320
70 li yıllardı, televizyonlar yeni icat olmuş, spor programlarında avrupa takımlarının bir birleriyle oynadığı maçları gösteriyordu. türkiye'de ise futbol adına uluslararası bir kıvılcım bile yoktu. senede bir defa kapıkule'den dışarı çıkılır, elenilir gelinirdi. başarı, fazla gol yemeden, uyarına gelirse istanbul'a tur umuduyla gelebilmek ve şerefli mağlubiyet alabilmekti. rastgele de olsa- gerçi o zamanlar yine iş galatasaray'a düşerdi- bir zayıf takım elediğimizde yıllarca konuşulur o maçtaki kalecinin adının önüne panter lakabı eklenirdi. golü kim atmışsa türk futbolu adına anıtlaşır, yılın futbolcusu seçilirdi.
biz, o zamanki çocuklar da kendi küçük dünyamızın takımlarıyla beraber, o avrupa'nın anlı şanlı büyük takımlarından birini tutardık. haan'lı, rensenbring'li, rep'li, crouyf'lu ajaks'ımı, maier'li, backenbauer'li, müller'li bavyera münih'imi, camacho'lu, santilianna'lı, real madrid'imi, rudakov, blochin'li dinamo kiev'imi. takımlardan takım beğenir birine sevdalınırdık. tıpkı galatasaray'a olduğu gibi.
o zamanlar, keegan'lı, daghlish'li, clemense'li, souness'li kırmızı renkli bir takım daha vardı piyasada. taraftarı kale arkasında 90 dakika marş söyler takımlarından umudunu asla kesmezdi. kop tribünüydü adları. bu takım o zamanlar efsaneydi, yenmedik takım bırakmadılar, defalarca şampiyonluk kupasını kaldırdılar. bu kırmızılı takımın taraftarlarının söyledikleri bir şarkıyı formalarına, stadlarının kapısına yazdılar. biz o zamanlar ufaktık, anlamazdık, büyüklere sorardık. '' asla yanlız yürümeyeceksiniz'' demekmiş söyledikleri.
işte ben bu takıma sevdalandım. liverpool'a. kiminle nerde hangi kademede oynarsa oynasın o liverpool'u tuttum. şimdiki çocuklar, bilgisayarlarda fifa oyunu oynuyorlar ya, nasıl takım kurup maç yapıyorlar ya, o zamanlar bizde aynısını yapardık. keegan'ın karşısına fatih terim'i koyardık. daglish'i cüneyt'e tuttururduk. gökmen clemens'e gol atar biz sedirde takla atardık. ve liverpool'u elerdik. kupa falan alacağımızdan değil, ne de olsa hayaldi bunlar. bir tur atlayalım yeterdi.
televizyonlar, liverpool'un maçını verirken, şehirin de tanıtımını yapardı. ve biz oranın bir işçi şehri olduğunu anlardık. liverpool şehrinin o büyük takımlarının yanında bir de beatles'i vardı. lennon, stars, harrison, cartney'li müzik grubunun şarkılarını bütün dünya dinlerdi. 68 dalgasının büyük günleriydi.
belki de biz, gariban ve kendimize yakın bulduğumuzdan liverpool'u tuttuk. stadları anfield road'da liverpool sahaya çıkarken tüylerimiz diken diken olurdu. hayaller kurardık, galatasaray, boluspor maçına çıkarken rüyadan uyanırdık.
aradan yıllar geçti, bizler kır saçlı adamlar olduk. liverpool'un başına 85'de belçika'da bir bela geldi. facia oldu o final maçında, kupalardan atıldılar. izini kaybettik o ulu takımın. beatles tarih oldu. galatasaray avrupa şampiyonu oldu. yetmedi süper kupa'yı aldı. çocukluk hayallerimiz gerçek oldu. galatasaray'ın futbolcuları o özendiğimiz stadlarda oynamaya başladı. başka ülkelerde başka çocuklar bizim yıllar önce kurduğumuz hayalleri kurmaya başladı, okan'la, suat'la, hagi'yle, popescu'yla, hakan şükür'le yatıp kalkmaya başladılar.
galatasaray yendi yenildi, o kadar büyük maç oynadı. çok büyük coşkular, heyecanlar yaşadım. arsenal maçı hariç, hiç bir maç beni çocukluk hayallerime götürmemişti. efsanenin geri döndüğü, avrupa şampiyonu olduğu, bayern münih'i yenip süper kupa'yı aldığı ve owen'i armağan verip bıraktığı yere dönüp galatasaray'la aynı guruba düşüp, ali sami yen'e çıkan liverpool maçı kadar.
o maça büyük bir gurupla, açık tribüne gitmiştim. berabere kaldık. liverpool'u olimpiyat stadında milan'ı devirdiği maçta seyrettim. dilimin döndüğünce söyledim you'll never wolk alone'i.
liverpool; çocukluk aşkım, galatasaray'dan sonra gelen takımım, hoşgeldin, zaferlerin her zaman kutlu olsun. uzaklarda bir taraftarın daha olduğunu sakın aklından çıkarma. sen asla yanlız yürümeyeceksin.