(bkz:
t2 trainspotting)
trainspotting'i herhalde izlemeyen kalmamıştır. işte bu filmden 20 yıl sonra ve hikayede de 20 yıl sonra aynı yerler, aynı karakterler. hepsi 20 yıl daha yaşlı.
spud: ilk filmde ne olursa olsun, o ilk filmin karanlığına, depresifliğine rağmen eğlenceliydi. 20 yıl sonra ise bu filmin -ilkine göre- aydınlığına ve pozitifliğine rağmen en depresif karakter olmuş.
begbie: hala aynı, ilk filmde ne kadar kıl olduysam, bunda da o kadar kıl oldum.
sick boy: ilk filmleki haline en yakın kalan begbie ile birlikte sick boy olmuş sanki. sadece eskisi kadar genç değil.
ve
renton: diğer karakterler için belki aynı şeyi söyleyemem ama genç obi-wan'ı nasıl ki başkası oynayamazsa bu saatten sonra renton'ı da ne ilk filmde ne ikincide başkası oynayamazmış gibi. zaten film hemen hemen tamamen onun üzerinden ilerliyor gibi. ilk filmde bu kadar baskın değildi tek karakter.
bu filmin bir de bende ayrı bir yeri var. gösterime girdiği dönem, birilerine ya da bir şeylere tutunmaya, ama tanıdığım bildiğim bir şeylere tutunmaya çok ihtiyacımın olduğu bir döneme denk geldi. salonda film başlayıp da karakterleri perdede gördükçe sanki yıllardır görmediğim arkadaşlarımı-tanıdıklarımı görmüş gibi oldum.
filmden aklımda kalan bir kaç replik var. renton döndükten sonra sick boy'la konuşurken:
"sol koroner arterimde bir metal stent var. yeni gibi iyi, anlaşılan. 30 yıl daha dayanır, öyle dediler... ama o 30 yıl boyunca ne yapacağımı söylemediler."
veronika'nın renton'a geri dönüşüyle ilgili olarak
"nostalji, bu yüzden buradasın. sen gençliğini ziyaret eden bir turistsin"
ve elbette "choose life" tiradı, ki bunu renton'ın o muhteşem aksanıyla dinlemek lazım:
https://www.youtube.com/watch?v=PgsfVJMWL0E özetle:
kendi adıma, ihtiyacım olan zamanda, ihtiyacım olan şeydi bu film. onun dışında da ilk filmin bir miktar gölgesinde kalmış olsa da çok iyi bir film...