• 11681
    şampiyonluğa inanmadığı her halinden belli olan takım. ama saha dışında çok iyi "galatasaraylılık" sergiler hepsi. "çıldırın" marşıyla sevgiline evlilik teklif edince galatasaraylı olmuyorsun. yıllardır dalga geçtiğimiz, hiç bir galatasaray taraftarının kendi takımının ilk 18'ine almayacağı fenerbahçeli selçuk şahin bile nasıl canını dişine takıyor açıp izleyin. selçuk inan mı şampiyonluğu daha çok istiyor selçuk şahin mi ? gökhan veya caner mi canını dişine takarak oynuyor yoksa tarık mı ? umut bulut mu ölümüne oynuyor yoksa dirk kuyt mı ? şampiyonluğu belirleyecek ayrıntı "mücadele ve istemek" olacaksa şampiyon çoktan belli. yine de melo, sneijder, muslera, chedjou, emre çolak, burak gibi şampiyonluğun değerinin farkında olanlar var. onların çabalarıyla ümitlerimizi taze tutuyoruz. yoksa çok zor durumdayız gidişata bakılırsa.
  • 11683
    çekilmez bir futbol oynayan takım. hani cidden çok kötü oynuyor, sahada ne bir arzu istek, ne de bir hırs görebiliyorsunuz. şampiyonluk yolundaki en büyük rakiplerinizden fenerbahçe haftalar sonra puan kaybediyor ancak bakıyorsun maçta* 35 tane şut çekmiş. maçı istemişler ve 3 puan alamamaları ufak bi mucize.

    senin takımına bakıyorsun, forvetleri rezalet, defansı desen hallaç pamuğu, hırs desen biz onu en son ne zaman sahada gördük ben hatırlamıyorum.
    bedelsiz şampiyonluk yoktur, şampiyonluk dediğin istenir, uğruna savaşılır ve alınır. şuan diğerleri kadar haketmiyoruz biz.

    son olarak, bu sadece bir sezi, tahmin;

    bu takımın çok büyük çok ciddi sıkıntılarının olduğunu düşünüyorum. maddi, somut olarak şu şu diye nitelendiremeyeceğim şeyler. yanılıyor olabilirim ama hiç hadlerine olmayacak düzeyde bir doymuşluk olgusu içerisindeler diye endişem var sözlük.
  • 11684
    2014-2015 sezonunda lig standartlarına göre zayıf ve güçlü takımlardan erken gol yeme hastalığına fazlasıyla bulaşmış olan takımımız. erken golü ilk on beş dakika olarak kabul edersek ilk 19 hafta itibariyle bir tek içeride mersin ile oynadığımız maçın 9. dakikasında güven varol'dan gol yedik.

    lakin türkiye kupasına gelirsek grup aşamasında ilk maçta eskişehirsporlu serdar özkan'dan 5. ikinci maçta balçovalı melik yeğin'den 9. dördüncü maçta diyarbakırlı erkan çapar'dan 3. ve altıncı maçta yine balçovalı erkan say'dan 13. dakikada goller yedik. 4 tane çok erken yediğimiz gol var.

    şampiyonlar liginde de grup aşamasında üçüncü maçta aubameyang'tan 6. ve altıncı maçta arsenalli podolski'den 3. dakikada goller yedik. 2 tane çok erken yediğimiz gol var.

