• 379
    kendisini gezi'deki esnafa benzetiyorum. oradaki esnafın bir çoğu belki gezi direnişçilerini destekliyordu ama diğer taraftan da dükkanlarının zarar görmesinden endişe ediyordu.

    neverfall'un da bu endişesi kendisine linç girişiminde bulunulması ve en nihayetinde sözlükten ayrılma kararı almasına sebebiyet vermiştir.

    neyse, umarım mutlusunuzdur.

    kendine iyi bak neverfall, hakkını helal et.
  • 380
    umarım hoşunuza gitmiş, egonuz tatmin olmuştur.

    şu bitmeyen linç harekatlarınızla, egonuzla, "üslubunu düzelt sen bana çemkiremezsin"lerinizler bir gün şu sözlüğü korumaktan başka amaçla yazmayan tüm iyi niyetli güzel adamları sözlüğe küstüreceksiniz, ondan sonra alacağız sözlüğü başımıza çalacağız, üç gün sonra da cılkı çıkacak zaten.

    aferin.

    yine gel neverfall kardeşim, uğra yine.
  • 381
    --- alıntı ---

    inanın bana, dinler, ahlak dersi vermeye kalkıştıkları ve birtakım ayrıştırmalar yağdırdıkları zaman yanılırlar. suçluluğu yaratmak ve cezalandırmak tanrı için zorunlu değildir. benzerlerimiz, kendimizin yardımıyla yeterlidir bunun için. son yargıdan söz ediyorum. bırakın da saygıyla güleyim buna. gözümü kırpmadan bekliyorum onu. daha kötüsünü tanıdım ben, insanların yargısını. onlar için hafifletici nedenler yoktur, iyi niyet bile suç olarak düşünülür.
    hiç tükürük hücresinden söz edildiğini işittiniz mi; bir halkın dünyanın en büyük halkı olduğunu kanıtlamak için son zamanlarda icat ettiği hücreden? tutuklunun içinde ayakta durduğu, ama hiç kımıldayamadığı daracık bir dört duvar, onu çimentodan kozasına sımsıkı kapatan sağlam kapı çenesinin hizasında durmaktadır. bu durumda adamın ancak yüzü görülür ve gelip geçen her gardiyan bu yüze ağız dolusu tükürük atar. hücrede sıkışıp kalan tutuklu, gözlerini kapamasına izin varsa da, yüzünü silemez.

    alın size azizim, bir insan icadı. bu küçük şaheser için tanrıya ihtiyacı olmadı insanların. öyleyse? öyleyse, tanrının tek yararı masumluğu güvence altına almaktır ve ben dini daha çok büyük bir temizleme girişimi olarak görürüm. zaten onun özü bu olmuştur. ama kısa bir süre için. o zamandan beri sabun bulunmuyor, burnumuz pis ve karşılıklı olarak burnumuzu siliyoruz. hepsi tembel, hepsi cezalı. üzerlerine tükürdük mü yallah boğuntu hücresine!

    ilk kim tükürecek oyunudur bu o kadar. size büyük bir sır söyleyeceğim azizim, son yargıyı beklemeyin her gün içindeyiz onun.

    --- alıntı ---

    **

    ilk kez biri tükürür, sonra biri daha ve sonra biri daha. tükürdüklerine kendi hücrelerini aktarmak için. içlerinde bir hırs vardır, kendi üstün sandıkları vasıflarını hücreler aracılığıyla düşmanına nakşetmek. kendi yanlarını bir zaman sonra düşmanında görünce o halden caymaya kalkarlar. bu sefer daha fanatik düşünceler girer işin içine. düşmanının benimseyemeyeceği ve keskin çizgileri olduğu konuları gündeme getirirler. bu aslında düşmanını ne kadar kendileştirebildiklerini görmek için yaptıkları bir hayvani iç güdüdür. karşı tarafa kendilerinden ne kadar nakşetmişler ona bakmak içindir bu ama bilinçsizce, istemeden yapılmış bir harekettir bu. bunu onlara iradelerinden bağımsız beyinleri emreder.

