. sergen yalçın bu fiziksel durum yerine hakemden dert yanmayı tercih etti. kendi sorumluluğunu üstlense, "benim oyuncularım yeteri kadar çalışmamış, oyunun belli bölümlerinde erken yoruluyorlar ve oyundan düşüyorlar" derdi.

    maçla ilgili beni en sevindiren şey semih'in üstün performansıydı. resmen futbol oynamayı özlemiş. arkadaşları da muslera ve chedjou başta olmak üzere onu maç öncesi çok güzel motive ettiler. hem kafa olarak, hem fizik olarak aç göründü.

    olcan'ı da beğendim. bek oynadığında agresifliği etkili oluyor ama önde oynadığında top tutma konusunda iyi olmadığı için takıma uyumlu bir oyuncu olamıyor bence. misal fb maçında kuyt'a arka direkte vurdurmadığı iki tane kafa topu vardı, agresif olduğu için yetişti ve bozdu kuyt'ı, telles maalesef o kadar agresif olamıyor rakibi bozan şarjlar yapamıyor. tabi onun da farklı becerileri var, özellikle kontrollü oyunda topa basabilmek gibi...

    sabri bir pozisyon dışında çok iyiydi. yine bir pozisyonda 60 metre bindirdi sonra geri dönüşte bir ters top attılar, geri dönüşte yorulduğu için sivas sol kanat oyuncusundan çok basit bir çalım yedi ve rakibini sıfıra indirdi ama o pozisyon dışında harika oynadı...

    akhisar maçından beklentim 1-3 veya 0-2'lik bir galatasaray galibiyeti...

    --- alıntı ---
  • 27
    yazın twitterda trabzonspor'un yeni transferi ibanez için yeni cicinho yazmış ve galatasaray'ın beklerine nazaran daha iyi oyun kurduğunu söylemişti. ben de oyuncuyu çok kötü bulduğumu emre taşdemirin kendisinden çok daha iyi olduğunu söylemiştim. alanyaspor hezimetinden sonra aklıma o tviti geldi ve ne yalan söyleyeyim komik bulduğum için retweet ettim. bugün baktım ki beni engellemiş. belki başka sebebi vardır - ki düşünüyorum ama bulamıyorum - ama bu yüzden engellediyse ayıp etmiş kendisine yakıştıramadım. yine de canı sağolsun.
  • 28
    kendisinin 2 argümanı var. 1- bilgin yok fikrin var 2- kaç kitap okudun. bu argümanlarla kendisine yapılan eleştrilere asla tahammül etmeden karşısındakine saldırmaya başlıyor.

    yahu kardeşim twiter'da yorum yapıyorsun yorum. karşındaki adam da senin yorumuna katılmıyor, sallıyor vs. hemen bi ne bilirsin muhabbetlerine girmeler falan. sanki bu arkadaş futbolu kendisi yaratmış. bundaki ego rıdvan'da ali ece'de yok yemin ederim.

    tiksinç bir spor severdir kendisi.
  • 31
    hiç takip etmezdim, "ikramcı" denayer ve formanın gerçek sahibi serdar aziz hakkında sessiz çığlığımın sesi olmuş kendisini daha dikkatli takip edeceğim yazar.

    --- alıntı ---

    tabi burada boş kafaları da sürekli serseri mayın gibi uzaklaştıran denayer'e dikkat çekmek lazım. ilk gol ve özellikle de 2. gol öncesi kafaları başakşehir orta saha oyuncularının ayağına vuruyor. oyun kurucu denen stoper, topu kendisinden çıkarırken rastgele oynamaz, görerek oynar. kafaya çıkarken de görerek indirir. 2. gole bakın. başakşehir top çıkaramamış degaj dikmek zorunda kalmış, denayer bomboş. kafayla kaleciye de dönebilir, beklere de verebilir. gidiyor gökhan inler'in önüne indiriyor. gökhan visca'ya atıyor. visca solla kesiyor ve gol. böyle saçma gol olur mu? gomis ve eren neden pres yapıyor o zaman, denayer zaten başakşehir için oyun kuruyor, başakşehir'in oyun kurucusuna pasları denayer indiriyor zaten!

    --- alıntı ---

    --- alıntı ---
    geçelim 2. devreye. dikkat edin yine gençlerbirliği maçı 2. yarı başlangıcı gibi her oyuncu daha dikkatli. eren yine koşturuyor. bu kez sonuç da verdi lato'nun ortasına gomis bu sezon ilk kez çok iyi bir kafa vuruşu yaptı. tam 2-1 olmuş maç dönmek üzere iken yine denayer sahneye çıktı. elia'nın geriye çıkardığı pasta ön sezisi çok iyiydi ve adebayor'a gelen topu çok iyi kesti ama sonra en büyük problemi sahneye çıktı ve pozisyonunu unuttu. topunu kestiği adam adebayor arkasında boş kaldı ve orada bir akıl tutulması yaşadı ki bunu hep yaşıyor. hemen yerden kalkıp ona gitmesi gerekirken öyle kaldı. topu alan oyuncu da adebayor'a pası attı. adebayor boş kalınca da golü yaptı. denayer böyle. topa kilitlenip etrafındaki forvetleri unutabiliyor. pozisyon bilgisi çok kötü bir stoper, çok dağınık ve maicon'u da çok bozuyor, sol bek kim oynarsa onu da çok bozuyor. trabzonspor maçında linnes ile sonrasında latovlevici ile hiç anlaşamıyorlar. serdar oynadığında sol bek performanslarına bakın, denayer oynadığında bakın. 4'lüde oynayan bir stoper, hem yanındaki stoperle hem de yanındaki bekle mesafesini ayarlamalı ama bu denayer bazen gidiyor maicon'un adamına basıyor, bazen gidiyor sol beke açılıyor. bu dengesizlik de savunma hattını bozuyor. serdar'ın pozisyon alması denayer'in kat be kat üzerinde ama bu gibi soyut, ölçümü olmayan konularda yeni nesil taraftar hep yerli olanı aşağılar, yabancıyı da över.
    --- alıntı ---

    --- alıntı ---

    şimdi benzer yorumları serdar aziz için yazacağım, o zaman da serdar'dan para aldığım için övdüğümü yazan çıkar da neyse... sene başı okuduğum yorumlardan bazıları şöyle. denayer, premier lig'de oynamış, iskoçya'da oynamış, avrupa'nın çeşitli kulüplerinde oynamış. ee bursaspor'dan gelmiş serdar'dan iyiymiş. dünyadan haberi yok. bakıyor etikete, 'batı avrupalı, karizmatik' özendiği karakter ve maç izlemeden hemen serdar'dan iyi diyor. nedeni de cv'si. serdar aziz, bursaspor'da çıkış yapan bir stoper olarak zaten türkiye'de zengin oluyor. serdar, galatasaray'a gelmeden önce bursaspor'dan zaten 1.6 milyon euro maaş alıyordu! denayer alt yapıdan, farklı fiziği sayesinde direkt city tarafından kapılmış bir adam ama öyle olmasa bile, diyelim belçika'da çıkış yapsın, belçika'da çıkış yapmış hali en fazla 500 bine oynar. premier lig takımları da 500 bine oynayan çocuğa verir 700 bin yapar böyle bir yatırım çünkü maaş dengesi diye bir şey var.

    fakat serdar'a bursaspor'un verdiği 1.6 milyon euroyu veremezler. genç ve yatırım amaçlı, denemek için kadroya katacakları oyuncuya bursaspor'un verdiği maaşı verebilmek için vergileri de çıkınca 2.5 milyon euro vermek zorundalar. iyi de 2.5 milyon euroyu çoğu takım zaten yıldız oyuncusuna veriyor! fulham istedi işte serdar'ı 5 milyon euro da bonservis verdi ama 2.5 maaşı veremedi. nasıl versin en yüksek maaş alan futbolcusundan çok daha fazlasını vermesi gerek. yani bizim yeni nesilin özendiği avrupalı stoperlerin önünde olmasına rağmen serdar'ın avrupa'ya gitmesi kolay değil. ancak çağlar söyüncü gibi tff 1. lig'de zaten düşük maaşa oynarsa gidebiliyor. neyse serdar ile ilgili ilk transfer edildiği gün de, doğru bir transfer olduğunu yazan tek kişi bendim o yazı daha detaylıydı linki şurada... http://www.futbolarena.com/...ru-mu-analz-282709h/

    dönelim denayer'e... ben stoper yetiştirebilecek bir kulüp olsam başkasının adamını değil kendi elimdeki koray'ı yetiştiririm zaten ama galatasaray öyle bir kulüp değil. o yüzden koray da kiralık gitmeliydi ama o da denayer gibi kariyerini yakmakla meşgul. tecrübe her pozisyon için aynı değerde değil. çok yetenekli, doğuştan zeki 19'luk bir genç santrfor veya kanat oyuncusu tecrübe eksiğini yaşamayabilir ama stoper fazlasıyla yaşar.

    --- alıntı ---

    belki ilgi çeker, çok benzer tespitlerimin olduğu denayer ile ilgili son girim de burada bulunsun:

    (bkz: #2284886)
  • 36
    futbolist app'i olanlar cep telefonundan okuyabilir, bugün kariyerinin en saçma yazılarından birini yazmış.

    "derbi kazanmadan şampiyon olunur, 2005-06'da galatasaray böyle şampiyon oldu" demiş. galatasaray o sezon oynadığı 8 derbinin 4'ünü kazanmıştı. türkiye kupası'nda fenerbahçe'yi yendi, ligde beşiktaş'ı içeride-dışarıda yendi, trabzonspor'a ilk 30 dakikada dört gol atıp sonra rakibe ayıp olmasın diye durdu. ayrıca kendisinin de tespit ettiği üzere sorun sadece tudor'un derbi kaybetmesi değil. adam oyunu okuyamıyor. abdullah avcı da şenol güneş de bizimle maç yaptıktan sonra "maç hiç bitmesin istedim" dedi. çünkü biri 5 gol attı, diğeri 3 gol attı ama şanslı olsa 5 gol de o atardı.

    çünkü tudor'un takımı derbide 1-0 geriye düştükten sonra zihinsel olarak çöküyor. takımda özgüven namına bir şey kalmıyor. bütün planlar geriye düşmemek üzerine yapılmış. kenardaki hoca da oyunu okuyup takıma doğru şekilde müdahale edemeyince takım oyundan kopuyor, maç hezimete gidiyor. mevzu bu kadar basit aslında.

    yılmaz'ın bir diğer kutsal doğrusu da "aynı hoca ve iskeletle uzun süre devam eden takımlar, yeni transferlerle kurulan takımlara karşı her zaman avantajlıdır" meselesi. kesinlikle doğru ama her durumda değişmez bir kural değil. 2015-16'da son şampiyon galatasaray'ın derbilerde düştüğü aciz durumu hepimiz biliyoruz. neden? çünkü oyuncular yaşlandı, bir yandan oynadıkları şampiyonlar ligi maçları onları yıprattı. rakipler de iyi transferler yaptı ve bizi şamaroğlanına çevirdi. burada gelecek cevabı da biliyorum, "ama hamzaoğlu kalmadı ki, onu da kovdular ondan başarısız olduk"

    bazen keşke sırf bu "hocaya her şartta sabretmeliyiz"ci tayfanın susması için keşke hamzaoğlu kovulmasaydı diye düşünüyorum. umut'la burak'la sabri'yle jem karacan'la her maç ayrı bir cinnet yaşasaydık, sezon sonuna kadar hamzaoğlu üstadın "kendi oyuncumuzu çok kolay eleştiriyoruz, bunlar bizim evladımız" açıklamalarıyla duvarlara kafa atsaydık, ligde başakşehir ve konyaspor'la üçüncülük-dördüncülük mücadelesi verseydik, şampiyonlar ligi'nden sonra uefa'da da tokadı yiyip elenseydik... istikrar delisi spor yorumcuları o zaman çok mutlu olurdu, eminim.

    gelelim "taraftar istediği kadar kendini yırtsın, yine de hocaya sabretmeliyiz" meselesine. yılmaz'a göre taraftar delirse de çıldırsa da, yönetim bir hocayı getirdiyse sezon sonuna kadar arkasında durmalı. takım ancak böyle gelişebilir, aksi takdirde sürekli sistem değişir ve futbolcu ne oynadığını anlamaz, takımın düzeni bozulur. yine bire bin katarak yapılmış anlamsız bir yorum, bu mantıkta dünyadaki hiçbir üst düzey takım sezon ortasında hoca göndermemeliydi ama çatır çatır gönderiyorlar. real benitez'i gönderiyor, bayern ancelotti'yi gönderiyor, chelsea mourinho'yu gönderiyor.

    çünkü böyle sağlıksız bir birlikteliğin hem futbolcuları hem de hocayı mahvedeceğini görmemek için kör olmak lazım. taraftar itiyadi olarak florya'yı basarsa, her iç saha maçında hocayı yuhalarsa, maçlara gelmeyi keserse, futbolcular da taraftar tepkisinden bıkıp motivasyonunu kaybederse sabrettiğin hocanın turşusunu kurarsın artık. taraftar ve hoca arasındaki psikolojik bağ koptuktan sonra sen hocanda istediğin kadar ısrar et, hiçbir halt elde edemezsin. taraftarın her homurdanmasında elbette hoca kovulmaz ama taraftarı tamamen yok sayarak planlama yapamazsın, yoksa aziz yıldırım fenerbahçesi gibi boş tribünlerle kalakalırsın.

    ya her şeyi geçtim, hadi tudor'da ısrar ettik ve ligi "derbi kazanmadan" sadece anadolu takımlarını yenerek şampiyon tamamlayıp şampiyonlar ligi'ne katıldık diyelim. burada derbi kazanamayan adamı avrupa'da ne yaparlar diye insan hiç mi düşünmez ya? yılmaz mancini için de aynı şeyleri yazmıştı, "mancini en az 3 sene bu takımın başında kalmalı ve sistemini oturtmalı" demişti. şahsen mancini dünyanın herhangi bir kulüp takımında kovulmadan 3 sezonu tamamlayabilecek mi diye merakla bekliyorum hala.

    yılmaz'ın işaret ettiği tek doğru şey "galatasaray'ın 2013'te terim'i kovduğundan beri, gelen her hocanın bir yılı tamamlayamadan gönderilmesi veya istifa etmesinin rezillik olduğu". kesinlikle galatasaray yönetiminin bu konuda fazlaca hata yaptığı doğru ama bu "hoca göreve başladı artık, o zaman ne olursa olsun sezon sonuna kadar arkasında durmalıyız" demek değil. önceden yapılan hoca değişikliği hamlelerinin çoğu hataydı, prandelli yanlış isimdi, denizli yanlış isimdi. ama prandelli'yi kovup hamzaoğlu'nu getirmek bize şampiyonluğu getirdi. riekerink'i kovup tudor'u getirmek florya'da futbolcuya dayalı düzenin sona ermesini sağladı. her hoca değişikliği kararı hatalı değildi.

    tudor'u kovup daha iyisini getirmek de bize 2018 şampiyonluğunu getirir. tudor'u kovup daha kötüsünü getirmek bizi ligde üçüncülüğe kadar düşürür. tudor kalırsa da bu derbi performansıyla iyi ihtimalle ikinci oluruz. sezon sonuna taraftar cinnet geçirir, yeni yönetimin ilk işi tudor'u kovmak olur. o zaman da "tudor'a sabredilmedi, fırsat verseler zamanla öğrenirdi" diye feveran ederler.
  • 37
    http://ivansshatov.blogspot.com.tr/...tas-galatasaray.html

    son yazısını yeni okuyabildim. bu kıymetli arkadaşımız da son günlerde moda olan sabır meselesine girip daha önceden kin biriktirdiği taraftara yüklenmiş.

    peki ya yanlış kişiye sabrediliyor ise? yahut karar alıcılar yanlış kişiyi seçiyor ise?

    fazlaca övülen beşiktaş samet aybaba'ya neden sadece 1 sezon sabretti? yahut bloggerların tanrısı önder özen neden ilk sezonu biter bitmez istifa etti, yahut gönderildi? bilic onlar için doğru bir karardı ve 2 sene sabredildiyse tudor'un bizim için doğru adam olduğunu nereden anlayacağız? elimizde hangi veri var.

    bilic ilk sezonunda gerçekten komik diyeceğimiz bir kadroyla iyi bir iş çıkarmıştı. iddiası olmayan bir takımı neredeyse ikinci (değerli ikincilik sezonu) yapıp şl'ye direkt götürecekti. beşiktaş yönetiminin elinde bir veri oluştu ve buna dayanarak üzerine de sosa ve demba ba'yı ekleyerek bilic'e bir sene daha sabrettiler. buradaki kritik nokta şu: adamlar hedef yükseltti ve bu uğurda kendilerine karşı çıkan önder özen ile ters düştüler. demba ba transferi, yalçın ayhan'la sözlü anlaşılmasına rağmen taraftar baskısıyla transferin iptali gibi. hatta yalçın ayhan'a ayrı bir parantez açmak lazım. o transfer olsaydı beşiktaş sezon içerisinde sıkça yaşayacağı stoper sıkıntısını çekmeyecekti. ama tek çapulcu galatasaray taraftarı olduğu için beşiktaşlıların bu transferi engellediği konuşulmaz!

    neyse efendim bunun üzerine dediğim gibi sosa ve demba gibi iki yeni isimle ve sezona iddialı giren beşiktaş ilerleyen haftalarda bilic'in skoru tutacak hamlelerde bulunamaması, derbilerdeki kötü performans gibi nedenlerle sezon sonu hocasıyla yollarını ayırdı. ben burada bir sabır göremiyorum. hedef yükselten ve bütçe artıracak (gomez, q7, marcelo, rhodolfo) olan beşiktaş yönetimi bilic'e bir sene daha vermedi. bilic'i bu riske girmeye değer görmedi. 4-2-3-1'i iki senedir oynayıp iyi kötü oturtmuş takıma bu dizilişin pirlerinden ve o dönem boşta olan şenol güneş getirildi.

    şimdi ilk paragrafa dönüyorum. karar alıcılar kendi içinde makul bir seçenekle ve o dönem önlerine gelen fırsatla şenol güneş'i takımın başına getiriyorlar. böylece devamlılık sağlanıyor. ek olarak 'büyük' maç tecrübeli 'winner' iki oyuncu (gomez, q7) daha mevcut kadroya eklenerek hedef iyice büyütülüyor. şenol güneş ile devam etmeleri de olası çünkü dediğin gibi 4-2-3-1'i en iyi oynatanlardan biri. bunun daha ötesi jorge jesus falan ama gerek yok çünkü takım iyi gidiyor. keza jorge jesus ismi arada beşiktaş için geçiyor dolayısıyla burada bir mantıktan söz edebiliyoruz. kısaca toparlamak gerekirse beşiktaş karar alıcıları kadroya göre hoca seçiyor. yani ortada desteklenecek makul bir akıl var.

    gelelim asıl konu galatasaray'a. bir kere teknik direktör değişimlerinde bir mantık yok. çünkü yönetim istikrarı yok. bir yönetim ahmet'i getirirken öbürü ahmet'i kovup mehmet'i istemeyenin alnını karışlarım diyebiliyor. gerçi yönetim aynı olsa da istikrar olmaz. fatih terim'i kovup mancini'yi getirmek futbol aklı noksanlığına en büyük örnektir. keza 4-2-3-1'ci riekerink'in peşinden kadroya hiç bakmadan gözü kapalı italyan ekolünden sayabileceğimiz tudor'u getirmek çok daha enterasan bir iş. hadi dersin ki bu kadro yazın zaten değişecek tudor'a 3-5-2 kadrosu kuracağım, o da yok. yine 4-2-3-1 yahut 4-3-3 kadrosu kuruldu ve tüm yaz 4-2-3-1 üzerinden çalışıldı. ya kısacası 4'lü savunma oynayacak şekilde kadro dizayn edildi ve hoca da bunu ilk haftalar uyguladı. peki şu kadroyla 3'lü savunma ısrarı ne kadar mantıklı? taraftar buna ses çıkarınca neden çapulcu oluyor? hadi ses çıkarmayalım, kabul. peki ne olacak yazın kapı gibi kontratı olan oyuncuları gönderip yerlerine 3-5-2'ye uygun adam mı bakacağız? hepsini geç, bir kere ikinci forvetin bu işe uygun değil. yazın eren'i yollayıp fuleli bir forvet aldırmadın demek ki aklında 3-5-2 yoktu. ben bunu anlıyorum. ama adam ne olduysa kasım ayında eren derdiyok-gomis ikilisinden çift santrfor hattı oluşturma hayaline kapıldı. adama gülerler. fark ettiysen deminden beridir yapısal sorunlardan bahsediyorum ve sahadaki oyuna ve skorlara değinmedim. yani ortada kalıp gibi yapısal sorunlar varken sen taraftardan sabır isteyemezsin. bir kişi uğruna tüm kadroyu yakamazsın ki bu kadro da senin dediğin gibi yeni kurulan bir takım. öyle sezon devam ederken ya ben böyle hesap etmemiştim, yazın yine transfer yapalım diyemezsin. prandelli örneğini vermek istiyorum. o kadro da tam bir 4-2-3-1 kadrosuydu ve mancini'nin son dönemleri iyi kötü bu dizilişe alışmıştık. prandelli ise tıpkı tudor gibi bütün yaz 4-2-3-1 deneyip şampiyonlar ligi gibi ciddi bir turnuvada ilk maçta 3-5-2 ile çıkarak bizi rezaletin kıyısından geçirmişti. teknik direktör kararıdır, saygı duyacaksınız deyip geçilecek bir konu değil bu. ne melo stoperlerin arasında oynayabilecek bir futbolcuydu ne de sneijder pirlo tadında top dağıtacak bir isimdi. işte o dönem değişen yönetim bana göre çok da olmasa da hatta tesadüfen 4-2-3-1'ci hamza hamzaoğlu'nu göreve getirdi. sabretmediğimiz prandelli'nin sağ bekte oynattığı yasin'i sneijder'in yanına, melo ile sneijder'i de kendi yerine çekip ortaya optimum bir kadro dizilimi çıkarıp işimizi gördü. dolayısıyla taraftar da destek çıktı. çünkü oluru buydu. daha ötesi olmazdı. belki şampiyon olamayabilirdik ama o anki kadronun kalitesinden olamazdık hocadan değil.

    biraz akıl yürütme yapalım. şenol güneş atiba'yı pepe ile tosic'in arasına soksa, talisca'yı onların önüne top dağıtan biri gibi koysa ve adam topla daha uzun mesafe kat etmeye çalışıp sürekli kaybetse. oğuzhan'ı kanatta oynatsa vs. neler olurdu? tepetaklak olup birden bütün hava gider, negatif enerji yüzünden topçusundan taraftarına gergin bir ortam oluşurdu. taraftar da arkasında durmazdı çünkü akıl var izan var bu kadro bu dizilişe uygun değildi diye düşünürdü.

    şimdi tüm bu veriler ışığında baktığımızda galatasaray taraftarı tudor'un gönderilip fatih terim'in göreve gelmesini istemekte haksız mı? terim'in belhanda gibi sorunlu diyebileceğimiz bir oyuncudan verim alacağını tahmin etmek hayal satmak mı olur? şu ana kadar hayal kırıklığı olan ndiaye'den bir engin baytar performansı alması çok mu zor ihtimal? hatta bir türlü kendini futbola veremeyen ama çok ciddi potansiyeli olan sinan gümüş'ü parlatacağı hepten ihtimal dışı mı?

    taraftar geleceği olmayan, florya'yı yönetmek isteyen birilerinin şahsi çıkarları uğruna oluşturduğu dengesiz yapılara sabretmek zorunda değil. böyle bir zorunluluğu yok. bunun için de kimsenin taraftara hakaret etme özgürlüğü yok. mantıklı hamleler yapıldığı takdirde bile derbi kaybettik, şampiyon olamadık, neden her maçı kazanamadık diyenler olursa o zaman konuşuruz. 40 milyon euro harcanarak belli bir futbol aklı çerçevesinde kurulmuş bir kadronun başarısız olma gibi bir şansı olmamalı. galatasaray'ın ne zamanı ne de ekonomisi buna yeter. değişen ülke ve futbol konjonktüründe dış kapının mandalı olmak istemiyorsak bloggerların önder özen hocalarına saygı duruşu uğruna önderdikleri feda, sabır, başarısızlığa alışma gibi tehlikeli işlerden uzak durmamız gerekiyor. daha fazla uzaktan istemiyorum. ülke futbolu bir kere buna müsait değil. işte beşiktaş yaptı ya derken fikonun arka planda neler yaptığı yavaştan ortaya çıkıyor. sen arkanda medya desteği ve ankara'da lobin yokken yeniden yapılanmaya gidiyorum dersen başakşehir'i güzelce senin yerine korlar sen de öyle bir kenarda vasatlığının içinde kaybolur gidersin.
  • 38
    futbol bakış açısını beğendiğim bir galatasaraylı ancak tudor konusunda gereksiz ısrar etmiş ve taraftara da çokça sallamıştı.

    sinan'ın, ilk yarıdaki facia tudor derbi performansından sonra bir sözü vardı. başakşehir ve beşiktaş gibi oturmuş takımları yeni kurduğun takımla yenemezsin. taraftarın gazına gelip hocayı göndermeyin, sabredin minvalinde yazılar yazmıştı.

    (bkz: 15 nisan 2018 galatasaray başakşehir maçı)

    (bkz: 29 nisan 2018 galatasaray beşiktaş maçı)

    galatasaray'da uzun vadeli planlama yapılacaksa onu da hoca yapar, bizi merdiven olarak gören hırvat dağlısı değil.
  • 40
    (bkz: extensor)

    sözlükteyken de epey ilgi çekici ve çoğu kimsenin değinmediği yerlere parmak basan bir yazardı. okur olduğum dönem, kendilerini 10'lamakla geçmişti günlerim. saçma sapan bir sebepten ötürü, gerek haklı, gerekse haksız bir linçten ötürü artık buralara uğramaz oldu. yine de yazmaya devam ediyor olması güzel, onu bir şekilde takip edebiliyoruz.

    her şeyini tartışabiliriz de, şurası tartışılmaz herhalde; yazı dili kendisini okutturan bir yazardır. katılsan da katılmasan da hiç de insanı sıkmayan bir üslubu vardı.
  • 41
    sözlükte yazar* olduğu dönemlerde aşırı derecede maruz bıraktığı hamzalı muhabbetlerinden ötürü kendisini pek okumazdım. gündem o olduğu için aynı paydada da buluşamazdık. ama bu yazdığı son yazıda haklı olduğu bir çok nokta mevcut. hocanın artılarını, eksiklerini tartışacaksak, ki tartışmalıyız, bu şekilde olmalı.

    http://futbolist.co/...brl-ol-idare-et.html
  • 42
    http://futbolist.co/...brl-ol-idare-et.html

    yazısının hemen hemen her böülümüne katılmakla birlikte bir tek 'eren derdiyok'u kazanmaları gerekiyordu' bölümüne katılmıyorum. futbolcuyu kazanmak istediler de futbolcu bunun için çaba gösterdi mi acaba? doktorların 'birşeyi yok' raporuna karşılık maça çıkmak istememesi teknik kadroyu çileden çıkarmasına rağmen fenerbahçe maçında tekrar şans verildi. o ne yaptı? ısınma sırasında oynamayı reddetti. bunun sonucunda daha maça başlamadan teknik kadro ve taraftarın moralini altüst etti. en azından benim baya bir moralim bozuldu. istiklal marşı seromonisinde kameralar sinan'ı gösterdiğinde 'sinan mı lan o? yok ya değildir, inşallah yanlış görmüşümdür' diye yanımdaki arkadaşla konuşurken acı gerçekle karşılaştım. beyefendi yine sakatlanmış, gel de güven bu adama(!)
  • 43
    tam anlamıyla 10 numara bir galatasaray yorumcusudur. sözlükte yazar olup ardından linç ile gitmesine sebep olunduğunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm. yazıları genelde acı gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koyar. bu nedenle yazdıklarına katılsam da okurken içimi biraz karamsarlık kaplar. piyasadaki takımı fark etmeksizin bir çok futbol yorumcusunu 5 katlayacak kalitede bir adam bence. zaman zaman twitter'dan bir şey sorduğumda düzgünce cevap verir, öyle burnu havada bir tipte değildir. keşke buralarda tekrar yazsa da sözlük kalitesine katkısı olsa.
  • 45
    http://futbolist.co/...tasyon-ie-yarad.html

    şu yazısında ilk paragrafta igor tudor'un üçlü oynanmasına laf edildiğini ama fatih terim'in üçlü oynamasına laf edilemeyeceğini söylemiş. benim anladığım bu laftan taraftarın çifte standart uyguladığı. tudor olunca auvv, terim oynatınca bir şey olmaz dediğimiz. ama be kardeşim tudor üçlü savunmanın sağında maicon roque ile oynuyordu be. bütün rakip kanat oyuncuları yıldız oluyordu. fatih hoca ise maicon'u ortaya ozan kabak'ı sağ stopere attı ve 10 kasım 2018 kayserispor galatasaray maçında bilal başaçıkoğlu'nu pasifize etti. bunları da görsek bence güzel olur. yoksa kimse tudor'a üçlü oynuyor, tez kellesi vurula demez takım iyi oynarsa. ancak maicon'u sağ stoper oynatırsa tüh kaka da denir, eleştirilir de. eleştiri yapmak da soytarılık hiç ama hiç değildir.
  • 47
    http://futbolist.co/...korkan-futbolcu.html

    muazzam bir yazı yazmış, sanırım naçizane benim görüşlerimi de özetlemiş. özellikle şu kısım işin özü aslında:

    "insanlar "hoca gitmeli" diyor. dünyanın her yerinde son 10 maçta 1 galibiyet alan hoca kovulur deniyor. ben buna oldum olası katılmıyorum. hoca hiç değilse kendi kadrosunu kurmayı haketmedi mi? bu kadro temizlensin. seneye kendi kadrosunu kursun. bu 2000'li çocukları bizzat hoca bulup getirdi. onlarla bir çalışsın bakalım. bu kadar kolay silip atmak beni rahatsız ediyor. ayrıca sanki fatih hoca gidecek de guardiola mı gelecek? sarri mi gelecek? klopp mu gelecek? bu dünyada teknik adamlığı ile türkiye'de devrim yapabilecek maksimum 10 tane hoca var. diğer kalburüstü olanları görüyoruz. prandelli'si, rijkaard'ı, del bosque'si, cocu'su, aragones'i. olmuyor. hem devrimci olacak, hem rijkaard ve aragones'in aksine emekliliğe gelmemiş, hırslı olacak. nereden bulacaksın? öyle biri sana neden gelsin? hem başarılı hem hırslı ise neden seninle uğraşsın?

    fatih hoca da başarısızsa bu sene de başarısız olsun. ne olur yani? bu sefer de başarısız olsun. gelecek sezona, kendi takımını kurana kadar kredisi olmalı."

    hatta ben hocanın 1 sene de değil, daha fazla kredisi olduğunu düşünüyorum.
  • 50
    iyi bir oyun gözüne sâhip olan, bu oyun gözünü doğru istatistiksel verilerle destekleyip başarılı analizler ortaya koyan, futbolarena ve futbolist bünyesinde çalışmakta olan galatasaraylı futbol yazarı.

    ayrıca, 10 şubat 2019 galatasaray trabzonspor maçı ile 24 şubat 2019 galatasaray akhisarspor maçının basın toplantılarında hocaya yönelttiği sorularla hocanın teşekkürüne de mazhar oldu. kendisinin maç sonu yazılarını uzun süredir tâkip eden biri olarak da son derece mutlu oldum bundan. lâkin, her ne kadar ince hesaplar peşinde koşacak biri olabileceğine ihtimâl vermesem de, sorduğu sorularda hocanın bir önceki dönemine ilişkin övgülü atıflarda bulunmasının, hafiften hocanın egosunu okşar tarzda sorular yöneltmesinin, kendisinin yazılarını okuyan ve futbol bilgisini takdir eden biri olarak bana biraz itici geldiğini de belirtmem lâzım.

    düzenleme: bir zamanlar sözlük yazarı olduğundan haberdar değildim; ama ''hamzaoğlu'nu övmek'' gibi şeyler üzerinden kimseyi gömmeye gerek olmadığı kanaâtindeyim. zira, meselâ hamzaoğlu ile oynadığımız bir benfica maçı* var ki; o maçta sonra hamzaoğlu'nu övmemek için düpedüz önyargılı olmak lâzımdı bence. ama, hoca övgüsü meselesi sistematik bir hâl almışsa orada da bir sorun vardır elbet. ya kendi futbol bilgisinin herhangi bir hocayı eleştirecek ölçüde yüksek olmadığını düşünüyordur -ki bu durumda da eleştiri kültürünün bir ürünü olan futbol yazarlığı mesleğinin kendisine pek uygun olmayacağını düşünmek gerekecek- ya da yukarıda ''ince hesaplar'' şeklinde ifâde ettiğim şeylerin peşinden koşuyordur. ben ilk ihtimâlin daha muhtemel olduğunu düşünüyorum. bununla birlikte, kendisi daha önce anadolu kulüpleri için scouting işleri falan da yapmış sanırım. devamlılık arz eden bir ''hoca övgüsü'' durumu varsa, umarım ki iyi fırsatlarla karşılaşıp kariyerini scouting alanında sürdürür.
App Store'dan indirin Google Play'den alın