• 278
    iki milano takımı da son 10 yılda ucl şampiyonluğu yaşamış, çok köklü takımlar. en son 2009-2010 sezonunda mourinho'nun inter'i, sneijder, eto'o, milito hattıyla ve sert orta sahasıyla fırtınalar estiriyordu, çok uzak değil.
    demek ki yapılanmayı beceremiyorsan alem-i cihan olsan farketmiyor, geçmiş yarını kurtarmıyor. umarım ders alırız, özellikle milan'dan... her zaman da milan ve galatsaray'ı benzetmişimdir, sonu benzemesin.
  • 281
    cesare -bütün zaferler gökyüzüne- prandelli'den mektup var.

    --- alıntı ---

    doğduğum kasaba orzinuovi, yüzyıllar boyunca venediklilerin kontrolündeymiş. kuzey'de biz brescialıların aksanı, güneylilerden biraz farklıdır. yıllar sonra bir kadın bunu tanıştığımızda bana söylemişti. 1957'de doğduğumda bana dedemin adını koymaya karar vermişler: cesare. fakat babam claudio olsun diye diretmiş, nüfusa yazdırdığında da iki ismi birlikte yazdırmış. ben bunu ilkokula başladığım altı yaşında öğrendim. öğretmen, beni "claudio" diye çağırdı ama ben cesare'ydim. belki de iki ismimin olması karakterimin iki farklı yönünü ortaya çıkardı. ailem, arkadaşlarım, takım arkadaşlarım için hep cesare, ufakken cesarino oldum ama bir de claudio vardı içimde. cesare dengeli, çok çalışkan, uyumlu bir adamdı. claudio ise sanatsever, biraz uçuk, çok daha hassas.

    sanat okumak istiyordum ama annem çok diretti, "cesare bir diploman, bir mesleğin olsun" diyordu. bu yüzden matematik okudum, mimar olacaktım. tasarlamak, ortaya bir eser koyma fikri hoşuma gidiyordu ama olmadı. futbolcu oldum. babamı kaybettiğimde 16 yaşındaydım. bizim kasabada vittorio emanuele meydanı vardı, bir cumartesi günü öğleden sonraydı. cremonese'nin b takımında oynuyordum, maçtan dönmüştüm, meydandaki kafede sıcak bir çikolata içmek istiyordum. o arkadaşlarıyla kafede oturuyordu. sadece bakıştık, tek kelime konuşmadık ama birbirbirimizi beğenmiştik. ertesi gün okul çıkışında onu bekledim. ben 18 yaşındaydım, manuela ise sadece 15 yaşındaydı. o gün birbirimizi çok sevdik ve bir daha hiç ayrılmadık. o güne kadar...

    1982'de italya'nın dünya kupası'nı aldığı yaz manuela ile evlendik. juventus'ta forma giyiyordum. nikahta şahitlerimiz takım arkadaşlarım antonio cabrini ve domenico pezzolla idi. 30 yıl boyunca inanır mısınız sadece bir kez tartıştık. komikti, bir tenis raketi yüzünden. çocuklar büyürken aldığımız kararlarda bir kez olsun ters düştüğümüzü hatırlamıyorum. manuela ile birbirimizi çok sevdik. babamı genç yaşta kaybettim ama ondan yaptığım işe saygı duymayı ve enerjimi sonuna kadar vermeyi öğrendim. futbol, bankacılık gibi bir meslek değil. sabah gidip, akşam geldiğin... futbolcu ya da teknik adamsan tutkularınla hareket edeceksin, onu yitirdiğinde bir hiçsin. annemden ise sevmeyi öğrendim, doğru sevmeyi. bir insanın kalbini, beynini kullanmasını öğrendim. bence aşkın çok türlüsü var. bir kadını sevmek, çocuklarını sevmek, dostlarını sevmek. hayatım boyunca insanların sevmekten korktuğuna şahit oldum, aşkı yaşamaktan korkuyorlar, kaybedeceklerini sanıyorlar. çünkü aşkta vermek zorundasın, belki de kolay olan hiç aşık olmamaktır, belki de insanlar egoizmlerin mahkumudur ama mutluluk bence bu değil.

