• 426
    maçkoskop
    kadro:
    muslera 4
    ebu 6
    semih 6
    ufo 5
    hakan balta 6.5
    melo 7
    selçuk 8
    emre çolak 5
    engin baytar 5
    neco 1
    elmander 6

    zurnanin zirt dediği an:
    ikinci yarının hemen başında neco’nun kaçırdığı gol, futbol tanrısı topius’un her zamanki gibi kimden taraf olacağını bize tebliğ ettiği andı.
    -
    varil:
    neco; kendisi yüzünden bayağı bir kardeşimle aram açıldı. attığı bir iki balık golden sonra göndermelerde bulundular. kimisi futboldan, futbolcudan anlamadığımı yazdı. neco gol atınca üzüldüğümü bile düşünenler vardı. oysa ki ben, son maçlarda iyice harlanmış büyük galatasaray’ın gol yollarına yakışmadığını, elbet bir büyük maçı onun yüzünden kaybedeceğimizi anlatmaya çalıştım. umarım haklı çıktığımda her şey için çok geç olmaz.
    -
    gladyatör:
    fatih çalışkan; biz süper final denen garabet yüzünden, abdurrahim albayrak’ın hayatından endişe duyarken, şu dandik, sadece fenerbahçe’ye bir şans daha vermek, üç dolar daha emmek uğruna oynatılan tansiyonu yüksek maça bir kardeşimin kalbi dayanmadı. kelime anlamında hep yazılıyor ve isteniyordu zaten. bu maçlara kalp dayanmayacak dediler. ilk defa dedikleri bir şey ne yazık ki doğru çıktı. tezahüratlarla uyu kardeşim, mekanın galatasaray tribünlerinin tam ortası olsun.
    borozanci:
    fırat aydınus; galatasaray- fenerbahçe maçlarının daimi hakemine güvenim her zaman tamdır. dünkü maçta da kendisine güvenimi sarsacak bir hamlesini görmedim. hakem kan emicileri muhakkak hatalarını bulmuştur, henüz ne gazete okudum, ne maçla ilgili tv programı seyrettim, bilmiyorum. sahaya en yakın yerden, doğu tribünü yan hakemin tam arkasından seyrettim maçı. son derece dikkatli ve maça, maç katmak için ellerinden geleni yaptılar. her maçımızı keşke fırat yönetse.
    -
    bir soru – bir cevap:
    maçın gittiğine ne zaman inandık?
    ben aydın’ın topunu volkan kurtardığında yanımdakine dedim. geçmiş olsun. benim gibi birine de metafizikin maça bulaştığına iman ettirdiler ya helal olsun. zaten çok geçmeden büyük galatasaray taraftarı da kadere razı oldu, ve maçın bitiş düdüğünü sessizce beklemeye koyuldu. son saniyelerde sabri’nin sol açık olarak oyuna girdiğini gördüğümde, azıcık ta olsa mucize bekleyenlerimizin soluk yüzlerini seyrederek, hayallere daldım.
    -
    imparator:
    takım muhteşem oynadı, bu oyun için hoca’nın yollarına çok sırmalar saçtık geçen maçlarda. bu maç için sitemlerimiz olacak. beşiktaş maçında sopayı yedikten sonra düzelen bir riera seyretmiştik. ve o maçın sonlarında da gol kokusu arayan, çok kısa zaman içinde golü sakladığı yerden çıkaracağına emin olduğumuz baros’u. neco’da ısrarın, takımı uçuruma götürdüğünü hepimizden önce tespit etmesi gerekirdi. oyun kurgusuna bir diyeceğimiz yok, ama riera ve baros’la başlasa beni yanıltmamış olacaktı. maçtan hezimet bekliyordum. oynanan oyun hezimeti alacak bir oyundu. ha topius’un fikri yine değişmeyecek idiyse, baros’un burnu koku alma yeteneğini yitirmişse o zaman neco’yu devreye sokabilirdi. sonradan giren neco, formayı kaptırma telaşıyla dün oynadığından çok daha iyi oynayabilirdi.
    -
    ordakiler:
    büyük galatasaray taraftarı, kemiksiz tribünlerdeydi. deplasman seyircisinin alındığı tribünün cam kafesi de gerek duyulmayacağı için sökülmüş, uzun yıllar görmediğim tıklım tıklımlık sağlanmıştı. herkes gördü muhteşem kareografik gösteriyi. ne var ki stadın diğer taraflarında hiçbir görsellik yoktu. takımı uğurlamaya gidenlerin bayrakları tribünlerde olsaydı çok daha ürkütücü bir görüntü verirdik. tamımızın fark beklediği maçı, hiç hak etmeden kazanan, kazandığı için utanmadan soyunma odasına gideceğine ortalıkta tepinen şebeklere bulaşmayarak büyük taraftarlık örneği gösterdiler.
    -
    analiz:
    bu sefer maçın hikayesini bitiş düdüğünden geriye doğru yazacağım. maç bitti, 52.500 galatasaraylı gördüklerine inanamıyor, tekrar tekrar tabelaya bakıyordu. o sırada fenerbahçeli futbolcular aleks hariç utanmadan tepiniyorlardı. boka bakar gibi baktılar, acıdılar. içlerinden en çapulcu sayılabilecek birinin bile aklına görsel şovda kullandığı kartonu bile atmak gelmedi. sıfır küfür ile maçı bitirmişlerdi. bu ülkeye fazlaydılar, takımları nasıl bu ülkeye fazla ise, taraftar da fazlaydı. takımı çağırdı, kalbine bastı, bir kez daha içlerinen biri olmaktan onur ve gurur duydum.

