• 726
    --- alıntı ---

    son iki yılda kadın basketbolunda büyük başarılar kazanan ve avrupa'nın en büyük kupasını müzesine götüren galatasaray'da yeni sezon öncesi işler yolunda gitmiyor.

    sezona 4.5 milyon liralık bütçe ile giren sarı-kırmızılı takımda ilk şok, görevden ayrılan genel koordinatör murat özyer'in sponsorluk için anlaşma sağladığı mektebim okulları'nın elden kaçırılması oldu.

    galatasaray'a yıllık 3 milyon lira ödeyecek mektebim okulları, özyer sonrası görüşmeleri yürüten yöneticiler can topsakal ve fatih işbecer'in ağırdan alması yüzünden anlaşmadan vazgeçti ve erkeklerde süper lig'e yükselen büyükçekmece'ye sponsor oldu. bu yönetimde şok etkisi yaratırken, topsakal ve işbecer'e tepki geldi.

    ikinci kriz ise milli pivot nevriye yılmaz ile anlaşılamaması oldu. nevriye'ye, işıl'ın aldığı 700 bin lirayı önerilirken iki görüşmeden sonuç çıkmadı. iddialara göre sarı-kırmızılılardan yıllık 1 milyon tl isteyen nevriye, beşiktaş ya da yakın doğu üniversitesi'ne transfer olacak.

    --- alıntı ---
  • 738
    dün, çok sevdiğimiz ergin hoca'yla ilgili iki satır eleştiri yazılınca hemen savunma pozisyonuna geçmişti bazı arkadaşlar. yok malzeme buymuş, bilmem bütçe böyleymiş, sakatlık varmış, her maça aynı motivasyonla çıkılmazmış falan...halbuki aynı sorunlar kadın takımında da var. erkek takımında green sakatken kadınlarda kizer yok, üstüne bir de dubljevic sakat.

    erkek takımıyla aynı olanaklara sahipken ekrem hoca öyle bir takım kurmuş ki sistem var, mücadele var, motivasyon var ve en önemlisi ne var biliyor musunuz; gelecek var.

    evet, gelecek var. meltem var, seda var, cansu var. gitmiş loyd'u getirmiş bir yandan onu yetiştiriyor. bir yandan yetiştiriyor bir yandan rakiplerine kök söktürüyor. küçük büyük maç demeden, aynı konsantrasyonla, aynı düzenle mücadele ediyor.

    bugün beşiktaş maçında, fark yirmi mi olmuş otuz mu olmuş bilmem, bir pozisyonda cansu savunmadayken kollarını kaldırıp durması gerekirken topa elinini sokup faul yaptı ve kenarda ekrem hocayı görmeliydiniz. çıldırmasının akabininde cansu'yu kenara alıp bir fırça attı. ama cansu öğrendi işte artık, girdi beynine ne yapması gerektiği.

    cansu demişken; çok önemli oyuncu olacak. fener'in elinden kapınca çok sevinmiş bir yandan da endişelenmiştim. acaba fener kontra yapıp meltem'i veya seda'yı alır mı diye.
    ben pahalı oyuncu, bütçe falan istemiyorum. yeter ki bu kızlarla geleceği inşa edelim. kaptırmayın onları kimseye.
  • 741
    belki de 8-9 aylık bir süredir bana hislerimin hala var olduğunu hatırlatabilen yegane şey. olmadık şeylere ağlıyorum, bazen olmadık yerde donup kalıyorum, arabayla işe giderken yol kenarındaki ağaçlara direksiyon kıracak kadar krizim tutuyor falan. ilaçlar veriyorlar işte, sinirlenmiyorsun, hırslanamıyorsun, çoğu şeyi sallamıyorsun. hatta birkaç dakika önce olan olayları bile hatırlamayabiliyorsun duruma göre.

    ama bu kızlar başka...

