• 1276
    önceden yazdım ofsaytı yerdim. şimdi yazarsam tam sırası sanırım, en beğenilen entrylerim arasına girecektir. *

    elano iyi savunma yapıyor kardeşim. en azından barıştan iyi savunma yapıyor, en azından ayhandan iyi top saklıyor, en azından mehmetten iyi pas atıyor * *

    bu takımın artık şu şablona bürünmesi lazım.

    --- x kişisi --- elano ---
    ----------arda-----------
    gio------------------keita
    ---------y kişisi----------
  • 1277
    evet iyi futbol oynamadık... öle takır takır top oynadığımız da söylenemez sene başından beri...

    sizi bilmem ama bu takım bana umut veriyo...
    o ışığı görüyorum kendi adıma.

    evet futbolcu isimlerine baktığımız zaman daha iyi performans beklememiz lazım.
    ama takım olmak kolay değil eksiklerimiz var özellikle orta sahada (biran önce barış-topal-sarp-ayhan dan kurtulmamız lazım).

    seneye, olmadı gelecek seneye bu takım tozunu atacaktır hem ligin hem avrupanın.
    biz bekleriz. ben beklerim en azından. hiç yapmadığımız bişey değil. umut olduktan sonra önemli değil gerisi...
  • 1278
    son iki deplasman maçında da yediği bütün goller bireysel hatalardan kaynaklanmakta,hatta sene başından bu yana yediği gollerin bir çoğu bireysel hatalardan oluşmakta.bunun sebebi ise özellikle deplasman maçlarında fazla gaza gelmiş rakip takım futbolcularından kaynaklanıyor.karşısında deli danalar gibi koşan rakip futbolcular olunca defans ve orta sahasındaki futbolcularının elleri ayakalarına dolaşmakta ve mütemadiyen sıçmaktadırlar.fakat ne hikmetse çivi çiviyi söker düsturuyla bu duruma isyan edip bir direnç gösterememekte.
  • 1279
    derbiyi kazanamadın diye
    şampiyonluk gitti zannetme
    üstünüzdeki forma güç verir size
    hakkını verin sadece

    ... fenerbahçe
    gelmeyecek mi samiyene
    ... boynumuzun borcudur
    33.(28.hafta) hafta yine

    demek istediğim futbol takımımızdır. sırf bunu yazmak için geldim, neler dönüyor sözlükte bilmiyorum ama yarın okurum sanıyorum. her ne kadar kişisel kızgınlıklarım olsa da* neticede arma için varız ve arma için seviyoruz. nasıl bu akşam üzdüyse beni bu arma*, aynı günün gündüzünde* sevindirmiştir. üzüldük ama olsun, canınız sağ olsun.. o armayı taşıdığınız sürece hep sizi seveceğim.
  • 1281
    türkiye süper ligi'nde kaç takım varsa hemen hemen hepsinin krizden çıkış senaryosunda bir numaralı sıradadır hep. beşiktaş krize girer galatasaray galibiyetiyle düze çıkma planları yapar, fenerbahçe bir sezonluk başarısızlığını galatasaray'ı yenerek örtbas ettirir. trabzonspor keza öyle. ligde kayseriye ıvır zıvır takımlara karşı kaybederken galatasarayla oynamaya başladığında çanakkale geçilmezi oynar. zannedersin ki avrupa şampiyonlar ligi finali oynuyor. eskişehir öyle, galatasaray'ı yeninde ligde üst sıralara tırmanmaya başladı. bursaspor öyle.. ankaragücü öyle. biraz da ondan olmuyor dostlar. hayvani kadro oluşturuyorsun herifler sana karşı rüştlerini ispatlama telaşına giriyorlar. eskiden yabancı oyuncu yoktu. koyuyordun türk oyuncuları, oh miss. kimse izzeti nefis mücadelesine girmiyordu. peki bir maçla bahar geldi mi? hayır. ya burası burası neresi? burası türkiye tabi. eyyamcılığın, günübirlik hesapların baş tacı edildiği yer..
  • 1285
    deplasman fatihi olduğu günleri özleten takımdır. zor deplasman olarak nitelendirilen ve şu anda ligin ilk 7 sırasında yer alan fenerbahçe, bursaspor, eskişehirspor, trabzonspor'a mağlup olmuş, kayserispor ve beşiktaş ile berabere kalmıştır. bunun dışında galip geldiği maçlarda bile genelde tek farklı ve ecel terleri dökerek 3 puan almıştır. bu tablo ile umutlu olmaya imkan yoktur.
  • 1288
    avrupa liginde 2 yıldrı deplasmanda bileği bükülmezken ve ali sami yen'de avantajlarını kullanamazken, ligde ali sami yen'de bileği bükülmeyen deplasmanlarda oynadığı anlamsız futbolla yine avantajlarını kullanamayan takımdır.