    manuela'dan çok şey öğrendim hayatta. o bir eşten daha çok hayatım boyunca en yakınımdaki arkadaşımdı. bana her zaman hayattan ne istediğini iyi sorgula cesare derdi. lecce bana teknik adamlık teklif ettiğinde çocuklar ufaktı, "siz olmazsanız teklifi kabul etmeyeceğim" dedim, tek kelimeyle cevap verdi: "gidelim" çok para kazandık ama maddiyat hiç önemli olmadı, ben hiç zengin olmak istemedim ama bir şeyler yapmak ve kazanmak istedim hayatta.

    size futbolculuk ve teknik adamlık kariyerinden pek bahsetmek istemem, bunları zaten biliyorsunuzdur. venezia'yı çalıştırırken, 2001 yılında manuela'nın göğsünde kötü huylu bir kütle buldular rutin kontrolde. hemen ameliyata aldılar, 2.5 yıl boyunca bir daha o kabus günleri yaşamadık ama sonra... parma'dan ayrılmış roma ile anlaşmıştım, hastalık yeniden manuela'yı esir aldı, artık evden ayrılmak istemiyordu. onun hayatı benim hayatımdı. kemoterapi seanslarında elini tutmayacaksam hayatın ne anlamı vardı ki! roma'da işe başlamadan ayrıldım ve aşkımızın başladığı kasabaya döndük. paris'e tedaviye gitti, eşim yeniden hayata döndü, doktorlar çok umutluydu. fiorentina'da göreve başladığımda her şey güzeldi, sağlığı yerindeydi, ama... bu kez en acılı günler başladı. son gün iki çocuğumla başında nöbetteydik, doktor son anlarında ailesi dışında kalanların seslerini bir gürültü olarak duyacağını ama bizim söylediklerimizi anlayacağını söyledi. ona ne söylediğimi bende kalsın ama ne söylersem söyleyeyim yeterli olmadığını biliyorum. manuela her şeyimdi.

    futbola sarıldım. manuela'dan sonra bir daha sevebileceğimi sanmıyordum. insan, büyük bir aşk yaşadığı kadını böyle kaybedince ömür boyu bir daha sevebileceğine inanmıyor işte. zanzibar'ı çok seviyorum. ailemle hep tatillerimi orada geçiririm. eşim manuela caffi'nin adını taşıyan bir çocuk yuvası açtım orada, çocuklara bedava eğitim veriyorum ve onun adını yaşatıyorum. 2010 yılıydı. floransa'da bir kafede rastladım ona. çok şık, alımlı bir sarışın. novella, futbolla ilgisi olmadığı için kim olduğumu bilmiyor. doğrusu biriyle aşk yaşamak aklımdan geçmediğinden bir arkadaşımla tanıştırırım diye düşündüm. bana ne iş yaptığımı sorduğunda ilaç şirketinde pazarlamacı olduğumu söyledim. bana aksanımın değişik olduğunu söyledi. floransa'da bir sokakta yürümeye başladık. novella, karşıdan gelen her insanın "merhaba mister" demesine şaşırdı ve sonunda gerçeği anladı. ben floransalılar için mister cesare prandelli'ydim. 53 yaşında tekrar aşık olduğumda "bir daha sevemem" dediğim o günleri hatırladım. bu doğaya aykırıymış, bir başka kadını sevebilirmişim.

    aramızda 14 yaş fark var ama galiba onun bir ve benim iki çocuğumla beraber ikinci hayatlarımızı yaşıyoruz. novella evin patronu, galatasaray'daki oyuncum selçuk inan gibidir, aklına geleni anında insanın yüzüne söyler, novella bana çok şey öğretiyor, onun tavsiye ettiği kitapları okuyorum, yine ailece zanzibar'a tatile gidiyoruz. benim hayatım futbol, her maçı izlerim, novella ise elinde ipad ile yanımdan ayrılmaz. ikinci hayatımızda, hiç yapmadığım bir şeyi yapacağım şimdi. milano'da bir takım çalıştıracağım. fc internazionale ile anlaştım. yarın novella ile milano'ya geliyoruz. görüşmek üzere..

    --- alıntı ---
  • 282
    massimo moratti 1995'te satın aldıktan sonra olukla para akıttı kulübe. kendisi italyan petrokimya devi saras group'un sahibi olduğu için pek dokunmamıştır belki ama başkanlığı sürecinde, transferler için cebinden tam 1,5 milyar avro harcadığı hesaplanıyor. kimleri getirmedi ki kulübe?

    aldıktan sonraki ilk birkaç sezonunda yaptığı transferler: paul ince, roberto carlos, javier zanetti, diego simeone, djorkaeff, kanu, zamorano, ronaldo, recoba, west, paulo sousa, ventola, frey, dario simic, silvestre, baggio, pirlo...

    transfer çılgınlığının zirve yaptı 1999 sezonunda gelenler: vieri, seedorf, peruzzi, ivan cordoba, panucci, adrian mutu, blanc... (o sezon 150 milyon avro harcamıştır ki günümüzde bir kulübün sadece bir transfer döneminde 300 milyon avro harcaması gibi bir şey bu.)

    2000 ve sonrası gelenler: robbie keane, farinos, hakan şükür, dalmat, cirillo, toldo, conceicao, kallon, cristiano zannetti, materazzi, adriano leite, emre b., okan, crespo, cannavaro, coco, almeyda, corradi, ümit davala, van der meyde, cruz, stankoviç, killy gonzales, karagounis, pinilla, burdisso, mihajloviç, cambiasso, veron (kiralık), batistuta (kiralık), davids, favalli, samuel, david pizarro, solari, figo, maxwell, julio cesar, ibrahimoviç, vieira, maicon, grosso, dacourt, chivu, david suazo, rivas, quaresma, mancini, muntari...

    şu yukarıda saydıklarımdan materazzi, stankoviç, cambiasso, maicon ve samuel dışındakilerden pek de bir hayır gördüklerini söyleyemeyiz. "adriano iyiydi ama kafa kırıktı, ibra iyiydi ama taraftarla papazdı, figo iyiydi ama çok yaşlıydı..." gibi iyiydi dedikten sonra şerh konulacak isimlerden bahsetmiyorum. şu da enteresandır ki david suazo'ya 15, almeyda'ya 22 milyon avro para ödeyecek kadar dengesiz işer yapan kulübün çükü kalka kalka bize kalkmış: emre b., okan. tabii bu ikilinin karaktersizliği de bunda büyük pay sahibi. ikinci ilginç bir husus daha var. inter'in alıp hakkını veremediği bir kısım oyuncu sonradan başka kulüplerde coşmuş: cannavaro, roberto carlos, seedorf, mutu, pirlo... ya da inter almadan evvel kendi kulüplerinde coşan yıldızlar inter'e geldikten sonra sönmüş: killy gonzales, van der meyde, davids, hakan şükür...

    moratti kulübü aldıktan sonra 98'deki uefa kupasını saymazsak 2000'lerin sonuna kadar yüzü hiç gülmedi. bana o zamanlarda da hep ilginç gelen bir durumdu bu. ilk 11'inden yedek kulübesine kadar muhteşem futbolcularla donalı takım, iş sahada futbol oynamaya gelince adeta ortadan kayboluyordu. ligdeki diğer takımlar güçlü desem inter'in kadrosuna bakınca ağzım yüzüm eğiliyordu. küçük bir örnek vermek gerekirse; inter'den kuyruğuna teneke bağlanarak gönderilen seedorf milan'da iki kez şl kazanmış ve takımın bel kemiği olmuştu. kötü hocalar geldi desem; roy hodgson, marcello lippi, hector cuper gibi adamlar yönetiyordu takımı ki lippi dediğin adam serie a'nın bug'ıdır.