    ekrem hoca'yla beraber ben de bağırıyorum bazen, annemler gelip odama soruyor ne oldu oğlum diye. loyd'la beraber koşuyorum sanki. jelena geliyor yürek isteyen bir iş yapıyor, havayı yumrukluyorum. cansu oyuna giriyor bazen, dört göz açıp takip etmeye çalışıyorum. zaten gözlük kullandığım için zor olmuyor. nuria desen bir acayip, bu aralar ona da taktım biraz. her hareketi bir acayip geliyor. olduğu yerde saniyede 6-7 adım atışına falan şaşırıyorum savunma yaparken... nevriye pota altını toparlarken fenerbahçe yılları aklımın bir kenarında dönmeye devam ediyor, çok sövdüğüm bahar bile birşeyler yapıyor sanki affettirmek istercesine. zaten eminim tek derdi benim affetmemdir. kizer yardırıyor avrupa maçlarında, iç geçiriyorum. bazen bir üçlüğün potaya gidişini ellerim havada takip ediyorum, üç parmağım açık şekilde. ışıl konusuna zaten girmek bile istemiyorum, bilen biliyor bilmeyen de bilmesin yanlış anlıyor falan...

    haftanın altı günü çalışıyorum, akşam 6'ya kadar. federasyon inadına cumartesi oynatıyor takımı. kah ofiste, kah şantiyenin ücra bir köşesinde, kah direksiyon başında takip etmeye çalışıyorum. bir avrupa kupası maçına yolda yakalanmıştım mesela, göz gözü görmez bir yağmur vardı zaten. çektim kenara laptoptan izledim. bir keresinde de kırmızı ışıkta beklerken bir üçlük atmıştık, eller havada üç parmak açık sevinirken yan taraftaki araçtan gelen garip bakışları farkettiğimde yeşil yanmıştı da fazla yüz göz olmamıştık mesela...

    neticede bu takım bizim. bunların da üzerinde galatasray forması var. üç büyükler denen şey belki bunun için var bu ülkede, bir nevi morfin gibi uyuştursun diye. bugün en aykırı, düzen karşıtı adam bile sabri'nin umut'un dakikada kazandığı paranın hesabını yapıyor. boşverin abi zenginin malını, çeneniz yorulmasın. açın bu kızların, ya da erkek basketbolcuların, voleybolcuların maçını izleyin. kızıp sövmek için değil, aidiyet hissetmek için. futbolda bir tabela maçına bile 15000 kişi gider, bu insancıkların derbiler hariç 200 kişiyi görmesi mucize. bir futbol maçı bileti fiyatına basket maçına gider-gelir, içeriye girer, üstüne bir yemek yersiniz. ha ertesi gün nasıl geçirdik basketbolu geliştirenler derneğine tarzı muhabbet yapamazsın ama....

    neyse...
  • 742
    avrupa'nın en büyüğü olduğu 2014 nisan'ından bu yana günden güne eritilmiş, oyuncuları dağıtılmış, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş ve her köşesi dahili bedbahtlar tarafından bilfiil işgal edilmiş güzel takım, güzide takım. 10 şubat 2016'da abdi ipekçi'de fenerbahçe'ye karşı alınan yenilgi yeni bir çöküşün başlangıcı olacak gibi geliyor bana. ekrem hoca'nın tepesinde dolanan akbabaların eline güzel bir fırsat geçti ve hocayı köşeye kıstırdılar. allah hocamızın yardımcısı olsun, unutmasın ki arkasında biz varız. inşallah bizi bırakmaz, inşallah takımımızı başsız komaz.