    hayır bu ikisini birleştirdiğinde lig-türkiye kupası-uefa-süper kupa şampiyonu oldular zaten.

    enteresan bir takım cidden. tek rakibi kendisi.
  • 1289
    "başarı"nın yolunun "yıldız oyuncular" değil, "inanç, azim ve takım ruhu" oladuğunu bizzat yaşarayak bilen bir takım olmasına rağmen son 2 senedir rotasını "yıldız getirerek başarı sağlamak" stratejisine çevirmiş takımdır. boğazın öte tarafındaki takımı çok eleştirirdik bir zamanlar, sizin kadronuz "yıldız" doluysa bizim de yüreğimiz "inanç" dolu derdik. onları yendiğimizde atılan manşetler bile hep "zenginlik sustu, yürekler konuştu" cinsinden olurdu. ya rakiplerimizle aramızdaki kadro maliyeti farkına rağmen 2000'de aldığımız uefa? 2005-2006 şampiyonluğumuz? 2007-2008 şampiyonluğumuz? iyi oyuncu almayalım demiyorum, derme çatma bir kadromuz olsun demiyorum, elbet ki kaliteli oyuncular alalım. ama şu an kadromuza bir bakıyorum; baştan sonra ütopik, harika ötesi, süpersonik bir kadro! bu kadar yıldız futbolcuyla şampiyon olmak daha mı zor dersin sevgili sözlük? anadolu'da kariyerine yeni başlamış, kendini ispatlama adına amatör bir ruhla, heycanla mücadele eden genç yeteneklerden üç beş serpiştirmek mi gerek idi bu takıma? inanın şu an o kadar karmaşık duygular içindeyim ki, kalbimden geçenleri klavyeme ne kadar iyi yansıtabildim bilmiyorum. tek bildiğim şey, eğer bi barça, man.u, chelsea falan değilseniz, bazen "yıldız oyuncularınız" size ters etki yapabilir, iyi bir yerlere gelme adına takıma yıldızdan ziyade bir "ruh" getirmek kanımca daha akıllıca. bunun örneklerini çok yaşadık canım sözlüğüm..
  • 1290
    elanonun arkasına iki tane tekniği ve defansı yüksek iyi oyuncu alınması gereken takımımızdır. eminim yönetimimiz bunu görüyordur ve biz yazın libero transferleri ile uyanacağız. o zamana kadar yapmamız gereken sezon başı ettiğimiz sabır yeminlerini hatırlamaktır. biri türk biri yabancı iki box to box orta saha ile bu takım gayet güzel oynamaya başlar...