    moratti cenabet cuper'i takımdan kovduktan sonra lazio'da iyi işler çıkaran mancini'yi takımın başına getirdi (2004). sinyor'un ayağı inter'e uğurlu geldi, 1998'ten sonra kulüp müzesi ilk kez bir kupa gördü: italya kupası. takım iyi top oynamıyordu ama kupalar gelmeye devam ediyordu: 2005-2006 sezonun açılışında italya süper kupasını ve sezon sonunda da italya kupasını üst üste ikinci kez kazandılar. lakin dediğim gibi takım iyi top oynamıyordu ve bunun zararını da şl'ye çeyrek finalde veda ederek gördüler. moratti artık kafayı sıyırmış, mancini'yi de takımdan göndermeyi düşünürken imdatlarına calciopoli yetişti. juventus'un şampiyonluğu inter'e verildi ama bu devede kulaktı zira gelecek sezon juventus serie b'ye gidecek, milan'da eksi puanla lige başlayacaktı. yetmedi moratti bir güzellik daha yaptı mancini'ye, batan geminin mallarından ibra ve vieira'yı kadroya kattı. inter artık serie a'da rakipsizdi. 2007 şampiyonluğunu rahat bir şekilde kazandılar ama şl'de sadece gruptan çıkabildiler. ertesi sezon inter gene şampiyondu ama şl'de değişen bir şey yoktu, son 16'da elendiler. moratti artık zıvanadan çıkmıştı ve gözüne kestirdiği biri vardı: special one. mancini'ye kapıyı gösterdikten sonra hemen mourinho'yu getirdi takımın başına. işte bu hamle belki de moratti'nin başkanlığı sürecindeki yegane doğru icraatidir. mou ilk sezonunda inter'e şampiyonluğu getirdi ki zaten o rakipsizlikte bu pek de önemli bir başarı sayılmadı. ikinci sezonunda ise moratti'nin başkanlığı sürecinde pek görmediği bir şey yaptırdı: akıllıca transferler. neydi onlar? genoa'dan diego milito ve motta'yı aldırdı. 30 küsur milyon da para verdirdi bu ikiliye ama diego milito, kariyerinde sadece zaragoza'da sivrilmiş bir santrfor; motta da barça'dayken etliye sütlüye dokunmamış ve artık gözden düşmüş bir orta saha oyuncusuydu. bu iki hamle çok eleştirildi özellikle ama henüz bitmedi mou'nun transferleri. ibra'yı çok isteyen barça, para + etoo teklifinde bulundu inter'e. inter'e yapılan bu teklifte, her ne kadar holosko muamelesi çekilmiş olsa da; ispanya'daki ırkçılıktan kafayı yemiş vaziyette bulunan etoo dünden razıydı bu işe. savunmaya da bayern'den lucio'yu getirildi. lakin son bir hamlesi daha vardı mourinho'nun. yapılanma sürecine giren real, elindeki hollandalıları çıkarmaya çalışıyordu ve wesley de bunlardan biriydi. tabii hemen havada kaptı inter. mou, bu futbolcuları öyle bir monte etti ki ilk 11'e, gerek yaptırdığı transferler gerekse de bunların takıma mükemmel uyum sağlamasıyla, mou'nun kariyerinin zirvesi bence 2009-2010 inter sezonudur. keşke hiç ayrılmasaydı. neyse, o takıma dönersek; kalede uçanı kaçanı tutan julio cesar, sağ bekte benim en beğendiğim futbolculardan maicon, tandemde biri sağ biri sol ayaklı olacak şekilde ayarlanmış lucio ve samuel ikilisi, sol bekte parasının hakkını nihayetinde o sezon verecek olan chivu, dmc rolünde ciğersiz cambiasso -bazen thiago motta- ve yanında büyük kaptan javier zannetti -bazen de stankoviç-, önlerinde bizim portakal, sağ açıkta etoo, sol açıkta bizde sıçan ama o sezon döktürmüş olan pandev, en ileride o sezon terminatöre bağlayan diego milito. o sezon geleni geçeni tokatladı inter: chelsea, barcelona, bayern münih... özellikle san siro'da barça'yı üçledikleri maçta oynadıkları futbol muhteşemdir. "savunma nasıl yapılır, kontraya nasıl kalkılır 101" dersidir. aynı sezon serie a ve italya kupasını da almasıyla üçte üç yapmayı başarmıştı kulüp. moratti en sonunda hayallerine kavuşmuştu ama neşesi de kursağında kaldı. çünkü henüz takım şl'yi kucakladığı gece mou'nun real'e gidişi kesinleşmişti.

    işte bu muhteşem sezondan sonra bir daha dikişi tutturamadı kulüp. adeta mou öncesindeki o kaotik döneme tekrar döndüler ama durum artık farklıydı. iş hayatı iyi gitmeyen moratti kulübe gereken yatırımı yapamıyordu ve yıldız transferi işi kesilmişti. sadece bu da değil; juve calciopoli sonrası yaşadığı dibe vuruşu tamamlamış, doludizgin geliyordu. takımın özellikle savunma hattı çok yaşlıydı ve transfere ihtiyaç vardı ama işler eski haline dönmüş, yapılan transferler genellikle mantara bağlamıştı. bu esnada etoo, sneijder, motta, pandev, julio cesar, maicon, milito, cambiasso gibi demirbaşlar takımdan birer ikişer ayrıldı; zanetti, materazzi, chivu, cordoba, stankoviç emekli oldu.

    moratti işte bu noktada akıllılık yaptı ve berlusconi gibi ayak diretmedi, 2013'te hisselerinin yüzde yetmişini sattı. kulübün çoğunluk hissesi artık eric thohir adındaki bir endonez girişimcideydi ve bunun için 300 milyon paund ödemişti. inter taraftarı bu noktada thohir'in kulübe para akıtacağını düşündü ama nedendir bilinmez gidişat hiç de öyle olmadı. gerçi kulübün büyük ffp sıkıntısı vardı ve bir bakıma yeni patronun elini kolunu bağlıyordu bu.

    hoca konusuna gelince mou sonrası getirilen bir ton antin kuntin adamın ardından 14-15 sezonu ortasında mancini'yi geri getirdiler. o sezon öyle geçti gitti. geçen sezon başı ise allah var transfer için iyi kaynak yarattı yönetim. ellerindeki çöpleri satarak ve kovacic'ten fedakarlık ederek geçmişe nazaran büyükçe bir bütçe sundular mancini'ye. yalnız planlama açısından zayıf bir kadro oluşturuldu. geçen sene ağustosta, ben yazdıktan sonra her ne kadar gelen (perisic, melo, telles) ve gidenler (kovacic, hernanes) olsa da, şu entry'yi girmişim bu durumla alakalı: (bkz: fc internazionale/#1779161)
    sezonun ilk yarısında savunmacıların üstün performansıyla hiç de fena gitmedi inter ama sonradan mancini rotasyonun bokunu çıkardı: (bkz: roberto mancini/#1904338)
    nihayetinde de 4. olarak bitirdiler ligi.

    sezonun bitmesine yakın, çin'de enerji sektöründe boy gösteren* suning grup talip oldu bu kez kulübe. moratti kendisine ait hisselerin tamamını, yani kulübün yüzde 30'unu; thohir ise kulübün yüzde 40'ını sattı. şu an çinliler kulübün yüzde 70'ine, thohir ise yüzde 30'una sahip. moratti'nin hiçbir hükmü kalmadı ama onursal başkan payesine verdiler gene de. ha, bu arada büyük kaptan javier zanetti kulübün ikinci başkanı ki çok doğru bir seçim.

    çinliler de thohir de mancini'yi takımın başında istemiyorlar. bilhassa çinliler'in büyük planları olduğu konuşuluyor. kulüpte son bir haftadır tansiyonlar yüksek. mancini sözleşme uzatma teklifinin gelmemesine (bu sezon bitiyor sözleşmesi) bozulmuş vaziyette. rest üstüne rest çekiyor kulübe. dün thohir'le ve çinli başkanın oğluyla üçlü bir toplantı yapmışlar amerika'da. takımdan ayrılması hiç sürpriz olmaz. taraftarlar bu duruma zaten dünden razı. gerçi onlar da çok yüksekten uçuyor, simeone'yi istiyorlar. daha makul isimleri; leonardo'yu, pellegrini'yi, de boer'u isteyenler de az değil. her an her şey olabilir şu sıralar.

    kadroya gelince bence bir iki takviye yapılması halinde fena değil. serie a'da 2. olabilitesi var, hatta avrupa ligini de alabilir.

    kalede handanoviç var: son derece iyi bir kaleci.
    tandemde miranda-murillo ikilisi: atletik ve sağlam stoperler.
    sağ bekte ansaldi: bu sezon geldi, iyi bir hamle gibi duruyor.
    sol bekte caner: iki üç sezon evvelki topunu oynarsa ne âlâ.
    orta sahada kondogbia: geçen sezon anlaşılmaz bir şekilde pek oynatmadı mancini.
    orta sahada medel-melo ya da transfer: medel ve melo ikilisi burayı götürür gibi ama witsel gibi biri de hiç fena olmaz.
    ofansif orta saha banega: bu sezon inter'in beleşe kapadığı bir diğer isim. çok iyi iş.
    sağ açıkta eder: geçen sezon bir halta benzetemedim ama euro 2016'da yardırdı. yine de kesinlikle bir transfer şart oraya.
    sol açıkta perisiç: takımın en iyilerinden.
    forvette icardi: ben çok da beğenmem kendisini ama sıkıntı durumunda jovetiç de oynayabilir orada.
    yedekten gelebilecek brozoviç: bu çocuğa dikkat.

    eski inter kadrolarının şaşaasından çok ama çok uzakta bir kadro gibi ama yine de son dört beş senedir kurulanlar arasında da en dengeli bu gibi duruyor. tabii eski inter kadrolarının gölgesinde kalması normal; o döneme ait bir şehir efsanesi vardır hani "moratti, oğlunun cm'de oynatıp beğendiği adamları transfer ediyormuş..." diye. ne kadar doğrudur bilinmez ama winning eleven'da, pes 6'da şöyle inter kadroları gören bizleri yukarıdaki kadronun kesmemesi normal:

    https://i.hizliresim.com/pPZRvm.png
  • 290
    uefa avrupa ligi gruplarında ya tamam ya devam maçında israil temsilcisi hapoel beer sheva takımına karşı deplasmanda 2-0 öne geçip maçı 3-2 kaybeden, sanırım bundan sonra bir daha düzlük göremeyecek italyan takımı. sparta prag, southampton ve hapoel beer sheva gibi takımlarla yer aldığı grupta 5 maçın ardından 4 mağlubiyet 1 galibyet alarak 3 puanla son sırada yer almayı başararak uefa avrupa liginden grup aşamasında elenmişlerdir.
  • 300
    italya ligi lideri. neden hakkında konuşulmadığını anlayamıyorum. milanüç beş transfer yapınca sayfalarca romantiklik yapıldı, napoligöze hoş gelen futbol oynatıyor diye* bolca övgü aldı. ancak bu adamlar ligin neredeyse yarısına geldiğimiz şu günlerde liderlik koltuğunda ve bu sezon hakkında girilen entry sayısı yalnızca 2.