    bu nedir arkadaş ya, böyle saçma şey mi olur :(
  • 11685
    her maç rakiplerin defansın arkasına adam kaçırdığı takım. savunmamız sıfır. ilerde, orta sahada, geride direnç yok, baskı yok, rakibi hataya zorlamak yok, ikili mücadele yok, kademe yok. süperligde rakipler bunları pek değerlendiremiyorlar ama olay şampiyonlar ligi olunca bu bize 6 maçta 19 gol olarak geri dönüyor. kısacası adamlar affetmiyor. bu tabloya rağmen chedjou için hala nasıl iyi stoper deniliyor aklım almıyor. rakibe verilen her pozisyonda mutlaka bir payı, bir hatası var. bunları kazandığımız maç sonrası söylüyorum ki sonuçlara göre konuşmadığım anlaşılsın. gelecek sezon bir şeyler değişecekse, ilk değişime kendisini göndererek başlanmalı. ben hayatımda bu kadar rahat stoper görmedim. sıcak plaj kumlarında futbol oynuyor sanki. bazıları hala, zamanında fransa'da sezonun en iyi stoperi seçildiğini söylüyor. bi kere bu büyük bir masal. bir nevi şehir efsanesi. fatih terim-hasan şaş teknik ekibinin iyi analiz etmeden takıma aldırarak, kulübü zarara uğrattıkları onlarca futbolcudan biri. dany'i izlerken kalp krizi geçiren taraftarlar, chedjou'yu izlerken ne hissediyorlar merak ediyorum.
  • 11687
    gelecek sene için önem sırasına göre sneijder, muslera, melo, chedjou, burak, semih, selçuk(ama formda olanı), telles, bruma, hakan ve genç yerliler sinan ile koray dışında geri kalan futbolcuların takımla ilişiği kesilmesi gerekmekte gibi görünüyor. yani 2011-2012 sezonuna başlarken yapılan temizlik operasyonundan daha kapsamlısı lazım ama bunu fatih terim dışında( çünkü temizlik dedim) yapabilecek birileri var mı ya da maddi gücümüz buna yeter mi?, valla zor iş..
  • 11688
    inanın bana ş eskişehir maçındaki kötü defans-orta sah-forvet performansından sonra şu kadroyla çıksalar her maça gram ses çıkarmam oturur alkışlarım.

    http://galatasaray11.com/i/2047.jpg

    ister defansta chedjou yu 11 sok, ister yasini 11 sok, ister forveti çiftle istediğini yap ama artık allah rızası için

    hamit, yekta, olcan falan filan deme bana be hoca deme!
  • 11690
    orta sahasında direnç yoktur.

    defansı bu yüzden kötüdür.

    ofansı bu yüzden kötüdür.

    melo-selçuk ikilisi teknik açıdan her türlü kotarır ancak mücadele kısmında artık eskisi gibi dosta güven düşmana korku salmıyorlar.

    o bölge bizim sezon sonuna kadar zaafımız olarak kalacak maalesef. hamza hoca'da anladığım kadarıyla hamit-yekta tercihleriyle oraya bir çare bulmaya çalışıyor ancak eldekiler görüldüğü üzere çöpten öte değil.

    önümüzdeki sezon evi arabayı satıp orta sahaya bir zebellah almamız şart oğlu şart.
  • 11691
    tempolu oynamayan takım. tempo demek, koşmak, pres yapmak, hızlı oynamak, iştahlı oynamak demek. ve taraftar bu tempoyu görmediği zaman takıma kızar, küser. sonuç ne olursa olsun bu tempoyu görmek ister. ve tempoyu takımın şampiyonluğu ne kadar istediğinin bir göstergesi olarak görür.

    üzülerek yazıyorum: ilk üç sıradaki takımlar arasında, şu anda şampiyonluğu en az isteyen takım biziz.
  • 11693
    rakipten top kazanamayan takım. melo haricinde bunu beceren futbolcusu olmayan takım. sözlükte defalarca yazdım. bizim ön liberomuz melo-lawal tarzında olmalı diye. bizim lawal gibi orta sahaya ihtiyacımız var. her maç kullanmasak bile eskişehir gibi fizikli takımlara karşı şart.

    melo-koray ön libero oynasın diye yazmıştım. artık melo-chedjou ön libero oynayabilir bazen diye düşünüyorum.
  • 11696
    çok fazla twit spamlayan bi kullanıcı değilim. yalnız prandelli kovulduğu vakit şöyle bi düşüncemi paylaşmıştım; 'yeni hoca gelir, diziliş sistem vs takımı şaha kaldırır eyvallah. ama 100km'yi anca aşan takim 112-113 gorurse o zaman prandelli demeyin'. bu söylem prandelli'nin gönderilmesine karşı olduğum için falan değildi. ama ortalama olarak bakacak olursak, taraftar ortalamasına göre 3-4 hafta sonra kendisi benim için bitmişti. o da sabri a takıma dahil edilir edilmez ilk 11 başlattığı haftaya denk geliyor sanırım. o gün kendisinden bir anda nefret ettim.

    ancak başından sonuna farkında olduğum nokta şu ki; bu takımın kötü futbolundan hiçbir teknik direktör yüzde yüz sorumlu değildir. prandelli döneminde kadro kalitesizliğine ek olarak, en az bunun kadar etken olan nokta ise oyunculardaki inançsızlık, patronlarına olan saygı eksikliği ve bunların sonucu olarak isteksizlikleriydi. hamza hoca geldiğindeki şahlanma sonrası gerek burada gerek twitterda oyuncuların bir anda koşmaya, mücadele etmeye, alan daraltmaya, hücumda agresif olmaya başlaması sonrası bu durum bile prandelli'ye bağlandı. ben bu görüşler paralelinde düşünmüyorum. yönetim futbolcu grubunun başına bir patron getiriyor. oyuncunun buradaki en önemli ve belki de tek sorumluluğu patronun direktifleri doğrultusunda 'ellerinden gelenin en iyisini' yapmalarıdır. oyuncunun patronun yöntemleri paralelinde düşünmemeye elbette hakkı var. ancak bu durum onlara 'ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum bu yüzden yapmayacağım' deme lüksünü vermiyor. oyuncu elinden geleni yapar, terinin son damlasına kadar uğraşır ancak olmaz ise zaten patronun bir denetçisi var. sorun patronda aranır ve gönderilir. ancak oyuncu sorumluluğunu yerine getirmiyor, ciddiyetsiz davranıyor diye patron giderse o zaman o oyuncu grubunun önünü alamazsınız.

    patron gitti yeni patron geldi. üstelik türk patron. prandelli'nin gitmesine verilen olumlu tepki, hamza hoca'nın gelmesiyle daha da arttı ve bu durum oyuncularda bir istek patlaması yarattı. bu patlamanın en net görüldüğü nokta ise 3 aralık 2014 galatasaray eskişehirspor kupa maçıydı. bilmem hatırlar mısınız, o maçta ortasahanın sağ kesimine yakın bir noktada topa takım 5 belki de 6 oyuncuyla öyle bir bastı ki ekrana resmen acı bir gülümsemeyle bakmıştım. işte bana etik gelmeyen nokta bu malesef. hiçbir antrenör oyuncusuna koşma, ikili mücadeleden kaç telkininde bulunmaz. bu oyuncunun isteğine, konsantrasyonuna bağlıdır. bu istek patlamasını da kendimce şöyle açıklayabilirim; oyuncularda ' sahaya çıkalım ve sorunun bizde olmadığını gösterelim ' dürtüsü bu patlamanın asıl sebebi. zira devre arasına kadar oynanan maçlarda takım ortalama 110 km civarı alan kullandı, 113 km'yi bile gördü. bu mevzuda juninho tarafından girilen şu entry'e göz atabilirsiniz. -#1649004- koşma meselesini tekrar tekrar açıklığa kavuşturmanın gerekli olduğunu sanmıyorum. kısaca konsantrasyon ve istekle doğru orantılı olduğunu dipnot olarak sıkıştıralım. oyuncular diye genelliyorum ancak çizgisini hiç bozmayan, iş ahlakı sahibi sneijder, muslera gibi oyuncular bu büyük grubun tabi ki dışında ancak istisna.

    şimdi üzülerek söylüyor ve görüyoruz ki prandelli'nin gidişi sonucu ortaya çıkan birşeyleri kanıtlama hırsı ve istek patlaması malesef geçici. bu biraz da biz türklerin saman alevi özelliklerine sahip patlamalarından biriydi sanki. ben mesela has bir türk olarak kaç defa spora başlayıp bir süre sonra bıraktığımı sayamam:) bizde hep bir hırs bi kararlılık ile yola çıkma sonra ince ince peşini bırakma vardır ya, malesef bu da onlarda biri gibi görünüyor. burada hamza hoca'nın babacan karaktere sahip birisi olması da bunu kolaylaştırıyor malesef. hocanın terim'e benzemesini dilediğim tek noktası belki de gerektiği anda masaya yumruğunu vurabilmeyi öğrenmesi. çünkü kötek dilinden anlayan bi yaradılışa sahibiz malesef.

    buraya kadar yazdıklarımı basit bir grafikle özetleyelim de sayısalcılar da anlasın:d;

    https://gss.gs/sBV.png

    biz bu sezon şampiyon olsak da olmasak da bu takımın bu hale gelmesinin suçlusu ne hamza hoca ne prandelli. sorumluları doğru tespit edebilmek için biraz daha gerilere göz atmamız gerekiyor. 3. terim döneminin ilk senesi, yani 11-12 sezonu benim net olarak hatırladığım şampiyonluklar içerisinde en ezicilerinden biri ve kupayı kadıköy'de almamız dolayısıyla en anlamlısıydı. o sezon takımda bu ezici şampiyonluğun bana göre 3 kilit ismi vardı; emre, engin ve elmander. terim bu oyunculardan maksimum verimi almasının yanında onları istediği futbolu oynatmanın anahtarı olarak kullandı.emre ve engin'in tempolu ve alan bırakmayan oyunlarına elmander'in 2 kişilik oyunu eklenince selçuk ve melo o sezona hem gol hem asist anlamında damga vurarak şampiyonluğu getirdi. o sezon öyle bir kimya yakaladık ki muslera dahil takımdaki tüm oyuncular gol katkısında bulundu.

    12-13 sezonu ilk haftaları takımı burak'lı oyuna adapte etmekle geçti. burak'ın kendine has artılarının yanında malum eksiklikleri üzerine emre ve engin'in yüksek ivmeli düşüşü sonrası o ezici oyunumuzdan eser kalmadı. artık ortasahanın üzerinde yeni yükler, yapması gereken yeni görevler vardı ve yapı olarak bu yük göbeğe fazla geldi. devre arası transfer dönemi ise ünal aysal'ın dünya geneli pr çalışmalarını yürütmesiyle geçti. ben sneijder ve drogba transferlerinin teknik kadroyla iş birliği içerisinde yapıldığını düşünmüyorum. sneijder harika bir futbolcu mesele bu değil. mesele zaten düşüşte olan takım kimyasını eski haline getirmeye çalışmak ya da yeni bir anlayış getirmek için uğraşmamak. aysal şampiyonluğu nasılsa alırız, aynı zamanda marka değerimize çalışalım dedi ve bu transferleri gerçekleştirdi. şampiyon da olduk ancak bir önceki sezon kadar ezici değildi ve rakiplerin beceriksizliğinin bunda büyük payı vardı.

    dananın kuyruksuz kaldığı asıl nokta ise 13-14 sezonu ilk transfer dönemi. özellikle ortasahadan cayır cayır alarm veren, pres gücü neredeyse 0'a inmiş, hücumda tek tük varyasyona dayalı hale gelmiş sneijder'li takıma sezon başı yapılan transferler;

    [biçim]
    erman kılıç bedelsiz türkiye sivasspor
    ibrahim demirbağ bedelsiz türkiye istanbul bb
    bruma 10m € portekiz sporting lizbon
    oğulcan çağlayan bedelsiz türkiye bursaspor
    [/biçim]

    şimdi burada kapalı kapılar ardında ne oldu da sonuç bu o kadarını bilmiyoruz. ben terim'in malum milli takım macerasının fitilinin bu aralar ateşli olduğunu ve bunun takım yapısına kafa yormasına engel olduğunu ya da kendisini vurdumduymazlığa ittiğini düşünüyorum. zaten yanlış hatırlamıyorsam bir önceki sezonun nisan ayından beri bu meselenin taraflar arasında döndüğü falan konuşuldu terim'le yollar ayrıldıktan sonra. tabi bir de artık son 6-7 aydır tamamen ayyuka çıkmış olan maddi problemler de buna etkin olabilir ama benim burada kastettiğim süper yıldız takviyelerinin sürmesi değil. sana lazım olan bazı 'oyuncu tipleri' var ve hangi tipte oyuncuya ihtiyaç olduğu konusunda kafa yorulmadı malesef. mesela alper potuk. top taşımada ve ortasaha direnç ve temposunda bu derece batakta olan bir takım için ne kadar gerekli olduğunu sorunlar iyice meydana çıkınca anlamaya başladık. sonuç olarak uçurumun kenarına doğru yol alan takımın aşağı uçmaya başladığı nokta 13-14 sezonu ilk transfer dönemi. devre arası transferleri hepimiz hatırlıyoruz zaten. yüzde 90'ı çöp olan haybeye saçılan paralar.. bu berbat takımı juve'nin üzerinde gruptan tek başına çıkaran mancini'nin karanlık noktası da bu ara transfer dönemi malesef.

    velhasıl galatasaray'ın galatasaray gibi oynamasına ilk olarak bu kadro yapısı müsade etmiyor. 2 yıldır sneijder gibi bir beyni harcıyoruz malesef. defansif manada tek hamleli melo ve beli dönmeyen selçuk ortasahasıyla ön tarafta rakibi yoramadığımız için çok sıkıntı yaşıyoruz. sneijder'i iyi kilitleyen rakibe karşı skor bulma ihtimalimiz çok düşük, diğer bir deyişle hücum varyasyonumuz çok kısıtlı. tempoyu artırarak rakibi yenmemiz gereken anadolu maçlarında kadro buna müsade etmiyor. bu kadroyla derbileri de eze eze değil, 4 ocak'taki beşiktaş deplasmanında aldığımız 2-0'lık galibiyette olduğu gibi tempoyu düşürerek, rakibe top kullanma izni vermeyerek tecrübeyle kazanırız. skoru aldıktan sonra tempoyu ayarlamak taktikseldir ancak eğer senin oyun anlayışın buysa ya da kadron seni buna itiyorsa bu biraz oyunu şov olmaktan, taraftara hitap etmekten çıkarıyor ve bu hiç de istediğimiz bir şey değil.
  • 11697
    özellikle 12 şubat 2015 galatasaray konyaspor maçı'nın 2.yarısında oynadığı futbolla tribündeki taraftarlara ve ekran başındaki izleyicilere psikolojik işkence etmiş takımdır. kimse oyunu rölantiye aldık falan demesin. dünyanın hiçbir yerinde böyle bir futbol anlayışı olamaz. arka arkaya 2-3 pas yapamadık. 5 dakika bile düzgün top çeviremedik. inanılmaz düşük bir tempoda korkunç sıkıcı futbol oynadık. sneijder bile kaleciye pres yapıp oyunu hareketlendirmek istedi. ayrıca oyuncular genelinde büyük bir sıkıntı var. net şekilde top kapamıyoruz. hep bir kargaşa durumu hakim. rakipler 10-12 pas yapıyorlar. net şekilde topu çalıp atağa kalkamıyoruz. anca rakip pas hatası yaparsa top bize geçiyor. ilk yarıdaki kontra atakları da böyle bulduk. sneijder'siz halimiz ne olur düşünemiyorum. pozisyona girmekte ciddi sıkıntı yaşarız. bugün resmen çilingir gibi 10 dakikada konya'nın kilidini çözdü. burak, sneijder, melo maçın iyilerindendi. tarık ve bruma cidden çok kötü bir oyun sergilediler. bu ikisiyle ilgili hiç ışık görmüyorum. keşke bruma yerine sinan oynasaydı. kadromuzda çok sayıda hantal, çabuk olmayan futbolcu mevcut. bu yüzden takım savunmasında, geriye dönüşlerde her an sıkıntı yaşıyoruz. neyse sonuçta çeyrek finale adımızı yazdırdık. inşallah finale kadar çıkıp kupayı da alırız.
  • 11699
    hamza hocanın gelişine müteakip yükselişe geçmiş ve 2015'in ocak ayında-biraz da o amcık turnuva yüzünden-kötü bir düşüş yaşamış fakat şubat ortası itibariyle bana göre toparlanmış olan takımımızdır. zira sözünü ettiğim amcık turnuvada sakatlanan burak iyileşti, semih kaya da inşallah iyileşecek ama yokluğu takımı bariz baltaladı denemez en azından... sabri de dönerse tam olacak. bu sıkıntılı dönemi hatırlamak gerekirse;

    4 ocak: leş gibi bir havada beşiktaş'ı rahat rahat 2-0 yenip devre arasına süper girdik. moraller tavan.

    yıldırım edit: 13 gün ne bok yemişiz yahu çok ara vermişiz, soğumuşuz. açılışı da boktan şekilde yapınca tabi kötü gitmiş her şey.

    17 ocak: sikik turnuvanın ilk sikik maçı: çakma river plate'ye karşı bok gibi maçtı, penaltılarla kaybettik. sabri reyiz ve telles kaçırdı. burak patates tarlasında sakatlandı.

    18 ocak: sikik turnuvanın ikinci sikik maçı: yelloz karının oto sanayiden topladığı brezilyalıları 6-0 yendik ama iki tane sakat (semih ve koray) verdik.

    22 ocak: hamza hocanın hazırlık maçı gibi gördüğü kupa maçında diyarbakır bb'ye çok sinir bozucu bir şekilde kaybettik. takımda bir şeylerin yolunda gitmediği çok barizdi.

    25: evimizde rize'yi 2-0 yendik. rize'nin abartılı düzeyde fazla eksiği vardı ve kolay bir maç oldu, fazla zorlanmadık ama farka da gidemedik ve durgun bir performans sergiledik.

    28 ocak: kupada eskişehirspor'a yine kabız bir maç sonucu 1-0 kaybettik. kısıtlı fırsatları pandev değerlendiremedi. uyuz bir oyun ortaya koyduk.

    1 şubat: bursa ile 2-2 berabere kaldık. gerilim dolu bir maçtı. fark yiyebilirdik, beraberliği de son anlarda penaltıdan yakaladık. fernandao ve volkan şen bizi çok zorladılar.

    4 şubat: fark atarız dediğimiz balçova'yı kabız bir maç sonucu 3-1 yendik. takım cıvıktı, melo penaltı kaçırdı, bize hiç yakışmadı. eskişehir'in yenilmesi ile moral bulduk.

    8 şubat: şanslı bir şekilde eskişehir'i 2-1 mağlup ettik. berbat ötesi bir maçtı. gerçekten şanslıydık. 3 puanı almak tabi ki güzel ama fener balı bizdeydi resmen.

    12 şubat: kupada konya'ya k-o-y-d-u-k. koyduk yani öyle böyle koymadık hem de... özlemişiz be!

    allah'ım n'olur geri gelmesin, bak sınadın bizi, sabrettik ve günahıyla sevabıyla atlattık bu süreci, yani inşallah atlatmışızdır, aç önümüzü artık, gülmek bizim de hakkımız. amin.

    o yelloz karıyı da sana havale ediyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın