günün erken saatleriydi bilgisayarımı açtığımda. her zamanki gibi ilk olarak galatasaray org a tıkladım ve karşımda bir açılış mesajı belirdi. franklin edmundo rijkaard galatasaray'da. gözlerime inanamadım lakin resmi siteyi açmıştım. gerçekten aşırı mutlu bir hale bürünmüştüm. hemen arkadaşlarımla "olum rijkaard gelmiş lan" yorumları yapılmaya ve hayaller kurulmaya başlanmıştı. aşırı bir beklenti içine girmiştim bu siyah tenli kıvırcık saçlı surinam asıllı efsane hollandalı'dan.
gelişiyle bu kadar büyük mutluluk yaşatan rijkaard giderken belki o kadar yüklü olmasa da üzüntü vermişti bana. kendimce yaptıklarının, doğrularının anlaşılmadığından dem vuruyordum sürekli. büyük çoğunluğunun skor endeksli hareket ettiği ülkemiz taraftar, yönetici ve medya mensuplarının dillerinde hep aynı soru vardı "ne yapmıştı franklin türkiye'de?" bu sorular ilk iki aydan sonra yoğunlaşmaya başlamıştı çünkü iki aydan sonra işler yolunda gitmiyordu. aslında rijkaard iki aydan sonra bazı hamleler yapmayı düşünse de belkide skora yansımamasından dolayı eleştiriler devam ediyordu.
kendimi anti-rijkaard grubuna dahil etmemek için direnirken "rijkaard'ı anlamak" minvalinde bazı hamleler geliyordu. franklin'in işte futboldan anlamak budur dedirten en temel dokunuşu ise servet, barış ve mustafa sarp üçlüsünü çekirdek çitleyen gruba dahil edip ayağına top yakışan, topu kullanan oyuncuları sahaya monte etmeye başlamasıydı. artık defansta neill'ın yanında hakan balta orta sahada ise mehmet topal-elano ikilisi forma buluyordu ama ligin ikinci yarısıydı ve galatasaray büyük ölçüde zirve yarışından uzaklaşmıştı. ona olan inancım devam ediyordu. uzun süreli bir çalışma planımız var diyen adnangillere güvenmesem de rijkaard'ın ikinci senesinden beklentilerim yüksekti. mantıklı ve yerinde oyuncuların transferi dahilinde bir şeyler olacağına inanıyordum ama takımımıza transfer edilen orta saha oyuncusu (bkz:
lorik cana) idi. büyük ölçüde sevgi beslenen bir oyuncu olan cana rijkaard'ın icraatlarıyla tamamen çelişen isimdi veya (bkz:
zvjezdan misimovic). oyunu iki yönlü oynayabilen orta sahalara ihtiyacımız varken lorik sürekli çift dalan, pas yapma yetisi ve tekniği oldukça zayıf olan tamamen mücadeleci yapısıyla katkı sağlayabilecek klasik ön libero iken zvjezdan ise yazın aldığı fazla kiloları henüz atamamış teknik fakat bir o kadar mücadeleden uzak ofansif bir orta saha oyuncusuydu. über yetenek (bkz:
serdar özkan) pivot santrafor (bkz:
mehmet batdal) galatasarayda forma giymek için altı ay top oynamayan fakat attığı taç atışları dahi isabetsiz olan basireti bağlanmış (bkz:
ali turan) ve keita'nın boşluğunu doldurması için alınan (bkz:
juan pablo pino)diğer transferlerimiz idi.
hocanın arkasındayız mesajlarının basınla paylaşılmasına başlanmasıyla beraber ayrılık vaktinin geldiği su yüzüne çıkmaya başlamıştı zira rijkaard da çok mutsuzdu ve bu sürekli yüzüne yansıyordu. fiilende sivasspor malzemecisi hayati soydaş ile ikinci itişme vakası rijkaard ın artık gitmek istediğinin göstergesiydi. rijkaard gitti ve geriye ne mi bıraktı?
spor medyasının her elemanın nasıl oynatmazsın diye eleştirdiği servet artık galatasaray defansında yer almıyor, galatasaray orta sahası yıllar sonra takıma el freni olan değil, top ayağında yakışan adamlardan oluşuyor. artık takıma dahil edilmek istenen oyuncular vatan millet sakarya anlayışına sahip olanlar değil futbolu bilen ve aklıyla oynayan oyuncular oluyor. bunlara grande'nin
* katkısı şüphesiz en başta gelmekte lakin ben rijkaard'ın da bizim yol göstericimiz olduğunu düşünüyorum. tabiki hataları oldu rijkaard'ın fakat kendisine gereğinden fazla haksızlık yapıldığı kanısındayım.
sen kulağımıza çalındığında gülümseyerek andığımız bir hatırasın rijkaard ve türk futbolunun senin gibi futbolu bilen insanlara ihtiyacı var..