    şampiyonluk yarışındaki rakipleriyle oynadığı hiçbir maçı kazanamasa da halen birinci olan interbu açıdan galatasaray'la benzerlik gösteriyor. iyi kalecisi, formda golcüsü olması ve beklerinden istediği verimi alamaması da iki takımın diğer ortak noktaları. en güzeli ise ikisinin de geçmişinde wesley sneijder ve felipe melo'nun olması belki de.

    58 yaşındaki spallettiteknik adamlık kariyerinin altın çağında. roma'da juventus'la kıyasıya bir şampiyonluk yarışını yalnızca 4 puan farkla kaybetmişti. ardından yeni bir yapılanma isteyen interantrenör koltuğuna kendisini getirdi. daha önce roma, udineseve zenit'i çalıştırmıştı ama maç başına alınan puan olarak hiç bu kadar iyi seviyede değildi.

    kalede tecrübeli eldiven handanovicyıllardır olduğu gibi bu sene de başarılı. stoperde miranda-skriniarikilisi oldukça dengeli. bekler takımın en zayıf halkası, transfer lazım gibi duruyor. orta sahada bu yaz fiorentina'dan gelen ikili borja valero ve vecino inter'in son 7-8 sezondaki muhtemelen en iyi orta sahasını oluşturuyor. duruma göre bu ikiliye gagliardiniya da brozoviceşlik ediyor.

    forvet hattına gelecek olursak, hemen hemen tüm maçlarda 90 dakika forma giyen üç hücum oyuncusu var inter'in.

    mauro icardi için söylenecek çok şey var. kariyerine sosyal hayatıyla sansasyonel bir başlangıç yapmıştı. yetenekli olduğu aşikardı ama takım arkadaşının* eşiyle yaşadığı ilişki çok konuşuldu. üstünden yıllar geçse de polemikler bitmedi. 22 yaşındayken inter kaptanı oldu. ancak bu sefer de taraftarlarla tartışma yaşadı, karşılıklı küfürler edildi, haberlere göre hem icardi için inter macerası, hem de inter için icardi sayfası sona ermişti. ancak beklenen olmadı ve olaylar yatıştı. bunca sene içinde icardi her geçen yıl daha iyi bir oyuncuya dönüştü. şu anda liderlik koltuğunda oturan takımın en golcü oyuncusu, bu sezon 16 gole imza attı. henüz 24 yaşında ve önünde yaklaşık 10 yıl var. bu yaz arjantin milli takımının kabarık forvet rotasyonunda yer bulup bulamayacağı ise merak konusu.

    hırçın hırvat ivan perisic. yaz transfer döneminde united'a gitti gidecek derken takımda tutmayı başardı inter yönetimi. euro 2016'nın parlayan isimlerindendi. kimi zaman sol kanat kendisine emanetti kimi zaman da bir forvet oyuncusu gibi skora etki ediyordu. geçtiğimiz yılda milli takım karnesi parlak olmasa da inter'e gün geçtikçe alıştı. bu sezonun kilit oyuncularından biri de beklendiği gibi kendisi oldu. 7 gol ve 6 asiste ismini yazdırdı. sözleşmesi de 2022 yılına kadar uzatıldı 28 yaşındaki yıldız oyuncunun.

    antonio candreva göze çarpan lazioyıllarından sonra 22 milyon euro bonservisle takıma katılmıştı. italya milli takımında da forma şansı bulan sağ kanat oyuncusu her ne kadar takımın kilit taşlarından biri olsa da lazio'da çok daha başarılıydı. geçtiğimiz sezonu 8 gol ve 11 asistle tamamlarken takımın iyilerinden biriydi. bu sezon golü yok ama 7 asisti var. iyi gününde durdurmak epey zor, eğer takım şampiyon olacaksa ikinci yarıda performansıyla adından daha çok söz ettirir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın