• 427
    ben bu söylemin bahaneden ibaret olduğunu düşünüyorum. galatasaray gayet de kafa kafaya oynadı bayern ile, seneye doğru transferler ile yenebilir de. avrupadaki bir grup takım şişkin fiyatlarla transfer yapıyor bile olsa, günün sonunda galatasaray da avrupa’nın nüfus olarak en büyük ülkesinin açık ara en güçlü takımı. taraftar sayısı çoğu avrupa ülkesinin nüfusundan fazla. türkiye’de ekonomik problemler olsa da, galatasaray ın bütçesine öyle ucu pek dokunan bir durum yok. napoli, dortmund, bayer leverkusen in bütçeleri de çok farklı değil bizden. kaldıki, şu an da sıkıntı bizim kopenhag, sparta prag gibi takımları yenememiş olmamızda.
  • 8
    bu aralar sıkça dillendirilen bir olay. ekonomik boyutuna girmeye lüzum görmüyorum. gerçekler ortada.

    futbolun diğer boyutlarındaysa, çoğunluğun aksine, "büyük" takımlarla diğerleri arasındaki makasın aslında açılmadığına inanıyorum.

    interneti, sosyal paylaşım küresini yermek hem kolay, hem de "bizim zamanımızda..." muhabbeti açmak için güzel bir aracı. bu tarz tiratları zaten "şimdiki taraftar da çok kötü" temalı başlık ve entry'lerde defaten okudunuz ve okumaya devam edeceksiniz. arkadaş muhabbetlerinde kimleri kimleri kadro dışı bırakanlar, fatih terim'i kaç kere kovanlar, o dönemlerde küresel bir sosyal paylaşım ağı olmadığı için dünyaya duyuramadıkları bu düşünceleri hiç dillendirmemiş gibi "biz bu kulüpte bulunan herkese sonuna kadar destek olduk" geyiği yapıyorlar. neyse ki yaşımız yetiyor bunları hatırlamaya. olsun, yapsınlar, konumuz başka.

    günümüzde futbol dünyasını takip etmeye ayda 30-40 euro'sunu ayırabilen herkes, tüm dünyayı kapsayan, dünyadaki her profesyonel oyuncuyu içeren, görüntülü bir scout ağına sahip olabilir.

    bundan bir nesil önce türk olmayan bir kulüp takımını ya bir şekilde istanbul'a gidip yılda bir veya iki kez statta, ya da devletin tek kanalı uygun görürse televizyonda özet olarak izleyebilirdiniz. iki nesil önce televizyonda izleme şansınız da yoktu, istanbul'daki takım ilk turda elenmeden önce stada gidip izlediniz izlediniz. yılda iki maç. sizi eleyen takım nasıl antrenman yapar bilemezdiniz. size bunları sözlü olarak anlatacak yabancı bir personeliniz bile yoktu takımda.

    sonra yabancı personel geldi. özel televizyonlar geldi. dijital yayınlar geldi. yabancı takımların önce tekil maçları, sonra da ligleri canlı yayınlanmaya başlandı. internet geldi. yurt dışına çıkmak, avrupa'da maç izlemek öğrencilerin bile yapabileceği bir şey oldu. yabancı dil konuşma oranı arttı.

    bunlar sadece türkiye'de de olmadı üstelik. doğu avrupa ülkeleri, bizden daha kapalıydı o "büyük"lere. biz en azından batı avrupalının iyi yanlarını almaya hevesliydik, onlarsa apaçık düşman bellemişti. büyükler kendi ülkelerinde, kendi liglerindeyken, tüm dünyayı fethetmeye çıktılar dünya küreselleştikçe. bir portekizli bize göre daha fazla erişebiliyordu belki "büyük"lere, ama ancak bu gelişmelerden sonra bir portekiz takımı çıkıp, b takımına ingiltere liginden bir takımın hem hücum hem savunma setlerini anlattı. böyle oynamalarını istedi.

    galatasaray işte tüm bu küresel imkanlardan mahrumken şampiyon kulüpler kupasında yarı final oynadı. kendisinden daha da kapalı bir ülkenin takımına elendi yarı finalde. üç yılda ikinci kez avrupa finaline çıkmıştı elendikleri, 11 yerliyle oynayan takım.

    o zamanlar da başarılılar bahane etmiyordu bu makası, başarısızlıkta gündeme geliyordu sadece.
  • 129
    bahsi geçen olay aslında var ama maddi açıdan değil. bir kulüp için olayın maddi külfeti 25 yaşında adama 30 milyon euro vermek değil. yeni çıkan bir durum olsa diyeceğim ki ffp bizim ayarlarımızı bozdu. yıllardır kulüplerimiz bonservisin külfet olduğunu düşünüyor. halbuki sen 30 yaşında bir adamı almadığın sürece aslında bonservis bir külfet değildir. kulüplerimiz eğer ortalama iq’lara sahip yöneticiler tarafından yönetilse ve efendi bi tff tarafından denetlense bu hallere gelmezdik. makas makas diye ağlayana kadar en azından geçmişten ders çıkarılabilirdi fakat. hayıflanmak daha kolay.

    mesela marcao ve babel’i kıyaslayalım.

    marcao’ya 4.5 milyon euro bonservis verdik, 850.000 euro maaş alıyor. bu adamın 3 yıllık maliyeti 7.75 milyon euro.
    babel’e ise 2 milyon imza parası ve yıllık 2.5 milyon sabit maaş veriyoruz. yani totalde 3 yıllık maliyeti 9.5 milyon euro.
    burada bir takımın hemen hemen aynı dönemde yaptığı 2 transfer görüyoruz. aralarında 10 yaş var bu adamların. marcao’yu bugün 15’e satıyoruz desek akşamında satılır. babel’i bedavaya yollayamıyoruz. marcao 10 milyon’a satılsa kardayız. babel? tamamen geri dönüşü olmayacak bir transfer üstelik verim de almadın...

    son yılların en kötü transferlerinden birinin öznesi olabilecek diagne’ye 13 milyon euro bonservis verdik ve 2.2 milyon euro maaş bağladık. diagne’nin 6 milyon euro’ya transferinin gerçekleşebileceğini düşünüyorum. yani bonservisinden 7 milyon euro zarar ediyorsun. sezon sonunda satıldığını varsayalım. 9.2 milyon euro maliyeti oldu totalde. babel’in 2 senelik maaliyeti ise 7 milyon euro. yani 13 milyon euro gibi türkiye standartlarında büyük para verdiğin bir oyuncuyla 2 milyon fark var.( diagne kiralık oymamıştı bu sebeple tek maaştan hesaplandı)

    bruma çok yüksek bir bedel ödediğimiz ve aslında elle tutulur işi sadece u21 olan bir futbolcu. yani aslında çok ciddi bir risk. bizim bu paraya alacağımız 20 yaşında biri muhtemelen takımında belli bir seviyede oynayan ve asgari katkısı belli bir isim olacak. bu adamdan bonservis anlamında yanılmıyorsam 2 milyon kar ettik. maaliyeti bize ya hiç yoktu ya da 1-2 milyondu. biz bu adama bir şey katamadık. az bir şey katabilseydik 20 milyona satılsa kardaydın.

    şimdi gelelim türk takımlarının makas açık diye ağlamasının aşırı derecede irite edici ve yanlış olduğu noktaya. hep galatasaray’dan örnek verdim fakat tüm takımlar (anadolu kulüpleri dahi) bu tarz ölü yatırımı yapıyor. feghouli...

    bu adamın transferindeki mentalite işte ffp’nin sebebi, işte mali batağın sebebi, işte avrupa’da başarının olmamasının , yerli oyuncu yetişmemesinin ve makasın asıl sebebi. ben burada feghouli’yi a oyuncusuymuş gibi anlatacağım yani bol bol farazi hesaplamalar içerecek. polyannacılık yapacağım. 27 yaşında futboldan uzaklaşmış kimsenin bonservis vermeyeceği birini a takımı alacak.

    feghouli 4.25 milyon euro’ya geldi. bonusları çok dehşet ama ben 150.000 eurocuk koyarak maaşını yıllık düz 4 milyon olarak hesaplayacağım. aynı zamanda böyle oyuncularda pek mümkün olmasa da 3 senede bonservisinden zarar etmeden sattığını varsayacağım.
    bu hesapla feghouli’yi 3 sene oynatıp bu kadar güzel maaşı verecek daha doğrusu aynı külfetin altına 3 sene yaşlanmış bir futbolcu için girecek enayi bir kulüp bulduğumuzu varsayalım(gerçi bunlar sadece bizim ülkede var araplar bile maaşa dikkat etmeye başladı ama) feghouli’yi aynı sözleşme ile 3. sene sonunda 4.25 milyon euro bonservisle sattın.bu adamın maliyeti 12 milyon euro. bruma ile kıyaslarsan arada dağlar kadar fark var. kaldı ki feghouli 6 ay adam gibi top oynadı onun dışında ortalama bir futbol dahi oynamadı.
    o dönem a kulübünün bütün çalışanları azıcık zeka kırıntısı sergileyip ortalamanın altında bir insanın düşünebileceği kadar maddiyat hesabı yapsa ve örnek gösterilen 20 milyon euro’ya örneğin 20-24 yaşında birini alsaydı. ve bu adama 1.5 milyon maaş bağlasaydı(ki baya iyi maaş) ve adam tutmasaydı hatta geriye gitseydi aldığından 5 milyon aşağıya satsaydın. 5+4.5’tan 9.5 milyon euro maaliyeti olacaktı. yani feghouli’den daha az. kulübün kasasında yine zarar etmeyeceğin ama patlama yapsa 3 tane bu şekilde transfer yapabileceğin birini alabilecek kadar bir transfer parası olacaktı. yani bir marcao alabilirdin belki.

    avrupa’daki kulüpler işte bu sebepten bonservise yüklü paralar harcayıp genç oyuncu alıyor. çünkü zarar etmen çok zor. etsen bile 30 yaşında 4.5 milyon verdiğin bir oyuncudan ettiğin bir oyuncuya vereceğine bunu alsan bir tane daha bu ayarda futbolcu alırsın.

    peki ya tutarsa? örneğin ligue 1’de orta ayarda bir takım olsak marcao bu yaz satılırdı. 35-40 arası bir bedelle. yerini 4 katı para vererek doldursan yani 20 milyona doldursan 15-20 milyonluk bir para cebinde kalacak ve bir adet daha iyi izlenmiş, kariyer planlaması yapılmış oyuncu alacaktın.

    türk takımlarının makas dediği şeyin aslı astarı budur. tamamen aptallıklar silsilesidir. bunu baştan yapsaydın zaten liginin değeri artacaktı. oyuncuları daha ucuza alacak, yayın gelirlerin ve sponsorluk gelirlerin artacaktı. hala da bunu yapabilirsin. top 6’ya girecek kıvamda bir potansiyel ilk 15’e zor giren bir lige dönüştürüldü.

    makas bu kadar problemse çözümü basit. lig olarak doğru planlama ile 5 sene içerisinde makas felan kalmaz. zamanında ingiltere zamanında 5 yıl avrupa’ya gitmedi. bunu dahi yapacak kadar gözünü kararttılar. şu an taşkınlık felan kalmadı. yabancı sınırı saçmalığını yapana kadar altyapı zorunluluğu, 21 yaş altı oyuncu bulundurma ve 21 yaş altı transferlerde daha az vergi ve 30 ve üstü yaşlardaki futbolculara daha fazla vergi şeklinde düzenleme getirsen; 21 kişi+altyapı sınırsız şeklinde kadro kısıtlaması getirsen dahi ülke çok daha ileri gidecek. fakat bunların çözümü nedir? yabancı kısıtlaması. sığ, cahilce bir iş...

