resim
Fatih Terim
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:70
Uyruk:Türkiye
  • 10652
    andrea pirlo otobiyografisinde, i think therefore i play'de fatih terim'i şöyle anlatıyor. kabaca ne ifade ettiğini sonda, kendi okuma şeklimle anlattım, vaktim olursa çeviririm.

    ***

    the same can't be said of certain other coaches, for example the turk fatih terim, whom ancelotti ended up replacing. he was a remarkable person, a really strange fellow who seemed allergic to rules. it was obvious from an early stage that he wouldn't last long and sure enough he was fired.
    before milan, he'd been with smaller, less stately clubs who'd allowed him to do as he pleased. the environment was different at milan. he'd arrive late for lunch, turn up for official engagements without a tie, run off and leave mr bic on his own at the table just so he could watch big brother. you'd see him walking around milanello with garishly loud clothes, looking like john travolta.
    he had this mad translator, practically his shadow, who at one point advised him to cut off relations with the media. indefinitely. at milan. the club where communication is always par excellence.

    the translator also had a few problems getting across terim's message to those of us in the dressing room. the coach would be gesticulating and talking away in turkish: "boys, we're about to play one of the most important matches of the season. lots of people are criticising us, but i believe in you. we can't give up now. there are great expectations upon us, and we've a moral obligation not to disappoint. let's do it for ourselves, for the club, for the president, for the fans. there are moments in life when a man has to lift his head. i believe that moment has arrived for us. go on, boys. go on."
    the translator, standing there quite motionless, would then say in italian: "juventus are coming tomorrow. we need to win." one of them spoke for five minutes, the other for five seconds.
    terim: "andrea, you'll be the focal point for our game. you direct our play, but take your time and don't force it. weigh up the situation and give the ball to the team-mate who has the fewest opponents around him. we're relying on you: you're absolutely fundamental for this team and the way we want to play. but i'll say it again: don't force it. calm and cool are the watchwords here. first think, then pass: that's the only way we'll get the right result and show the whole of italy we're still alive. that we won't go down without a fight. right, now, everyone out on the pitch. let's see an amazing session with real intensity. i want it to be right up there with the best we've had this year."
    the translator: "pirlo pass the ball. and now let's go and train."
    some of the team meetings, especially in the early days, were absolutely unforgettable. terim would stand in front of the tactics board, take out a piece of chalk and draw 11 circles. each circle represented a player, but it got to the point that there were so many notes and scribbles, you couldn't tell which circles were the defenders, which the midfielders and which the strikers. total chaos: only the goalkeeper wasn't in doubt.
    he'd point to a circle and say: "okay, costacurta, you need to go here."
    and i'd be forced to pipe up: "but boss, that's me." it was even worse when he mistook the defenders for strikers – i began to suspect he was doing it on purpose. four forwards on the pitch and only two defenders: berlusconi's forbidden dream.

    *

    kurallara karşı gelmeyi seven garip bir adam. çok uzun kalmayacağını ilk görüşte anlamıştım. milan'dan önce daha küçük kulüplerde, başına buyruk hareket edebilmesi mümkündür. (üzülerek söylüyorum, bizden bahsediyor) fakat milan farklıdır. yemeğe geç katılmalar, anlaşmalarda masa devirmeler, big brother'ı izlemek için yemekten sıvışmalar falan... parlak, janjanlı kıyafetlerle, john travolta'ya benziyordu. o kadar kötü bir tercümanı vardı ki, başarısızlığının yarısı o tercümandan kaynaklanıyor. hele ki, milan gibi iletişimin fevkalade olması gereken kulüplerde, affedilmez kusur.

    soyunma odasında terim'in dediklerini aktarma konusunda bir örnek vereyim. sanırım türkçe olarak terim şöyle şeyler anlatıyor:
    "evet. topun olduğu yer bizim için pozisyon. yetinmemizin en önemli sebebi topun olduğu yer. iki, saha kaygan olduğuna göre vurduğumuz topları, bize vurulan topları defans, orta saha iyi takip. kaygan saha çünkü. ve vurmaktan çekinmeyin, tam tersi topa vurmalarına da müsaade etmeyin mesafe tanımaksızın. zaten düşüncemiz, size aktardıklarımız, burayı geçtikten itibaren bizim sahaya hiçbir boş alan ve boş adam bırakmamak. bugün, kaç dakika oynarsanız oynayın. ama birinci dakikadan itibaren on kişi oynamamız taffarel dahil, hariç, on kişi oynamamız çok önemli."

    o beş dakikalık konuşmayı, tercüman ne çevirse beğenirsiniz?
    "juve arkamızda, yenmek zorundayız."
    duygusuz, ruhsuz bir şekilde aktarırdı.

    sonra terim bana, "andrea, sen bizim merkezmizsin. oyunu sen yönlendireceksin. ama rahat ol, zorlama. tart, ölç, biç. en az adamla uğraşan arkadaşına aktar topu. sana güveniyoruz. herşeyimiz sana bağlı ama sen çok zorlama. sakin ol. önce düşün, sonra oyna. kazanmamızın tek yolu, ve hala ayakta olduğumuzu göstermenin tek yolu bu." kıvamında konuşurken tercüman şöyle çevirir.

    "pirlo topla yap işte birşeyler. hadi şimdi antremana gidiyoruz."

    anlatmadan geçemeyeceğim, geldiği ilk günler, taktik tahtasının başına geçer.
    11 tane yuvarlak çizer, sonra o kadar şey karalar ki, kim kimdir, ne nedir anlaşılmaz. sonra bir tane noktayı tutar, "costacurta buraya sen gireceksin" der, ben araya girer "hocam, o bendim ama" derim. forvet-defans falan karıştırırdı. bazen kasten yaptığını düşünürdüm.

    ayrıca sahaya 4 forvet yığıp, 2 defans mı dediniz? berlusconi'nin ıslak rüyaları.

    ***

    evet, terim hala türkiye'nin en iyi teknik direktörü. terim'in zirvesinin, üstüne koyabilecek çıkmamıştır. kendisi de o noktaya getiren çalışmasının üstüne koymamıştır. ama tüm bunlar kendisinin vasatın biraz üstünde olduğunu değiştirmez.
  • 10654
    seveni var sevmeyeni var ama bu adam türk futbolunun en büyük ismi. ilk defa avrupa kupalarına gitmek (bkz: euro 96), uefa kupasını kazanmak. euro 2008'de yarı finale kadar çıkmak vb. ama inanılmaz bir şansı da var. euro 96'ya katılmadan önce dünya 3.sü isveçle maç yapıyoruz. 1-0 geriden, 2-1 galip gelmek, 90'larda gol atıp euro 2008'de yarı finale kadar çıkmak, zor grupta bok gibi bir duruma düşüp en iyi 3. olarak euro 2016'ya gitmek.. yani allah şansını daim etsin de çok şanslı
  • 10657
    galatasaray'ın içinde bulunduğu durum nedeniyle ünal aysal'a giydirirken kendisine hiç giydirmediğimi fark ettim. biraz da terim hakkındaki gerçekleri yazalım. öncelikle kendisi galatasaray kulübünün tarihindeki en büyük başarıları yaşatmış teknik direktördür. bunu inkar eden taş olur zaten. ancak bugün galatasaray'ın bu kadar borcu olmasında da teknik direktör olarak en büyük pay sahibidir terim.

    2. terim döneminden başlayayım:
    lucescu'nun şampiyonlar liginde çeyrek finalin kapısından luis enrique'nin ofsayttan attığı golle dönen sol beki kulübe toplam maliyeti 27.000 dolar olan kolombiyalı victoria, ön liberosu andreas fleurquin, sağ beki sebastian perez olan gösterişsiz ve düşük bütçeli bir galatasaray'ı vardı. bu takımın başına geçen fatih terim o kadroyu dağıtarak aralarında macar duro, murat erdoğan, volkan glatt, frank de boer, bratu, petre, gabriel tamas vs gibi oyunculardan oluşan tam 30 tane yeni transfer yaptırdı. bu 30 transferin beraberinde gelen sportif başarısızlık galatasaray'a ciddi bir borçlanma ve ekonomik kriz getirdi. merhum özhan canaydın'ın fatih terim'in istediği kadroyu kurmak için altına girdiği o borçlar bugünkü 300 milyon euroyu bulan borcun ilk büyük fitilidir.

    gelelim 3. terim dönemine:
    elinde emanuel culio gibi gayet cuzi ücrete oynayan mc/ml oynayabilen bence gösterişsiz ama işini çok iyi yapan bir adam vardı. kendi takıntılarından bu adamı hiç denemeden kiralık gönderdi. ardından arda'nın da satılmasıyla sol kanat ihtiyacı olunca albert riera'yı aldırdı. son transferini yaptığını, kendisinden bonservis kazanamayacağımızı bile bile 3 milyon euro bonservis ödedik, artan yaşına rağmen 2.8 milyon eurodan başlayan ve her yıl 200.000 euro zam alan bir sözleşme yaptık. florya'dan yetişen emre çolak riera'yı yedekledi ilk sene. 2. sene sol bekte iyi bir performans gösterdi. 3. sene 1.500.000 euro tazminat ödeyerek gönderdik. culio'ya olan o ön yargı olmasa riera transferini hiç yapmayacaktık. peki riera transferini neden yazdım? çünkü bana göre bugün 50 milyon euroları bulan maaş bütçesinin en temel nedeni 2011 yılında riera ve melo'ya yapılan uçuk kontratlardır.

    3. terim dönemi bizim için ekonomimizi düzeltebilmek açısından mükemmel bir dönemdi. fenerbahçe avrupadan 3 yıl men yemiş, beşiktaş feda diye ağlıyor. şeyimizi sallasak şampiyonlar ligine kalıyoruz. biz ne yaptık? feda diyen beşiktaşı, avrupa'dan 3 yıl men edilmiş fenerbahçe'yi geçip şampiyonlar ligine gidebilmek için 2.5 milyon euro yiğit gökoğlan'a, 8.5 milyon euro takımda başarısız olacağı gün gibi ortada olan amrabat'a ödedik. riera transferindeki hatanın birebir aynısını hamit transferinde yaptık. sanki avrupa kupalarında olmayan fenerbahçe hamit'i elimizden kapacakmış gibi uçuk paralar öner. ardından da bruma'ya verilen fahiş bonservisle iyice sıçıp sıvadık.

    o dönemde rakiplerimize göre çok ciddi bir avantajımız varken biz 1 milyon euro az harcarsak şampiyonlar ligine gidemeyeceğiz hastalığına yakalanıp harcadıkça harcadık. terim'in ayrılışından sonra ünal aysal bu hastalığı mancini döneminde de devam ettirince gelinen nokta bu oldu.

    ünal aysal'ı borçlardan dolayı olmasa bile kulübün parasını gözünü kırpmadan harcamasından, ffp denen şeyi umursamadan davranmasından dolayı çok eleştirdim. mancini'yi ontivero'dan umut gündoğan'dan burdisso'dan dolayı eleştirdim. ama doğruya doğru konuşmak lazım. terim'in de bugün gelinen noktada çok büyük payı var.
  • 10658
    merhaba hoca,
    2.5 sene oluyor ayrılalı, kovulalı, kaçalı. hangisi doğru, hangisi yanlış? bunlar çok tartışıldı. zaten çok da umursamıyorum artık.
    burada defalarca senden nefret ettiğimi yazdım hoca. sadece 1 ayda be hoca sadece 1 ay öncesinde senin için canımı verebileceğim derken 1 ayda sen, nefret ediyorum dedirttin.
    ben unutmuyorum hoca, sen de unutma. demirören'le imza atıp şen şakrak gülüştüğünüz gün ağlayanları unutmuyorum ben hoca. çok canımızı yaktın, en az bizi sevindirdiğin kadar canımızı yaktın.
    ama insan bu ya hoca, sevinçten ağladığı zamanları da unutmuyor. ne uefa'yı ne kadıköy'de şampiyonluğu. hiçbirini unutmuyor. hiçbir detayı. tribüne gidişini, alev alevdik hoca, sana dokunanı yakar, kavururduk. şimdi mi? sürekli konun açıldığında günahım kadar sevmem diyorum senin hakkında.
    sen gittin, kalplerdeki sevgini de aldın öyle gittin. sanki bunca şeyi yaşatmamış gibi bir başkası oluverdin. çok kolay değiştin hoca, çok kolay ayak uydurdun. senin canını yakanlara karşı seni korurken, onların tarafında oldun bize karşı.
    ne yapalım hoca, sen gittin bütün sevginle. kalbimizde bıraktığın boşluğu başkalarıyla doldurmaya çalıştık hoca ama bu sefer sana karşı yoğrulmuş bir kinle beraber.
    şimdi senin için acımıyor mu hoca? hiç mi değer vermedin sensiz galatasaray'a?

    üzülüyorum hocam, senden başkasıymış gibi bahsetmek üzüyor, imparator diyememek üzüyor. senden nefret ediyorum demiştim, nefret falan ettiğim yok. sadece kendimi kandırıyorum. seni günahım kadar sevmiyorum diyordum, ona inanmak istedim. bunları kendime bile yeni itiraf edebildim. çünkü kabul etmek zor geliyordu, bizi yarı yolda bırakan adamı, en değerli varlığımızın üzerinde oyunlar oynayanla aynı masada gülüşerek dalga geçen birini nasıl sevebilirim, yediremedim kendime. biz kimseyi senin gibi sevemedik hocam, kimse de seni bizim gibi sevemeyecek zaten. bütün hatalarına, kalp kırıklığımıza, hayal kırıklığımıza rağmen döneceğin gün yine imparator olacaksın. biliyorum, bunları kendine itiraf edemeyen bir tek ben değilim ama şunu da unutma hocam. sana herkesten çok kızgınız, kırgınız.
  • 10659
    kendisi ne zaman takımımızdan ayrılsa, galatasaray'ın mali yapısı çöküşe geçmiş ve kulüp kelimenin tam anlamıyla borç içinde yüzmüştür. 2000'lerin başlarında onca başarıya rağmen kayyumun eşiğinden döndüğümüzü hatırlıyorum mesela. 2004'te bıraktığı enkazdan sonra canaydın'ın taraftarlardan bağış istediğini, futbolculara maaşlarını hakan şükür'ün, hasan şaş'ın ödediğini de biliyoruz ve hakeza 2013'ten sonraki, günümüzde de devam eden durum. eyvallah 2013-14 devre arası transferlerinin de bunda payı vardır ancak kendisinin aldırdığı oyuncuların diğer hocalar gelince gösterdikleri form durumları ve aldıkları maaşlar büyük yük bindirdi kulübe. bunu da zaten her branşta görüyoruz. transferden anlamaması da ayrı bir facia oldu tabi.

    ha her zaman vardı tabi borçlar ama kendisi her gelip gittikten sonra ayrı bir battık. yazıldı mı bilmiyorum ama dikkate değer bir konu.
  • 10660
    yıl olmuş 2016 halen bu adama taktik bilmiyor, sadece gaza getirmekle, iletişimle başarılı oluyor diyenler var. takıma bi emekli general getirelim o zaman ondan daha iyi gaza getirecek adam olur mu? yapsın bizi şampiyon.

    kendisi hamzaoğlu ile karıştırılmamalıdır. oyunu okumayı bilen, yardımcı ekibin öneminin farkında olan ve yanına hep en doğru ve en iyi isimleri getiren, idman-kondisyon çalışmalarını her zaman doğru yapan kısacası işinin kurdu bir hocadır. bugün bence kendisinin gidip de başarısız olacağı bir takım yoktur. yeter ki kimyası uyuşsun. ancak galatasaray'ın başındayken federasyonun teklifini kabul etmesi benim açımdan kabul edilemez birşeydir.

    döneminde takıma dahil olan futbolcular ;

    muslera
    eboue
    riera
    sercan yıldırım x
    yiğit gökoğlan x
    tomas ujfalusi
    melo
    engin
    necati
    ceyhun x
    selçuk
    elmander
    amrabat
    sneijder
    burak yılmaz
    hamit altıntop
    dany x
    drogba
    furkan özçal x
    cris
    bruma
    chedjou
    umut bulut

    evet arkadaşlar 2.5 sezon takımda duran bu hocanın takıma dahil ettiği futbolcular bunlar ve tamı tamına 23 kişi. hocanın ayrılmasının üzerinden de 2.5 sene geçti ve o zamandan bu zamana yaptığı transferlerden burak'ı da sayarsak yanında muslera, selçuk, sneijder, hamit, chedjou, umut ile beraber 7 kişi halen takımda görev alan ve genellikle onbir oyuncularıdır. düşünün neredeyse 5 sene önce getirdiği adamlar bile 11 oyuncusu halen. kalan 16 isimden sadece 5 tanesi yanlış transfer bana göre. çelişkili olan amrabat parasını çıkartan hatta bizim salak gibi ucuza satıp elin malaga'sının üstüne fiyat koyup watford'a saldığı bir isim. bruma ise her türlü geldiği fiyata satabileceğimiz bir topçu ve işlenirse halen çok daha değerli bir oyuncu haline gelebilir. cris bedelsiz geldi, bir sezon boyunca rotasyonda sakince işini yaptı ve gitti.

    ayrıca şuanda beğenmediğimiz hamit, burak, umut, selçuk, eboue gibi isimlerin hepsi de kendi döneminde %101'ini aldığı ve canavar gibi oynayan futbolculardır. şuanki yaptıklarıyla kıyaslanmamalıdırlar.
  • 10661
    futbol endüstrisinin iyice büyümesi ve transfer ücretlerinin şişmesi özellikle son 10-15 yıllık periyotta kademeli olarak artan bir hadise. daha öncesinde söz konusu bedellerin şeffaflığı ve ölçeği farklı bir yapıdaydı. terim'in de bu bahsettiğim dönemin büyük kısmını milli takımda veya işsiz bir şekilde geçtiğini düşünürsek para harcama konusunda üst sıralarda olmaması şaşırılacak bir hadise değil. zira isim olarak kendisiyle karşılaştırılamayacak teknik direktörlerin dahi daha fazla para harcaması, son dönemlerde daha aktif olmalarından kaynaklanıyor.

    96-2000 arası galatasaray'ı avrupa'nın en büyük takımlarından biri konumuna getiren, italya'nın büyük takımlarında görev alan bir teknik adamın; 2011-2013 arasında, kısa sayılacak bir dönemde toplam harcamalarının büyük çoğunluğunu yapmış olması (45 milyon euro dolayında) futbol piyasasının nasıl değiştiğinin bir çeşit özeti aslında.
  • 10664
    yalnızca 2011-2013 yılları arasında transfere 76 küsur milyon euro harcamış olan eski teknik direktörümüzdür. kendisinin üçüncü döneminde yaklaşık 27 milyon euro transfer geliri elde ettik.

    lucescu aynı süre (2011-2013) zarfında 105 küsur milyon euro transfer harcaması yapmıştır. yine aynı dönemde shaktar tarafından 150 milyon euro da transfer geliri elde edilmiştir.

    kıyas yapıp bir sonuca ulaşmak için aşırı derecede alakasız iki veri.
  • 10666
    eşi benzeri olmayan adam. maalesef. türk taraftarının görmek istediğini oynatan adam işte. çok iyi değil belki oynattığı, taktiksel noksanlıkları da olabilir ama en cazip oyunu kendisi oynatıyor işte. o varken biliyoduk ki puan kaybı olsa bile takım elinden geleni yapmıştır zaten. gittiğinden beri bir kopenhag maçı var mancini'yle oynadığımız. daha da oyun yok eylül 2013'ten beri.

    sahada istediğimizi oynayamıyoruz o yokken. dilerim kendisinin bize hissettirdiklerini yaşatacak birisini bulabiliriz.

    he yazdıklarım gelsin artık olarak algılanmasın. bir tercih yapmıştır ve onun sonuçlarını hepimiz yaşamaktayız. küme düşşek dahi istemem gelmesini, sindiremem de. ama gerçekler acı işte bazen.
  • 10670
    egosunu kontrol altına alabilseydi bugün üst üste 5. şampiyonluğumuza koşuyor olacağımızdan emin olduğum teknik direktör.

    ama usta bu adam hep başkanlarla takıştı. başkan yahu. kulüplerin 1 numarası. sen onların önüne ne yapsan geçemezsin. geçmemelisin zaten. fiorentina'ya gitii başkanla takıştı, milan'a gitti başkanla takıştı, en son bizde ünal aysal'la takıştı.

    zorun neydi amına koduğumun yerinde lan. kral gibiydin burada. 20 milyon taraftar sana "baba" gözüyle bakıyordu. avrupayı sallamaya başlamıştık. real'den 6 yediğimiz maçın ilk yarım saati türk futbol tarihinin zirve oyunuydu. belki yine çıkardık gruptan. chelsea'ye öyle daha baştan teslim olmadan son saniyeye kadar acı çektiridik. geçen sezon ki grubu bile zorlardık senle. bu sene ki grubu muhtemelen lider tamamlardık.

    ama sen ne yaptın. "ben eleman değilim" dedin. buna gerek yoktu aga. sen bizim gözümüzde eleman değildin ki zaten. göz bebeğimizdin bizim. ne vardı alttan alsaydın. ne vardı "ben kalmak istiyorum ey galatasarylılar, ama bunlar benim altımı oyuyor" deyip topu bize atsaydın. ulan o zaman senin kılına dokunanı çıkarır mıydık arenadan. aysal bile olsa bu.

    sanki koskoca ülkede milli takımın başına geçecek senden başka adam yoktu anasını satayım. fener haşortmanlıyı verseydi, trabzon şenol güneş'i bıraksaydı, bursa ertuğrul sağlam'a yol açsaydı da sen gitmeseydin lan.
App Store'dan indirin Google Play'den alın