15
(bkz: 19 eylül 2012 manchester united galatasaray maçı)
annem aort anevrizması geçirmişti, hastaneydi, atlattı demişti doktorlar. doktorlara büyük saygım vardır. ama tıpkı öğretmenlik gibi, herkesin yapabileceği bir meslek değildir diye düşünürüm. annemi taburcu edeceklerini söylediler. bu maçı hatırlayanlar bilir; olmayınca olmuyor tarzında bir maçtı. 20 eylül'de taburcu oldu annem. içimde kötü bir his vardı. annem eve gitti. ben ankara'daydım. babam gelmeyin demişti. hata etmiştim. telefonda konuştuk. ankara'da tedavisine nasıl devam edeceğimizi konuşmuştuk. ben hazırlıkları yapıyordum. denizli'den milas'a dönüyorlardı babamla. onları almak üzere yola çıktım. sivrihisar'da durduk abimle. benim arabayla gidiyorduk. içimde kötü bir his vardı. babamı aradım. sesi sanki uzay boşluğundan geliyormuş gibiydi. uçağa bile binebilir dedikleri annem eve gelince duşa girmiş; duşta hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. ambulans gelmişti ama hükümetin politikaları gereği ambulansta doktor yoktu. acil müdahale teknikeri mi diyorlar her neyse, onlar vardı. müdahale edememişlerdi. iki saat önce konuştuğum annem, artık bu dünyada değildi. dava açmak istedik. başka canlar yanmasın, başka evlatlar ağlamasın istedik. soruşturmaya izin verilmedi. doktorlar ceza almadı. evde vefat ettiği için 40 yıllık eşi, babam, jandarmaya ifade vermek zorunda kaldı. ben verdim toprağa ellerimle annemi. her ölüm erkendir acıdır biliyorum, iyi bilirim, çocukluk arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmiş biri olarak iyi bildiğimi zannederdim. ama ihmalle insanın annesini kaybetmesi, en büyük yıkımdı benim için. sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. sonra başka güzel şeyler de olmadı değil hayatımda; ama hep eksik oldu. sanki içimden bir ip, beni göklere bağlamıştı. ölümü anlamak bir tarafa, nasıl bir ülkede yaşadığımı, ki adına ne kadar yaşamak denilirse, en iyi o zaman anladım. bazen parti reklamlarını görüyorum; hastanelerde sıra beklemiyorum artık falan diye; canım acıyor. ben 30 yıllık annemi kaybettim yok yere ona mı üzüleyim, babam 40 yıllık eşini kaybetti ona mı üzüleyim bilmiyorum.
maçı çok sonra açtım bir yerlerden izledim.
bazen olmayınca olmuyor. burası boktan bir doğu ülkesi. olabildiğince mutlu olmaya çalışmak lazım. üzerimizde emeği olanları mutlu etmeye çalışmak, onları kırmamak lazım. çünkü buralarda "belki yarını göremem" bir deyim değil; bir gerçeklik. gerisi gerçekten boş. bunu niye yazdım peki? benim gibi öğrenmeyin isterim ama bir ucundan değmemesi mümkün değildir buralarda.
seninkiler yine yenilmiş demişti telefonda pamuk ellim. son konuşmamızda bile galatasaray geçmişti bir şekilde. kazanınca bizimkiler derdi kaybedince sizinkiler :) öyle işte. kaybediyoruz hâlâ. afyon'daki patlamada ölen çocuklara ağlamıştı birkaç gün önce. en azından diyorum şu kabus günleri görmüyor. mustafa kemal'le kahve-sigara yapıyordur. allah'ın şaşmaz adaletine emanet hiç değilse. ve tabii, bir gün kavuşacağız nasılsa.
bu bir demdir gelir geçer nasılsa...
annem aort anevrizması geçirmişti, hastaneydi, atlattı demişti doktorlar. doktorlara büyük saygım vardır. ama tıpkı öğretmenlik gibi, herkesin yapabileceği bir meslek değildir diye düşünürüm. annemi taburcu edeceklerini söylediler. bu maçı hatırlayanlar bilir; olmayınca olmuyor tarzında bir maçtı. 20 eylül'de taburcu oldu annem. içimde kötü bir his vardı. annem eve gitti. ben ankara'daydım. babam gelmeyin demişti. hata etmiştim. telefonda konuştuk. ankara'da tedavisine nasıl devam edeceğimizi konuşmuştuk. ben hazırlıkları yapıyordum. denizli'den milas'a dönüyorlardı babamla. onları almak üzere yola çıktım. sivrihisar'da durduk abimle. benim arabayla gidiyorduk. içimde kötü bir his vardı. babamı aradım. sesi sanki uzay boşluğundan geliyormuş gibiydi. uçağa bile binebilir dedikleri annem eve gelince duşa girmiş; duşta hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. ambulans gelmişti ama hükümetin politikaları gereği ambulansta doktor yoktu. acil müdahale teknikeri mi diyorlar her neyse, onlar vardı. müdahale edememişlerdi. iki saat önce konuştuğum annem, artık bu dünyada değildi. dava açmak istedik. başka canlar yanmasın, başka evlatlar ağlamasın istedik. soruşturmaya izin verilmedi. doktorlar ceza almadı. evde vefat ettiği için 40 yıllık eşi, babam, jandarmaya ifade vermek zorunda kaldı. ben verdim toprağa ellerimle annemi. her ölüm erkendir acıdır biliyorum, iyi bilirim, çocukluk arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmiş biri olarak iyi bildiğimi zannederdim. ama ihmalle insanın annesini kaybetmesi, en büyük yıkımdı benim için. sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. sonra başka güzel şeyler de olmadı değil hayatımda; ama hep eksik oldu. sanki içimden bir ip, beni göklere bağlamıştı. ölümü anlamak bir tarafa, nasıl bir ülkede yaşadığımı, ki adına ne kadar yaşamak denilirse, en iyi o zaman anladım. bazen parti reklamlarını görüyorum; hastanelerde sıra beklemiyorum artık falan diye; canım acıyor. ben 30 yıllık annemi kaybettim yok yere ona mı üzüleyim, babam 40 yıllık eşini kaybetti ona mı üzüleyim bilmiyorum.
maçı çok sonra açtım bir yerlerden izledim.
bazen olmayınca olmuyor. burası boktan bir doğu ülkesi. olabildiğince mutlu olmaya çalışmak lazım. üzerimizde emeği olanları mutlu etmeye çalışmak, onları kırmamak lazım. çünkü buralarda "belki yarını göremem" bir deyim değil; bir gerçeklik. gerisi gerçekten boş. bunu niye yazdım peki? benim gibi öğrenmeyin isterim ama bir ucundan değmemesi mümkün değildir buralarda.
seninkiler yine yenilmiş demişti telefonda pamuk ellim. son konuşmamızda bile galatasaray geçmişti bir şekilde. kazanınca bizimkiler derdi kaybedince sizinkiler :) öyle işte. kaybediyoruz hâlâ. afyon'daki patlamada ölen çocuklara ağlamıştı birkaç gün önce. en azından diyorum şu kabus günleri görmüyor. mustafa kemal'le kahve-sigara yapıyordur. allah'ın şaşmaz adaletine emanet hiç değilse. ve tabii, bir gün kavuşacağız nasılsa.
bu bir demdir gelir geçer nasılsa...