fatih terim'i sevmek benim nezdimde her galatasaray taraftarının boynunun borcudur. yaptıklarını yapan başka bir hocamız olmamıştır; zaten ahımızın olma sebebi de budur.
şunu inkar edemeyiz ki türk futbolu bir çamurdur. gerek yalan, gerek ise güdümlü haber yapan basınınından tut, futbola el atan siyasetçilerden, içten pazarlıklı federasyon ve hakemlerinden, profesyonellikten zerre nasibini almamış topçularına kadar bir çamur yığınıdır. fatih terim ise başarılı bir domuzdur. çamurda nasıl hareket edeceğini herkesten iyi bildiği için, kim o çamur yığınına girip onunla aşık atmaya çalışırsa ifadesini alır, eline verir gönderir. bu, yakın tarihe bakıldığında ispat edildiği rahatça görülebilecek bir husustur. domuz benzetmesi amerikalıların "asla çamurda bir domuzla güreşme, sonuç ne olursa olsun o her türlü keyif alacaktır" minvalindeki atasözünden yola çıkılarak yapılmış olup, herhangi bir hakaret amacı gütmemektedir.
milli takım özeline bakıldığı zaman kadro dışı kalan oyunculardan arda dışında "neden yok" diyebileceğimiz bir adam yoktur. kimse selçuk, burak demesin. biz galatasaray taraftarının "de jong dönse de kulübeye gitse" gözüyle baktığımız selçuk ile götüne -haklı olarak- teneke bağlayıp gönderdiğimiz, gitmesini transfer başarısı olarak nitelendirdiğimiz burak yılmaz için "neden milli takımda yok?" hesabı sorma hakkımız yoktur. nitekim, ikisinin de performansı milli takım seviyesinde değildir.
fatih terim milli takımda kalmalıdır. bunu bir türk olarak değil, galatasaray taraftarı olarak söylüyorum. mevcut huzurumuzun bozulmaması için, fatih terim hocanın milli takımda kalması şart oğlu şarttır. fatih terim'in olası ayrılığı sonrası türk futbolcuların fatih terim için jor hocamızı satma, taraftarın ise her zaman olduğu gibi uzun vadeli sonuçlar verecek güzel bir projeyi siktir edip kısa vadede "şampiyonluk gelsin amk" zihniyeti ile güzel insan jor hocamıza sırtını dönmesi kuvvetle muhtemeldir. nitekim; olası bir ayrılık sonrası fatih terim'in en değerli olguları olan "egosu" ve "karizması" yerle bir olacaktır. "bir günde kral olmadı bir günde tahttan inmez" diyenler, bundan 2 sene önce destursuz adını ağzına alamayan, bir sebeple futbol otoritesi olarak adlandırılan insanların hakarete varan eleştirilerini incelemesi ve tekrar düşünmesi gerekir.
dediğim gibi; fatih terim galatasaray efsanesidir; senden, benden, çoğu insandan önemli bir figürdür. ne var ki fatih terim özelinde azalan bir karizma ve tatmin olmayan bir egonun tamir yeri hep galatasaray olmuştur. 2000 sonrası avrupa'ya giden ve milan macerası sonra dönen, sıkıcı futbol oynatmasına rağmen başarı kazandıran lucescu yerine gelen fatih terim başarısız olmuş ve milli takımda yaşanan kaos sonrası milli takıma gitmiştir. 2010 yılı faciası sonrasında başa gelen fatih terim, yine kaotik ortamda başarı sağlamış ve yine kaos içerisindeki milli takıma gitmiştir. gönderilmiştir de denebilir ama başta gelen teklife "olmaz" deme hakkı var idi.
şimdi yine milli takımda bir kaotik ortam var ve çanlar fatih terim için çalıyor. sezon başında önce sneijder'i gönderen ama bu plan tutmayınca bruma'ya salça olarak kaos çıkarmaya çalışan, burada da baltayı taşa vurunca seviyeyi jor hocama "sen hoca mısın" diyecek kadar düşüren basının elinde galatasaray projesinin baltalamak için şahane bir şans; egosu ve karizması yara alan fatih terim'in elinde ise bu lobiyi kullanacak güç var. özetle, fatih terim'in galatasaray'a ihityacı ve bu ihtiyacı karşılayacak lobiyi yapacak gücü var. engel kim? jor. engel kim? an itibariyle taraftar.
bence taraftarlar olarak fatih terim konusunda ve galatasaray özelinde incelenmesi ve cevap verilmesi gereken sorular var:
1) fatih terim'in gelmesi için uygun ortam var mı?
2) fatih terim'e ihtiyacımız var mı?
3) fatih terim'in gelmesini istiyor muyuz? neden?
birinci sorudan başlayalım;
fatih terim'in gelmesi için uygun ortam var mı?
yok. bu sorunun teknik detaylara girmeden cevabı, "yok". bakın arkadaşlar, yaşı daha küçük olanlar hatırlamayabilir ancak biz bu boku bir kere yedik. ac milan'dan kovulduktan sonra, kaotik ortamda lucescu ile şampiyon olmasına ve avrupa'yı titretmesine rağmen özhan canaydın, taraftar olan bizlerin baskısı ile fatih terim'i getirdi. fatih terim (ilk gelişini sayamayız) ikinci gelişinde "kurtarıcı" olarak gelmedi. haliyle kredisi de bu beklenti ile doğru orantılı idi; olmadı. lucescu, önce beşiktaş'a oradan shaktar'a gidip sayısız şampiyonluklar kazanırken ve shakhtar'da başarılı ve sürdürülebilir bir sistem oturturken biz yerimizde saydık. mevcut durum da o zaman ile benzer. takım iyi durumda ve riekerink bey'in benim de içinde bulunduğum destekçileri - ki bunları bilinçli taraftar olarak adlandırıyorum - çok fazla. "neden geldi?" diyen de olacaktır, "neden sistemi bozduk?" diye sitem eden de olacaktır.
galatasaray'ın mevcut durumda bırakın fatih terim'i, jan olde riekerink'ten başkta herhangi bir teknik direktöre ihtiyacı yoktur. elbette yukarıda da belirttiğim üzere "ortam" dediğimiz meret, basın pompalaması ve muhtemel puan kayıpları sonrasında yapılacak eleştiriler ile oluşturulabilecek bir husustur. ne var ki taraftar, bu ortamı bozar. amına bile koyar. yapmamız gereken budur.
ikinci sorumuz fatih terim'e ihtiyaç var mı?
teknik detaylara girmeden cevap vereceksek, bu sorunun cevabı da
yok olacaktır.
galatasaray, belki de yıllar sonra ilk defa taraftarının hocasına duyduğu güven ile türk sporunun içinden çıkamadığı çamurdan kurtulmuş, huzur içerisinde, adeta bir papatya çocukları kıvamında. herkes mutlu, herkesin yüzü gülüyor. galatasaray ekolünün temeli olan altyapıya bakıyoruz, hemen her yaş grubunun antrenmanını yöneten hocamız jorun çizdiği yolda, yaş grubunda 25-0 gibi galibiyet alan mütecaviz çocuklardan tutun, 14 yaşında a takıma çıkan çocuklara kadar "güzel işler" oluyor. yerli sevici türk hocaların türk futboluna özde kattıklarından fazlasını 6 ayda kattı riekerink bey. bunu da söylemle değil, eylem ile yaptı. nitekim benim gözümde "sinan oynasın diye bruma'yı kiraladık" diyip, sağ açıkta umut bulut oynatan adam yerli sevici değildir; olsa olsa eyyamcıdır. türk futboluna ne kadar hizmet ettiği belli değildir. öte yandan, hazırlık maçı dahi olsa, gençlere, 3 dakika dahi olsa 14 yaşındaki bir çocuğa şans veren adam adamdır. artık galatasaray'ın sisteni belli; "iyiysen ödülünü alırsın". dikkat edin, 3-5 kişi dışında herkes "oynatmıyorsa bir bildiği vardır" diyor hoca hakkında. önemli olan budur; önemli olan liyakattır.
