çekildiği dönem çok talihsiz olan belgesel. zira şampiyon olduğumuz seneye denk gelseydi çok daha fazla konuşulurdu. yine de çok sıcak, çok dokunaklı bir belgesel olarak rafımda yerini aldı.
hatırlarsanız, filmin en güzel kısmı derbi maçımızı konu alan bölümüydü.
antrenmanlar, taktik konuşmalar, takım otobüsü, takımın ısınmak için sahaya çıkışı, soyunma odası, fatih terim'in maç öncesi konuşması ve tribünler.
eminim ki aynı ekip müthiş bir malzeme çıkarırdı şu 3-4 günlük süreçten.
ah ahh.
29
tribünü,antrenmanları, maç öncesi, devre arası ve maç sonlarını, futbolcuları, teknik ekibi florya'nın ve sami yen'in içinden anlatan, tadı damağımızda kalan şaheser.
30
galatasaray'ımızın 2. fatih terim dönemine denk gelen 2002/03 ve 2003/04 sezonlarında oynadığı maçların arka planlarını konu alan belgesel.
belgesele konu olmuş,dışavurmakta güçlük çektiğimiz duygularımızı ne olduğunu anlamadan içimizden attığımız,icra ettiğimiz her an tadı daha fazla damağımızda kalan bir şaheser.
34
2014 senesinde tekrar bir izleyince nostalji yaşatan efsane film. nasıl 17 mayıs belgeseli ciddi bir kahramanlık öyküsüyse, bu film de o kahramanların başarıdan sonra düştüğü duygusal boşluğu anlatıyor, hele ki hocanın ve takımın çok üstüne düştüğü maçların öncesini görüp, daha sonra sahadan boynu bükük ayrıldığımızı gösteren o minik kutucuk, resmen sanat filmi havası katmış. normalde filmler mutlu sonla biter, kahramanlar hayatta kalır ya da evlenirler, daha sonra ne olduğunu göstermezler ya, bu film onu gösteriyor. terim'in bile o başarıdan sonra tekrar gelmesiyle her şeyi yenibaştan aynı kafayla yapabileceğine zaman zaman inanması şu an garip geliyor. hasan'ın, bülent'in, arif'in, ergün'ün,suat'ın durumları cidden etkileyici. taraftar olarak biletini alıp, yagmur çamur dinlemeden gidip tribünde beklediğimiz adamlar, o maça çıkana kadar neler yapıyor, bunu görmek o dönem de iyiydi, bu dönemde.
rahmetli canaydın ve alpaslan dikmen'i, efsane ali sami yen stadını, futbolu bıraktıktan 2 sene sonra barcelona maçı öncesi takım elbisesiyle soyunma odasına uğrayan hagi'yi, hasan şaş'ın şebekliklerini, kaptanın fenerbahçe maçı öncesi tv'de 6-0'lık maçtan bahsedildiği zaman "ilk 20 dk 3-0 yapmalıyız" diyip, maçtan hemen önce takımı "bu rövanş maçı değil, 3 puanı alalım yeter" sözlerini görmek çok iyi. sözlükteki yorumlar biraz farklı ama çok da kötü bir sezon geçirmedik o yıl, ligi 2. bitirdik ki türlü dalaverelerin olduğunu sırf adanaspor maçından görebiliyoruz, sinirden çatlamıştım o gün 5 gol atıp maç 2-2 bitince.
ulan bir de yanarım yanarım, o yıl şampiyonlar ligi grubunu sonuncu bitirmemize yanarım. moskova'da çok rahat 2-0 kazanıp brugge ve lokomotiv'in ardından nasıl sonuncu olduk hala anlayamıyorum, belki de tarihimizin en kötü şampiyonlar ligi performansı oldu, istanbul'da maç kazanamadık şu grupta.
ilk izledigimde çok hayiflanmistim. sampiyon olamadigimiz sezona denk gelmisti. onca sene efsane performans gosterdikten sonra boyle bir sezonun belgeselinin cikmasi, balic'in, revivo'nun falan orada olmasi... ne bileyim ya. içim almamisti iste. tabii yine de guzeldi, onemliydi, bir kere ilkti ama o sampiyonluklara alismis simarik galatasarayliligimiz yok mu? iste onun egosunu tatmin edememisti.
gecenlerde bir daha izledim. yas aldigimdan midir nedir, fikrim tamamen degisti bu filmle ilgili. bir kere kazanamamizi sevmis bile olabilirim. bir zafer oykusu degil, gercek bir oyku olmus. oyuncularimizin o halleri ve en çok ama en çok da suat kaya'nin tiradi.
iyi ki cekilmis bu film. iyi ki de ligi kazanamadigimiz bir sezonun hikayesi olmus. zaferlere cok aliskiniz zaten. huznumuzun de belgeseli olsun.
20 ocak 2018 günü sonunda ağızlarımızda olması gereken marş. umarım o genel kuruldan sarı renk galip gelir. hepimizin ancak en başta galatasaray'ın dursun özbek ve zihniyetinden kurtulmaya ihtiyacı var.
39
bugün eski açık değil genel kurul sarı demeli ki sene sonu eski açık sarı deyip devamında kırmızı, şampiyon cimbom sesleri yükselsin. gk üyeleri nolur bir kez şaşırtın şu taraftarı. şu son üç yılda yüzü gülmeyen şu şanlı galatasaray taraftarınınbir kez yüzü gülsün.
40
yarın çok farklı anlamlarda dillendireceğimiz marşımız. (bkz: #2434345)
lise zamanlarıma denk gelmiş ve izmir kemeraltında izlediğim filmdi. hiç unutmam 6 arkadaş o zamanın parası ile 8 tl kişi başı ödemiş filmden sonra aç kalmış hatta konak bornova arası yolculuğu yürüyerek yapmıştık.
44
çok klas bir tezahürat.
45
izlerken beni bu kadar çok üzen huzursuz eden başka pek az film/belgesel vardır. dün yine denk gelip izledim hala üstümde ağırlığı var. allah'tan takım iyi gidiyor da biraz kendime geldim.
sonu kötü biteceğini bile bile bir umut düzelir bir şeyler diye sonuna kadar bir umut izliyorum. istanbul kanatlarımın altında filminde 4. murat dönemi konu edinilir. devlet hala dünyanın sayılı güçlerinden biridir fakat eski gücünden de çok uzaktır. o karamsar umut atmosferini çok iyi yansıtır. bu belgeselde ise aynı hissi iliklerimize kadar hissediyoruz. takım eski gücünde değil. sanki hiç olmayacakmış gibi de hissediliyor. fatih hoca geri gelmiş. eski kadronun çoğu toplanmış fakat yaşlanmış. yabancılar eski kaliteli ayaklardan çok uzak kalitede. çok kötü mü değil kesinlikle fakat eskisi gibi değil işte. rehavet de değil bu. orayı geçmiş iş. istenilse de toparlanamıyor olay. formalar bile kötü. hani işler kötüye gidince her şey göze batar ya güzelim ali sami yen'in kapalısının çatısındaki boyalar bile eğreti duruyor.
keşke devamında düzenli olarak çekilseydi. içeride işlerin nasıl göründüğünü daha iyi ve net bir şekilde anlatan bir yapım izlemedim. bunu kulübün yapması da büyük cesaret. başarılı olduktan sonra belgesel de yapılır film de. ancak işler ters giderken böyle bir işe kalkışmak da tebriği hak eder.
bir de bülent kaptana üzüldüm. keşke altyapıda olur takım koordinatörü olur bir görevde olsaydı da ismini anmak istemediğin takımda kendini heba etmeseydi. çocukluk kahramanımız olarak kalsaydı. hala öyle de... bir şeyler burada da eksik işte.