13
çok eskiden beri sözlükte olan bazı yazarların askerlikteki 'devrecilik' sistemini hatırlatan eylem. frank rijkaard başlığına gelip yazan dördüncü nesil yazara 'dünyayı yeniden mi kurtaracaksınız? hakkında herşey konuşuldu. yeni bir teori mi üretiyorsunuz?' diye tepki koyan yazara kıl olmuşumdur bu yüzden. bre gafil, eğer yıldırım beyazıd senin gibi düşünseydi 'ben fethetme girişiminde bulundum zaten, sen niye fethetmeye çalışıyorsun bir daha istanbul'u lan fatih?' derdi çağları uyuşursa. peki sen neden geldiğinde prekazi'yi yorumladın mesela? prekazi 80'lerde yorumlanıp tezi yazılmıştı zaten. şimdi bunu desek senin motor da su almaz mı bre gafil?
bunun benzerini yapan nesildaş*larım da var maalesef. sağlam giriş yapmak, başkalarını ofsayta düşürmek, karma çıtasını yedi kat semaya yükseltmek için 'önümüze gelene bir tekme' manifestosuyla hareket ediyor bazıları. yani muhatabı olan kişiyi bir tramplen olarak görüyor ve onun omzuna basarak bir yerlere gelmeye çalışıyor. böylelerini gördüğüm yerde tokatlarım lamı cimi yok itiraf edeyim. bu davranışta bulunan kişilere küpe olsun şu dediğim: istediğiniz kadar arda turanlık taslayın, siz mustafa sarpsınız koçum! gelip birkaç güzel röportaj verirsiniz, bir iki gol atarsınız. bu sizi popüler yapar, sevilir ve sayılırsınız. ama elbet takke düşer ve cıscıplak ortada kalırsınız. sonra kelinize vurmak için sıraya dizildiğini görürsünüz insanların. evet belki antin kuntin bir teşbih oldu ama teşbihte hata olmaz demiş mevlana celaleddin rûmi deyu biri.
neyse konumuza dönelim. bu hastalık nesil yada cinsiyet ile hudutlandırılacak bir hastalık değil. bazı insanlar dikkat çekmek, laf koymak, kızlara yaranmak, ofsayta düşürmek, egosunu everest'e çıkarmak için 'ayağının altındaki papatyaları ezmek' adlı romantik eyleme başvuruyorlar maalesef. yahu burada hepimiz galatasaray sevdalısıyız. tabiki robot değiliz. fikirlerimiz çeşitli, hissiyatlarımız kendimize özgü olabilir. bizi zenginleştiren bu farklarımız değil, bu farkları özümseyip ortak paydada eşitleyerek, tek potada eriterek yada sentezleyerek ortaya tek bir ruh çıkarmamızdır. insanlar onca kavgadan, tatsızlıktan, işsizlikten, yalnızlıktan, angutlardan, nonntvspor'dan, kargaburun serhat'tan, doberman'dan falan bıkıp buraya gelmiş. renktaşlarıyla galatasaray'ı konuşmak, üzülmek, sevinmek, dertleşmek için burayı tercih etmiş. 'hepimiz kardeşiz bu öfke ne diye' mottosu etrafında söylemiyorum bunları. elbet öfke de olacak, fıtratımız bu. ama öfkeyi kontrol etme, hiç olmazsa saygılı ve usturuplu şekilde muhatabına yansıtma olabilir başvuracağımız temel nokta.
ve şunun farkına varmalı herkes: kimimiz dördüncü nesil galatasaray sözlük yazarıyız, kimimiz birinci, kimimiz ikinci. bunlar bizim sadece apoletlerimiz. ama mührümüz bir allah'a hamdolsun.
(bkz: galatasaray nesli)
bunun benzerini yapan nesildaş*larım da var maalesef. sağlam giriş yapmak, başkalarını ofsayta düşürmek, karma çıtasını yedi kat semaya yükseltmek için 'önümüze gelene bir tekme' manifestosuyla hareket ediyor bazıları. yani muhatabı olan kişiyi bir tramplen olarak görüyor ve onun omzuna basarak bir yerlere gelmeye çalışıyor. böylelerini gördüğüm yerde tokatlarım lamı cimi yok itiraf edeyim. bu davranışta bulunan kişilere küpe olsun şu dediğim: istediğiniz kadar arda turanlık taslayın, siz mustafa sarpsınız koçum! gelip birkaç güzel röportaj verirsiniz, bir iki gol atarsınız. bu sizi popüler yapar, sevilir ve sayılırsınız. ama elbet takke düşer ve cıscıplak ortada kalırsınız. sonra kelinize vurmak için sıraya dizildiğini görürsünüz insanların. evet belki antin kuntin bir teşbih oldu ama teşbihte hata olmaz demiş mevlana celaleddin rûmi deyu biri.
neyse konumuza dönelim. bu hastalık nesil yada cinsiyet ile hudutlandırılacak bir hastalık değil. bazı insanlar dikkat çekmek, laf koymak, kızlara yaranmak, ofsayta düşürmek, egosunu everest'e çıkarmak için 'ayağının altındaki papatyaları ezmek' adlı romantik eyleme başvuruyorlar maalesef. yahu burada hepimiz galatasaray sevdalısıyız. tabiki robot değiliz. fikirlerimiz çeşitli, hissiyatlarımız kendimize özgü olabilir. bizi zenginleştiren bu farklarımız değil, bu farkları özümseyip ortak paydada eşitleyerek, tek potada eriterek yada sentezleyerek ortaya tek bir ruh çıkarmamızdır. insanlar onca kavgadan, tatsızlıktan, işsizlikten, yalnızlıktan, angutlardan, nonntvspor'dan, kargaburun serhat'tan, doberman'dan falan bıkıp buraya gelmiş. renktaşlarıyla galatasaray'ı konuşmak, üzülmek, sevinmek, dertleşmek için burayı tercih etmiş. 'hepimiz kardeşiz bu öfke ne diye' mottosu etrafında söylemiyorum bunları. elbet öfke de olacak, fıtratımız bu. ama öfkeyi kontrol etme, hiç olmazsa saygılı ve usturuplu şekilde muhatabına yansıtma olabilir başvuracağımız temel nokta.
ve şunun farkına varmalı herkes: kimimiz dördüncü nesil galatasaray sözlük yazarıyız, kimimiz birinci, kimimiz ikinci. bunlar bizim sadece apoletlerimiz. ama mührümüz bir allah'a hamdolsun.
(bkz: galatasaray nesli)