    fantastik bir method dahi denenebilir. bir havuz oluşturulup yayın gelirlerinin %20si bu havuza gider. ülke puanı ilk 5’te olan ülkelerin liglerine gönderilen 24 yaş altı futbolcuların bonservisinin %10’u kulübe bu havuzdan ekstra para verilir, 21 yaş altında bu oran %15’e çıkar. kalan para gelirin %80’i nasıl dağıtıldıysa bu şekilde kulüplere iade edilir.bunlar gibi bir sürü çözüm yolu sunulur istense. fakat genel anlamda türk toplumunu kafa yapısı hakim burada. gerekli çözümler yerine hayıflanmayı tercih edip çözüm bulmuş olmak için mantıksız “çözümler” sunmak. bu takım rangers’a 2-0 yenilip elendi arkadaşlar. rangers’ın ne sıkıntıları yaşadığını eminim hepimiz biliyoruz. beşiktaş’ın elendiği takımı muhtemelen beşiktaş taraftarının %85’i ilk defa duydu. bu takımın yıllık gideri ne kadar olabilirdi ki? bu makas olayı safsatadan ibaret. 20 milyon bonservisle 26 yaşa kadar bir futbolcu aldığında maliyette kaybın değil kazancın oluyor yaşlı futbolcuyu bonservissiz ballı sözleşme ile almakla kıyasladığın vakit. kulüplerimiz ön elemeleri geçemeyecek durumda. biz zaten şampiyonlar liginde son 16’ya kalsak büyük başarı şu anda. yani kendimizi real madrid’le lyon’la kıyaslamayacağız. her şey adım adım olur. 5 sene içerisinde maaş bütçesini azaltır, takımları 2-3 yaş gençleştirir, satış yapmaya başlar ve gruplara takımlarımız kesin kalıp kuraya göre çıkabilecek duruma gelirse bu ülke futbolu için çok çok büyük bir adım olur. zira takımlarımızın başarıları maksimum 2 senelik. sonra geriye gidiyor takımlar. sürekli bir başarı yok. bu şekilde adımlarla sürekli başarı kazanılmazsa sürekli aşağıya doğru yuvarlanırız böyle. en büyük başarı istikrar olacaktır türk futbolu için kısa vadede.

    edit:yazının eksik kalan kısımları tamamlandı. cümlelerin bir kısmı daha anlaşılır olması adına düzeltildi.
  • 131
    yöneticilik, mühendislik ve ticaret öngörü işidir. türkiye de bu tarz yöneticiler olmadığı için makasta açılır herşey açılır. yöneticiler bulundukları organizasyonu kendi çıkarları için kullandığı sürece açılmaya devam eder. kulüpler ilk önce birlik olmayı ve pazarı beraber yönetmeyi öğrenmeli.. taraftar üzerinden kutuplaşma yaratmak yerine futbol üzerinden rekabet etmeye başladığımız zaman birşeyler değişebilir.
  • 372
    makas açılmaktan terse doğru kırıldığı için dillendirilmeyen gerçek. perşembe günü 4 türk takımı izlemek yerine kendilerini salı ve çarşamba günleri izleme şerefine nail olursak yine konuşuruz o zamana kadar makas falan yok.

    aek larnaca, ballkani, ferençvaroş, hearts, rigas ile ilgili makasın açıldığını düşünen yoktur herhalde.

    gerçi vaduz'a elenen bir kulübümüz de var da hadi neyse.
  • 197
    fatih terim'in bir ikon olarak türk futbol literatürüne soktuğu vecize. bundan sonra uzun süre konuşulur aynı içimizdeki irlandalılar, basit goller yedik, pastanın üstündeki çilek vb. gibi. özellikle bu sözü söyleyen galatasaray futbol takımının başından ayrıldığında da konuşulmaya devam edecek. östersunds, tromso gibi facialardan sonra da; 6 kasım 2019 real madrid galatasaray maçı gibi maçlardan sonra da konuşulacak.
  • 89
    yeteneksiz yöneticiler, plansiz programsiz yönetimler, menejer zengin eden transferler, yillik borç faizinin kulup gelirinin yarisina denk geldiğı bütçeler, altyapıya gösterilen ilgisizlik, hirsız yada popülist yöneticiler ve onlarin kötü niyetle yaptığı transferler...vs...... bu makası açan unsurlardır.
    iddia ediyorum bu sözlükten alanında uzman 10 kisilik yonetim çikararım kulübü 5 senede b.dortmund, s.donesk, benfica, lyon tarzı takimlar haline getiririz.
    galatasarayimizi yönetenlere bakarsak ahbab, çavuş iliskisini net olarak görürüz. bu çarkin içinde albayrak ta var, terim de var. hatir transferleri, menejer zenginlestirmeler, kulube alinan profesyonerler vs. hiçbiri liyakat esaslı yapılmiyor.
    gerci turkiyede de bircok kurum ve kuruluşta liyakat esas degil.
    üstelik yoneticinin yada t.direktörün yaptikları onu maddi olarak bağlamıyor.
    isterse kulubu 100milyon zarara soksun, ceketini alir gider.
    örnekler d.özbek, f. orman , a. yıldırım.
    kulubumuzde yönetimi seçenler ise 18 yasinda ( once egitim, sonra iş kaygisı olan, maddi ve manevi verme yasinda degil alma yasinda olan ) gençler. bu gençler de abilerinin isaret ettigi adaya sorgusuz oy atiyorlar.
    kulube maddi ve manevi cok seyler verecek insanlar seçme ve secilme hakkından mahrum.
    kısaca balık baştan kokmuş.
    bu düzen değişmedikçe bu devran boyle gider renktaşlar.
  • 320
    sheriff'in real madrid'i yenmesi ile alakası olmayan önerme. uzun vaadede sheriff real madrid'le baş edemeyeceği için aynı kulvarda değil. 100 maç yapılsa belki 1ini kazanacak. 1den fazla kazansa bile sürdürülebilir değil çünkü bütçeler, gelirler arasında uçurum var. bu sebeple makas 20 sene öncesine göre çok daha açık. bir türk takımı ya da doğu avrupa takımı hiçbir zaman real madrid olamayacak. bu takımların hedefi ajaxi club brugge gibi takımlar olmalıdır. ajax olmak bile çok büyük bir altyapı yatırımı gerektiriyor.
  • 67
    makas açık ona bi itirazım yok. mesela geçen yılki şampiyonlar ligi grubunda aldığımız sonuçlara hiç üzülmedim. 5 yedik, 6 yedik , daha da fazla yiyebilirdik falan bunlar olası durumlar. lakin bi zahmet portolu schalkeli dinamo moskovalı gruptan da çıkmalıyız. çıkamıyorsak bir dahaki sefere çıkmak için planlar yapmalıyız. avrupada öyle ya da böyle her kademesinde boy gösterip eksikliklerimizi görmeliyiz. ben mesela takımın eksikliklerini, sıradan ama organize bir avrupa takımıyla oynarken şıp diye görebiliyorum. bunu süper ligde görmem imkansız çünkü tamamen puan alma kültürü ve buna paralel olarak kaos oyunu hakim. bu sene misal uefaya gitmemizi istemeyen arkadaşlarımız oldu. kesinlikle katılmıyorum. böyle ortamlarda boy göstereceksin ki hem tecrübe kazanacaksın, hem oyuncunun değerini yükselteceksin hem de eksikliklerini göreceksin takımın.

    elinde marcao ve luyindama gibi 10 yıla etki edebilecek stoper rotasyonu, jesse, muhammed kerem, atalay, abdussamed, ali yavuz kol, bartuğ, yunus gibi genç oyuncuların varsa gerekirse bunlarla çıkıp oynayacaksın bi partizan deplasmanında. ztk falan bu oyuncuların kendilerini gösterebilecekleri bir platform değil. maç ritmi olarak tamam ama zorluk seviyesi beginner tamamen. allahtan uefaya katıldık da bu oyuncuların potansiyellerini uefada oynarlarsa görebilme şansımız var. makas hep açık. 30 senedir açıktı, bazen gücün yetmeyebilir ama sen de bir şeyler yap kapatmak için. illa drogba ve sneijder ile kapatman gerekmiyor üstelik. cl'de çeyrek final oynadığımız sezon stoperde dany ve semih ile oynadık. şu an bu oyuncular bize gelse ülkede iç savaş çıkar. bir de öyle bakmak lazım.
  • 92
    “makasın açıldığı bir gerçek“ diyenlerin de “makas açıldı argümanının arkasına saklanmayın” diyenlerin de haksız olmadığı tartışma konusu.

    avrupa kulüpleri ile aramızdaki ekonomik uzaklık giderek büyüyor. bir tarafta ülke ekonomisinin giderek kötüye gitmesi ve bu çerçevede liranın euro karşısında son 8 yılda neredeyse 4 kat değer kaybetmesi sonucunda gelirleri lira giderleri euro olan türk kulüpleri çok olumsuz etkilendiler. ülkedeki ekonomik bozulmanın bir başka etkisi de insanların futbol gibi zorunlu olmayan alanlarda giderek daha az para harcıyor olması. ayrıca uefa organizasyonlarının merkez futbol ülkelerinin takımlarını kayıran bir yapısı var. bu da belli ülkelerin kulüplerinin sürekli güçlenmeye devam etmesine yol açıyor. buna karşı türkiye gibi zayıf çevre ülkelerinin takımları uefa'nın dağıttığı paradan çok daha az alabildikleri için zayıf kalıyor. böylece aradaki ekonomik uçurum daha da büyüyor. bunlar yadsınamaz gerçekler.

    diğer taraftan, giderek büyüyen ekonomik fark son yıllardaki avrupa'daki başarısızlığımızın tek başına sorumlusu olarak göstermek idari ve teknik yönetim tarafından yapılan yanlışları göz ardı etmek anlamına gelir. biz yerimizde sayar veya kötüye giderken bazı bizim gibi zayıf çevre ülkelerinin takımları bu dönemde ileri gittiler: sıkça verilen shakhtar (ukrayna), slavia prag (çekya) örneklerini tekrar ederim.

    bizim sorunumuzun temelinde ilkelere göre yönetilmemek var. idari ve teknik iki tarafta da zihnimizde bize yol gösterecek bir haritamız, ve bu harita çerçevesinde belirlenmiş yönetim ilkelerimiz yok. galatasarayın net olarak ifade edilmiş orta ve uzun vadeli hedefleri; bu hedefler ve dış koşullarla ilgili öngörüler çerçevesinde belirlenmiş planları olmalı. bu planlara göre transfer bütçeleri, maaş skalaları, alt yapıdan a takıma aktarılacak oyuncu sayıları vb. net olmalı. bunlar ne yazık ki bizde yok; ya da sadece lafta var ama uygulamada yok.

    bizim tüm aksiyonlarımız günübirlik ve keyfi, hem idari hem teknik yönlerde. 13 milyon verip djagne alıyoruz, sonra hiç paramız olmadığı için kimseyi alamıyoruz. djagne'yi satarız böylece transfer bütçesini sonraki döneme aktarırız gibi tamamen öngörüsüz kumar mantığıyla işler yapıyoruz. şampiyonlar ligi gelirken paraları saça saça sözleşmeler yapıyoruz. gelirler bitince futbolculardan indirim istiyoruz. şampiyonlar ligine bir gün gidemeyeceğimiz de ülkenin ekonomisinin kötüye gittiği de belliydi halbuki. namımız yürüsün diye falcao alıyor 14 maç oynarsa 6.6 milyon garanti para alacağı sözleşme veriyoruz (falcao'nun maaşı 5 milyon demeyin lütfen. 14 maç oynamayacaksa zaten, neden hiç oynamasa bile 5 milyon alacak futbolcu alıyoruz?!). daha bir sürü şey yazabilirim buraya ilkelere göre yönetilmediğimizi gösteren.

    sonuç olarak, insan türünü başarılı yapan şey kişilerden daha önemli olan ilkeler olduğunu anlaması ve ilkeler doğrultusunda organizasyonunu şekillendirmesidir. ilkelere göre yönetilen ülkeler, şirketler, kulüpler vb. kısaca tüm insan toplulukları başarılı olur. günübirlik ve kişilerin keyfine göre yönetilenler de başarıyı sadece rüyasında görür. ekonomik uçurum çok büyümüş ve biz fakirleşmişken artık her şey daha da zor olacak. ama ilkelere göre yönetilmeye başlarsak umut her zaman vardır, en zor koşullarda bile, yeter ki inanç, irade ve ilkeler bir arada olsun.

    düzeltme: anlatım bozukluğu.
  • 202
    2020-2021 sezonunda kulüplerimizin avrupa'da aldığı sonuçlara, dört büyük ligden avrupa kupaları'na katılan ekiplerin futboluna bakılınca ortaya daha da net anlaşılan durum.

    sivasspor 23 ekim 2020'de oynanan maçta, villarreal'e 5-3 yenildiğinde bu başlık hortlamış, o zamanda durumla ilgili bir şeyler karalamıştım. ve bu entry'm en ofsayt mesajlarım arasına girmişti.

    (bkz: makasın açılması/#3001050)

    tamam; güldük, eğlendik, ülke takımları gol attığında bile bu başlığa koştuk, fatih terim'i tenkit ettik, şimdi acı gerçeklerle yüzleşelim. makas açılmıştır ama bizde dibe yerleştik. türk futbolu her anlamda bitmiştir. seneler önce yaşanmış, "şerefli mağlubiyet", "yenildik ama direndik" aşamasına geri dönmüştür. her manada, kökten bir değişiklik şart.

    (bkz: türk futbolu/#3016906)

    bizim ülke olarak yaşlı takıntısından kurtulmamız gerekiyor. artık emeklilerin değil, yükselenlerin ülkesi olabilirsek ve altyapıya 3 verip 30 beklemek yerine 15 verip 15 alabilirsek gerisi gelir.
  • 99
    fatih hocaya inceden laf dokundurmaya meyledenlerin yeni tapınağı olan başlık.

    8 10 sene önceye göre makas açılmıştır. eskiden 8 10 milyon € ya transfer yapabilen galatasaray beşiktaş fenerbahçe gibi ligin büyükleri şuanda ancak anadolu’dan bedava adam alabiliyor. yada transferin son günü orta sıra avrupa takımlarından kiralık adam alabiliyorlar.

    sattığın kadar al meselesi bitince makas ufaktan kapanabilir ancak şuandaki durum bu. mesela seri’yi ele alalım 30 milyon € para vermiş fulham denen takım. lemina’ya 20 küsür vermiş southampton. bunlar orta sıra bile değil alt sıra ingiliz takımları. hatta fulham küme düşmüştü.

    jardel’i çıkarırsak bizim en pahalı transferimiz 12 13 milyon € da gezmekte oda 10 yılda bir oluyor. lyon manchester city’i yenince konu yeniden alevlenmiş ancak lyon takımı 360 milyon € değerinde. biz 60 milyon € değerindeyiz. kadroyu komple satsak o kadarda çıkmaz bence kimse diagne, belhanda ve feghouli’ye transfermarkt da yazan değerini vermez zaten siz diyin ki 30 35 ancak toplar bizim takım. lyon takımıysa 360 milyondan fazla eder. yazılı rakamların üstünde satılır bir çok oyuncusu.

    mesela eskiden bizim türk takımları da 120 150 milyon kadro değerleri oluyordu. ancak şuandaki durum bu makas köküne kadar açık.

    slavia prag kızılyıldız örnekleri verenler falan olmuş ancak 3 maçlık performansla bakılmaz o işlere. tuzlasporda ilk maçta bizi yenmişti.

    kötü kadro yapılanması yanlış transfer vs herşeye katılıyorum. ancak bu kadro 3 sene önce yine ffp pencesiydeyken dursun isimli şahsin seçime kuvvetli girebilmek için başkanlığının üçüncü senesinde gözünü yumup para saçtığı yaz yapıldı. camianın ve taraftarın desteğini kazanabilmek için yapıldı bu kadro. fatih hoca gelmese çoktan fener durumuna düşmüştük. onlarda 2015 yazında yaptıkları panik yıldız transferlerinden sonra küllüm battılar.

    diagne transferinden dolayı bu yönetimi ve terimi eleştirenler çıkabilir onlar haklılar. diagne transferi gelmiş geçmiş en fahiş rezil transferlerden biridir.
  • 378
    dünyanın en iyi ligi serie a başladığı için iki haftadır maçlarını izliyorum ve bakıyorsun mesela bu takımlarda da en az galatasaray kadar futbolcu gitmiş, gelmiş fakat 15 haftadır oynuyor gibi derli toplu futbol izletiyorlar. bizim takım kimya tutturana kadar aralık ayı oluyor ne hikmetse. bu makas olayı sadece parayla açıklanacak bir şey değil. biraz çuvaldızı batırmak lazım.
  • 190
    enteresan bir analoji aslında. tren yolu makası mı, terzi makası mı açılan ben anlamadım pek. terzi makasını kapatmaya çalışırsan bir yerini kesersin mazallah. mesela biz bir ara kapattık bunu, sneijderler, drogbalar sonra da gomisler belhandalar aldık. makas bir tarafımızı kesti. üc senedir vedatları, denayerleri, moderleri alamıyoruz. makası kapatmaya çalışırken kendi elimizin farkında olmak lazım. gücün yettiği kadar kapatabilirsen bir yerini kesmezsin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın