247
efsaneye tanıklık ettiğimiz karşılaşma.
bir maç öncesinde sloukas'ın yarattığı şok, fark 4 iken siskauskas'ın denemesinde bile bizleri tereddüt etmeye yetiyordu. o topun panyadan sekip sahaya geri döndüğü an, maçın bitişi ve yaşadığımız duygular... etkisinin ne bir sezon, ne bir şampiyonluk ne de başka bir şey ile geçeceğini zannetmiyorum şu maçın. ilk grup aşamasını firesiz geçen, son şampiyon panathinaikos'u deplasmanda deviren ve kuşkusuz euroleague organizasyonunun en büyük favorisi cska. bu yadsınamaz gerçek, taraflı/tarafsız herkes tarafından dile getirildi, maçtan sonra dile getirmeye de devam ediyoruz. bu gerçeği kabul edip kendi gücünü göstermeye niyetli olan bir çok takım bu sene boynu bükük ayrıldı parkeden. hem basketbol, hem de fizik anlamda inanılmaz avantajı olan cska, abdi ipekçi'ye gelmeden önce sistemlerinin önemli parçası olan khryapa'yı kaybediyordu. kimilerine göre bu kayıp hiç de önemli değildi...
gittiği her salonda ezici gücünü kabul ettiren, oynadığı basketbol ile dış baskılar ne olursa olsun galip ayrılan cska takımı, maç öncesi yapılmasının bile büyük cesaret istediği bir pankart ile mental anlamda 1-0 yenik başlıyordu maça. müthiş bir düşünce ile karikatürize edilen krilenko & teodosic ikilisine maç öncesi mesaj net olarak veriliyordu; daha önceki 13 maça benzemeyecekti bu akşam... büyük bir cesaret olayına yaptığım vurgu, aslında taraftarın takıma nasıl bir derecede inandığını gösteriyordu. neticesinde her oyuncusuyla kusursuz bir yapılanma olan cska'ya maç öncesi adeta rencide olarak sahadan çıkacaklarını göstermek her taraftarın harcı değil. maçın öncesinden, avrupa'nın en iyi takımlarından birinin maç sonunda gireceği hali gösterdi taraftar, ait olduğu yer olan avrupa'da gövde gösterisi yaparak...
maçın ilk hareketi, devamında gelecek onlarca hareketin habercisidir bir manada. luksa'nın oynadığı birebir sonucunda bulduğumuz ilk sayılar, ilk savunmamızda baskıdan topu elinden çıkarmakta zorlanan teodosic ve boş dönen cska hücumu. son topa kadar götürdüğümüz heyecanımızı maçın başında da gösteriyordu takım, bu maçı ne kadar istediğimizi ilk toptan gösteriyorduk. maçın ilk periyotunda gösterilen savunma, sonunda göstereceğimiz savunmanın bir seviye altıydı. göksenin ile baskı unsurunu her topla buluşmasında yüklediğimiz teodosic, istediği şekilde hücumu şekillendiremedi. khryapa'nın önemi, daha ilk dakikalarda belli olmuştu. nitekim teodosic'in asist yönünün etkisini yitirdiği dakikalarda devreye giren khryapa, hücum seçeneklerini bir hayli şekilde çoğaltıyordu. savunmada istediğimiz bir çok şeyi yaptığımız ilk 10 dakikada, hücum kısmında efsanevi bir maç çıkaracak olan shipp ve luksa ile sayılara gittik. daha maçın başında, onları 10 dakikada 13 sayıya mahkum etmemiz, 87 sayı ortalama oynayan hücum sistemlerine bir mesaj veriyordu; oynadıkları 13 maça kesinlikle benzemeyecekti bu akşam...
cska gibi şampiyonluğun bir ucundan tutmuş takımlar, yenildikleri maçta bile ağırlıklarını koydukları bölümleri mutlaka yakalıyorlar. bu anlarda karşı takımın göstereceği direnç, maçın devamının şekillenmesinde büyük önem taşır her zaman. maçın genelinde, 2. çeyreğin ilk 5 dakikasını farklı bir yere koyacaktır kazlauskas ve ekibi. istedikleri gücü bir nevi gösterebildiler, ancak karşılarında asla pes etmeyen bir takım vardı. periyotun başında 15'te skor eşitlenmesinin ardından kısa bir seri ile farkı 5'e çıkarmamızın sonrasında cska ağırlığını ilk defa bu kadar belirgin bir şekilde sahaya koyacaktı. kenardan gelen shved, enerjisi ile teodosic'e nefes aldırırken, maça istediği gibi başlayamayan ve faul problemine giren krstic'i yedekleyen kaun, bu sene en efektif performanslarından birini gösteriyordu. bu ikilinin baskın olduğu 5 dakika ile 14-2 seri yakalayan cska, farkı 7 sayıya çıkarıyordu, 22-29. kırılgan bir takım karşısında bu serisini daha fazla miktara sürüklemek niyetinde olan cska'ya karşılık verecektik, nihayetinde bu maç diğerlerine benzemeyecek demiştik... seriye luksa'nın balyozuyla dur diyen takımımız, 4 numaradan verim alamadığı 15 dakikanın ardından verimi yakalıyordu cevher ile. maçın içinde tekrardan tutunarak devre sonunda 5 sayı farka izin verdik. soyunma odasına giderken akıllara hemen 3.çeyrek sorunsalı geliyordu ama takımın bu büyük maçta gösterdiği karakter bu sorunsalı bir kenara itiyordu.
aynı ikinci çeyrekteki gibi, maçın üçüncü çeyreğine de hızlı başlayan cska maçta ilk ve son defa farkı çift haneye çıkarıyordu, 35-45. üçüncü çeyreğin bitimine 07:01 varken maçın kırılma anı yaşanıyordu. ya bu farka isyan edip oyuna tekrardan dönecektik, ya da teslim bayrağını çekecektik. ikinci seçenek, salonda bulunan kimsenin aklından geçmiyordu, cska kesimi dahil. nitekim istediğimiz, bizi farklı kılan özelliğimizi devreye sokacaktık ve maçta en etkin oynadığımız bölüm geliyordu. 22 sayısının en değerli 9 sayısını bu bölümde bulan shipp, takımı ateşleyen oyuncu oldu. savunmada aldığımız güven, hücuma hızlı gelerek kolay sayılara ulaşmamızı sağladı. bunun en güzel örneğini, 16-5'lik muhteşem serinin son basketini atarak maçta tekrar öne geçmemizi sağlayan göksenin'in üçlüğünden görebiliyoruz. boş dönmesini sağladığımız cska hücumu, topu müthiş bir hızla dolaştırarak boş şutu bulmamız ve tekrardan öne geçişimiz... bu olağanüstü serinin ardından, başa baş giden maçta cevher'in çarpı koyduğu o sol dipten attığı iki efsane şutta imkansızı isteyen bir takımın isabet sağlaması gereken şutlardı. farkın 10'a çıktığı periyotta, 7 dakikalık baş kaldırış, son periyota, zafere ulaşmamız için gerekli olan 10 dakikaya önde girmemizi sağlıyordu, 55-54.
''aptallaştılar'' tribünde dün tezahüratlar dışında, 4.periyot en fazla söylenen kelimeydi. savunmada dozajı çok başka bir yere çektik ilk 5 dakikada, öyle ki euroleague'in en sert takımı olan cska ilk 5 dakikada yalnızca 1 sayı bulabiliyordu ve bunun yanında 5 top kaybı yapmışlardı, shved'in shipp'ten yediği blok da var ayrıca. seviyeyi cska'nın bundan önce 13 maçta görmediği bir seviyeye çekince, ne teodosic, ne krilenko ne de krstic devreye girebildi. açıkçası bu 5 dakikayı ne yazık ki iyi değelendiremedik. her ne kadar kötü bir gün geçirseler de, savunmada belli bir seviyeyi her zaman yakalayan cska savunmasına karşı bir şeyler üretmekte zorlandık. bunu, o 5 dakikalık dilimde sağladığımız iki isabetten de net bir şekilde tesbit edebiliyoruz. hücum ribaundu üzerinden gelen klasik shipp sayısı ve süre biterken elinde patlayan topu sayıya çeviren ender... ilk 5 dakikada buldozer etkisi yaratan savunmamızı şans basketi ile kıran cska farkı 2 sayıya indiriyordu, 61-59. artık maçın sonu gelmişti ve akla tek isim geliyordu; jamon gordon. beklentiyi karşılayarak 2 basket bulan jamon, hakkımız olan maçı almamızı sağlıyordu... son dakikalarda italyan maçı ortaya getirmeye çalıştı ama söylemiştik, bu maç diğer maçlara benzemeyecekti ve biz bu zaferi almayı hak etmiştik.
9 şubat 2012 günü sadece bir galibiyet kazanmadı galatasaray mp. cska'nın namağlup serisini de bitirmedi sadece, bunlar o akşamın önemini oldukça azaltan açıklamalar. galatasaray erkek basketbol takımı, 9 şubat perşembe akşamı 2 yıl önce başlattığı hikayesinin en güzel sayfasını geride bıraktı, bu hikayenin en güzel parçalarından biri olan taraftarlarına adeta şampiyonluk sevinci yaşattı, euroleague'e nasıl bir potansiyele sahip olduğunu gösterdi, a lisansının en önemli adayı olduğunu ve hiç abartı olmadan; diğer adayların fersah fersah önünde olduğunu ve abdi ipekçi'ye kim gelirse gelsin, hiç bir maçın kolay geçmeyeceğini gösterdi...
tarih yazıldı ve biz o tarihe büyük bir zevk ile tanıklık ettik. ne desek, hangi sevgi sözcüklerini kullansak o akşama dair yaşanılan duygular eksik kalacak bir taraftan. o yüzden tek bir şey söylemek gerekiyor; maç sonu akan göz yaşları size helal olsun...
inanıyoruz, başaracağız dedik, dalga geçenler oldu, ''beklemeyenler'' oldu. ancak bu takım herkese inanmayı öğretti, daha da öğretecek.
bizim adımız galatasaray...
bir maç öncesinde sloukas'ın yarattığı şok, fark 4 iken siskauskas'ın denemesinde bile bizleri tereddüt etmeye yetiyordu. o topun panyadan sekip sahaya geri döndüğü an, maçın bitişi ve yaşadığımız duygular... etkisinin ne bir sezon, ne bir şampiyonluk ne de başka bir şey ile geçeceğini zannetmiyorum şu maçın. ilk grup aşamasını firesiz geçen, son şampiyon panathinaikos'u deplasmanda deviren ve kuşkusuz euroleague organizasyonunun en büyük favorisi cska. bu yadsınamaz gerçek, taraflı/tarafsız herkes tarafından dile getirildi, maçtan sonra dile getirmeye de devam ediyoruz. bu gerçeği kabul edip kendi gücünü göstermeye niyetli olan bir çok takım bu sene boynu bükük ayrıldı parkeden. hem basketbol, hem de fizik anlamda inanılmaz avantajı olan cska, abdi ipekçi'ye gelmeden önce sistemlerinin önemli parçası olan khryapa'yı kaybediyordu. kimilerine göre bu kayıp hiç de önemli değildi...
gittiği her salonda ezici gücünü kabul ettiren, oynadığı basketbol ile dış baskılar ne olursa olsun galip ayrılan cska takımı, maç öncesi yapılmasının bile büyük cesaret istediği bir pankart ile mental anlamda 1-0 yenik başlıyordu maça. müthiş bir düşünce ile karikatürize edilen krilenko & teodosic ikilisine maç öncesi mesaj net olarak veriliyordu; daha önceki 13 maça benzemeyecekti bu akşam... büyük bir cesaret olayına yaptığım vurgu, aslında taraftarın takıma nasıl bir derecede inandığını gösteriyordu. neticesinde her oyuncusuyla kusursuz bir yapılanma olan cska'ya maç öncesi adeta rencide olarak sahadan çıkacaklarını göstermek her taraftarın harcı değil. maçın öncesinden, avrupa'nın en iyi takımlarından birinin maç sonunda gireceği hali gösterdi taraftar, ait olduğu yer olan avrupa'da gövde gösterisi yaparak...
maçın ilk hareketi, devamında gelecek onlarca hareketin habercisidir bir manada. luksa'nın oynadığı birebir sonucunda bulduğumuz ilk sayılar, ilk savunmamızda baskıdan topu elinden çıkarmakta zorlanan teodosic ve boş dönen cska hücumu. son topa kadar götürdüğümüz heyecanımızı maçın başında da gösteriyordu takım, bu maçı ne kadar istediğimizi ilk toptan gösteriyorduk. maçın ilk periyotunda gösterilen savunma, sonunda göstereceğimiz savunmanın bir seviye altıydı. göksenin ile baskı unsurunu her topla buluşmasında yüklediğimiz teodosic, istediği şekilde hücumu şekillendiremedi. khryapa'nın önemi, daha ilk dakikalarda belli olmuştu. nitekim teodosic'in asist yönünün etkisini yitirdiği dakikalarda devreye giren khryapa, hücum seçeneklerini bir hayli şekilde çoğaltıyordu. savunmada istediğimiz bir çok şeyi yaptığımız ilk 10 dakikada, hücum kısmında efsanevi bir maç çıkaracak olan shipp ve luksa ile sayılara gittik. daha maçın başında, onları 10 dakikada 13 sayıya mahkum etmemiz, 87 sayı ortalama oynayan hücum sistemlerine bir mesaj veriyordu; oynadıkları 13 maça kesinlikle benzemeyecekti bu akşam...
cska gibi şampiyonluğun bir ucundan tutmuş takımlar, yenildikleri maçta bile ağırlıklarını koydukları bölümleri mutlaka yakalıyorlar. bu anlarda karşı takımın göstereceği direnç, maçın devamının şekillenmesinde büyük önem taşır her zaman. maçın genelinde, 2. çeyreğin ilk 5 dakikasını farklı bir yere koyacaktır kazlauskas ve ekibi. istedikleri gücü bir nevi gösterebildiler, ancak karşılarında asla pes etmeyen bir takım vardı. periyotun başında 15'te skor eşitlenmesinin ardından kısa bir seri ile farkı 5'e çıkarmamızın sonrasında cska ağırlığını ilk defa bu kadar belirgin bir şekilde sahaya koyacaktı. kenardan gelen shved, enerjisi ile teodosic'e nefes aldırırken, maça istediği gibi başlayamayan ve faul problemine giren krstic'i yedekleyen kaun, bu sene en efektif performanslarından birini gösteriyordu. bu ikilinin baskın olduğu 5 dakika ile 14-2 seri yakalayan cska, farkı 7 sayıya çıkarıyordu, 22-29. kırılgan bir takım karşısında bu serisini daha fazla miktara sürüklemek niyetinde olan cska'ya karşılık verecektik, nihayetinde bu maç diğerlerine benzemeyecek demiştik... seriye luksa'nın balyozuyla dur diyen takımımız, 4 numaradan verim alamadığı 15 dakikanın ardından verimi yakalıyordu cevher ile. maçın içinde tekrardan tutunarak devre sonunda 5 sayı farka izin verdik. soyunma odasına giderken akıllara hemen 3.çeyrek sorunsalı geliyordu ama takımın bu büyük maçta gösterdiği karakter bu sorunsalı bir kenara itiyordu.
aynı ikinci çeyrekteki gibi, maçın üçüncü çeyreğine de hızlı başlayan cska maçta ilk ve son defa farkı çift haneye çıkarıyordu, 35-45. üçüncü çeyreğin bitimine 07:01 varken maçın kırılma anı yaşanıyordu. ya bu farka isyan edip oyuna tekrardan dönecektik, ya da teslim bayrağını çekecektik. ikinci seçenek, salonda bulunan kimsenin aklından geçmiyordu, cska kesimi dahil. nitekim istediğimiz, bizi farklı kılan özelliğimizi devreye sokacaktık ve maçta en etkin oynadığımız bölüm geliyordu. 22 sayısının en değerli 9 sayısını bu bölümde bulan shipp, takımı ateşleyen oyuncu oldu. savunmada aldığımız güven, hücuma hızlı gelerek kolay sayılara ulaşmamızı sağladı. bunun en güzel örneğini, 16-5'lik muhteşem serinin son basketini atarak maçta tekrar öne geçmemizi sağlayan göksenin'in üçlüğünden görebiliyoruz. boş dönmesini sağladığımız cska hücumu, topu müthiş bir hızla dolaştırarak boş şutu bulmamız ve tekrardan öne geçişimiz... bu olağanüstü serinin ardından, başa baş giden maçta cevher'in çarpı koyduğu o sol dipten attığı iki efsane şutta imkansızı isteyen bir takımın isabet sağlaması gereken şutlardı. farkın 10'a çıktığı periyotta, 7 dakikalık baş kaldırış, son periyota, zafere ulaşmamız için gerekli olan 10 dakikaya önde girmemizi sağlıyordu, 55-54.
''aptallaştılar'' tribünde dün tezahüratlar dışında, 4.periyot en fazla söylenen kelimeydi. savunmada dozajı çok başka bir yere çektik ilk 5 dakikada, öyle ki euroleague'in en sert takımı olan cska ilk 5 dakikada yalnızca 1 sayı bulabiliyordu ve bunun yanında 5 top kaybı yapmışlardı, shved'in shipp'ten yediği blok da var ayrıca. seviyeyi cska'nın bundan önce 13 maçta görmediği bir seviyeye çekince, ne teodosic, ne krilenko ne de krstic devreye girebildi. açıkçası bu 5 dakikayı ne yazık ki iyi değelendiremedik. her ne kadar kötü bir gün geçirseler de, savunmada belli bir seviyeyi her zaman yakalayan cska savunmasına karşı bir şeyler üretmekte zorlandık. bunu, o 5 dakikalık dilimde sağladığımız iki isabetten de net bir şekilde tesbit edebiliyoruz. hücum ribaundu üzerinden gelen klasik shipp sayısı ve süre biterken elinde patlayan topu sayıya çeviren ender... ilk 5 dakikada buldozer etkisi yaratan savunmamızı şans basketi ile kıran cska farkı 2 sayıya indiriyordu, 61-59. artık maçın sonu gelmişti ve akla tek isim geliyordu; jamon gordon. beklentiyi karşılayarak 2 basket bulan jamon, hakkımız olan maçı almamızı sağlıyordu... son dakikalarda italyan maçı ortaya getirmeye çalıştı ama söylemiştik, bu maç diğer maçlara benzemeyecekti ve biz bu zaferi almayı hak etmiştik.
9 şubat 2012 günü sadece bir galibiyet kazanmadı galatasaray mp. cska'nın namağlup serisini de bitirmedi sadece, bunlar o akşamın önemini oldukça azaltan açıklamalar. galatasaray erkek basketbol takımı, 9 şubat perşembe akşamı 2 yıl önce başlattığı hikayesinin en güzel sayfasını geride bıraktı, bu hikayenin en güzel parçalarından biri olan taraftarlarına adeta şampiyonluk sevinci yaşattı, euroleague'e nasıl bir potansiyele sahip olduğunu gösterdi, a lisansının en önemli adayı olduğunu ve hiç abartı olmadan; diğer adayların fersah fersah önünde olduğunu ve abdi ipekçi'ye kim gelirse gelsin, hiç bir maçın kolay geçmeyeceğini gösterdi...
tarih yazıldı ve biz o tarihe büyük bir zevk ile tanıklık ettik. ne desek, hangi sevgi sözcüklerini kullansak o akşama dair yaşanılan duygular eksik kalacak bir taraftan. o yüzden tek bir şey söylemek gerekiyor; maç sonu akan göz yaşları size helal olsun...
inanıyoruz, başaracağız dedik, dalga geçenler oldu, ''beklemeyenler'' oldu. ancak bu takım herkese inanmayı öğretti, daha da öğretecek.
bizim adımız galatasaray...