seneler oldu aklımdan çıkmaz, şimdi tv'de beşiktaş başkanı fikret orman konuşurken yine aklıma geldi bu sefer yazayım dedim. altyapıdan yetişen oyuncuların önemiden bahsetti bi'ara. düşünün ki; koskoca kulübün başkanı bile yönettiği futbol kulübünün bel kemiğinin altyapısı olduğunun öneminin farkına değil.
bundan kaç sene önceydi tam hatırlamıyorum ama sanırım altı, yedi sene belki biraz daha fazla olmuştur. istanbul dışında yaşayan bir akrabamızın oğlu (denizcan) galatasaray'ın seçmeleri için başvurmuş, kulüp de kendisini çağırmış. yaşadığı şehrin futbol takımının kendi yaş grubunda lisanslı oynuyor kendisi, yaşına göre boyu uzun ve atletik yani iyi bir fiziği var ve bunun yanında top tekniği de gayet iyi.
kendisine verilen tarihte seçmeler için
hagi ve
ultraslan ile florya'daydık. yanılmıyorsam haftasonu idi ve sabah 9.00'da orada olmamız belirtiliyordu. alt kapıdan girip bekleme alanına geldik. saat 10:00 civarı adayların ve ailelerin ayrılması istendi. futbolcu adaylarını paf takımının maçları oynadığı sahanın tribünlerine götürdüler ve orada hazırlandıktan sonra yaş, fizik vb. şekilde gruplara ayırdılar. o tribün kaç kişi alır bilmiyorum ama tamamen dolmuştu.
bi'tribün futbolcu adayı ki, zaten orada gözlemlediğimiz kadarı ile seçmelere katılanların büyük bir kısmı ilçelerdeki galatasaray futbol okullarından gelmekle beraber münferit olarak istanbul içinden ve dışından gelenlerin sayısıda az değildi.
buraya kadar her şey normaldi ama ne zaman ki adaylar gruplar halinde gelmeye başlayınca yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. zira hala ben de anlayabilmiş değilim. florya'yı bilenler daha net anlayacaktır; sadece tv'den görebilmiş olanlar için anlatmak gerekirse, paf takımının maçlarını oynadığı çim sahanın (hani şu olaylı fener maçı vardı, kavga, gürültü vs.) hemen alt tarafında suni çim sahalar var. mahalle aralarındaki halı sahalar gibi. orada ağlar ile üç, beş ufak saha oluşturulmuş. gelen grup iki takım halinde bir halı sahanın yarısında bir maç, diğer yarı sahada da bir başka bir maç yaptırılmak sureti ile seçiliyor. aynı kısa sürede dört takım izliyorlar yani.
bundan yıllar öncesini hatırladım, bizim mahallenin henüz amatör olmayan takım seçmelerinden, şimdinin amatör takım seçmelerine kadar gördüğüm, yaşadığım bir çok şeyi hatırladım ki bahsettiğim şaşkınlığımın sebebi de o zaten. amatör kümede bi'seçmeye katılsa en azından çocuğa bir fırsat sunmuş oluyorsunuz. her ne kadar yeteneği olsa da ilk fırsatta çuvalladığını düşünün. azimli bir çocuk ise biraz zorlayarak ikinca hatta üçünü fırsatı da bulabiliyor ki, zaten o süreçte de oyuncu kendini belli ediyor. florya'da yapılan ise çocuğa sadece bir şans vermek. ufacık bir şans. fırsat bile değil.
o gün haliyle bir çok maç ve oyuncu izledik, açıkçası ben o seçmeleri düzenleyenlerin ne aradığını halen çözemedim. o kadar adam içinden direk messi, ronaldo arıyor gibiydiler. tabii çıtayı bu kadar yüksek tutmaları güzel bi'şey ama biraz da gerçekçi olmak lazım.
şaka bi'yana; o gün orada seçmelere kaç aday katıldı bilemiyorum ama o tribünün sayısından siz bir tahminde bulunun artık, galatasaray altyapısında oynayacak oyuncuları değil oynayamayacak oyuncuları seçme yoluna gitselerdi çok daha kolay olurdu. zira çocukların hemen hepsi futbolu biliyor. temeli almışlar; topa vurmayı, top durdurmayı, pas vermeyi ve mevkilerine göre pozisyon almayı öğrenmişler. ancak aynı yaş grubunda da olsa öncelikle fiziksel özellikler başta olmak üzere bazı yetenekleri (top sürme, şut, adam geçme vb.) genel ortalamanın bariz üzerinde olan ve o gün orada o hengamenin içinde kısa sürede bunu gösterebilenler (az sayıda, kontenjan) seçiliyor ki, onu zaten biz dahil kenarda maçı izleyen herkes görebiliyor. peki ya seçilemedin diye gönderdiğin toplam adayın %90'dan fazla sayıdaki aday?
hadi hiç bi'şey bilmiyorsun diyeceğim ama bu işi bildikleri için orada olduklarına göre bunu diyemem ama en azından bi'sisteminiz, bi'planınız olsun arkadaş. oraya o kadar oyuncu gelmiş ve gelmeye de devam ediyor. hepsi ciddi derecede potansiyel. tek yapman gereken alıp, işlemek. yani takım idmanları dışında bireysel olarak devamlı çalıştırmak. bu da "iş" demek. adam da uğraşmıyor. ama şimdi söyleyebilirim; hadi bilgisayar konusunda hiç bi'şey bilmiyorsun. aç ordan bi'excel tablosu, ona da gerek yok, "var mı la aranızda bilgisayardan anlayan?" diye sorsan hepsi uzmanı olmuş zaten. bir seçme döneminde başvuran tüm oyuncuların detaylı bir kaydını tut. basit bir futbolcu veritabanı hazırla. başvuruları istanbul dışından gelenler başta olmak üzere sınıflandır ve seçmeleri belli bir zaman dilimine yay. her hafta sonu en azından adamın normal sahada, normal kurallarla oynanan bir maçını izle. ilk kararını ona göre ver. diğer kalanları seçilemediniz diyip evine yollamak yerine, hocalarımız tekrar görmek istiyor, bi'kaç maçını daha izleyecekler ve bu sürede geliştimesini istedikleri özelliklerini belirten bir program ve tarih verip, en yetenekli olanına göre yeniden çağır. orda yeniden seç kalanları bir daha çağır en azında bi'kaç maçını izle, gelişimini takip et. sonra karar ver. ihtiyacın olan insan kaynağı haddinden fazla. sana da zaten insan lazım. yaptığın tüm iş direk bir insanla, ona ne verdiğin, nasıl bir eğitim verdiğinle ilgili.
çalışmayı sevmeyen bi'milletiz sonuçta, bekliyoruz ki hep hazır gelsin. o nedenle bu kulübü bugünlere getiren asıl damarı kurutup, hazır gelen ve her an değişebilecek (yayın, sponsor, kombine, mağaza vs.) paralarla da beceremeyip, üstüne bi'ton krediyle, borçla yönetmeye çalışıyoruz kulübü. ama olmuyor. senelerdir aynı şey ve halen de olmadığını anlayamamışız ya da kulüp yönetiminde doğrudan dolaylı olarak etkisi olan kişiler için konuşuyorum, işlerine gelmemiş.
ondan sonra sabahta akşama hep aynı muhabbet.
"galatasaray'ın borcu 1560 milyon dolar, 3780 milyar avro, 12630 trilyon tl", "futbol a.ş. zarar etti", gsray yükseldi" . "riva arazisini nasıl yiyek" , "adayı yedi ya adamlar".
ne bileyim arkadaş. varya bi'atasözü, ya ben hesap bilmiyorum ya da bunlar hiç kötek yememiş. başka da bi'şey diyemiyorum. sadece bir hayalim var.
* onun için de iki valiz dolusu avro, pound, usd başta olmak üzere değerli taş ve mücevherata ihtiyacım var ki o da ben de yok.
o nedenle konuşmuyorum. susuyorum.
ha bu arada bizim denizcan'da kazandı seçmeleri sonra orduspor altyapı seçmelerine girdi onu da kazandı ama gitmedi. sonra müzisyen olmaya karar verdi. konservatuar filan sanatçı olacak yani.