her sezon başında olduğu gibi, bu sezonun başlamasına daha uzunca bir süre varken bile taraftar arasında farklı seslerin oluşmasına sebep olan konudur. taraftarız, bir de türk insanıyız, eleştirmezsek öleceğiz hastalığı da bağışıklık sistemimizi esir almış durumda. o zaman ne yapıyoruz, eleştiriyoruz. evet ne yapıyormuşuz, eleştiriyormuşuz. hep bir ağızdan son kez duymak istiyorum, ne yapıyormuşuz? e-leş-ti-ri-yor-mu-şuz! o zaman haydi eleştirelim. hem formaları hem de eleştirenleri eleştirelim.
her sezon başında, malumunuz üzere maçsız geçen günlerde sıkıntıdan patlıyoruz. transfer haberleri bekliyoruz, yöneticilerden biri bir müjde versin diye,
aptal kutusunda yüzyılın hastalığı olan zap furyasıyla ortalığı kasıp kavuruyoruz. zaplamak da bir yere kadar, hiçbir resmi kişi ya da yayın organından haber çıkmıyor. transfer zor iş çünkü. futbolcuyu ikna edersin, kulübü iş çıkarır; kulübü ikna edersin, karısı veya çocuğu inat eder; onları ikna edersin, kayınçosu sigortalı iş ister. velhasıl, bu liste böylece uzayıp gider. dolayısıyla transfer işi gecikir. bir süre sonra fanatik ve fotomaç'taki haberler, kolpa olduğu biline biline sözlükte paylaşılır. e sözlük ahalisi olarak sıcak yaz günlerinde içimizi serinletecek bir şiveps'e ve transfer dedikodusuna ihtiyacımız var. kendimizi ulubatlı hasan yerine koyup surlara bayrağı ilk diken olmak için başlığa saldırıyoruz. meğer ulubatlı olmaya hevesli ne çok insan varmış, bunu da görmüş oluyoruz. transfer dedikoduları da bir yere kadar, yalan olduğunu bile bile eleştiri yapmak ya da fikir yürütmek bir yere kadar. o zaman ne yapıyoruz, tabi ki formalara sarıyoruz. kısa süreliğine, egolarımızı forma tasarımlarını eleştirerek tatmin ediyoruz. işte o an başladığında, meyveler gaza geliyor.
şimdi efendim hatırlarsınız mutlaka, zira üzerinden çok zaman geçmedi, turuncu formayla başladı bu alternatif forma olayı. o zamana kadar genellikle bir beyaz, bir klasik parçalı bir de bunlara ek olarak sarıydı, siyahtı, şuydu, buydu alışkın olduğumuz bir forma. demek istediğim, renklerimiz olan sarı ve kırmızının dışına çok çıkmıyorduk forma renklerinde. bir turuncu forma geldi, o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. şöyle biraz hafızalarımızı tazeleyelim; turuncu forma çıkarılacağı haberleri geldiğinde, taraftarın büyük çoğunluğu olumsuz tepkiler verdi. turuncu nereden çıktı, bizim renklerimizin içinde turuncu mu var dendi. ama ne oldu, tepkilere kulak asılmadı ve bu forma alındı. çok da büyük ilgi gördü, bunu inkar edemeyiz. iki yıl öncesine kadar, pek çok taraftar üzerinde on yıllık formayla izliyordu maçları. hatta öyle ki, rahmetli başkanıız özhan canaydın'a oldukça eski bir formayı imzalatmak isteyen taraftar çıkmıştı meydana. rahmetli başkanımız da, malum taraftarımızı yeni bir forma alması için göndermişti, imzalamamıştı taraftarın getirdiği formayı. turuncu forma çıkınca, yıllardır orijinal forma almayan taraftarlar gidip forma aldı. o yıla kadar sarı-kırmızı olsun diye uğraşılan ali sami yen, bir anda turuncuyla kaplandı. demem o ki, turuncu forma büyük tepkilere rağmen çok olumlu satış rakamlarına ulaştı. hatta üretimden önce eleştirenler bile gidip, seve seve aldılar formayı. laflarını yememek için de, "sarıyla kırmızıyı karıştırınca turuncu oluyor hacı yeeeaaa" dedi beyzadelerimiz.
ha, şimdi çıkıp diyebilirsiniz ki "turuncu forma kewell ile özdeşleşti, o yüzden taraftar bu kadar çok sevdi bu formayı"; ben de derim ki, evet kewell bu formanın sevilmesine katkı sağlamıştır, amma ve lakin bu formanın sevilmesinin tek sebebi de kewell değildir. kabul edelim, seviliyor böyle şeyler. dünya değişirken yerinde saymaya direten herkes ve her şey gerilemeye mahkumdur. çevremize bakalım, bir şeyler değişiyor. dünya devi dediğimiz takımlar klasik formalarından vazgeçip bambaşka renkleri tasarımlarında kullanabiliyorlar. e biz neden yapmayalım? nedir bu değişime ayak direme çabası?
gelelim geçen yıla, mor formaya. yine sezon başında bir fırtına esti, kasırgalar çıktı, şimşekler çaktı, yıldırımlar düştü. yani gelenekselleşmiş meyveler gaza geldi etkinliği tekrarlandı. çok uzaklara gitmeye gerek yok, arama çubuğuna mor forma yazın ve çıkan birkaç entry'yi okuyun. galatasaraylılığından utandığını söyleyen biri çıktı bu ortamdan, sırf mor forma yüzünden. yahu biraz anlayış, biraz sabır. bir renk yüzünden galatasaray'dan ve galatasaraylılık'tan soğur mu bir taraftar? neyse efendim, mor forma için söylenenler; turuncu forma için söylenenlerle hemen hemen aynıydı. yine olumsuz tepkiler çoğunluktaydı, yine büyük bir eleştiri vardı. formalar tanıtılmadan önceki dönemler benzerlik gösterince, tanıtım sonrası yaşanan talebin benzerlik göstermesi de çok normal. yine benzer şey oldu, ali sami yen bu kez mor renge büründü. insanlar gidip forma aldı. hatta mor renk bu yılki store ürünlerine öyle malzeme çıkardı ki, kravatından gömleğine, atkısından tişörtüne her yerde kullanıldı. yeni ürünlerin tasarlanmasına olanak sağladı. insanların günlük hayatta rahatlıkla kullanabilecekleri ürünler satışa sunuldu, hatta talep sebebiyle sık sık stoklar tükendi. yani geçen yıl da hem galatasaray hem taraftar kazandı.
şimdi gelelim bu yıla. somon forma planı varmış diyorlar, olsun. yine aynı tepkiler, yine aynı eleştiriler var. sonuç da her zamanki gibi olacak, bunu biliyorum. yahu, büyük hayranlıkla izlediğimiz barcelona, annelerimizin bize
yavruağzı diye öğrettiği renkte forma üretti. futbolcular giydi, ben de bayıla bayıla "ulan ne formalar yapılıyor" dedim. pişman değilim, yine olsun yine derim. barcelona yapınca oluyor da, galatasaray yapınca mı olmuyor bu iş? çıkarsınlar arkadaşım; somon çıkarsınlar, pembe çıkarsınlar, eflatun, yeşil, turkuaz ne çıkarıyorlarsa çıkarsınlar. adam gibi bir tasarım yapıldığı sürece çok iyi de olur çok da güzel de olur taaam mı?
işin maddi boyutunu düşünürsek, kulüp store gelirlerinden elde ettiği kazancı artırıyor. bunu sağlayan şey de o beğenilmeyen forma renkleri. geçen yıl mor forma çıktığında, turuncu formayla ali sami yen'e gelen seyirci neredeyse yoktu. insanlar biliyor onun eski forma olduğunu, dolayısıyla kendisini yeni sezon forması almaya bir anlamda mecbur hissediyor. gidip parasını verip alıyor yeni formasını, hem o mutlu oluyor hem kulüp kazanç elde ediyor. e forma almaya gelince üç-beş tişörte bakıyor, havalar soğuyacak diye atkılara-eldivenlere bakıyor, eşine ya da sevgilisine hediye almak için aksesuarlara bakıyor vs. ürünler hakkında görsel olarak fikir edindikten sonra, gidip almak için önündeki tek engel maddi yeterlilik oluyor. onu da sağladığında gidip beğendiği ürünleri alıyor. yani tek bir formayla kalmıyor bu iş.
kadınları düşünelim mesela, ne kadar fanatik olursa olsun bir kadın sokakta sürekli formayla yürümek istemez. daha şık, daha kadınsı, daha renkli şeyler ister. satıştaki tişört çeşitliliği ne kadar fazlaysa, o kadar fazla sayıda kadın müşteri, dolayısıyla aynı oranda maddi gelir demektir bu iş. resmi giyinmek zorunda kalan beylerden bahsedelim mesela. adam takımının kravatını takmak istiyordur, ama üzerindeki gömleğe uydurabileceği bir takım kravatı bulamamıştır. çünkü öyle bir kravat üretilmemiştir. e sen üretirsen her şeye uyacak bir kravat, bununla kalmayıp gayet şık mor tonunda gömlekler üretirsen satış artar haliyle.
demem o ki sevgili sözlük okuru, olay sadece forma rengi olayı değildir. kapitalizmin büyük ölçüde esir aldığı dünyada ticari meselelere de önem vermek gerekiyor. hani hepimiz, her yıl forma alan insanlar olsak "üç kuruşa renkleri sattırmam" diyebiliriz; ama yok, yapmıyoruz bu dediğimi. şu alternatif renk olayı çıkmadan önce, en az üç-dört yıllık parçalı formalar giyiyorduk çoğumuz. şimdi bizi forma almaya zorlayan bir sebep var en azından. "hacı eski formayla gitmeyeyim maça, rezil olmayalım millete" düşüncesiyle store yolunu tutan insan sayısı hiç de az değil. o yüzden bırakın olumsuz eleştirileri, pembeymiş, kahverengiymiş bakmayın. gidin birer forma alın. alternatif renk almak zorunda değiliz hiçbirimiz, mis gibi parçalılar da duruyor orada.