her gelen hoca konuşur. gençler der, gelecek der, bilmem ne der ama bunların hepsi lafta kalır. riekerink hocamız, bunları gelir gelmez söylemedi. yaptı. sordular; anlattı. yapacağım diyerek lafta bırakmaktansa yapıp açıklamasını yaptı. takım performans olarak iyi, her rakibe göre özel olarak hazırlandığı belli. yıllar sonra ilk defa organize bir korner golü attık. basın tarafından real madrid ilan edilen beşiktaş'ı kendi sahasında neredeyse ezdik. kontra pozisyonlar dışında rakip topla çıkarken dart dörtlü savunma hattını çizgi olarak görüyoruz ki 30 yaşıma kadar bunu hiç görmedim. dünkü milli maçı açıp izleyin, dünyanın üst düzey her takımında göreceğiniz savunma çizgisi çizgi değil, ege bölgesi kıyıları. galatasaray'da herkes rolünü biliyor. topu ayağına alan ne yapacağını, top rakibe geçince nerede duracağını biliyor. duran top olsun kenar top olsun bireysel hata dışında gol yemiyoruz.
dolayısıyla fatih terim'e ihtiyacımız yok.
peki
fatih terim'in gelmesini istiyor muyuz?
kanaatim o ki, an itibariyle ligin en kaliteli ve en derin kadrosu bizde. lanet olası milli takımlar nedeniyle verdiğimiz sakatlardan faydalanamamış olabiliriz ama bu adamlar döndüğünde hem kalite hem derinlik olarak dengeli bir kadromuz var. sıkıntılı olduğumuz tek bölge savunma ki, hatalarından ders alan ve aldığını uygulamalı olarak gösteren riekerink hocanın savunma zaaflarına eğileceğinden şüphe duymuyorum. fatih terim gelse, hakkı ile oynatabildiği tek taktik olan (eleştiri olarak söylemiyorum) 4-4-2 taktiğine de yatkın, 3-5-2 ye de yatkın, mevcut taktiğimiz olan 4-2-3-1'e ve defansif varyasyonu olan 4-3-3'e de yatkın bir takım var. başarılı olur mu? olabilir. ne var ki riekerink bey de başarılı olabilir. riekerink bey bu başarıyı yakalarken altyapıdan takviyeler yaparak geleceğe yönelik adımlar da atabilir.
öte yandan belki de türkiye'de ilk defa her perşembe basın toplantısı yapan, sorulan sorulara mantıklı ve tatmin edici cevaplar veren bir hoca var. mesela "de jong beşiktaş maçında olacak mı, olmayacaksa neden olmayacak, yoksa hazır mı değil?" gibi bir soruya, "ufak bir sakatlığı var, muhtemelen olmayacak" diyor jor hocamız. çıkıp "aynı soruyu oyuna aldığım kayseri maçında da sormanızı beklerdim" demiyor. süper kupa maçı sonrası "bunlar olur, maçlar kazanılır önemli olan kupa" yerine "hazırlık döneminde gördüğüm takımdan eser yoktu; kötü oynadık, bir daha olmayacak" diyor. "ben ders almam, veririm" demiyor. basına dedikodu malzemesi vermeden, her perşembe çıkıyor, takım ile ilgili en doğru haberleri, birinci ağızdan veriyor. linnes olayında çıkıp açıklamasını yapıyor. afaki konuşmalar, saçma sapan atıflar ile soru geçiştirmiyor. yine neustadter sorusuna, klasikleşmiş "başka takımların oyuncusu hakkında konuşmak istemiyorum" demek yerine, "ben topla daha fazla oynayan, toplu oyun içerisinde daha etkili bir isim istiyorum, elbette hocaların tercihleri değişir, bir hocanın istemediği adam başka hocanın sistemine oturuyordur, bu en iyi oyuncular için bile geçerlidir" diye cevap veriyor ve sen çıkıp "neden ön libero almadın yarraam" diyemiyorsun. net konuşuyor adam çünkü. ne soruluyorsa ona cevap veriyor; tatava yapmıyor.
dolayısıyla ben huzurlu halinden memnun bir galatasaraylı olarak fatih terim'in -mevcut durumda ve yakın gelecekte- galatasaray başına gelmesini istemiyorum. elbette herkes kendi yorumunu yapacaktır ama 31 senelik hayatında 31'den fazla kupa görmüş bir taraftar olarak artık değişim, gelişim, vizyon ve uzun vadeli projelerin önemli olduğunu, uzun vadeli sürdürülebilir başarılar ile borcun kapatılabileceğini ve başarı çıtasının yukarı çekilebileceğini düşünüyorum. başarı böyle geliyor çünkü; sabır ile, yavaş yavaş, inşa ederek, üstüne koyarak, sistem oturtarak. kaos içerisinde bunları yapamazsınız.