    (bkz: nuri şahin)
    (bkz: jose maria gutierrez hernandez)
  • 1291
    esas sıkıntısının bariz bir şekilde orta sahada olduğu gözüken takımımdır...

    bu takımda yabancı statüsü dolduran oyuncuların büyük kısmı ileri hatta oynuyorlar. jo-giovanni-baros-kader keita-harry kewel 5'lisi bir takımda herkesin görmek isteyecei türden futbolcular. buna rağmen bu takım orta sahasında ve geri bölgesinde yabancıya ihtiyaç duyuluyorsa, bu durumda bu 5 oyuncudan bir kaçı ile yollarınızı ayırmanız gerekmektedir...

    jo-baros ve kewell-giovanni gibi birbirine benzeyen iki oyuncu arasında oturup enine boyuna bir karşılaştırma yapılmalı, uzun vadede takıma yapacakları katkılar ve maliyetleri değerlendirilmelidir. bu değerlendirmeden sonra seçilen iki kişi ile takımın yolları ayrılacak. bu sayede 2 yabancı kontenjanı boşaltılabilinir. bu kontenjanlar savunmaya ve orta sahaya harcanabilir...

    sene sonunda sözleşmeleri sona erecek olan yıldız futbolcular var. bunlar arasında kaliteli olan 1 tanesini alıp bir tane oyuncuya da bonservis bedeli ödenecek şekilde bir takviye yapılabilir. buna ek olarak yerli olan kaliteli futbolcularla anlaşılmalı ve kadro oluşturulmalıdır...

    mesela şu tarz bir 11'le çok büyük işler başarılabilinir...

    ufuk ceylan

    sabri-l.neill-david luiz**-caner erkin**

    john obi mikel**

    hamit altıntop** ya da nuri şahin***-elano

    sağ açık: kader keita*

    sol açık: arda turan*

    forvet: jo

    ben bu kadroda milan baros ve harry kewell'ı çıkarttım. harry kewell ve milan baros gibi oyuncuları elbette elde tutmak isteriz ancak 6+2 gibi bir kural varken ve giovanni dos santos-jo gibi bu oyunculara benzer tarzda, benzer kalitede ve çok daha genç opsiyonlar varken hala kadroda bu oyuncuları barındırmak duygusallık olacaktır. baros'un yaşını ve alabileceğimiz bonservis ücretini düşünürsek onu da elden çıkartmak mantıksız olmayabilir. ama eğer jo ve gio opsiyonlarını devam ettirmezsek böyle bir seçimle karşı karşıya kalmak zorunda kalmayız...

    savunmaya lucas neill'e eşlik edebilecek ve o gittikten sonra yerini alabilecek yabancı bir stoper, ön libero ve elano'un yanına kaliteli 2-3 opsiyon ile bu takım çok öldürücü ve kaliteli olacaktır...

    kısacası sezonun bitmesine 8 hafta var. ancak takımımız gelecek sezonun planlamasını şimdiden yapmalı. bunun için haftaya yapılacak olan seçim çok önemli olacak...

    son not: bu takım ayhan akman-barış özbek-mehmet topal ve mustafa sarp 4'lüsü ile hiçbir platformda birinciliğe çok rahat oynayamaz...
  • 1292
    birtakim taraftarin kendi fanatizmine, kendi hayalciligine ve kendi sürreelligine kurban ettigi bir takimdir.

    simdi hincal uluc tandansli bir giris yapmak istemiyorum ama 2009 agustosunda bu sene bu takimdan ne kupa, ne uefa'da 2. turdan fazlasi ne de lig sampiyonlugu beklemedigimi ve beklenmemesi gerektigini internette pek cok platformda ifade etmistim. simdi emin olmak icin gayin-sin'deki yorumlarima baktim, evet orada da demisim.

    ben bunlari söylerken sözlükte de her mac öncesi mac basliklarinda gördügümüz türden rakip fark etmeksizin "3 atariz, 8 cakariz, ezeriz" diyen, günde kac büyük raki devirdiginden ve nasil bir algi evreninde yasadigindan emin olamadigim, fanatiklikten gözü dönmüs oldugunu düsündügüm bir taraftar profili suratini eksitmekle mesguldü. daha sezon baslamadan cakariz, atariz diyenler ilk bir kac macta farkli galibiyetler gelince aslinda belirttigim üzere bu sene üzerinde bir iddiamiz olmamasi gerektigini düsündügüm tsl sampiyonlugunu bir kenara koyup uefa kupasi hayalleri kurmaya baslamislardi.