    ama koyarsa da bişey demeye hiçbirimizin hakkı yok çünkü dediğim gibi, her sene küçültüldü avrupa şampiyonu takım. adam çeker giderse kimse bişey diyemez.
  • 743
    yavaş yavaş pestili çıkmakta olan takım. bu pestili çıkmak da kondüsyondan ziyade psikolojik anlamda yaşanan bir olay. takımın her maçını izledikçe bunu günden güne fark ediyor insan. herkes birşeyler yapmaya çalışıyor ama olmuyor. bu sezon takımın oynadığı maçların neredeyse hepsi hakkında sözlüğe ilk girişi yapan biri olarak, bu kadarı bile beni yormaya yetiyor neredeyse; durum o kadar acıklı. yılbaşı gecesi bile maça çıkacak kadar ciddi bir fikstür yükü var takımın üzerinde. birbirini yedekleyen ışıl ve nuria ikilisi, biraz cansu biraz da petra dışında bench desteğimiz yok. loyd dışında yırtıcı, parçalayıcı, kritik anlarda rakibin gardını düşürebilecek bir "winner"imiz yok, onun gününde olamadığı maçlarda birilerinin süpriz bir katkı yapması gerekiyor. bu da bariz kalibre farkı olan rakiplerle oynananlar dışındaki maçları kazanmanın formülünü her maç 40 dakika aynı konsantrasyonla savunma yapmaya bağlıyor. bu da hiç kolay değil. bu takımı büyük bir "aşk"la izleyen ben bile bazen ekran başında kimin sayı attığını algılamayacak kadar kopabiliyorum maçtan, bizim takımın böyle oynama lüksü neredeyse sıfır dakika bu sezon. hocayla federasyon arasındaki soğuk savaş zaten apayrı ve motivasyon kırıcı bir olay. üstelik bu takımın birkaç hatalı düdüğü değil, çoğu maçta bir kritik atağı bile "cover" edebilecek gücü yok malesef.

    kontrolünü yitirmiş zat bile kalkıp rusya'da final maçını izlerken, maç sonu soyunma odasına inip oyuncularını alnından öperek teselli ederken; koltuk savaşları arasında 5 dakika son periyodu izlemeyi lütfedip ilgi gösterdiğini sanan, daha da trajiği maç öncesi "ne olur final maçı" diye uzatılan mikrofona hararetle gelecek sezon yapılacak küçülmeyi anlatan bir insanlar topluluğunun ilgisizliğinden bahsetmek bile istemiyorum artık. bir sorumlu yönetim kurulu üyesi, bir menejer dışında arayıp soranın olmadığı.....

    ne bileyim be işte...
    sakat hamit'in yattığı yerden aldığı parayı tartışalım biz. o daha bi laf sokmalı, stres atmalı falan; di mi?
  • 748
    takip ettiğim son 8-9 senelik periyotta, ne zaman gaza basıp yukarı çıkmaya çalışsa anında yönetim eliyle baltalanan dünyanın en güzel takımı.

    2007-2008 sezonunda hiç kupa almadan takip eden taraftarı mest eden bir kadro vardı. belki de tarihin en güze kupasız sezonlarından biriydi. ertesi sene zafer kalaycıoğlu vakasına şahit olundu. sıçıp sıvayan futbol takımının "kadıköy'de uefa finali" yolunda ümit vermemesinden sebep fazla hırpalanmadı. skib bıraktı faciası sonrası üst üste gelen galibiyetler ve sonunda alınan kupa yönetimin elini uzun bir süre rahatlattı...

    o kupanın acısı(!) yıllarca çıkarıldı; gereksiz yere şişirilmiş kadrolar, çapsız çupsuz hocalar, galatasaray geleneği(!) entrikalar... düdüklerle çalınan kupaları saymıyorum bile; zaten sahipsizlik ve ilgisizlik konu galatasaray olunca lafı bile edilemeyecek kadar sıradanlaşmış hadiseler...

    sonra o rüya gibi sezon, biri finalde fenerbahçe'yi yenerek kazanılan avrupa'nın en büyük kupası dahil 3 kupa... kupa finalinden 2-3 saat önce televizyon yayınlarında "biz seneye şubeyi küçülteceğiz" diyen bir zihniyete rağmen alınan üç kupa... kaçırılan yıldızlar, parası ödenmeyince çareyi gitmekte bulan oyuncular. yine de herşeye rağmen yüreğiyle bir şampiyonluk daha kazanan bir takım...

    ve 2015-2016 sezonu...

    türkiye'de çoğu organizasyonda kazananı organizatörler belirler. türk spor tarihi federasyon eliyle şampiyonluğun verildiği her branştan nice sezonla doludur.
    ancak bir takımın yönetim kurulu tarafından göz göre göre bu derece sabote edildiği başka bir sezon bulmak pek mümkün değildir...

    töreniz, geleneğiniz, kol kırılınca içinde kalan yeniniz, pilavınız, adanız, rivanız batsın...

    (bkz: bu takımla uğraşanın çocuğu olmaz)
App Store'dan indirin Google Play'den alın