1076
giderek yumuşak takım hüviyetine bürünmeye başlamıştır. bunun nedeni kadronun yumuşaklığı değil, sakatlıkların fazlalığından kaynaklanmakta.
galatasaray’ın oynadığı kadroyu, sivasspor maçı* öncesi ve sonrası olarak düşünürsek bunu anlamamız daha kolay olabilir.
fenerbahçe maçından* sonra, ilk defa sivasspor maçına topal – sarp – barış orta sahasıyla çıkmıştık. bu maça kadar çok pozisyon veriyoruz, orta sahamız dirençli değil diye eleştiriliyorduk, bu maçtan sonra, sivasspor’un da kötü performansının da vesilesiyle, orta sahanın presi ve baskısıyla oyunu rakip sahaya yıkmamız, taraftara, bu kadronun daha doğru olduğunu düşünmeye sevk etti.
aslında düşünüldüğü gibi, sahaya çıkan 11’in asıl agresifliğini sahaya yansıtan, dinamizm getiren, orta saha üçlüsü değil de, sağ kanatta keita – sabri, ileride baros’tu o güne kadar. orta saha onlara yardım eden bir parça hüviyetindeydi. fenerbahçe maçında keita – baros ikilisinin kaybedilmesi, takımın direncini kıran, ve ileride değil de geride direnç gösteren takımın ortaya çıkmasına neden oldu, ve o sırada da yapılan sivasspor maçı bunun daha doğru olabileceği, orta sahanın direncini arttırarak az pozisyon vermemiz gerektiği düşüncesini açığa çıkardı. elano’nun da o güne kadar çok üst düzey performans gösterememesi, takıma alışma evresinde fizik kondisyon gücünün üst düzeyde olmaması, ve sivas maçında oynamayıp yerine de daha dirençli orta sahanın kullanılması, bizi pembe hayallere sürüklemişti.
ama o günlerde, pembe hayaller kurarken, aslında kazın ayağının hiç de öyle olmadığını anlamamız da çok uzun sürmedi sanırım. orta saha bölgesinde kullanılan üçlünün, her ne kadar presi ve mücadelesiyle topu ayağımızda tutabilsek de, pas yeteneklerinin yeterli olmadığını ve topu ileri hatta taşıyamadığını gördük.
şimdi geriye dönüp baktığımızda, aslında bu takımın direncini ve pres gücünü sağlayanın, ileride çoğalmamızı sağlayan kısmının, orta saha değil de ileride baros, sağ kanatta keita – sabri ikilisi, orta sahada da, mustafa sarp – mehmet topal – barış özbek üçlüsünden biri veya ikisi olduğunu anlayabiliyoruz.
zaten en başından beri bildiğimiz, defansın orta sahaya top taşıyamaması ve orta saha elemanlarının, arda veya elano’nun ceza sahamız önüne gelerek top çıkarmaya çalışması ***, takımın orta sahasının daha da geriye yaslanmasına, hücumda çoğalmada problem oluşmasına sebep oluyordu. aslında yapılmak istenen, defansın orta sahaya yakın durması, orta sahanın forvete yakın olması, ve oyunun oynandığı bölgeyi kısaltmakken, orta sahanın top çıkarmak için geri yaslanması, oynanan bölgenin boyunun uzamasını ve futbolcuların gereğinden fazla efor sarfetmesini beraberinde getirdi.
tam biz bunları çözdük devre arasında derken**, takımın asıl pres ve mücadeleci gücünü sağlayan futbolculardan ikisi olan keita, sabri’nin aynı anda oynamaması, bunlara bir de sol bek mevkiinde oynayan hakan balta’nın da eksikliği eklendiğinde, teknik kadronun elini kolu bağlandı. sağ bekte emre güngör’ün kullanılması, sağ açıkta barış özbek ile oynamak, takımın sağ kanadını felç ettiği gibi, sol kanatta da* uğur uçar’ın oynaması, bugüne kadar kanatlarını etkin bir şekilde kullanan galatasaray’ın kanat akınlarını bitirdi. ortaya yönelen hücum organizasyonları da, orta sahada pas yetenekleri üst düzey olmayan futbolcular sayesinde, saman alevi etkisi yarattı.
yeni gelen transferlerin, takıma adaptasyon süreci, fizik kondisyon durumları, ülke futboluna alışma süreçleri, önümüzdeki günlerde bizi zorlayacak etmenler olarak gözüküyor. şubat ayındaki fikstürümüzü* de göz önünde bulundurursak ve sakatların geri dönmesi sürecini de bununla birleştirirsek, bu ay yapacağımız maçlardan ne kadar az hasarla çıkabilirsek, baros, keita, sabri, hakan balta’nın takıma geri dönmesiyle, ve yeni gelenlerin bu süreçte takıma alışacaklarını da dikkate alırsak, mart ayı gibi yine eski günlere döneriz umarım.
son iki maç başta olmak üzere, son zamanlarda oynadığımız maçları dikkate alırsak, sabri’nin, baros’un, keita'nın, hakan’ın bu takım için ne kadar önemli oyuncular olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. iki asıl bekinin aynı anda sakat olduğunu, ve bunları ikame edecek futbolcuların olmadığını da dikkate alırsak, hem savunma hem de hücum anlamında çektiğimiz sıkıntıları da daha kolay anlayabiliriz.
bu kadro kurmazsa ölecek hastalığına kapılalım o zaman biz de, gün gelir de şu kadroyu sahada görebilirsem, gözüm açık gitmez benim ;
-----------------------leo franco-----------------------
sabri ------- neill ------------ emre g.(servet) ----- hakan
----------------------mustafa (barış – topal)----------
-------------elano ------------- arda turan -------------
keita (dos santos)----------------------------- caner (dos santos, kewell)
--------------------------baros (jo, kewell)---------------
böyle bir kadro çıkarsa eğer, sezon başından beri bütün hücum aksiyonlarını kanatlara yığan galatasaray, kanatlardan olduğu kadar, orta sahanın ortasından da hücuma kalkabilir. en başlarda kanatlardan hücuma çıkmak ve bunları efektif bir şekilde kullanmak göze ve kulağa çok hoş gelse de, takımı tembelliğe alıştırdığı aşikar. gözler her zaman kanatlardan ileriye top taşınmasını, keita’nın kanattan adam çalımlayıp içeriye girdiğini görmek istese de, takımı keita’ya bağımlı kılma gibi bir handikapı da beraberinde getiriyor. takımda elano gibi, top kullanma, uzun pas yapma, oyunun yönünü değiştirme konusunda üst düzey bir adam varken, ve takıma ısınma evresini son maçlarda atlattığını görüyorken, böyle bir imkanı kullanmamak haksızlık olur.
ama işte teoride desen zehir gibi, pratik dersen sallanmakta. bazen ben hümanistim diyor, bazen de kasap oluyor bu turkcell süper lig.
galatasaray’ın oynadığı kadroyu, sivasspor maçı* öncesi ve sonrası olarak düşünürsek bunu anlamamız daha kolay olabilir.
fenerbahçe maçından* sonra, ilk defa sivasspor maçına topal – sarp – barış orta sahasıyla çıkmıştık. bu maça kadar çok pozisyon veriyoruz, orta sahamız dirençli değil diye eleştiriliyorduk, bu maçtan sonra, sivasspor’un da kötü performansının da vesilesiyle, orta sahanın presi ve baskısıyla oyunu rakip sahaya yıkmamız, taraftara, bu kadronun daha doğru olduğunu düşünmeye sevk etti.
aslında düşünüldüğü gibi, sahaya çıkan 11’in asıl agresifliğini sahaya yansıtan, dinamizm getiren, orta saha üçlüsü değil de, sağ kanatta keita – sabri, ileride baros’tu o güne kadar. orta saha onlara yardım eden bir parça hüviyetindeydi. fenerbahçe maçında keita – baros ikilisinin kaybedilmesi, takımın direncini kıran, ve ileride değil de geride direnç gösteren takımın ortaya çıkmasına neden oldu, ve o sırada da yapılan sivasspor maçı bunun daha doğru olabileceği, orta sahanın direncini arttırarak az pozisyon vermemiz gerektiği düşüncesini açığa çıkardı. elano’nun da o güne kadar çok üst düzey performans gösterememesi, takıma alışma evresinde fizik kondisyon gücünün üst düzeyde olmaması, ve sivas maçında oynamayıp yerine de daha dirençli orta sahanın kullanılması, bizi pembe hayallere sürüklemişti.
ama o günlerde, pembe hayaller kurarken, aslında kazın ayağının hiç de öyle olmadığını anlamamız da çok uzun sürmedi sanırım. orta saha bölgesinde kullanılan üçlünün, her ne kadar presi ve mücadelesiyle topu ayağımızda tutabilsek de, pas yeteneklerinin yeterli olmadığını ve topu ileri hatta taşıyamadığını gördük.
şimdi geriye dönüp baktığımızda, aslında bu takımın direncini ve pres gücünü sağlayanın, ileride çoğalmamızı sağlayan kısmının, orta saha değil de ileride baros, sağ kanatta keita – sabri ikilisi, orta sahada da, mustafa sarp – mehmet topal – barış özbek üçlüsünden biri veya ikisi olduğunu anlayabiliyoruz.
zaten en başından beri bildiğimiz, defansın orta sahaya top taşıyamaması ve orta saha elemanlarının, arda veya elano’nun ceza sahamız önüne gelerek top çıkarmaya çalışması ***, takımın orta sahasının daha da geriye yaslanmasına, hücumda çoğalmada problem oluşmasına sebep oluyordu. aslında yapılmak istenen, defansın orta sahaya yakın durması, orta sahanın forvete yakın olması, ve oyunun oynandığı bölgeyi kısaltmakken, orta sahanın top çıkarmak için geri yaslanması, oynanan bölgenin boyunun uzamasını ve futbolcuların gereğinden fazla efor sarfetmesini beraberinde getirdi.
tam biz bunları çözdük devre arasında derken**, takımın asıl pres ve mücadeleci gücünü sağlayan futbolculardan ikisi olan keita, sabri’nin aynı anda oynamaması, bunlara bir de sol bek mevkiinde oynayan hakan balta’nın da eksikliği eklendiğinde, teknik kadronun elini kolu bağlandı. sağ bekte emre güngör’ün kullanılması, sağ açıkta barış özbek ile oynamak, takımın sağ kanadını felç ettiği gibi, sol kanatta da* uğur uçar’ın oynaması, bugüne kadar kanatlarını etkin bir şekilde kullanan galatasaray’ın kanat akınlarını bitirdi. ortaya yönelen hücum organizasyonları da, orta sahada pas yetenekleri üst düzey olmayan futbolcular sayesinde, saman alevi etkisi yarattı.
yeni gelen transferlerin, takıma adaptasyon süreci, fizik kondisyon durumları, ülke futboluna alışma süreçleri, önümüzdeki günlerde bizi zorlayacak etmenler olarak gözüküyor. şubat ayındaki fikstürümüzü* de göz önünde bulundurursak ve sakatların geri dönmesi sürecini de bununla birleştirirsek, bu ay yapacağımız maçlardan ne kadar az hasarla çıkabilirsek, baros, keita, sabri, hakan balta’nın takıma geri dönmesiyle, ve yeni gelenlerin bu süreçte takıma alışacaklarını da dikkate alırsak, mart ayı gibi yine eski günlere döneriz umarım.
son iki maç başta olmak üzere, son zamanlarda oynadığımız maçları dikkate alırsak, sabri’nin, baros’un, keita'nın, hakan’ın bu takım için ne kadar önemli oyuncular olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. iki asıl bekinin aynı anda sakat olduğunu, ve bunları ikame edecek futbolcuların olmadığını da dikkate alırsak, hem savunma hem de hücum anlamında çektiğimiz sıkıntıları da daha kolay anlayabiliriz.
bu kadro kurmazsa ölecek hastalığına kapılalım o zaman biz de, gün gelir de şu kadroyu sahada görebilirsem, gözüm açık gitmez benim ;
-----------------------leo franco-----------------------
sabri ------- neill ------------ emre g.(servet) ----- hakan
----------------------mustafa (barış – topal)----------
-------------elano ------------- arda turan -------------
keita (dos santos)----------------------------- caner (dos santos, kewell)
--------------------------baros (jo, kewell)---------------
böyle bir kadro çıkarsa eğer, sezon başından beri bütün hücum aksiyonlarını kanatlara yığan galatasaray, kanatlardan olduğu kadar, orta sahanın ortasından da hücuma kalkabilir. en başlarda kanatlardan hücuma çıkmak ve bunları efektif bir şekilde kullanmak göze ve kulağa çok hoş gelse de, takımı tembelliğe alıştırdığı aşikar. gözler her zaman kanatlardan ileriye top taşınmasını, keita’nın kanattan adam çalımlayıp içeriye girdiğini görmek istese de, takımı keita’ya bağımlı kılma gibi bir handikapı da beraberinde getiriyor. takımda elano gibi, top kullanma, uzun pas yapma, oyunun yönünü değiştirme konusunda üst düzey bir adam varken, ve takıma ısınma evresini son maçlarda atlattığını görüyorken, böyle bir imkanı kullanmamak haksızlık olur.
ama işte teoride desen zehir gibi, pratik dersen sallanmakta. bazen ben hümanistim diyor, bazen de kasap oluyor bu turkcell süper lig.