    sözün burasinda birkac taraftar arkadasa seslenmek istiyorum ilkin;

    her rakibe 3 atariz, 5 cekeriz diyen arkadas:

    yava$ at.

    bu sene bu kadroyla sampiyonuz ezeriz, keseriz diyen arkadas,

    yava$ ol.

    simdi dagilan saclar baslar toparlandiysa devam edelim.

    bakalim sezon basindan beri, tüm diger platformlari gectim, galatasaray sozlukte takimin gidisati hakkinda bugüne dek neler demisim.

    kaybedilen bir mactan sonra takim hakkinda:

    --- alıntı ---
    dikine hizlanamayan ortasaha oyuncularinin inatla enine dribbling yaparak rakip savunmaya zaman kazandirmasi, kisa ve sade paslasmalar yerine basta arda olmak üzere topu alanin kahraman olmaya calismasiyla takimin yaklasik 75 dakika kendini yorup, son 15 dakikada fiziken oyundan düserek maci vermesi söz konusudur.
    --- alıntı ---

    galatasaray futbol takimi hakkinda genel olarak:

    --- alıntı ---
    asil problemi ne fiziksel formsuzluk ne de yeteneksizlik olan takim. problem oyuncularin artik genlerine islemis olan futbol aliskanliklarini, oyunu acmakta zorlandiklari ilk andan itibaren sandiktan cikartip can simidi niyetine sarilmalaridir. bu psikolojik bariyeri asamadiklari sürece bu takimin basinda rijkaard'in, guardiola'nin, mourinho'nun ya da bir baskasinin olmasi hic bir fark yaratmayacaktir. eh psikolojik bariyerler kolay asilan seyler degiller. bu takim da düse kalka oyun zihniyetini degistirmeyi ögrenecektir. düstügünde kalkamayanlarla da yollari ayirmak zorunda kalabilir bir gün.
    --- alıntı ---

    galatasaray defansi hakkinda

    --- alıntı ---
    futbol mentalitesini hocasinin talimatlarina göre düzenlemedigi sürece "onu cikar bunu koy", "artik x'in forma giymesi gereken yer" lakirdilarinin gecersizligini her macta ispatlayarak kevgire dönecek olan defanstir. artik gercekten biktirdi bu su gitsin bu gelsin muhabbetleri. daha 3 gün önce ayhan gelince takim sahlanacak retorigi yapanlar bugün ayhan'in kac hatali pas yaptigini, nasil top ezdigini gördü mü acaba? veya sabri'ye küfredenler ugur'u izlediler mi? hayir deyin ki arkadas capimiz bu kadar, ancak bu kadar anliyoruz ve sacma sapan konusup olaylari "kisilere indirgiyoruz", en azindan gazimizi cikarmis oluyoruz, anlasilir olsun. bugün galatasaray a takiminda oynayan oyuncularin teknik ve fizik olarak en azindan türkiye standartlari icin hic bir eksigi yoktur, hatta fazlasi vardir. problem hocalarinin ögretilerine sistemsizligi sistem haline getirmis ortalama türk insani kafasiyla yaklasmalarinda yatmaktadir. o yüzden o defanstan servet çetin'i cikartip yerine herhangi bir baska türk oyuncuyu koydugunuzda da durum cok farkli olmayacaktir.

    ha siz eger bir mehdi'yi, bir godot'yu bekleyerek hayatini "kurtaricilar" umarak gecirenlerdenseniz takilin kafaniza göre. ama size kötü bir haber vereyim: gelmeyecekler.
    --- alıntı ---

    demisim evet.