    başkalaştıramadıkları düşmanını cezalandırmaya ya da onun alçakta olduğunu hissettirmeye çalışırlar. amaçları yine üstün olduklarını kabullendirmektir. sıkıştıkları dört duvar içinde gardiyanlar kendi hizmet apoletlerini üstün birer vasıf ve bahşedilmişlik olarak görmekten geri çekinmezler. oysa ki; her görevlinin yakasında bulunan bir apolet sadece görevi belli etmek ve onları tanımayanların, onların kimliklerini ayırt etmesi için bu gardiyanlara verilmiştir. madalya sandıkları, maharet olarak böbürlendikleri sadece bir kartvizittir.

    kendilerine benzetmek ya da biat ettirmek istedikleri düşmanlarına zorunlu güç ve haksız muamele sergileyen gardiyanlar hapishane sınırları dışında apoletlerinden yoksun oldukları için çıplak hissederler. otobüse binip evlerine gidene kadar endişe ile donatılmış bir düşünce yetisine sahiplerdir ve bunu paranoya izler. patron oldukları yer sayısı ikiyi geçmez. ve patronluklarını da bahşedilmişliğin tersine görev olarak görürler ve uygulamak için tevazudan habersiz hareket ederler.

    düşman bir olsa da, bin olduğunu düşünmek onlara göre ileriyi görmektir. onlar bunu ileri görüşlülük olarak algılayıp, böbürlenmek için kendilerinde bir sebep daha bulsalar bile dışarıdan tahlil edenlerin bunu paranoya olarak nitelendirdiğini bilmezler. ve eğer kendi dünyalarından çıkıp akıllıca düşünmeye kalksalar, onlar bile bunun paranoya kısmını görebilirler. sadece hırsı kaybettirmemek için bir gardiyanın fitilini ateşleyeceği ''bu ileri görüşlülüktür'' sözü onların ihityaç duyduğu faşistlik dürtülerinin ve yek başlarına yalnız yaşadıkları özgüvenin geri gelmesine yeter. düşmanın bir olmadığı düşüncesinde kendi içlerinde fikir birliğine vardıktan sonra eğer somut bir düşman bulamazlarsa yılmazlar ve bu sefer de düşman 'zihniyet' diyerek suçu gaip bir topluluğa atarlar. ve yaptıkları yorumlarda o gaip topluluğun mensubu olduğunu iddia ettikleri insanları kendilerine düşman etmek için çeşitli yollara başvururlar. bu galatasaray sözlükte genelde bir kişiye direkt olarak değil, ya yaptığı işe ya da sevdiği bir şeye suç atarak ya da küçümseyerek yapılır. örneğin; emek verilmiş ve büyük beğeni kazanılmış bir şeye ''tırı vırı'' demek gibi.

    somut düşman bulamadıkları zaman yeni düşmanları olan 'zihniyet' savaşmak için umursanmayacak derecede küçüktür onlar için. onlar zihniyete haiz insanları savaşmaya değer bulurlar. ve bunun için o gaip topluluğa, o zihniyete sahip insan ararlar. bulunacak ilk düşman halihazırda eziyet etmeye çalıştıkları kişinin yakınlarıdır. eziyet edilenin fikrini benimseyendir. kaşı, gözü ve hatta biri hariç tüm fikirleri farklı olsa da bir an önce gaip topluluğa kıyafet giydirmek için en yakınlarını seçerler. seçtikleri nedense haksız yere ve cahilce eziyet edilene saygı duyanları şakşakçı ve yancı olarak ilan etmeleridir. halbuki herkes bilir green mile filminde kötü gardiyanın başına neler geldiğini. mevzu sadece yalnız kalmaktır.

    düşmanlarının gelecek hakkında yetersiz olacağından şikayet edenler onu suçlarken hep geçmişten bahsederler. diyet ödettirdikleri geçmiştir. gelecekte zararlı olmaması için değil, anlık bitişini sağlamak içindir tüm çabaları. ama bilinçaltlarında tükürerek kendileştiremedikleri yatar. düşmanına vurmak için ve yargıya varmak için ellerindeki argümanlar hiç bitmez zira albert camus ustanın da dediği gibi;

    onlar için hafifletici nedenler yoktur, iyi niyet bile suç olarak düşünülür.

    peki ya düşmanlarını haklı bulan, ona destek verenler şakşakçı ve yancısıysa kendi grupları nedir? bunların cevabını aramaya ne gerek! zaten onlar apoetlerine üstün hizmet madalyası muamelesi yapanlardır. onlara sorulacak sorulara mantıklı ve bencillikten uzak cevaplar aramak, soru soranın iyi niyeti ya da bir anlık boşluğudur...

    bu konuda söyleyeceklerim bu kadar...

    tanım gelsin: linç kurbanı. berkin'e de kimseden az üzülmüş değil. daha da acısı, hükümete en az bizim kadar nefret duyuyor. ve onların sağlamaya çalıştıkları yalandan adalete de.
  • 385
    insanların içlerinde uzun zamandır biriktirdikleri öfkelerinden nasibini alan kardeşimiz.
    fazla yoruma gerek yok çünkü çoğu arkadaşımız zaten bir çok konuya değinmiş.

    neverfall'u küstürüp, sözlüğü bıraktırdıktan sonra söyleyin şimdi bizim vicdanımız rahatladı mı?

    attığımız topları hedefe isabet ettirelim derken ön sırada yer alan kendi arkadaşlarımızı vuruyoruz.
    yazık.
  • 386
    ulan ülkenin iç işleri bakanı ( milletvekili bile seçilmemiş birisi) şunu içeri alın, bunu içeri alın savcı izin vermiyorsa savcıyı da içeri alın diyecek gücü kendinde bulurken hatta biz kanun yaparız, yaptıklarınızı suç olmaktan çıkarırız, savcıdan korkmayın diyecek cüretteyken kendisi sözlükte yazılacak entryler ve sözlüğün geleceği hakkında endişe duyarak bazılarına göre sert bir üslupla uyarıcı entry girmişti. sanki ülkede adalet varmış gibi 3-5 hukuk bilgisiyle adama saldırdınız aq. sözlüğü bırakmış şimdi sikik egonuzla şampanya patlatabilirsiniz.

    o değil de 2 hafta önce siyasi entry girmekten ceza yemiştim. küvıl mağdurum.
  • 387
    buraya 6 yıl emek veren, galatasaray sözlük'ün kilometre taşlarından olan neverfall gibi iyi bir yazar, 6 yıl sonunda bulunduğu görev ve konum nedeniyle belki de kendini iyi ifade edemediği tek entry yüzünden (bkz: #1441048) görevinden ayrılmakla birlikte, sözlüğe de veda etmiştir.

    her ne kadar kendisi buradan ayrılışının bununla ilgili olmadığını söylese de (bkz: #1441694) durumun ne olduğunu biliyoruz. dilerim ki moderatör olarak görev almak istemezse de en azından yazar olarak tekrar geri döner.
  • 388
    kendimizi doğru ifade edememek hepimizin başına geliyor. insan her gün yeni birşey öğreniyor. gelişiyor. en büyük sıkıntımız mükemmel olma eğilimimiz. hiçbirimiz mükemmel değiliz. mükemmel olmaya çalışmak da bana sorarsanız şirk koşmak gibi. neyse. yeri geliyor hepimiz kendimizi yanlış ifade ediyoruz. napıyoruz? editliyoruz. yeri geliyor aynı gün içerisinde aklımız başımıza geliyor özür diliyoruz (bkz: mustafa kemal'in askerleriyiz). en kötüsü entrymizi siliyoruz. keşke o da bu yöntemleri izleseymiş ayrılmak yerine. yazar kaybı kan kaybıdır. kısa sürede geri döner umarım.
  • 389
    (bkz: #1441676)

    aslında yazmayacaktım ancak sözlükten ayrıldığını açıkladığı ve ilgili entry'de somut yanıtlar beklediği için son bir şeyler yazmaya karar verdim. bunu polemik yaratmama sözüne güvendiğim için yapıyorum.

    kuşkusuz ayrılma kararı alması üzücü. bu kararı almasında bir şekilde benim payımın da bulunmasına ayrıca üzüldüm. zira ben, sözlüğün yazar olarak yenilerindenim ancak kendisi uzun zamandır takip ettiğim sözlüğün kurulduğundan beri içinde. bu yüzden modluğu bıraksa bile sözlükte yazar olarak kalsın isterim. bu arada yazarken kuşkusuz neverfall’a laf sokayım gibi bir derdim yoktu, sonuçta tanımam etmem, tanısam dahi hiçbir tartışmayı kişiselleştirmek gibi bir gayem olamaz. sonuçta neverfall’ın yazdıkları aynı zamanda moderasyonun genel eğilimini yansıtıyor. kuşkusuz herhangi bir yazarın görüşünü belirtmesiyle moderatörün görüşünü belirtmesi arasında bir fark vardır. tıpkı tayyip’in facebook/twitter kapatılmalı demesiyle bunu herhangi bir vatandaşın söylemesi arasında bir fark olduğu gibi. ayrıntıya girerek bir iktidar tartışması yapmaya gerek yok, iktidar olanın sözünün tek başına söz olamayacağını ve niyetten bağımsız olarak caydırıcı olmak gibi bazı sonuçlar doğuracağını belirtmekle yetinelim. benim hakkımda yazdığı son entry, artık bu şekilde değerlendirilmemesini istediği için kuşkusuz bu kapsamda değil.

    beklediği somut yanıtlara gelirsek aslında ben çoğunun ilk yazdıklarım arasında olduğunu düşünüyorum.
    öncelikle yazdıklarımdan şu anlamın çıkarılmaması gerekir: "...bir insana şerefsiz demenin de hakaret olarak kabul edilemeyeceğini iddia ediyorsa..."

    bu hem doğru hem de eksiktir ve eksik olduğu için de aynı zamanda yanlıştır. kullanılan kelimeler, içinde bulundukları yazıdan soyutlanamaz. biçim ve öz arasında bir denge vardır. bunun tartılması gerekir. örnek verdiğim kararda, sert bir eleştiri yazısının içinde bulunan bu kelime hakkında olayın ve muhatabın özellikleri vs. değerlendirilerek bir sonuca varılmıştır. doğal olarak bu kelimeye başbakan hakkında sert bir eleştiri yazısı içindeyer verilmişse, türkiye'de giderek yükselen tansiyon ve bizzat başbakan tarafından söylenen tahrik edici ve aşağılayıcı sözler değerlendirilerek bir sonuca ulaşılmalıdır. mesela, insanlar hayatını kaybederken bunun borsadaki sonuçlarını değerlendirmenin düpedüz şerefsizlik olacağı şeklindeki bir yorum bence makuldür. burada sadece tck şerhleriyle hareket edilemez. aihm’nin siyasetçilere karşı eleştirinin geniş olması gerektiği yorumuyla hareket edilmesi gerekir. çünkü kendisinin belirttiği üzere aihs>tck… tabi ki siyasetçinin, siyasetçi kimliğinden bağımsız olarak söylenen ve herhangi bir eleştiri amacı gütmeyen sözler hakaret suçunu oluşturur. sonuç olarak böyle bir kelimeyi gördüğünüz anda “oha hemen silelim” gibi bir mantık olmamalı, bakarsın başka ne yazmış, ne görüş belirtmiş vs. berkin’in babası oğlumun katili emri ben verdim diyen başbakandır dedi. hayatını kaybedenlerin aileleri bunu söylüyor. suç mu sizce?

    uluslararası hukuk açısında yaptığı yorumlarda kuşkusuz doğru şeyler var. ben de zaten aihm nezdinde türkiye'nin yıllarca ihlal birincisi olduğundan bahsetmiştim ki türkiye bugün ikinciyse bunu rusya'nın aihm'in denetimini kabul etmesine borçludur. türkiye aihm’nin denetimini 1980’lerin sonuna doğru kabul etmiştir. aihm’e başvurunun yurtdışı posta ücreti dışında (10 lira falan galiba) herhangi bir maliyeti bulunmamaktadır. (türkiye çakallık yapıp aihm’e başvuru paralı olsun diye bir öneri yaptı ancak bu tabi ki kabul edilmedi) tabi artık öncelikle anayasa mahkemesi’ne gidilmesi gerekmektedir. bunun da başvuru harcı 150 tl civarındadır ancak adli yardım talebiyle yapılan başvurular kabul edilmektedir. bunun için fakirlik kağıdı almanız yeterli olabilir. şu halde de sadece posta ücreti verirsiniz. kuşkusuz bu başvurular kural olarak iç hukuk yolu tamamen tükendikten sonra yapılmaktadır.

    burada bir parantez açmakta fayda var. vicdani ret yönünden bir kafa karışıklığı var, aihm arka arkaya cezalandırmanın ihlal olduğunu defalarca belirtmesine rağmen bu konuda bir düzenleme yapılmamıştı. aihm kararlarının uygulanmaması nedeniyle türkiye, bakanlar konseyi nezdinde büyük sıkıntı yaşama noktasına gelmişken bir ara çözüm buldular. konu hala tam olarak çözülmüş değildir ancak aihm, türkiye’nin zorunlu askerliği kabul etmesini değerlendirme konusu yapmamakta, zorunlu askerliğe karşı çıkanlara karşı sistematik cezalandırmayı eleştirmektedir. aihs'in türkiye'de uygulanması açısından durum o kadar da kötü değildir. son günlerde mahkemeler aihs'e atıfta bulunarak çok sayıda beraat kararı verdi. örneğin, tekirdağ gezi davası, denizli gezi davası, kartal adliyesi gezi davası, eskişehir yök protestosu davası...
    örneğin yeni çıkan bu karar: http://www.denizlihaber.com/...arar-hem-ders-verdi/

    yeni internet yasası açısından aslında şu anda bir yorum yapmak için erken. zira yasa çok yeni ve uygulama şekillenmiş değil. ama idari para cezalarına ilişkin hükümlerdeki “konusu suç oluşturan” ifadesi değerlendirildiğinde, `bu sözlerin aslında suç oluşturmadığı ve düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu savunmak`bir tercih. bu olası bir idari para cezasına itirazda kullanılabileceği gibi olası bir ceza davasında savunma konusu da yapılabilir. örneğin ekşisözlük’te sedat kapanoğlu ile birlikte toplam 40 kişinin yargılandığı bir dava var. bu davayı takip edin derim. burada kapanoğlu benzer bir savunma yapmıştı diye hatırlıyorum.

    bu fazla hukuk tartışması oldu ama her şey hukuktan ibaret değildir. bence buradaki mesele de hukuk meselesi değil. internet üzerinde bir baskı olduğu açık. siz ya sansür/otosansür mekanizmasını işleteceksiniz ya da baskıya karşı direneceksiniz. direnmek bizim işimiz değil diyorsanız o ayrı ama o zaman da varlık nedeniniz sorgulanır. keza direnmeyelim denildiğinde bile aynasız olmaya gerek yok bence.(u: kanunlara uyunuz :() bırakın onlar yapsın bunu...
  • 390
    demin camdan baktım, aha da neverfall. camdan derken yirmibeşinci katın camı yanlış anlaşılmasın.

    dedim "napıyon olm sen?", bana diyor "abi pilot oldum ben uçuyorum", dedim. "manyak mısın olm sen ne pilotu?" neymiş, kendi kendine pilot olmuş. buyur burdan yak.

    "saçmalama olm in aşağı düşeceksin, şerefsizim seni belediyeye, polise, muhtara kim varsa hepsine şikayet ederim" filan dedim de kazasız belasız indirdik piste.

    bu ne sorumsuzluktur arkadaş, her önüne gelene verdiler ehliyeti istanbul'un trafiği ortada, sen bi'de kalkmış kendi kendine pilot oluyorsun. neyse; flight simulator x'i kurduk bilgisayarına, usb uyumlu kol vs. kontrol ekipmanlarını da bağladık onunla uçuyor şimdi.

    hasılı; pilotluk brövesi alınmaz, verilir.
  • 391
    bencil sözde partizanlar gibi ifade özgürlüğünü babasının malı gibi görmedi, sözlüğü ve sözlük için yazanların ifade özgürlüğünü koruma amacını taşıyan bir yazısı ile vicdansız olduğu iddia edildi.

    herkesin hakkını korumaya çalışırken vicdan sahibi olmamakla suçlanması türkiye cehenneminin en küçük örneği olarak tarihe geçti.

    kendisi gerçek bir fikri hür vicdanı hür galatasaray taraftarıdır.
  • 392
    yabancı kuralının olduğu yerde selçuk inanı, semih kayayı, burak yılmazı, hamit altıntopu kaybetmek ne ise, bu adamı da bunca niteliksiz yazar arasında kaybetmek odur. adamın tek derdi galatasaray olmasına rağmen, kendisini linç eden yazarlar facebookta foto likelarken, retweet basarken, kendisi gezi parkı süreçlerini geçirdi, eski yazar devrimlerini gördü, bilmem kaç kere yazar alımı yaptı, sayısız imla hatasını düzeltti.

    ben 20 entry yazıp yazarlıktan reddedildiğimde, bi daha yaz kardeşim, kurallarımız herkese aynıdır dedi, bi 20 tane daha yazdırdı her yerini kontrol ederek. bu adam bu işi sevgiyle yapıyordu. ey bu adamı linç edenler, size modluk verilse, nasıl davranırdınız? her gün 5-10 yazar ceza alır bi kaç aya da sözlük biterdi. ancak bu adam ve tayfası süreçleri hep ılımlı şekilde yöneterek sizlere harika bir ortam sundu, ancak sizin teşekkürünüz böyle oldu.

    eğer bir gün sözlük kapanırsa bazı 5.5 atarlı sözlüğün giderli yazarları ve bir kaç eski kalem, o başlık altına üşüşen kişiler tarafından, aha neverfall duvarına yazıyorum, sizi affetmicem renktaşlar. siz doğru bir modu buradan uzaklaştırdınız, o gün sizi affetmicem.

    "herşeyin en iyisini hakediyorsun eski mod yeni pilot. öyle ki gidişin bile en hasından oldu . hadi git şimdi!"
  • 396
    yazdıklarını ve karşı yazılanları bir bir okuduktan sonra bu sona hiçbir anlam veremedim. ne bu derece üzerine gelinecek bir yazı yazmış ne de gitmesini gerektirecek bir durum var. gel hocam sen geriye bu kadar ciddi alma çünkü biliyorsun ciddiye alınacak çok daha önemli şeyler var. hem de 6 sene diyosun ! olmaz öyle çekip gitmeler kaç yıl vermişsin sözlüğe.
  • 397
    en nihayetinde altı üstü bir sözlük moderatörüydü. sözlük, twitter, facebook vb yerler; insanların kendilerine olağandışı bir önem atfettiği ve kendini değerli hissettiği yerler. bu durumun farkında olarak moderatörlük yapmış olması ve gelebilecek eleştirilerin dozu aşacağını önceden düşünmesi gerekliydi.

    eh, "sanal" bir ortamda yazdığı ve yazarken gereksiz sert bir üslup kullandığı bir yazı sonrası bazı tepkiler geldi diye "ben gidiyorum" demesiyse zaten sanal bir ortamda dahi olsa modluk yapabilecek bir fundamentale sahip olmadığını gösteriyor. bir yerde -sanal da olsa- yönetici sayılabilecek bir pozisyonda yer almak öyle kolay bir şey değil. zaten çok iyi yapmadığı, zihinsel olarak da asla iyi yapamayacağı bir şeyi bıraktı diye arkasından bu kadar üzüntü duyulmasını da, sosyalde burdaki yazarların önemli bir kısmını tanıyor oluşuna veriyorum. belki kendisi bile bu üzülenler kadar umursamıyordur.

    gelelim yazarlığı da bırakmasına. sözlüğü, kurulduğu zamandan beri yazar olmasam da takip ederim. neverfall'a gelene kadar bu sözlüğe fikir bazında emek vermiş birçok nitelikli yazar çekti gitti buradan. emin olun neverfall çoğunun yanından bile geçemez. fakat bence de yazarlığı bırakması için hiçbir sebep yoktu. o da kendi kararıdır, üzülüp sevinmek yerine saygı duymak gerekir.
  • 398
    (bkz: #1441048)

    mezkur entrysini yeni gördüm; şu an nick altına yazıyor olmam da kesinlikle bir sataşma amacı güderek yaptığım bir şey değil. ancak belirtmekte fayda var ki, hukuk fakültelerinde 2. sınıfta okutulan ceza hukuku genel hükümler ile 3. sınıfta okutulan ceza hukuku özel hükümler kanunda açılıp bakıldığında ha bu böyleymiş diyebileceğiniz kadar kolay bir içeriğe hiç sahip değil, bilakis dışarıdan çok basit görülebilecek olayların içinden hakimlerin, savcıların avukatların çıkamadığı oluyor. bu dersler, baba üniversitelerde öğrencinin kafasına çakılarak veriliyor ve salt görünüşe bakarak ve somut olayın birçok etkeni gözardı edilerek, sen böyle demişsin yaptığın kanunsuz denmesi mümkün değil, hele ki hukuk devletinden bahsediyor isek.

    öncelikle maddi unsur (fail, mağdur, suçun konusu, korunan hukuki değer, nedensellik bağı, objektif isnadiyet, hareket vs.) ve manevi unsur (kast, olası kast, bilinçli taksir, adi taksir) o kadar titizlikle incelenmelidir ki, en ufak bir ihmalkarlık büyük bir adaletsizliğe sebep olabilir. dahası bunları takiben, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunup bulunmadığı, yoksa kusurluluk bahsi incelenir. kusurluluk dediğimiz, kişinin işlediği fiilden dolayı kınanabilme yargısını ifade eder. örneğin hırsızlık hastası (kleptomani) birinin hırsızlık yapması durumunda, suç oluşmuştur ancak kişinin bu doğrultuda bir hastalığı, fiili üzerinde engelleyemediği bir durum söz konusudur, bundan dolayı işlediği fiil somut olayın şartlarına göre cezalandırılmaz ya da cezası azaltılır. nitekim haksız tahrik de cezada indirim nedenlerindendir. biri af edersiniz annenize sövdüğünde, birçoğumuz karşılık vermiyor muyuz? bu bile kabaca bakışla suç ama sizi suç işlemeye cezbeden haksız durumlar var. tayyip erdoğan'ın "emri ben verdim" dediği bir ortamda, üstelik daha hakaret suçuna gelmeden tck 24 uyarınca suçluluğun irdelenmesi gerekirken, halihazırda kendi kabul ettiği bir olaydan dolayı kendisine isnatta bulunmak*, bırakın suç teşkil etmeyi, hukuka aykırı bile olmaz. hatta halk ağzıyla buna "göte göt demek" de denebilir.

    madem bu kadar kanuni takılma amacımız var; "ispat etmeyen şerefsizdir"ler, yok efendim "onlar başbakanlarına küfredecek kadar alçaktırlar"lar(u: bu ikisinde kendisine hakaret edilen kişi ya da kişilerin yokluğunda en az üç kişinin önünde hakaret ediliyor olması suçun nitelikli halini oluşturur) gibi örneklerden de bahsetmek gerekir. "katil", "hırsız" hakaret suçu da başbakan allah mı da(u: duyarlılar için "haşa") onu eleştiremeyelim?

    burada neverfall hem iğneyi kendisine* batırmalı hem de bu iş bu kadar kolaysa bunları da değerlendirmeli. ve bir de bu işlerin gerçek adaleti sağlama konusunda ince elenip sık dokunması gerektiğini de bilmeli ki, adaleti hedef tutan hukuk devleti kavramından bahsedebilsin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın