---
alıntı ---
inanın bana, dinler, ahlak dersi vermeye kalkıştıkları ve birtakım ayrıştırmalar yağdırdıkları zaman yanılırlar. suçluluğu yaratmak ve cezalandırmak tanrı için zorunlu değildir. benzerlerimiz, kendimizin yardımıyla yeterlidir bunun için. son yargıdan söz ediyorum. bırakın da saygıyla güleyim buna. gözümü kırpmadan bekliyorum onu. daha kötüsünü tanıdım ben, insanların yargısını. onlar için hafifletici nedenler yoktur, iyi niyet bile suç olarak düşünülür.
hiç tükürük hücresinden söz edildiğini işittiniz mi; bir halkın dünyanın en büyük halkı olduğunu kanıtlamak için son zamanlarda icat ettiği hücreden? tutuklunun içinde ayakta durduğu, ama hiç kımıldayamadığı daracık bir dört duvar, onu çimentodan kozasına sımsıkı kapatan sağlam kapı çenesinin hizasında durmaktadır. bu durumda adamın ancak yüzü görülür ve gelip geçen her gardiyan bu yüze ağız dolusu tükürük atar. hücrede sıkışıp kalan tutuklu, gözlerini kapamasına izin varsa da, yüzünü silemez.
alın size azizim, bir insan icadı. bu küçük şaheser için tanrıya ihtiyacı olmadı insanların. öyleyse? öeyleyse, tanrının tek yararı masumluğu güvence altına almaktır ve ben dini daha çok büyük bir temizleme girişimi olarak görürüm. zaten onun özü bu olmuştur. ama kısa bir süre için. o zamandan beri sabun bulunmuyor, burnumuz pis ve karşılıklı olarak burnumuzu siliyoruz. hepsi tembel, hepsi cezalı. üzerlerine tükürdük mü yallah boğuntu hücresine!
ilk kim tükürecek oyunudur bu o kadar. size büyük bir sır söyleyeceğim azizim, son yargıyı beklemeyin her gün içindeyiz onun.
---
alıntı ---
**ilk kez biri tükürür, sonra biri daha ve sonra biri daha. tükürdüklerine kendi hücrelerini aktarmak için. içlerinde bir hırs vardır, kendi üstün sandıkları vasıflarını hücreler aracılığıyla düşmanına nakşetmek. kendi yanlarını bir zaman sonra düşmanında görünce o halden caymaya kalkarlar. bu sefer daha fanatik düşünceler girer işin içine. düşmanının benimseyemeyeceği ve keskin çizgileri olduğu konuları gündeme getirirler. bu aslında düşmanını ne kadar kendileştirebildiklerini görmek için yaptıkları bir hayvani iç güdüdür. karşı tarafa kendilerinden ne kadar nakşetmişler ona bakmak içindir bu ama bilinçsizce, istemeden yapılmış bir harekettir bu. bunu onlara iradelerinden bağımsız beyinleri emreder.
başkalaştıramadıkları düşmanını cezalandırmaya ya da onun alçakta olduğunu hissettirmeye çalışırlar. amaçları yine üstün olduklarını kabullendirmektir. sıkıştıkları dört duvar içinde gardiyanlar kendi hizmet apoletlerini üstün birer vasıf ve bahşedilmişlik olarak görmekten geri çekinmezler. oysa ki; her görevlinin yakasında bulunan bir apolet sadece görevi belli etmek ve onları tanımayanların, onların kimliklerini ayırt etmesi için bu gardiyanlara verilmiştir. madalya sandıkları, maharet olarak böbürlendikleri sadece bir kartvizittir.
kendilerine benzetmek ya da biat ettirmek istedikleri düşmanlarına zorunlu güç ve haksız muamele sergileyen gardiyanlar hapishane sınırları dışında apoletlerinden yoksun oldukları için çıplak hissederler. otobüse binip evlerine gidene kadar endişe ile donatılmış bir düşünce yetisine sahiplerdir ve bunu paranoya izler. patron oldukları yer sayısı ikiyi geçmez. ve patronluklarını da bahşedilmişliğin tersine görev olarak görürler ve uygulamak için tevazudan habersiz hareket ederler.
düşman bir olsa da, bin olduğunu düşünmek onlara göre ileriyi görmektir. onlar bunu ileri görüşlülük olarak algılayıp, böbürlenmek için kendilerinde bir sebep daha bulsalar bile dışarıdan tahlil edenlerin bunu paranoya olarak nitelendirdiğini bilmezler. ve eğer kendi dünyalarından çıkıp akıllıca düşünmeye kalksalar, onlar bile bunun paranoya kısmını görebilirler. sadece hırsı kaybettirmemek için bir gardiyanın fitilini ateşleyeceği ''bu ileri görüşlülüktür'' sözü onların ihityaç duyduğu faşistlik dürtülerinin ve yek başlarına yalnız yaşadıkları özgüvenin geri gelmesine yeter. düşmanın bir olmadığı düşüncesinde kendi içlerinde fikir birliğine vardıktan sonra eğer somut bir düşman bulamazlarsa yılmazlar ve bu sefer de düşman 'zihniyet' diyerek suçu gaip bir topluluğa atarlar. ve yaptıkları yorumlarda o gaip topluluğun mensubu olduğunu iddia ettikleri insanları kendilerine düşman etmek için çeşitli yollara başvururlar. bu galatasaray sözlükte genelde bir kişiye direkt olarak değil, ya yaptığı işe ya da sevdiği bir şeye suç atarak ya da küçümseyerek yapılır. örneğin; emek verilmiş ve büyük beğeni kazanılmış bir şeye ''tırı vırı'' demek gibi.
somut düşman bulamadıkları zaman yeni düşmanları olan 'zihniyet' savaşmak için umursanmayacak derecede küçüktür onlar için. onlar zihniyete haiz insanları savaşmaya değer bulurlar. ve bunun için o gaip topluluğa, o zihniyete sahip insan ararlar. bulunacak ilk düşman halihazırda eziyet etmeye çalıştıkları kişinin yakınlarıdır. eziyet edilenin fikrini benimseyendir. kaşı, gözü ve hatta biri hariç tüm fikirleri farklı olsa da bir an önce gaip topluluğa kıyafet giydirmek için en yakınlarını seçerler. seçtikleri nedense haksız yere ve cahilce eziyet edilene saygı duyanları şakşakçı ve yancı olarak ilan etmeleridir. halbuki herkes bilir green mile filminde kötü gardiyanın başına neler geldiğini. mevzu sadece yalnız kalmaktır.
düşmanlarının gelecek hakkında yetersiz olacağından şikayet edenler onu suçlarken hep geçmişten bahsederler. diyet ödettirdikleri geçmiştir. gelecekte zararlı olmaması için değil, anlık bitişini sağlamak içindir tüm çabaları. ama bilinçaltlarında tükürerek kendileştiremedikleri yatar. düşmanına vurmak için ve yargıya varmak için ellerindeki argümanlar hiç bitmez zira albert camus ustanın da dediği gibi;
onlar için hafifletici nedenler yoktur, iyi niyet bile suç olarak düşünülür.
peki ya düşmanlarını haklı bulan, ona destek verenler şakşakçı ve yancısıysa kendi grupları nedir? bunların cevabını aramaya ne gerek! zaten onlar apoetlerine üstün hizmet madalyası muamelesi yapanlardır. onlara sorulacak sorulara mantıklı ve bencillikten uzak cevaplar aramak, soru soranın iyi niyeti ya da bir anlık boşluğudur...
bu konuda söyleyeceklerim bu kadar...