• 367
    özellikle 2019-2020 senesini ve son zamanlarda yaşananları gördükçe kendi büyüklüğümüzü tekrardan sorguladım. biz aslında çok çok daha büyük, çok daha onurlu, çok daha şerefli bir takımmışız.

    bu formayı her isteyen giymesin, herkes bu şerefe dahil olmasın. hak eden kim varsa da yıllarca çıkarmasın bu formayı.

    tekrardan ve daha yüksek bir sesle iyi ki galatasaraylıyım be.
  • 190
    şartlar ve koşullar ne olursa olsun pes etmemektir, 10 tane istatistlik verisi üstüste geldi diye mağlubiyeti kabullenmek değildir, ayrıca o verilerin hangi şartlarda oluşturulduğu da biliniyorken neyse basın gazlamalarıyla takıma düşman olmak değildir, ilk kötü sonuçta yönetime, teknik heyete, oyunculara diş bilemek alternatifler üretmek değildir galatasaraylılık, 14. sene sevinmek değil 13 sene beklemektir galatasaraylı olmak, şimdi o size yaratılan, dayatılmaya çalışılan psikolojiden çıkın ve kendinize gelin, 0 3 yıldızı önce sen aldın, avrupa kupalarını sen aldın, yabancısız, hocasız kafa tuttun aleme, seni durdurmak için hakemleri bağladılar, elle kestiler topları, yarım takımla savaştın koca sene, tüm engellemelere rağmen stadını yaptın, şimdi ayağa kalkma zamanı, dün yapmıştın bugün de yapacaksın, zaten bizi diğer takımlardan ayıran bu, git bak bakalım umutların tükendiği bir anda başarı yakalamış başka bir türk takımı var mı? şu bilinmelidir ki; galatasaraylı olan biri asla ama asla ne pes eder ne de mağlubiyeti kabul eder. bir galatasaraylıyı en çok üzen şey ise başka bir galatasaraylıyı umutsuz görmektir, lütfen taraftar olarak o armanın farkına varın, o'nu taşıyanların yaşattıkları inanılmaz sevinçleri hatırlayın, sen galatasaraylı sen bu ülkenin en çok sevinen sevincin en üst noktasını yaşamış insanısın, umutsuzlukları artık yok et ve takımına nasıl destek olacağını dosta düşmana göster, unutma hala gıptayla bakılan taraftar sensin.
  • 104
    galatasaray taraftarının çoğunluğu gibi düşünmek demek değildir.

    kendi bireyselliğini, ellerinde galatasaraylılık ölçer cihazı bulunan fanatiklere feda etmek değildir.

    galatasarayın mor formasını sevmek zorunda olmak değildir. (o değil de, mor forma benim hoşuma gitti. farklı olmuş. ama turuncunun yerini tutmaz tabi.)

    insanların kült yaratma ihtiyacı sonucunda ortaya çıkmış efsane adı verilen eski futbolculara körü körüne hayranlık beslemek hiç değildir. (sonuçta onların hiç birisi, galatasarayda babalarının hatırı için oynamadı. galatasaraya ne verdiler ise verdiklerinin karşılığını sonuna kadar aldılar. söz konusu futbolcular ile takım arasında karşılıklı bir çıkar ilişkisi vardı.)

    kendini, diğer galatasaray taraftarlarının oluşturduğu toplumsal kümeye ait hissetmek de değildir. (sonuçta hepimiz, galatasaray taraftarını değil galatasaray'ı sevdik)

    farklı düşünen taraftarlara manevi linç girişiminde bulunmak da değildir.

    galatasaraylı olmak, galatasaray spor klübüne gönül vermek demektir. o klübün yöneticilerine ya da taraftar grubuna değil, o klübe gönül vermektir. ve son derece bireysel bir eylem olup, kimsenin başkasının galatasaraylılığını sorgulama hakkı yoktur. kimse de taraftarlığını başkalarına sorgulatmamalı, kendi öznel taraftarlık anlayışına sahip çıkmalıdır.
  • 118
    sabah yataktan tezahüratlar mırıldanarak kalmak, atkını boynuna dolamak ve gururla omuzlar dik bir şekilde işyerine gitmektir. başka bir galatasaraylı gördüğünde gülümsemek, gidip konuşma isteğini bünyede hissetmektir. atkı ve forma ile kadıköy de ayrı bir hava ile dolaşmaktır. sabahları işe giderken galatasaray lisesinin önünden geçerken bayrağımıza selam çakmaktır. etrafta sarı kırmızı bir kare gördüğünde heyecanlanıp hemen fotoğrafını çekme isteğinde olmaktır. durup durduk yere kendini tezahürat söylerken bulmaktır. gazetelere arkadan yani spor sayfalarından okumaya başlamak ve ilk olarak galatasarayla ilgili haberleri okumaktır. bilgisayar başına geçtiğinde ilk olarak galatasaray.org ve galatasaraysözlük e girmektir. galatasaray sözlükte ilk galatasaray ile ilgili başlıkları okumaktır. yaşının belli bir seviyeye ulaşmasına rağmen hala atkı ve forma ile dolaşmaktır. “oğlum evlisin artık bırak bu işleri” diyenlere “siktir git” demektir. ileride çocuklarına galatasaray aşkını aşılamak ve ali sami yen e götürmekle ilgili hayaller kurmaktır. hayatındaki tüm şifreleri galatasaraya endekslemektir, 1905 yapmaktır. mağlup olunanan bir maç sonrası florya ya gidip futbolculara “arkanızdayız” deme isteği uyanmasıdır. bir galibiyet sonrası veya bir mağlubiyet sonrası inadına bağıra çağıra tezahüratları ardı ardına patlatmak demektir. maç günü gelen misafirleri kibarca kovmaktır, telefonlara cevap vermemektir. hayatı maç saatlerine göre ayarlamaktır. maç saatine denk gelen işleri yaparken ya da bir düğün dernekte toplanıldığında, maçın nasıl geçtiğini merak etmek, fırsat bulunursa maç seyredilen bir yerde az da olsa galatasaray ı izlemektir. maç izlemenin ve dinlemenin mümkün olmadığı zamanlarda telefondan gelecek gol haberlerini heyecanla beklemek demektir. radyodan dinlenilen maçlarda anlatılanları kafada canlandırmak ve kendini tribünde hayal etmektir. mutsuzluktan ağlamaktansa, sevinçten ağlamayı tercih etmek demektir. yabancı ülkelerde çekilen tv programlarında “türkiye diyince akla gelen şeyler” diye soran spikere “hasan şaş, hakan şükür, galatasaray” diye cevap veren yabancıyı kucaklama isteğinin uyanmasıdır, gurur duymana vesile olandır. avrupadaki maçlarda taraftarının stadı ev sahibinden daha fazla doldurması ve onlara kendi evinde deplasman yaşatmasına sevinmektir. dünyanın neresine gidilirse gidilsin galatasaray ımızın hiçbir zaman yalnız olmamasıdır. bu kutsal forma altında terini akıtan sporcularla gurur duymaktır. galatasaraylı olduğun için allaha binlerce kez şükretmektir……
  • 295
    pazara düşmüş kavramdır. öyle böyle değil; hem de bit pazarına.

    öncelikle şunu ayırt edelim: biz sahne karşısındakilerle sahne önündekilerin sahneye ve piyese bakış açısı aynı değil. biz para verip, yağmurda çamurda oraya gitmek için her şeyi yaparız. ama onlar para aldığı için gönüllülükleri zamanla işçiliğe ve metazoriye dönüşür. parasını biraz kıstığınızda, başka piyeslerden rol kapmaya çalışır ya da piyesi sabote etmek için rolünü savsaklamaya başlar.

    bakın şu kulüpte galatasaraylılığı için efsane diye anılan adamlara: bülent korkmaz gibi bir adam sebebi ne olursa olsun yapmaması gereken bir şeyi yapıp 'el kol' hareketi çekiyor, ilhan cavcav'ı aratırcasına. hakan şükür gibi bir adam demediğini bırakmıyor. hasan şaş gibi bir adam çıkmış fenerbahçe maçları öncesi ayaklarımız titrerdi, mondragon altına sıçardı deyu leş kargalarına meze olacak malzemeler veriyor. okan buruk, emre belözoğlu'nun kocaya kaçan kız gibi inter'e gitmek için yarım sezon yokları oynadığını da hatırlayalım. son olarak vedat inceefe'nin militanvari açıklamaları. ancak bir başkasının militanı olanlar, bir başkasının hasmına bu denli hakaretamiz ve düşmanca yaklaşır. fatih terim, 'aslolan galatasaraydır, kovulmadıkça gitmem' diyor ama birileri ile olan husumeti yüzünden yarı yolda bırakıp gidebiliyor, savaşmayı seçmiyor. daha önce de yaptı aynısını defalarca. daha kimleri sayayım arkadaş. hele şu yeni yetmeler. aydın yılmaz, emre çolak vs. kulüpten eşşek gibi para alıyorlar ama afedersiniz sadece bizimle değil galatasaray ismiyle bile taşşak geçiyorlar. yekta kurtuluş desen her demeçte galatasaray sevgisinden dem vuruyor. ama adama bir bakıyorsun, daha doğru dürüst forma bile alamıyor. o gitsin uçakta kitap okusun, kültürlü diyelim kendisine. saymakla bitmiyor. yöneticiler de aynı. adam 1 gün önce yönetiminde olduğu kurumu savunuyor. ama yönetimden ayrılınca başlıyor medyanın şakşakçılarıyla yan pas oynamaya.

    benim için selçuk inan hepsinden daha değerli. adam şöyle galatasaraylıyım, böyle uçarım, kanımı akıtırım, aslolan galatasaraydır vs demeden işini yapmaya çalışıyor. ne tribüne oynuyor, ne kimseye trip atıyor, ne de malzeme veriyor akbabalara.

    bırakalım artık şu saçmasalak işleri. parayı kazandıktan sonra sevdalı bir elemanlıktan maaşlı bir profesyonele dönüşüyor bu adamlar. sen ben demirören'in uzattığı kağıtla kıçımızı silmeyiz ama birileri imzalar onu, hem de gülerek. he canım, başbakan alnına silah dayıyor herkesin!

    kusura bakmayın da; hiçbiri benden daha fazla galatasaraylı değildir. o yüzden artık acımasızım ve galatasaray dışında herkesi eleştiriyorum. bıktım kandırılmaktan. duygusallığın alemi yok artık, gerçekçiyim bundan böyle.

    amentümüz, galatasaray'ı türlü bahanelerle ezip geçmeyi göze alabilenleri bir saniye bile düşünmeden ezip geçmek olmalı.
  • 328
    hani derler ya "ne mutlu bana galatasaraylı babanın galatasaraylı çocuğuyum" falan.. iyi güzel de gelin zamanında fener tribününü kovalamış deplasmanlarına gitmiş, fenerbahçeli bir babanın galatasaraylı oğlu olun da göreyim sizi :) zamanında peder bey bekarlığında çok yokluk çekmiş, fener maçlarına bilet alabilmek, geçimini kazanabilmek için pazarda çorap satmış. zorluklarla bugüne kadar gelmiş. yol parasını denkleştiremediği için inönü'ye yürüyerek gidip maç sonrası hengamede kaçak olarak otobüse binip evine gitmiş. nihayetinde bir kaç sene sonra memur olup kısıtlı imkanla (ki imkan bile değil imkansızlık) kendine çevre edinmiş fenerbahçe'de. * kulüp müdürüyle tanışıyor hasbelkader (rahmetli serkan acar) eski futbolcularla beraber arkadaş oluyor. yıllar geçiyor tabi beni de fenerbahçeli yapmak için ilk götürdüğü maç bir galatasaray-fenerbahçe maçı. hayal meyal tribünlerin yarı yarıya olduğunu ve fenerbahçenin 1-0 kazandığını hatırlıyorum. o zaman fenerbahçe golü atınca ağlayan bir çocuk düşünün. galatasaraylı gol yiyince ağlayan küçük bir çocuk. fenerbahçeli yapmak için çok uğraşıyor ama ne alınan sarı lacivert formaları giyiyorum ne sana oyuncak alırım, sega alırım tekliflerini.

    aradan yıllar geçiyor ben yavaş yavaş maçlara tek başıma gitmeye başlıyorum, gittiğim maçların biletlerini de köşeye atmaya başlamışım bile. okuldan eve gelip şampiyonlar ligi maçlarını izlerken "bir gün ben de şampiyonlar ligine gidebilecek miyim acaba? diyorum sonra yavaş yavaş ülke içi deplasmanlara gitmeye başlıyorum. aynı zamanda eve ekmek getirip kapalı kombinesi almak için para biriktirmeye başlıyorum. yine bakıyoruz kısıtlı imkanlarla bişeyler yapmaya çalışan babasına benzeyen bir çocuk.. askerlik bitiyor işe başlıyorum bilet koleksiyonu gelişiyor. bunun sayesinde bir kaç spor yazarı ile tanışıp bir kaç futbolcu ile tanışmama vesile oluyor. ve dün uefa kupasının ilk penaltısını atan ergün penbe ile koleksiyonumdaki final biletini imzalatmak için buluşuyorum. sağolsun çok ilgileniyor. bu kadar kısıtlı imkanlarla bazı şeyleri başarıyoruz. zamanında sahada izlediğim, hayalini kurduğum insanlarla yavaş yavaş diyaloğa geçmeye tanışmaya başlıyorum.

    hayalini kurduğum şampiyonlar ligi deplasmanlarını da yapmışım bu arada.

    iyi ki galatasaraylı olmuşum.

    ayrıca iyi ki bu sözlüğe yazmaşa başlamışım. hepinizi çok seviyorum.

    allah galatasaray'ı, galatasaraylıları korusun ve yüceltsin.
  • 180
    17 mayıs 2000' de;

    uzatma dakikalarında taffarel ile beraber uçup kurtarmaktır o topu.
    hagi ile beraber sahada delirip kırmızı kartı görmektir.
    ergün ile, hakan ile, ümit ile ve tabii ki popescu ile atmaktır beraber o penaltıları.
    beraber şükretmektir fatih hoca ile allah'a, sahanın ortasında diz çökmüş halde.

    14 mayıs 2006' da

    2005 - 2006 sezonunun 33. haftasında beşiktaşla oynanan maçta son dakikalara gelirken,son duaları ederken hasan kabze'nin golü ile havalara fırlamaktır bir hastahane koridorunda insanların bakışlarına, annenin " dur yapma kızım ayıp" yakarışlarına aldırmadan o an gelecek olan şampiyonluğa hissetmektir, inanmaktır.

    ve o bitmeyecek sanılan 16 dakika...

    maç devam ederken denizli'nin golü ile , deliler gibi beraber sevinmektir hasan şaş ile.
    mondragon ile beraber gözyaşı dökmektir.
    hakan şükür ile sarılmaktır kızlarına gözyaşlarıyla.
    ve o an geldiğinde bu sefer tek başına ağlamaktır ekran başında, kahretmektir orada olamadığına .

    diğer branşlarda gelen dünya ve avrupa şampiyonluklarında gurur duymaktır engelli aslanlarımızla, potanın dişi aslanlarıyla, maçlarını titreyerek izlemektir ekranlarda.

    bu sezon inanmaktır gscc basketbol erkek takımının onur mücadelesine.

    yenilgilerde elbette üzülmektir , fakat bilmektir galatasarayın adının geçtiği her yerde umudunda olduğunu.

    ve en önemlisi galatasaraysız geçen günlerde özlemektir galatasarayı.
  • 172
    galatasaray maçının olduğu, evinde ancak ligtv olmadığı zamanlarda, ligtvli komşunun çağırıp çağırmayacağını düşünmek, maçtan 45 dakika önce babayla formaları giyip salonda stres içinde beklemek, zilin çalması, galatasaray formalı yan komşunuzun "hadi gelmiyo musunuz?" sorusuyla mutluluktan gözlerin dolmasıdır galatasaray...bir maçını izlemek için kepeklenecek stres yapmaktır galatasaray. misafirlik dolayısıyla izlenemeyen maçı kaçırmamak için, misafirlikte, hiç izlemediği bir diziyi, kanal sırf sol üst köşede maç skoru veriyor diye izlemektir galatasaray...
  • 299
    galatasaray'dan uzak şehirde galatasaray'lı olmak... anlatayım kardeşlerim!
    tuttuğun takım, hayranı olduğun futbolcular şehrinin takımıyla maç yapamıyor diye şehrinde izleyemiyorsun ya!
    topladığın 3-5 kuruşla galatasaray store'ye girdiğinde yaptığın ufak meblağlı alışverişle bile takımının kombinesini almış gibi sevinmektir...
    üniversiteye hazırlanmada ne annenin ne babanın ne hocalarının ne de sevgilinin sana veremediği gazı bir galatasaray maçı izlediğinde alıp, hemen öss kitabı açıp, o lanet sınava hazırlanmaktır, yeter ki istanbul'da herhangi bir üniversitede herhangi bir bölümü oku...
    ya da en sevinçli günde, şampiyonluğu kazanıp şehirde tur attığın zamanlarda aklına birden bire florya'nın gelmesidir... "oluuuuum sağındaki, solundaki her gün gördüğün insanlar bırak, git eve de tv'yi aç florya'yı izle" yani sevinçli gününde bile belki de ömrün boyunca göremeyeceğin kardeşim diye nitelendirdiğin insanların florya'da nasıl eğlendiklerini merak etmektir.
  • 358
    en güzel duyguların karşılığı, iyiki dediğim şeydir galatasaraylı olmak. öyle ki, hiç tanımadığın birini sırf galatasaraylı olduğu içln sevme sebebidir.

    (bkz: fanatik kafası)

    şimdi olaya gel.

    geçenlerde bir haftasonu sabahında markete gittim kahvaltılık biseler almaya. alacağımı aldım kasaya doğru yollanırken bir baktım adamın biri yolu kapatmış market arabasıyla avel avel bakıo ürünlerden birine.

    neyse bekledim yol verir diye tık yok. pardon müsade eder misiniz dememle uğursuz bir bakış attı. önüne geçmeyim diye kasaya yöneldi elindeki ürünü bırakıp. hatta hızlı gidicem diye saga sola çarptı birkaç ürün devirdi.

    yetmedı devirdiklerini aldım yerden bırak teşekkür etmeyi umursamadı bile. te allam dedim ne boktan insanlar var falan neyse kasaya geldik arkasında beklıom bunun. ürünleri geçirdi kasiyer ödeme için bir baktım gs kredi kartı çıkardı, yetmezmiş gibi baktım kolunda lisanslı saat.

    o anda kanım ısındı adama, hem nedir yani belki canı birseye sıkkındı adamcağızın.*

    (bkz: fanatik kişilik bozukluğu)
    (bkz: gerçek fanatizm bu değil)
  • 377
    4 yaşımdan bu yana taraftarı olduğum; muhteşem tarihi, kimsenin yanına bile yaklaşamadığı başarıları, müzesinde rakiplerinin iki katı kupası olan, ülkesinin medar-ı iftiharı, uefa ve süper kupa sahibi, 1481’den beri kültürün simgesi, 1905’den beri sporun beşiği anlı şanlı galatasaray'lıyım.

    cumhuriyet'in 100.yıl şampiyonluğunun ardından artık görevimi minik aslanlarıma devredeceğim. babadan oğula, oğuldan toruna galatasaray'lılık. üç jenerasyon tek yürek galatasaray'ımızı desteklemeye gideceğiz. var bir hayalim; allah'ım nasip et.
  • 205
    şöyle bir hikayesi de vardır: işi vesilesiyle yolu istanbul'a düşen bir baba istanbul'u görsün diye küçük yaştaki oğlunu da yanında götürür. başlarlar yürümeye. taksim meydanı, istiklal caddesi, derken galatasaray lisesi önüne gelinir. baba oğlunu omzuna alır ve uzanabildiği kadar yükseğe ulaşmasını söyler. sonra baba oğluna öp bakalım der. oğul uzanabildiği en yüksek duvar taşını öper. baba oğlunu yere indirir ve oğluna sarılır. zaten galatasaray'ı tutan oğul bu mühürle artık galatasaraylı olmuştur. o gün bugündür de galatasaray'la yaşamaktadır.
    keşke bu hikaye bana ait olsaydı derim hep. oysa ki hikayedeki oğul babamdır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın