• 259
    ne zaman ki - bunlar ne, bunlar çocuk filan değil diyebileceğim oyuncular çıkacak o zaman alt yapının doğru işlediğine, gerçekten ürün verdiğine inanacağım. demem o ki maalesef ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar altyapıdan gelen çoğu oyuncunun fiziksel özellikleri istenen seviyeye ulaşmamış oluyor. zaten bizde motto bu çocuk çok yeteneklidir, bilekleri çok yumuşaktır. tamam çocuğun bilekleri yumuşak ama kendi de yumuşak *.bu çocuk çok güçlüdür, kolay kolay yıkılmaz pek çıkmıyor bizde. sanırım bu alandaki çalışmalar biraz atlanıyor. futbolcu fiziği denen bir şeyin az çok var olduğuna inanıyorum: (bkz: yasin öztekin). örneğin emre çolak, telles gibi oyuncularımıza bakınca aklıma tek gelen * vitaminsizlik oluyor. örneğin koray'da genç ama sırıtmıyor. semih bir defans oyuncusuna göre hala yeterli olmasa da üzerine koydu bu konuda. malum artık futbolda güç ve dayanıklılık çok daha ön planda ve 11'de yer bulabilmek için genç oyuncuların yetenekleri kadar fiziksel özelliklerinin de belirli bir noktaya ulaşmış olması şart.

    united forması ile ilk çıktığı ilk resmi maçında fenerbahçe karşısında * hattrick yapan 18 yaşındaki rooney:

    http://i.imgur.com/h0CQaeG.jpg
  • 260
    altyapıda başarılı olmayı, oynadığı ligde (paf ligi, u21 vs.) lider ve şampiyon olmak, gol kralı çıkarmak olduğunu zanneden ve üstüne bununla da "resmen" övünen kafa olduğu sürece sadece görüntüden ibaret oluyor.

    mesela;
    https://www.facebook.com/...hp?v=916603395065023

    sen her sene bir veya iki tane a takımda oynayabilecek, senin a takımında oynamasa da profesyonel olarak ligde oynama potansiyeline sahip, dolayısıyla satıp veya kiralayıp maddi gelir elde edebileceğin kaç oyuncu çıkarıyorsun onu söyle bana. oynadığın ligde şampiyon olma kardeşim, istersen sonuncu ol ama böyle oyuncular ver bana. asıl başarı budur.

    halen bu şuur oturmamışsa altyapıda, ancak bi'kaç dakikalık malzeme çıkar televizyonuna altyapından, o kadar. sonra paylaşırsın sosyal medyada, gelsin like'lar.

    zamanında kendi takımının iskeletini oluşturan, dünya çapında yıldız oyuncuları çıkarmakla kalmayıp, ligde de bir sürü takıma oyuncu gönderen galatasaray altyapısı şimdi kendi takımına bir oyuncu dahi ver(e)miyor.

    belki de veriyordur. sinan gümüş diye bir oyuncu var mesela. adam bağırıyor resmen ben bu takımda oynarım diye. fırsat bulduğunda bunu da gösteriyor ama a takıma alınmıyor. sonra gidip transferler yapılıyor, bi'para akışı oluyor haliyle, para akıyorsa birileri "kazanıyor" filan. karışık işler bunlar yani.
  • 265
    galatasaray altyapısı her zaman yaş grubunun en yetenekli isimlerinin en azından bir kısmına sahip olmuştur. şimdi bu konuda iki eleştiri var, birincisi madem o kadar iyiler, neden as takıma alınmıyorlar. ikinicisi madem o kadar iyiler, neden gittikleri takımlarda ortalığı kasıp kavurmuyorlar.

    birinciden başlayalım.

    galatasaray özellikle 2000 sonrası bildiğin askeriyedeki dönemcilik mantığı oluşan bir yapıya büründü. tabiri caizse, abilerinden kardeşlerine fırsat kalmıyor. en basitinden bu sezonki sinan gümüş ve bir önceki sezondan hüseyin altuğ taş örneklerini verebiliriz. hüseyin altuğ taş iki sezon önce altyapıda kırılmadık gol rekoru bırakmadı, fakat bir maçta bile şans bulamadı abileri yüzünden. bu sadece teknik direktör değil, oyuncular arasında da süregelen bir yapının ürünü. hep sıranı bekle dendi bu çocuklara, hep kaybedildi bu çocuklar. çünkü o sıra aydın abilerinden sabri abilerinden yekta abilerinden umut abilerinden bir türlü gelmedi onlara. en basitinden sinan gümüş bu sezon 3-0 lık manisa rövanşında , ne bileyim son rize maçında bile formayı kapamadı. niye? çünkü sırasını beklemesi lazım.

    ikincisinden devam edelim. madem bu kadar iyiler neden gittikleri takımlarda patlama yapamıyorlar.

    bu aslında daha basit açıklaması, dondurmacıya gittin. bir 10 liralık dondurmalar var top top, bir de 2 liralık. bir de yeni çıkmış hani çok güzel olabileceği düşünülen 5-6 liralık dondurmalar var.

    sen bu 5-6 liralık dondurmayı 10 liralık topların arasına karıştırırsan, o dondurmanın tadı daha lezzetli olur, ama sen 2 liralık dondurmanın arasına koaysan o dondurmayı, tadı o ucuz dondurma kabının içinde bozulur gider.

    o yüzden altyapıyı kapatmayıp, altyapıya yapılan haksızlıkları engellemektir çözüm. fakat takımın abileri buna izin vermiyor işte.
  • 270
    seneler oldu aklımdan çıkmaz, şimdi tv'de beşiktaş başkanı fikret orman konuşurken yine aklıma geldi bu sefer yazayım dedim. altyapıdan yetişen oyuncuların önemiden bahsetti bi'ara. düşünün ki; koskoca kulübün başkanı bile yönettiği futbol kulübünün bel kemiğinin altyapısı olduğunun öneminin farkına değil.

    bundan kaç sene önceydi tam hatırlamıyorum ama sanırım altı, yedi sene belki biraz daha fazla olmuştur. istanbul dışında yaşayan bir akrabamızın oğlu (denizcan) galatasaray'ın seçmeleri için başvurmuş, kulüp de kendisini çağırmış. yaşadığı şehrin futbol takımının kendi yaş grubunda lisanslı oynuyor kendisi, yaşına göre boyu uzun ve atletik yani iyi bir fiziği var ve bunun yanında top tekniği de gayet iyi.

    kendisine verilen tarihte seçmeler için hagi ve ultraslan ile florya'daydık. yanılmıyorsam haftasonu idi ve sabah 9.00'da orada olmamız belirtiliyordu. alt kapıdan girip bekleme alanına geldik. saat 10:00 civarı adayların ve ailelerin ayrılması istendi. futbolcu adaylarını paf takımının maçları oynadığı sahanın tribünlerine götürdüler ve orada hazırlandıktan sonra yaş, fizik vb. şekilde gruplara ayırdılar. o tribün kaç kişi alır bilmiyorum ama tamamen dolmuştu.

    bi'tribün futbolcu adayı ki, zaten orada gözlemlediğimiz kadarı ile seçmelere katılanların büyük bir kısmı ilçelerdeki galatasaray futbol okullarından gelmekle beraber münferit olarak istanbul içinden ve dışından gelenlerin sayısıda az değildi.

    buraya kadar her şey normaldi ama ne zaman ki adaylar gruplar halinde gelmeye başlayınca yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. zira hala ben de anlayabilmiş değilim. florya'yı bilenler daha net anlayacaktır; sadece tv'den görebilmiş olanlar için anlatmak gerekirse, paf takımının maçlarını oynadığı çim sahanın (hani şu olaylı fener maçı vardı, kavga, gürültü vs.) hemen alt tarafında suni çim sahalar var. mahalle aralarındaki halı sahalar gibi. orada ağlar ile üç, beş ufak saha oluşturulmuş. gelen grup iki takım halinde bir halı sahanın yarısında bir maç, diğer yarı sahada da bir başka bir maç yaptırılmak sureti ile seçiliyor. aynı kısa sürede dört takım izliyorlar yani.

    bundan yıllar öncesini hatırladım, bizim mahallenin henüz amatör olmayan takım seçmelerinden, şimdinin amatör takım seçmelerine kadar gördüğüm, yaşadığım bir çok şeyi hatırladım ki bahsettiğim şaşkınlığımın sebebi de o zaten. amatör kümede bi'seçmeye katılsa en azından çocuğa bir fırsat sunmuş oluyorsunuz. her ne kadar yeteneği olsa da ilk fırsatta çuvalladığını düşünün. azimli bir çocuk ise biraz zorlayarak ikinca hatta üçünü fırsatı da bulabiliyor ki, zaten o süreçte de oyuncu kendini belli ediyor. florya'da yapılan ise çocuğa sadece bir şans vermek. ufacık bir şans. fırsat bile değil.

    o gün haliyle bir çok maç ve oyuncu izledik, açıkçası ben o seçmeleri düzenleyenlerin ne aradığını halen çözemedim. o kadar adam içinden direk messi, ronaldo arıyor gibiydiler. tabii çıtayı bu kadar yüksek tutmaları güzel bi'şey ama biraz da gerçekçi olmak lazım.

    şaka bi'yana; o gün orada seçmelere kaç aday katıldı bilemiyorum ama o tribünün sayısından siz bir tahminde bulunun artık, galatasaray altyapısında oynayacak oyuncuları değil oynayamayacak oyuncuları seçme yoluna gitselerdi çok daha kolay olurdu. zira çocukların hemen hepsi futbolu biliyor. temeli almışlar; topa vurmayı, top durdurmayı, pas vermeyi ve mevkilerine göre pozisyon almayı öğrenmişler. ancak aynı yaş grubunda da olsa öncelikle fiziksel özellikler başta olmak üzere bazı yetenekleri (top sürme, şut, adam geçme vb.) genel ortalamanın bariz üzerinde olan ve o gün orada o hengamenin içinde kısa sürede bunu gösterebilenler (az sayıda, kontenjan) seçiliyor ki, onu zaten biz dahil kenarda maçı izleyen herkes görebiliyor. peki ya seçilemedin diye gönderdiğin toplam adayın %90'dan fazla sayıdaki aday?

    hadi hiç bi'şey bilmiyorsun diyeceğim ama bu işi bildikleri için orada olduklarına göre bunu diyemem ama en azından bi'sisteminiz, bi'planınız olsun arkadaş. oraya o kadar oyuncu gelmiş ve gelmeye de devam ediyor. hepsi ciddi derecede potansiyel. tek yapman gereken alıp, işlemek. yani takım idmanları dışında bireysel olarak devamlı çalıştırmak. bu da "iş" demek. adam da uğraşmıyor. ama şimdi söyleyebilirim; hadi bilgisayar konusunda hiç bi'şey bilmiyorsun. aç ordan bi'excel tablosu, ona da gerek yok, "var mı la aranızda bilgisayardan anlayan?" diye sorsan hepsi uzmanı olmuş zaten. bir seçme döneminde başvuran tüm oyuncuların detaylı bir kaydını tut. basit bir futbolcu veritabanı hazırla. başvuruları istanbul dışından gelenler başta olmak üzere sınıflandır ve seçmeleri belli bir zaman dilimine yay. her hafta sonu en azından adamın normal sahada, normal kurallarla oynanan bir maçını izle. ilk kararını ona göre ver. diğer kalanları seçilemediniz diyip evine yollamak yerine, hocalarımız tekrar görmek istiyor, bi'kaç maçını daha izleyecekler ve bu sürede geliştimesini istedikleri özelliklerini belirten bir program ve tarih verip, en yetenekli olanına göre yeniden çağır. orda yeniden seç kalanları bir daha çağır en azında bi'kaç maçını izle, gelişimini takip et. sonra karar ver. ihtiyacın olan insan kaynağı haddinden fazla. sana da zaten insan lazım. yaptığın tüm iş direk bir insanla, ona ne verdiğin, nasıl bir eğitim verdiğinle ilgili.

    çalışmayı sevmeyen bi'milletiz sonuçta, bekliyoruz ki hep hazır gelsin. o nedenle bu kulübü bugünlere getiren asıl damarı kurutup, hazır gelen ve her an değişebilecek (yayın, sponsor, kombine, mağaza vs.) paralarla da beceremeyip, üstüne bi'ton krediyle, borçla yönetmeye çalışıyoruz kulübü. ama olmuyor. senelerdir aynı şey ve halen de olmadığını anlayamamışız ya da kulüp yönetiminde doğrudan dolaylı olarak etkisi olan kişiler için konuşuyorum, işlerine gelmemiş.

    ondan sonra sabahta akşama hep aynı muhabbet.
    "galatasaray'ın borcu 1560 milyon dolar, 3780 milyar avro, 12630 trilyon tl", "futbol a.ş. zarar etti", gsray yükseldi" . "riva arazisini nasıl yiyek" , "adayı yedi ya adamlar".

    ne bileyim arkadaş. varya bi'atasözü, ya ben hesap bilmiyorum ya da bunlar hiç kötek yememiş. başka da bi'şey diyemiyorum. sadece bir hayalim var. * onun için de iki valiz dolusu avro, pound, usd başta olmak üzere değerli taş ve mücevherata ihtiyacım var ki o da ben de yok.

    o nedenle konuşmuyorum. susuyorum.

    ha bu arada bizim denizcan'da kazandı seçmeleri sonra orduspor altyapı seçmelerine girdi onu da kazandı ama gitmedi. sonra müzisyen olmaya karar verdi. konservatuar filan sanatçı olacak yani.
  • 271
    reklamı çok iyi yapılan ancak yetersiz olan altyapımızdır. yetenekli çocukları bulmak altyapı organizasyonunun ilk ve bence en kolay adımı. zaten "galatasaray" markası mıknatıs gibi en yetenekli çocukları bünyesine çeker. altyapıyı başarılı kılacak olan bu çocukları fiziksel, mental ve taktiksel olarak 17-18 yaşında a takımda oynayacak şekilde hazırlayabilmek. altyapıdan çıkan en önemli oyuncu olan arda turan bir röportajında hem fizik, hem de taktiksel olarak kendisini atletico madrid'de geliştirdiğini söylemişti. bana göre kendi jenerasyonunun belki de dünyada ki en yetenekli isimlerinden emre çolak 24 yaşına geldi, hala taktiksel ve mental olarak iyi durumda olmadığı için yedeklikten öteye geçemiyor.

    futbolcularda fiziksel yeterlilik yok, taktiksel bilgi yok, mental olarak üst düzey yarışmalara hiç hazır değil, peki ne işe yarıyor bizim altyapı? seçmelere gelen çocuklar arasında en yetenekli olanları ve torpilli olanları alıp, gerisini gönderiyorlar. bizim altyapı bursa altyapısından, gençler altyapısından farklı olarak hangi eğitimleri veriyor da bu kadar reklamı var?

    bence parası neyse verip bir alman takımının altyapı hocalarını olduğu gibi transfer edelim. belki o zaman anlarız bu adamların nasıl futbolcu yetiştirdiklerini.
  • 272
    altyapının başına olduğu gibi alman bir ekip getirmek lazım. en küçüklerden a takımın bir önceki durağına kadar bütün oyuncuları onlara emanet edelim. ayrıca alt yapıya gelen oyuncuların eğitim süreçlerini de takip edip mümkünse masraflarını karşılayalım. eğitim ve altyapının koordineli bir şekilde ilerlemesi için profesyonel olarak yapılacak ne varsa yapalım. mesele oyuncuların yetenekleri değil bu oyuncuların yeteneklerinin tımar edilememesi ve görgüsüz ve şımarık bir biçimde büyümeleri.

    edit: bir üstteki entry'de alman hoca kısmını sonradan gördüm. aklın yolu bir işte.
  • 273
    milli eğitim sistemimize çok benzettiğim bir yapı. terim döneminde sorumluları hocaları değişir, mancini gelir yine sil baştan yapılır bütün sistem, hamza hoca gelir yine sistem silbaştan. böyle istikrarsızlık ve kulübün o günkü teknik direktörüne odaklı sistemde o çocukların iyi birer futbolcu olmalarını beklemek çok zor. bi kere alt yapı kulübün teknik direktöründen bağımsız bir yapı olmalı. sen rijkaard'ı da getirsen hamza hamzaoğlunu da getiren bu durum senin alt yapını etkilememeli. oranın ayrı bir sistemi olmalı ve tıkır tıkır işlemeli. o alt yapının başındaki hoca hamza yönetim değişirse yeni yönetim bizi gönderir, hamza kovulursa yeni gelen hoca bizi kovudur vs tarzı şeyler düşünmemeli. ama sistem düşündürüyor
  • 274
    hani bazen sistem hocaları getiriyoruz ya takımın başına, sonra onlar 25 yaşındaki türk futbolcuları normal olarak eğitemeyip takımdan gönderiliyor falan. neden bu sistem olayını altyapıda denemiyoruz? koy altyapının başına almanları, hollandalıları. 6,7 yaşından itibaren ekol eğitimi alan genç futbolcular olsun. sürekli oyuncu alıyoruz, bir türlü oyuncu satamıyoruz. türklerin sisteminden bir halt olmayacağı çok belli değil mi zaten?
App Store'dan indirin Google Play'den alın