    maç 1-2 bitmek üzereydi, taraftar umut kesmişti. muhtemelen kulübenin de bir mucizeye inancı yoktu. olsa gitmiş maçı kurtarsın diye, sol tarafa sabri’yi alırmıydı? sabri muhtemelen, son maça bir mesaj iletmek için oyuna sokulmuştu. belki fenerbahçeli futbolculara söylenmesi gereken bir şeyler vardı. çünkü bu büyük maça galatasaray türkçe bilmeyen bir kaptanla çıkmıştı.

    guru duyduğum bir şey daha vardı dünkü maçta. selçuk inan’lı, felipe melo’lu orta sahamız. maça yan hakemden sonra en yakın adam bendim, dikkatle izledim orta sahamızın verdiği savaşı. bu kadar gol pozisyonu üreten bir orta saha tandemi olan takımın adını bilen varsa yazsın, ben inanmıyorum. fenerbahçe’nin sıçan gibi oynamasını sağladılar. ve onlardan selçuk, fenerbahçe’nin büyük kalecisinin uzadığı halde çıkaramayacağı yere bıraktı topu. devamında 2. gelse, ali sami yen stadının 30 senede kazandığı cehennem apoletini takıp, tek bir sezonda dosta düşmana ilan edecekti arena. golün peşinden yapılan tezahürat bir önceki gece oynanan el klasiko’yu canlı seyredenleri utandırmıştır.

    bizim kendi sosyal medyamızdan okudum istatistikleri. fenerbahçe’nin topla en çok oynayan oyuncusu volkan demirel’miş. ben fenerli olsam utanırdım. ama fenerli ‘’nasıl koyduk’’ diye anırmaktan henüz uyumadı. buraya not düşüyorum, şampiyonluktan en ufak bir endişe duyanınız varsa okumayı kessin. yalnız notum bu değil, eğer son maça şampiyon girersek, fenerbahçe’ye yenilerek şampiyon olursak ben bırakın sevinmeyi, şampiyonluğu saymayacağım. bırakalım o lanet olası bakırdan kupa bokludere’de kalsın.

    !999 yılnda topius’un en somut devreye girdiği maçı hatırladım. 90 dakika tek kale oynayıp, samuele conson’un balık serbest vuruştan attığı ve yenildiğimiz maçı. inanın o maçta fener çok daha iyi oynamış, birkaç pozisyona girmişti. ve daha galatasaray o maçta bu kadar ezmemiş, aşağılamamıştı fenerbahçe’yi. 40 sene önce avrupa kupası maçlarında işte tam böyle oynardık. maç taktiği, 8-2-0 unutulmaz sıçan takım dizilişiyle oynamak, önce hezimet yemeyip rezil olmamak, sonra da yüce gök’ten mümkünse bir gol dilenmek, maçı kazasız belasız atlatmaktı. fenerbahçe aynen böyle oynadı, duaları kabul oldu, gökten resmen kemik yağdı.

    semih ve ufo, iki defa hamle yapamadılar topa. ikisi de gol oldu. muslera bu sefer panterliğini gösteremedi. ankaragücü maçında bile daha çok topla buluşmuştu. gole kadar geri pası bile alamadı. golden sonra da 2. gole kadar sıkıcı bir şekilde kalesini bekledi. takımın en değer verdiğimiz 3 lüsü çok somut olmasa da yenilen gollerde çaresiz kaldılar.

    bu kadar çok iyi oynamak, çok gol kaçırmak takımın motivasyonunu düşürdü. 20 pozisyona gireceğimize 7 pozisyona girsek daha iyi olurdu. atamayınca, sonraki pozisyonda atamadığı aklıma geldi, belki başka bir vuruş tekniği denedi bu sefer yine kaçırdı. kaçırdıkça, moraller bozuldu, yine atamayacağım korkusu oluştu. nitekim aydın beşiktaş maçında çok daha zor pozisyonu sürükleyip gol atmışken, dün gece çok kolay topta istediği vuruşu yapamadı. bunda eminim kendisinden önce 10 larca topu yanlış, yetersiz vurup atamayanların rolü vardı.

    geçmiş olsun diyoruz hepimize. yeter ki böyle oynayalım her maç, her maç ta da futbol tanrısı kadıköy’e kıyak geçsin. hatta öyle hakemler bulsunlar ki bizden alsın, maçı başkalarına versin. bir lafımız vardı bizim büyük maceralardan yüz akıyla geçerken.’’ büyüksen hakemi de yeneceksin’’

    şimdi tam zamanıdır. büyük takımın kim olduğunu çok geçmeden her kes yeniden görecektir. büyük takım futbol tanrısını da yenecektir. şüphem yoktur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın