görüşüne saygı duymakla beraber zerre katılmadığım taraftar isteği. bir de bunun değişik bir versiyonu var. "yeter ki iyi oynayalım, kaybetsek de farketmez" diyenler. kendimizi kandırmayalım, öyle şey olmaz. iyi oynuyorsak kazanırız zaten. kazanamıyorsak bir yerler de iyi bir şey yapamadığımızdandır. mesela dün gece
*hiç de fena oynamadık ama farketmez diyemedik. farkediyor çünkü. hani kulübün herhangi bir hareketinden iyi bir şey çıkarmaya çalışan, bir umut görmek isteyenler
polyanna taraftar olarak etiketleniyor ya, peki devamlı bardağın boş tarafına bakan, hiç bir şeyden memnun olmayan, futbolcusuna söven, kimseyi beğenmeyen, bu durumdan kendine hiçbir pay çıkarmayan taraftar çeşidine ne deniyor? ben polyanna taraftar gibi etkili bir sıfat bulamıyorum mesela. aynı etkiyi yaratmıyor. bu arkadaşlara sorduğumuzda, yok armanın peşindeyiz yok aşkımız galatasaray'a gibi cevaplar veriyor da yaptıkları pek öyle değil. sanki asıl aşkları, kazanma duygusunaymış gibi gözüküyor. takım kazanınca en kral galatasaraylı oluyor, kaybedince "senin de seni futbolcu yapanın da allah belasını verin mustafa sarp" seviyesine iniyor.
hakan şükür elland road'da
nigel martyn'i avlarken "boğazın boğası", ama topu bir saniye ayağında tutamadığı, iki metre top süremediği zamanlarda "torinolu şaban" diyen,
neuchatel'i beşlerken kral olan
tanju, fener'e gidince hain oluyor. aynısı tugay için de geçerli. bizde oynarken, yana oynuyor, geriye oynuyor, takımı yavaşlatıyor ama ingiltere'ye gidince canım ciğerim benim, biricik efsanemiz. sen yurtdışında ortalama bir futbolsevere bir sor da tugay hakkında, sana
galatasaray efsanesi mi diyecek yoksa
blackburn efsanesi mi? kazanınca bütün başarıyı sahiplen, kaybedince başkandan malzemeciye saydır. ne ala memleket ya, hem 25 kuruş olsun hem de cam kenarı olsun istiyoruz. hem kazanalım hem güzel oynayalım hem hiç şampiyonluk kaçırmayalım hem altyapıdan bir sürü oyuncumuz çıksın hem paramız olsun. öyle herkes
galatasarayı tutar zaten. kaybettiğinde sadece "kaybettik, n'apalım. canları sağolsun" diyebiliyor musun kimseyi karıştırmadan? ya da kaç kere dedin daha önce? senin farkın nerede peki? sıkılmadın mı
bam'a saydırmaktan? aydın'a, aykut'a, ufuk'a, servet'e sövmekten?
ayhan'ı ıslıklıyorsun, "
galatasaray'a yakışmıyor, yetersiz" diye. sen çok mu yakışıyorsun? tabi zaten bütün memleket çalkalanıyor
galatasaray taraftarının eşsiz performansı hakkında. şimdi çıkıp "ben yağmur çamur demeden geliyorum, harçlığımdan biriktirdim" falan filan deme, sen demiyor musun "futbolcunun görevi, tabi oynayacak" diye. kusura bakma da senin de görevin zaten desteklemek. ekstra bir şey yapmış gibi gösterme kendini. ayhan'ı vicdan yapmakla suçlayıp, ben fedakarlık yapıyorum arkadaş demek riyakarlığın dik alasıdır.
hala işi adnan polat, adnan sezgin, terim, hagi olarak görenler var. şöyle bir şey düşünün lütfen; beyaz bir tahtanın önündesiniz. arkadan bir ses geliyor "yaz bakalım en tepeye" diyor. "başkan" diyor. "ya da yöetim kurulu yaz" diye düzeltiyor. "sonra oradan aşağıya bir ok çıkar
*, genel müdür yaz"
"ondan da aşağıya oklar çıkar, spor yaz,
gssigorta hdi yaz,
gsmobile yaz,
gsbonus kart yaz,
galatasaray store yaz..."
"en sola, sporun altına bir tane daha genel müdür yaz. altına bir tane idari müdür yardımcısı bir tane de sportif müdür yardımcısı yaz"
"altına futbol, basketbol, voleybol, su sporları diye sırala"
"sonra hepsinin altına takımları sırala, antrenör, futbolcu falan diye yaz"
"sonra en sağa gel, ar-ge yaz"
"altına
scout ekibi yaz. ama bu ekip sadece futbolculara bakmasın. mesela iki metrelik bir adam bulunca "pivot santrafor olur mu diye bakmasın, biraz daha uzarsa pivot olur mu" diye de baksın. sonra bir ok ile en sola birleştir"
"ar-ge ye bir tane laboratuar gibi bir şey ekle. hani
milan lab gibi, sporcuların performansı nasıl artar falan diye bir araştırsınlar, işin içine ilim sokalım biraz. ondan bir ok da sağlık ekibine çek. beraber çalışsınlar bakalım"
şimdi geri çekil biraz, bütün tahtaya iyice bir bak. şöyle en solda, hani böyle genel müdürün, futbolun falan altında ne yazıyor? antrenör falan dedik ya hani ya da futbolcular falan. tam gözükmüyor mu? işte aslolan bu zaten. sen buna benzer bir şema kurarasan orada kimin yazdığı önemli değil zaten.
hagi,
tugay, ahmet, mehmet ya da altyapıdaki antrenörlerden biri de olabilir belki. hatta senelerce beraber çalıştığı bir sürü oyuncu ile a takımda da çalışır bari
*.
en başa gelelim, hakikaten takımın sahada, salonda, havuzda kazanıp kaybetmesi bu kadar mühim mi? yani bunun için mi
galatasaraylı olduk biz? hep kazandığı zamana denk geldik diye mi, tesadüf mü yani? kaybedince her şey bitecek yani? ya da yarın öbür gün, çoluk çocuk "nasıl
galatasaraylı oldun baba" dediğinde "çünkü bir sürü kupamız var evladım" mı diyeceğiz? veya "ben neden
galatasaraylı olayım"
dediğinde ne diyeceğiz? belki o zaman kazanamıyor olacak galatasaray? söyleyecek daha anlamlı bir şeyimiz yok mu?
istiklal caddesi,
mekteb-i sultani, onun beşinci sınıfı, bir edebiyat dersi,
gayın sin,
ali sami yen,
tevfik fikret,
turgay şeren,
metin oktay,
fatih terim... bu değerleri muhafaza edip sahada kaybetsen n'olur ki? ya da bunları yitirmiş ama hep kazanıyorsan, ne anlamı olur ki? o bizim sevdiğimiz galatasaray mı olur? ya da o zaman, ona
galatasaray diyebilir miyiz? önce buna dürüstçe bir cevap verelim de
adnan polat,
rijkaard,
hagi falan, sonra halledilecek şeyler...