1
tam adı luís filipe madeira caeiro figo.
serin bir kasım sabahı portekiz'in madeira adasında dünyaya bir çocuk gelmişti.ama kim bilebilirdi ilerde büyük bir futbolcu olup bütün dünyayı sallayacağını? tarih 4 kasım 1972'yi gösteriyordu ve hikayemizin kahramanı figo dünyaya gözlerini açmıştı.portekiz'de doğan her genç gibi o da futbola meraklıydı.okuldan kaçarak lizbon'un fakir mahalleleri arasında top peşinde koşan küçük luis birgün eve gelir gelmez çantasını atıp sokağa top oynamaya çıkacakken babası ona seslendi “luis, buraya gel oğlum!”.içeri girdiğinde babasının yanında tanımadığı bir adam daha vardı ve bu adam lizbon kulübünün altyapısındaki yetenek avcılarından birisiydi tabi ki. küçük luis'in methini duymuşlardı.babası oğlunun lizbon'da futbolcu olmasını çok istiyordu çünkü o da leoes fanatiğiydi.luis artık bir lizbon’luydu.çok çalışıyor formasını kimseye kaptırmamak için antrenmanlara erkenden gidiyor, en son çıkanlardan birisi oluyordu.yetenekliydi şüphesiz ama çalışması da gerekiyordu.altyapıda oynadığı 2 sezonun ardından a takımla antrenmanlara çıkmaya başladı.bu azmini orada da devam ettirince formayı sırtına geçirdi ve bir daha hiç çıkartmadı.7 numaralı kanat çığırını o açmıştı, ve günden güne yükselen formu ile avrupa'lı pek çok kulübün de listesine girmeyi başarmıştı.onun için yeni "brian laudrup" diyorlardı çünkü oyun stili ona çok benziyordu.adım adım yaklaşmaları, rakibi kontrpiyede bırakan estetik çalımları ve öldürücü, nokta ortaları ile o şimdiden bir yıldızdı.
1994-1995 sezonunda lizbon'un şampiyonluğunda çok büyük emeği olan figo'yu artık takımda tutmak imkansızdı ve nitekim o sezonun sonunda ispanya kapıları ardına kadar açılmıştı.ispanya'yı tercih etmesindeki en büyük sebep portekiz'e yakınlığıydı.artık o da bir barcelona'lıydı ve 5 sene boyunca bu forma için ter dökecekti.gittiğinde henüz 22 yaşındaydı.
o yaz euro 96 kadrosundaydı figo ve ülkesi portekiz'le birlikte turnuvaya katıldı.takım pek bi varlık gösteremedi, dolayısıyla figo da sönük kaldı.dedikodular dolaşmaya başlamıştı ispanyol gazeteleri arasında, barcelona'nın bu adamı neden aldığına dair.ama figo bunlara en güzel cevabı katalan ekibinde oynadığı 5 sezonluk performansıyla verdi.
artık barcelona tribünleri takımlarını emanet edecek oyuncuyu bulmuşlardı ve takım ne kadar kötü olursa olsun onları ateşleyecek birisi vardı.figo vazgeçilmezdi.2001 yılında "yılın en iyisi futbolcusu" ödülünü alacak ve adını bütün dünya ezberleyecekti.o dönem rivaldo ve kluivert gibi yıldızlarla birlikte zirveye çıkmışlardı.5 sene boyunca barcelona'da sergilediği performansı şimdiye kadar hiçkimse sergileyemedi.
günler günleri kovaladı, istikrarı devam etti genç portekizli' nin.mukavelesi bitiyordu ve o kulübünde bir mutluydu.bunu şu cümlelerle anlatıyor röportajında ünlü yıldız:
"mukavelem sona erecekti ama ben orayı seviyordum, taraftarlar bana inanıyorlardı ve her daim destekliyorlardı, bunun önemi çok büyük.ama kulübün benimle yeterince ilgilenmediğini düşündüm, yapılan transfer görüşmelerinde çok isteksizdiler ve kalmam garantiymiş gibi pek de aldırış etmediler.o dünem real madrid başta olmak üzere birçok kulüp benimle ilgileniyordu.real'in çok daha fazla istediği gözümden kaçmadı, barça ile düşman gibiydiler ve beni onların ellerinden almak için ne gerekiyorsa yapacaklarını söylüyorlardı ve bu kendimi önemli bir yıldız gibi hissetmemi sağlıyordu.ben başkanla konuştum, kulübe karşı her zaman dürüst davrandım ama dediğim gibi beni artık istemiyor gibiydiler.bu beni çok kırdı ve ben de real macerasına başlayan sözleşmeyi imzaladım."
2000 yılında figo, ispanyol devi real madrid'e transfer oldu.ama bu bilindik bi transfer değildi, aksine "dünya'nın en pahalı futbolcusu" rekorunu egale etmişti ve tam 54 milyon euro bonservis ücreti karşılığında imza atmıştı.tüm gazete manşetlerinde o vardı ve artık bir idoldü.yeni çıkan 10 numaralı figo formaları kapış kapış tükeniyor, barnebeu eski ihtişamlı günlerine tekrar dönüyordu figo'nun gelişiyle.o sene şampiyon oldular.ertesi sene yine gelen şampiyonluğa bir de şampiyonlar ligi şampiyonluğu eklediler.barca yaptığı hatanın farkındaydı.dünya'nın en iyisini ezeli rakiplerine kaptırmışlardı.taraftar isyanlardaydı ve figo'dan da nefret ediyorlardı.nou camp'ta oynanan barca-real maçlarında enteresan görüntüler çıkmıyor değildi.köşe atışı kullanmak için gelen figo'ya tribünlerden pet şişeler, bozuk paralar, taşlar ve hatta domuz kafası bile atılıyordu.bir haindi barca'lılar için figo artık.portekiz maçlarında bile sahaya bir taraftar girer ve elindeki barca formasını figo'ya fırlatırdı.bu artık klişeleşmişti bu dönemde.kendisine mikrofon yöneltildiğinde ise şöyle karşılık veriyordu madrid'in aslanı:
"tepki göstermeleri gayet normal, nou camp'ta eskiden adımı bağırırlardı şimdi kulaklarımı sağır edercesine ıslıklıyorlar, her ne kadar ben profesyonelim deseniz de bunlar sizi etkiler, sonuç olarak biz futbolcular da sizin gibi insanlarız, robot değil!"
ertesi sene zinedine zidane alınmıştı daha yüksek bir ücretle(64 milyon euro) ve bir sürü spekülasyon çıkmıştı.figo zidane'in gölgesinde kalmıştı ve anlaşamayacaklardı medyaya göre.takımın dengesini bozacakları yönünde korkular vardı ama o bunlara hiç aldırış bile etmedi.dedik ya, artık pişmişti ve gerçek bir profesyoneldi.birlikte oynadıkları zaman çok iyi bir uyum içine girdiler ve aldıkları lig şampiyonluğu ve şampiyonlar ligi kupalarıyla bunlara cevap verdiler.figo artık real'in tanrısıydı her ne kadar yanında rakip olarak zidane de olsa..ama yapılan yeni transferler, teknik direktör değişimi takımın ruhunu bozmuştu ve figo artık eski performansından bir hayli uzaktı.gitme zamanı gelmişti..
madrid'in güneşli sokaklarından ayrılıp "veteranlar diyarı" olarak tabir edilen italya yolculuğu onu bekliyordu.yeni kulübü inter'di ve nerazzurri formasını sırtına geçirdiğine 33 yaşındaydı.çok sevdiği 7 numarayı giyecekti burda ve şöyle söylüyordu: "yaşım gereği italya liginde oynamayı uygun buldum.katar, dubai gibi arap ülkelerinden çok ciddi teklifler aldım ama sorunum maddiyat değil, burada futbol oynamak istiyorum!"
geldiği sezon (2005-2006) italya kupası ve italya süper kupası'nı kaldırdı.ertesi sezonsa lig şampiyonu oldular.teknik direktörü mancini ona güveniyordu ve ilerleyen yaşına rağmen ondan çok şey beklediğini herkes biliyordu çünkü ilk 11'in vazgeçilmezlerindendi.
2 sezonluk kontratının ardından suudi arabistan 1. ligi takımlarından al-ittihad ile anlaştığı iddia edildi ama böyle birşey tabi ki asılsızdı.cevabı kulübüyle nikah tazeleyerek verdi.
öte yandan bu işin milli takım boyutu vardı ve orda takımın kaptanıydı tabi ki yıldız oyuncu.euro 2000'de yarı finalde fransa'ya elendiler(haksız bir penaltıyla) ki bu maçta formasını çıkarıp yırtmıştı figo, çünkü son dakikada hakem aleyhlerine penaltı vermişti ve bu usta yıldızı çok kızdırmıştı.
2002 dünya kupası'ndan elleri boş döndüler.2004'te kendi ülkelerindeydi avrupa şampiyonası ve kupanın en büyük favorileri arasında gösteriliyorlardı kaptan figo ve arkadaşları.nitekim öyle de oldu ve finale kadar çıktılar.ilk maçta olduğu gibi son maç olan final maçında da yunanistan'a hazin bir şekilde kaybettiler.figo'nun yaşı artık ilerlemişti ve milli takımlar bazında kupaya bu kadar yaklaşmışken alamamak bir hayli üzmüştü tecrübeli kaptanı.ama göze çarpan bir şey vardı, portekiz'de yeni bir jenerasyon başlamıştı ve figo adeta orkestra şefi gibi takımını komuta ediyordu.bu barizdi.
2006 yılındaki dünya kupası'na katıldılar.şef burada da iş başındaydı ve yarı finale kadar zorlanmadan çıktılar.rakip fransa’ydı, euro 2000’in rövanşını almak istiyorlardı.ama tarih yine tekerrür etti, yine kaybettiler.3.lük maçında da ev sahibi almanya'ya yenildiler ve turnuva bitti portekiz ve figo için.figo artık yolun sonuna gelmişti ve milli takımı bıraktığını açıkladı.ama gözü arkada değildi çünkü kendi neslini aratmayacak bir kuşak bırakmıştı geride ve onların başarılı olacaklarından emindi.
şimdi milano sokaklarında eşi helen ile şehir turu atıyor, pazar öğleden sonraları şehrin en meşhur cafelerinde kahve içiyor ve yolda rastladığı hayranlarına imza dağıtıyor.o hiç değişmedi, hala aynı mütevazılığa sahip, ve o hala gönüllerdeki kaptan..
serin bir kasım sabahı portekiz'in madeira adasında dünyaya bir çocuk gelmişti.ama kim bilebilirdi ilerde büyük bir futbolcu olup bütün dünyayı sallayacağını? tarih 4 kasım 1972'yi gösteriyordu ve hikayemizin kahramanı figo dünyaya gözlerini açmıştı.portekiz'de doğan her genç gibi o da futbola meraklıydı.okuldan kaçarak lizbon'un fakir mahalleleri arasında top peşinde koşan küçük luis birgün eve gelir gelmez çantasını atıp sokağa top oynamaya çıkacakken babası ona seslendi “luis, buraya gel oğlum!”.içeri girdiğinde babasının yanında tanımadığı bir adam daha vardı ve bu adam lizbon kulübünün altyapısındaki yetenek avcılarından birisiydi tabi ki. küçük luis'in methini duymuşlardı.babası oğlunun lizbon'da futbolcu olmasını çok istiyordu çünkü o da leoes fanatiğiydi.luis artık bir lizbon’luydu.çok çalışıyor formasını kimseye kaptırmamak için antrenmanlara erkenden gidiyor, en son çıkanlardan birisi oluyordu.yetenekliydi şüphesiz ama çalışması da gerekiyordu.altyapıda oynadığı 2 sezonun ardından a takımla antrenmanlara çıkmaya başladı.bu azmini orada da devam ettirince formayı sırtına geçirdi ve bir daha hiç çıkartmadı.7 numaralı kanat çığırını o açmıştı, ve günden güne yükselen formu ile avrupa'lı pek çok kulübün de listesine girmeyi başarmıştı.onun için yeni "brian laudrup" diyorlardı çünkü oyun stili ona çok benziyordu.adım adım yaklaşmaları, rakibi kontrpiyede bırakan estetik çalımları ve öldürücü, nokta ortaları ile o şimdiden bir yıldızdı.
1994-1995 sezonunda lizbon'un şampiyonluğunda çok büyük emeği olan figo'yu artık takımda tutmak imkansızdı ve nitekim o sezonun sonunda ispanya kapıları ardına kadar açılmıştı.ispanya'yı tercih etmesindeki en büyük sebep portekiz'e yakınlığıydı.artık o da bir barcelona'lıydı ve 5 sene boyunca bu forma için ter dökecekti.gittiğinde henüz 22 yaşındaydı.
o yaz euro 96 kadrosundaydı figo ve ülkesi portekiz'le birlikte turnuvaya katıldı.takım pek bi varlık gösteremedi, dolayısıyla figo da sönük kaldı.dedikodular dolaşmaya başlamıştı ispanyol gazeteleri arasında, barcelona'nın bu adamı neden aldığına dair.ama figo bunlara en güzel cevabı katalan ekibinde oynadığı 5 sezonluk performansıyla verdi.
artık barcelona tribünleri takımlarını emanet edecek oyuncuyu bulmuşlardı ve takım ne kadar kötü olursa olsun onları ateşleyecek birisi vardı.figo vazgeçilmezdi.2001 yılında "yılın en iyisi futbolcusu" ödülünü alacak ve adını bütün dünya ezberleyecekti.o dönem rivaldo ve kluivert gibi yıldızlarla birlikte zirveye çıkmışlardı.5 sene boyunca barcelona'da sergilediği performansı şimdiye kadar hiçkimse sergileyemedi.
günler günleri kovaladı, istikrarı devam etti genç portekizli' nin.mukavelesi bitiyordu ve o kulübünde bir mutluydu.bunu şu cümlelerle anlatıyor röportajında ünlü yıldız:
"mukavelem sona erecekti ama ben orayı seviyordum, taraftarlar bana inanıyorlardı ve her daim destekliyorlardı, bunun önemi çok büyük.ama kulübün benimle yeterince ilgilenmediğini düşündüm, yapılan transfer görüşmelerinde çok isteksizdiler ve kalmam garantiymiş gibi pek de aldırış etmediler.o dünem real madrid başta olmak üzere birçok kulüp benimle ilgileniyordu.real'in çok daha fazla istediği gözümden kaçmadı, barça ile düşman gibiydiler ve beni onların ellerinden almak için ne gerekiyorsa yapacaklarını söylüyorlardı ve bu kendimi önemli bir yıldız gibi hissetmemi sağlıyordu.ben başkanla konuştum, kulübe karşı her zaman dürüst davrandım ama dediğim gibi beni artık istemiyor gibiydiler.bu beni çok kırdı ve ben de real macerasına başlayan sözleşmeyi imzaladım."
2000 yılında figo, ispanyol devi real madrid'e transfer oldu.ama bu bilindik bi transfer değildi, aksine "dünya'nın en pahalı futbolcusu" rekorunu egale etmişti ve tam 54 milyon euro bonservis ücreti karşılığında imza atmıştı.tüm gazete manşetlerinde o vardı ve artık bir idoldü.yeni çıkan 10 numaralı figo formaları kapış kapış tükeniyor, barnebeu eski ihtişamlı günlerine tekrar dönüyordu figo'nun gelişiyle.o sene şampiyon oldular.ertesi sene yine gelen şampiyonluğa bir de şampiyonlar ligi şampiyonluğu eklediler.barca yaptığı hatanın farkındaydı.dünya'nın en iyisini ezeli rakiplerine kaptırmışlardı.taraftar isyanlardaydı ve figo'dan da nefret ediyorlardı.nou camp'ta oynanan barca-real maçlarında enteresan görüntüler çıkmıyor değildi.köşe atışı kullanmak için gelen figo'ya tribünlerden pet şişeler, bozuk paralar, taşlar ve hatta domuz kafası bile atılıyordu.bir haindi barca'lılar için figo artık.portekiz maçlarında bile sahaya bir taraftar girer ve elindeki barca formasını figo'ya fırlatırdı.bu artık klişeleşmişti bu dönemde.kendisine mikrofon yöneltildiğinde ise şöyle karşılık veriyordu madrid'in aslanı:
"tepki göstermeleri gayet normal, nou camp'ta eskiden adımı bağırırlardı şimdi kulaklarımı sağır edercesine ıslıklıyorlar, her ne kadar ben profesyonelim deseniz de bunlar sizi etkiler, sonuç olarak biz futbolcular da sizin gibi insanlarız, robot değil!"
ertesi sene zinedine zidane alınmıştı daha yüksek bir ücretle(64 milyon euro) ve bir sürü spekülasyon çıkmıştı.figo zidane'in gölgesinde kalmıştı ve anlaşamayacaklardı medyaya göre.takımın dengesini bozacakları yönünde korkular vardı ama o bunlara hiç aldırış bile etmedi.dedik ya, artık pişmişti ve gerçek bir profesyoneldi.birlikte oynadıkları zaman çok iyi bir uyum içine girdiler ve aldıkları lig şampiyonluğu ve şampiyonlar ligi kupalarıyla bunlara cevap verdiler.figo artık real'in tanrısıydı her ne kadar yanında rakip olarak zidane de olsa..ama yapılan yeni transferler, teknik direktör değişimi takımın ruhunu bozmuştu ve figo artık eski performansından bir hayli uzaktı.gitme zamanı gelmişti..
madrid'in güneşli sokaklarından ayrılıp "veteranlar diyarı" olarak tabir edilen italya yolculuğu onu bekliyordu.yeni kulübü inter'di ve nerazzurri formasını sırtına geçirdiğine 33 yaşındaydı.çok sevdiği 7 numarayı giyecekti burda ve şöyle söylüyordu: "yaşım gereği italya liginde oynamayı uygun buldum.katar, dubai gibi arap ülkelerinden çok ciddi teklifler aldım ama sorunum maddiyat değil, burada futbol oynamak istiyorum!"
geldiği sezon (2005-2006) italya kupası ve italya süper kupası'nı kaldırdı.ertesi sezonsa lig şampiyonu oldular.teknik direktörü mancini ona güveniyordu ve ilerleyen yaşına rağmen ondan çok şey beklediğini herkes biliyordu çünkü ilk 11'in vazgeçilmezlerindendi.
2 sezonluk kontratının ardından suudi arabistan 1. ligi takımlarından al-ittihad ile anlaştığı iddia edildi ama böyle birşey tabi ki asılsızdı.cevabı kulübüyle nikah tazeleyerek verdi.
öte yandan bu işin milli takım boyutu vardı ve orda takımın kaptanıydı tabi ki yıldız oyuncu.euro 2000'de yarı finalde fransa'ya elendiler(haksız bir penaltıyla) ki bu maçta formasını çıkarıp yırtmıştı figo, çünkü son dakikada hakem aleyhlerine penaltı vermişti ve bu usta yıldızı çok kızdırmıştı.
2002 dünya kupası'ndan elleri boş döndüler.2004'te kendi ülkelerindeydi avrupa şampiyonası ve kupanın en büyük favorileri arasında gösteriliyorlardı kaptan figo ve arkadaşları.nitekim öyle de oldu ve finale kadar çıktılar.ilk maçta olduğu gibi son maç olan final maçında da yunanistan'a hazin bir şekilde kaybettiler.figo'nun yaşı artık ilerlemişti ve milli takımlar bazında kupaya bu kadar yaklaşmışken alamamak bir hayli üzmüştü tecrübeli kaptanı.ama göze çarpan bir şey vardı, portekiz'de yeni bir jenerasyon başlamıştı ve figo adeta orkestra şefi gibi takımını komuta ediyordu.bu barizdi.
2006 yılındaki dünya kupası'na katıldılar.şef burada da iş başındaydı ve yarı finale kadar zorlanmadan çıktılar.rakip fransa’ydı, euro 2000’in rövanşını almak istiyorlardı.ama tarih yine tekerrür etti, yine kaybettiler.3.lük maçında da ev sahibi almanya'ya yenildiler ve turnuva bitti portekiz ve figo için.figo artık yolun sonuna gelmişti ve milli takımı bıraktığını açıkladı.ama gözü arkada değildi çünkü kendi neslini aratmayacak bir kuşak bırakmıştı geride ve onların başarılı olacaklarından emindi.
şimdi milano sokaklarında eşi helen ile şehir turu atıyor, pazar öğleden sonraları şehrin en meşhur cafelerinde kahve içiyor ve yolda rastladığı hayranlarına imza dağıtıyor.o hiç değişmedi, hala aynı mütevazılığa sahip, ve o hala gönüllerdeki kaptan..