    toparlayip özetleyelim. sezon basladigindan beri galatasaray'in kronik sikintilari var. ve aslinda bu sikintilar bu sezona indirgenecek seyler de degiller. bu sikintilar 2 faktöre dayali, türk futbolunun temel sikintilaridir. birincisi teknik problem faktörü, ikincisi ise mental problem faktörüdür. türk takimlari kendi iclerine kapali oynadiklari zaman bugüne dek pek siritmayan seylerdi bunlar. cünkü zaten asagi yukari herkes ayni seyi yapiyordu. türk takimlari tsl bünyesinde kendi yaglarinda kavrulurken bolca basvurduklari "saglam defans yap, ön liberolarla atagi kes, ileri sisir, santrfor indirsin, biri olmadi digeri vurur" mantigi bir sekilde isliyordu.

    peki bunun götürüleri ve seyircinin algisindan gizledikleri nelerdi?

    birincisi yerli orta saha oyunculari genel olarak "top benim ayagimdan ciksin, allahina yakin bana uzak olsun da, nolursa olsun" mantiginin ilerisine gidemiyorlardi. orta saha oyuncusunun temel özelligi rakip atagi kesmek, topu almak ve rastgele deyip ileri sallamakti. rakibi durdurabilmek kalbur üstü bir orta saha oyuncusu klasmanina girmek icin yeterli bir kriterdi.

    yerli orta saha oyuncusu, takimin bel kemigi olma fikriyatina sahip olmadigi icin, top ayagindayken bosluk buldugunda dikine ilerleme, ya da dikine, ileri dogru pas verme aliskanliklarina sahip degildi. ayni zamanda pas verdikten sonra bosa kacip arkadasindan top teslim alma, takimi ileri tasima aliskanligina ve sahada en hizli hareket eden seyin top oldugu, topun ise en hizli hareketinin rakip oyuncular arasinda kalan bosluklari doldurarak kisa köprüler kurmak üzerinden gerceklesecegi bilincine de sahip degildi.

    türk orta saha oyuncusunun sorumluluk almaktan anladigi sey genelde kahraman olmak oldugu icin takim sikistiginda ya deli gibi doldur/bosalt yapma ya da deli gibi sut cekme aliskanligi vardi.

    bu mantiktan ötürü türk oyuncusu genel olarak, saha icinde sürekli hareket etmenin sart kostugu ciger kapasitesi ve fiziksel kondüsyona sahip degildi, cünkü onu bunlari kazanmaya zorlayacak faktörlerin farkinda degildi. pasörlügü üzerinde calismasi ve gelistirmesi gerektiginin de pek farkinda degildi, zira görevi top calip ileri sisirmekti. bundan ötürü hizli düsünme ve oyun okuma kabiliyetini de gelistirme ihtiyaci duymamisti bugüne dek.

    isbu ahval ve serait icinde galatasaray takimin basina frank rijkaard'i getirdi. frank rijkaard'in oynattigi futbolu bugün hepimiz asagi yukari barça'dan biliyoruz. nedir bu futbolun özellikleri?

    takimin boyu alabildigine kisalir, defans neredeyse orta saha yayina yakin kurulur, alan hem boyuna hem de yeri gelince enine daraltilarak hizli ve kisa pas yapilir. top sisirilmez. top oradan oraya yildirim hiziyla gezdirilirken birden ani bir ara pas atilir ve rakip defans gafil avlanarak hizli forvete gol yolu acilir.

    bu futbolu oynamak icin gerekli olan özellikler nelerdir?

    takim ruhu, egodan arinmis bir benlik, cok yüksek fiziksel kondüsyon, cok yüksek mental konsantrasyon, hizli düsünme yetisi ve pas yetenegi.

    frank rijkaard'in elindeki malzemeye baktigimizda ne görüyoruz? cok güclü bir hücum hatti, evlere senlik bir orta saha ve neill'in gelmesiyle biraz havasini bulmus bir defans. su anda bu futbolu oynayacak teknik yeterlilige sahip isimler, arda, elano, neill, sabri, emre güngör, caner, kewell, baros, jo, dos santos ve keita'dir.

    peki bu futbolu oynayacak mental yeterlilige sahip isimler kimlerdir dersek? bunlarin sayisi maalesef daha az. jo, elano, kewell, baros ve dos santos ile yetinmek durumundayiz. evet arda bu futbolu oynayacak mental olgunluga sahip falan degildir. arda kafa yapisi itibariyle, hafif milliyetci sovenist ve bunun yaninda da ortalama türk futbolcusundan biraz hallice, yeteneginin farkinda olan ve ne yazik ki bu yüzden kahraman olmak zorunda oldugunu düsünen, mantalitesini degistirmedigi sürece tsl'de kalip sönecek bir oyuncudur. keita ise kismen bu mantaliteye uyum gösterecek bir oyuncudur bence. ama gerek üstün fizik gücü, gerek üstün top kontrolüyle ve dikine oynama aliskanligiyla bu eksikligini büyük ölcüde kapatabiliyor. gelgelelim arda turan dahil olmak üzere yukarida saydigim elano, jo, kewell, baros, dos santos 5'lisi disinda (keita haric) dikine oynama aliskanligi ve mantigi da yok.

    simdi ey galatasarayli kardesim, sen bana bir söyler misin? yahu bu gercek 8 aydir tüm ciplakligiyla karsimizda duruyor. biraz kücük hayaller ve kücük mutluluklar pesinde olsan. örnegin desen ki, arkadas takim iyi yolda, yönetimin vizyonu var, bir seyleri degistirmeye cabaliyorlar ama bu sene sampiyon falan olamamak da mümkün ve hatta normal.

    yok ama demezsin sen. cünkü [caps] galatasaraylisin [/caps] degil mi? galatasaray tabii, dünyanin en büyük kulübü falan filan. herkese diz cöktürürüz biz falan fismekan. yahu arkadasim, agir konusmak istemiyorum, kendimi zor tutuyorum, cidden istemiyorum. fanatizm ne kötü bir sey yahu. cidden cok ama cok kötü. bu kadarini demekle yetinmek istiyorum, zira agzimi bozmaktan hazzetmiyorum.

    hasili;

    frank rijkaard bu takimi adam edecektir. ama öncelikle ona gerekli olan seyler:

    bir adet "takimin sahadaki patronu olmadigim ve forvet arkasi oynayip ayagimda 30 saniye top tutmadigim sürece genc kiz gibi naz yaparim" mantigindan kurtulmus, bosluklara kosan, pas alan, pas veren bir arda turan, yahut onun teknik kapasitesindeki bir oyuncu.

    bir adet elano blumer (oldugu gibi, ne eksik ne fazla), bir adet cigeri güclü, sert oynayabilen ve iyi pas yapan, oyunu okuma yetisi olan dmc ve onu yedekleyecek kalitede baska orta saha oyunculari. oyun biraz sikisinca top sisirmekten vazgecmeyi ögrenmis, mental olarak olgunlasmis, en saglam kilidi tekme tokat degil, kaliteli bir maymuncukla (seri, kisa pas ile) acabilecegini idrak etmis bir takim. frank rijkaard'i "tissot marka saat aldim 50bin dolara baaaaak" mantigiyla degil, modern gelecek insa etme vizyonuyla getirdigini gösterebilecek kadar omurgali bir kulüp yönetimi ve saha disinda da profesyonelce yasayan oyuncular.

    tüm bunlar bu senede saglanamazdi. yazin atilan adimlar, gelecege dair bir temelin sadece ilk parcalariydi ve temel bütün bir sezon atilmaya devam etti (yani insaat henüz baslamadi bile). eger sansimiz yaver giderse bu sezon hala sampiyon olabiliriz belki (ben hala pek ihtimal vermiyorum basinda oldugu gibi). ama gelebilecek muhtemel bir sampiyonluk kimseyi yaniltmasin. galatasaray sezon basinda "ulan hangi birini tutacagim bunlarin anam anam" diyerek tir tir titreyen ilk bir kac rakibi eze eze yenmesi disinda, kendisine karsi baskili oynayan hicbir takima, yukarida sayilan sebeplerden ötürü teknik üstünlük kuramamistir ve güzel bir futbol sergilememistir. bu gereken takviyeler yapilmazsa ve yerli oyuncular, akillarini baslarina devsirip, modern futbolu idrak etmeye calismadikca, mantiklarini degistirmeye ugrasmadikca yabanci takim arkadaslariyla aralarindaki teknik ve mental ucurum oldugu gibi duracak, ve yerliler yabancilara (arda turan dahil olmak üzere) ayak uyduramayacaklardir.

    bunda da ne frank rijkaard suclu olur, ne de modern futbolun ise yaramaz bir futbol paradigmasi oldugu sonucuna varilabilir. olay yukarida anlatilandir. modern futbol ve rijkaard tsl standartlarina 2 gömlek bol gelmistir ve bati avrupali'nin kitabinda yazan seyin adi prensiptir. prensipler adim basi degismezler. misal haram yemem diyen adam japonya'da da yasasa haram yemez, moskova'ya tasinsa da haram yemez. bugün sirketinize bir ceo'yu alirken o adamin cv'sine bakar, bugüne kadar sirketleri nasil bir felsefe ile yönetmis, bu felsefe sizin sirketiniz ve sektörünüze uyar mi diye analiz eder, sonra ise alir ya da almazsiniz. eger sektörü dönüstürecek bir piyoner olmak vizyonunuz var ise de, adami ise aldiginizda, ilk birkac senede ya haci kar etmiyoruz, sen ne kötü ceo'sun dememeniz gerekir. ya da piyoner olmaya hic soyunmayacaksiniz. secim sizin.

    sampiyon olursak da havaya girmesin kimse. gidecegimiz daha cok uzun ve cetrefilli bir yol var. ve düsmek, kalkmak bu yolculugun bir parcasi. düsünce kalkacak inada ve azme sahip olmayanlar hic yola cikmasin, otursunlar oturduklari yerde. yol uzun, kimsenin ziriltisini dinleyecek halimiz yok.
  • 1295
    başarılı bir takım olan barcelona örneğine bakarsak,

    1. kaleci konusunda eksiğimiz ortada. ufuk iyi bir yedek şimdilik, umarım kendisini seneye daha çok izleriz. aykut için söyleyecek fazla bir şey yok.

    hakan balta defansif bir sol bek olarak eric abidal'a benzemektedir ama caner erkin sol kanattan bozma olduğu için maxwell gibi hücumcu sol bek görevini defansif anlamda yerine getirememektedir. yani sol bek çeşitliliğimiz yoktur.

    sağ bek olarak sabri dani alves'ten izler sunar, pekala, ama onun dışında uğur uçar maalesef üst düzey değildir. barcelona'da puyol sağa geçip ortayı pique ve marquez, veya çigrinski'ye, veya milito'ya, hiç olmadı toure'ye bırakabilir fakat bizde sağ taraf neill'e bırakılırsa tandemde mantıklı olarak emre-servet, emre-gökhan, veya emre-emre kombinasyonları oluşturulabilir, emre-emre dışında çok güven verici gelmiyor. serkan kurtuluş'tan ise haber yok...

    stoper mevkisinde ise an itibariyle tek üst düzey oyuncumuz lucas neill'dir. emre güngör'ü daha izlememiz gerek, onun da daha takıma uyum sağlaması. maalesef defansın tozunu atan bir stoperimiz bülent korkmaz'dan beri yok. servet ve gökhan kesici stoperler. emre aşık teknik olarak bu ikisinden de daha iyi bence. bu takıma bir puyol şart. kim bilir belki ali turan...

    orta sahada ise arda turan-elano blumer xavi-iniesta görevini bir şekilde kıvırmaktadır ama arkalarında seydou keita veya yaya toure gibi güçlü bir defansif orta saha yoktur. mustafa sarp, mehmet topal, barış ve ayhan'ı toplasak bir yaya toure etmez maalesef. barcelona'nın 3. ön liberosu sergio busquets bile ilaç olurdu bize.

    forvette ise keita messi pozisyonunda iyi işler çıkarmaktadır. istikrarlı olmasa da katkısı tartışılmaz. solda ise giovani "henryvari" tarzda oynayan bir oyuncudur, yine pekala. stil olarak jo-ibrahimovic benzerliği herkesin kabul ettiği bir nokta. baros, sağlam bir kewell ve emre çolak ile hücum hattımız eksiksiz gözüküyor. yani bojan, pedro, jeffren pozisyonları tam bu takımın kağıt üstünde.

    sözün özü barcelona gibi bir futbol takımı olmak için kırk fırın ekmek yemek, bir de biraz daha transfer yapmak gerek. bu kadar kolay değil bu işler. bir ihtimal seneye altyapıdan çıkacak ve kendilerini geliştirecek gençlere ek olarak muhakkak yapılacak takviyeler ile bu seneden daha iyi bir kadro kurabiliriz.
  • 1296
    eksikliğini hissettiği oynama arzusu ve kazanma hırsını kazanmaları, kan ter içinde şampiyonluk için koşmaları ve kalan 8 maçı çatır çatır oynayarak kazanmaları için çok önemli bir motivasyonları vardır. ne yazık ki özhan başkan vefat etmiştir. bilenler bilmeyenlere nasıl bir kayıp olduğunu ve 20.45 şampiyonluğunu hatırlatmalıdır. 5 puan kapanmayacak bir fark değildir. önemli olan karakterli, özgüvenli ve hırslı bir şekilde şampiyonluk için canını dişine takmaktır. haydi aslanlar utandırmayın bizleri..
  • 1297
    2009-2010 sezonu'nda şampiyonluğu kaptırması, beni şaşırtmaz. kalan maçlarının hepsini kazanmalı ve kazanmak istiyorsa, her maçında ilk golü atan taraf olmalıdır. kapalı savunmayı açamadığını biliyoruz; zaten kapalı savunmayı açabilmek için de güçlü orta saha şart. futbolcuların hücuma organize olarak çıkabilmeleri için iyi pas dağıtabilen orta saha, topu ileride tutabilmek için teknik ileri uç oyuncuları ve baskıyı sürekli kılabilmek için de kuvvetli ön libero gerekli. bizde o kuvvetli ön liberolardan bulunmadığı için, dönen toplar bizde kalmıyor, atak tazelenemiyor, ataklarımız tek seferlik oluyor; attın attın, atamazsan yiyorsun kontratağı. hayır bir şey değil; dönen topları alıp atağı tekrar başlatamadığı gibi, rakip hücumlara direnerek kontratakları da kesemiyor bizim ön liberolar...

    görüldüğü gibi, kaliteli de olsa, defans ve hücum hatlarımız arasındaki bağlantı zayıf ve bunu bilerek oynayan her vasat rakip; bizi bir şekilde mağlup edebilir. ama ilk golü atmamız halinde; ileri çıkıp defansında boşluklar bırakmak zorunda kalacağı için, yüksek ihtimalle farka gideriz.

    şampiyonluğu kaçırması ya da kötü oynaması, bu takımın kötü bir takım olduğu anlamına gelmez. ama bu ön libero öyle az buz bir mevki değil; bu kadar kritik mevkide eksik olunca gerisinin de önemi azalıyor. tıpkı vites kutusu sökülmüş porsche gibi, köyden indim şehire'deki tek parçası kırılınca hiçbir değeri kalmayan 20.000 gaymelik 144 parça halis çekoslavak malı porselen yemek takımı gibi...
App Store'dan indirin Google Play'den alın