94
04.01.2012 tarihli zaman gazetesindeki yazısı.
--- alıntı ---
vay çolak vay!
maç emre çolak'ın nefis golüyle başlayınca sarı kırmızılı taraftarlar ligin ilk yarısında yaşadıkları keyfin aynen süreceğini sanmışlardı. ancak istanbul bşb hiç de kolay teslim olmayacağını çok çabuk gösterdi.
gerçi muslera'nın yediği gol onun en iyi dönemlerinde bile böyle hatalar yaptığını gösterecek türdendi ama ilk 45 dakikanın mutlak egemeni olan rakip takım bundan çok daha önemli pozisyonlar buldu. onlardan birini hatta ikisini de atabilirdi.
ilk yarının sonu yaklaşırken galatasaray'ın bu maçı kazanabileceğini düşünen kişi sayısı epeyce azalmıştı. webo'nun gördüğü kırmızı kartın doğruluğu yanlışlığı bir yana elbette ki onlar için yıkıcı bir durumdu. ancak bunun sonrasında bile istanbul bşb oyundaki etkinliğini sürdürdü ve gole daha yakın taraf olarak göründü.
bir melo'nun yokluğunun sarı kırmızılı takımı bu kadar düşürmesi şaşırtıcıydı. onun yerine engin'in oynamaya çalıştığı futbol geçersiz, selçuk'un çırpınışı yetersizdi. hakan balta'nın kötü oyunu da buna eklenince sarı kırmızılılar maçı yürekleri ağızlarında seyretmek zorunda kaldılar.
kazım, baros ve elmander'in devre arası tatilini saha içinde sürdürür göründükleri maçın ilk yarısında sarı kırmızılı takım neredeyse hiç pozisyon bulamadı. üstelik emre çolak belki de sezonun en iyi maçını oynuyordu ama ona katılma isteği duyan yok gibiydi. rakibin bilinçli ve dengeli oyunu galatasaray'ı sıkıntıya soktu.
doğrusunu isterseniz ikinci yarıda da durum fazla değişmedi. neyse ki emre çolak maça damgasını vurmaya kararlıydı. neredeyse tek başına attığı ikinci golle takımını ayakta tuttu. sonrasında da hem top kullanma becerisiyle hem de olağanüstü çabasıyla rakibin bir dert çıkarmasını önleyen adam oldu. kısacası, maça damgasını vuran bu genç adamdı. emre çolak, birkaç yıldır beklenen patlamayı bu maçta yaptı demek abartı olmaz.
ona biraz da engin'in katılmasıyla sarı kırmızılı takım istediğini aldı ama taraftarını pek de mutlu edemedi. çünkü ligin ilk yarısının son bölümündeki parlak maçların yanında dün akşamki oyun keçiboynuzu gibi kaldı. yine de kazanmanın önemi açık. hele sizi yenilgi acısıyla lige başlamak zorunda bırakmış bir rakip karşısında bundan fazlasını beklemek de gerçekçi olmazdı.
en çok göz tırmalayan durum, eksik rakip karşısında topu kanatlara taşıma becerisinin gösterilememiş olmasıydı. tamam iki kanat bu takımın zayıf görünen yanı ama çok basit pasları yapamayıp sürekli top kaybederek oynamaya çalışmak geçen sezonun lorik cana'lı, mustafa sarp'lı azap günlerini hatırlatır gibiydi. neyse ki artık o günler çok geride kaldı denilecek bir ortama gelinmişti...
--- alıntı ---
--- alıntı ---
vay çolak vay!
maç emre çolak'ın nefis golüyle başlayınca sarı kırmızılı taraftarlar ligin ilk yarısında yaşadıkları keyfin aynen süreceğini sanmışlardı. ancak istanbul bşb hiç de kolay teslim olmayacağını çok çabuk gösterdi.
gerçi muslera'nın yediği gol onun en iyi dönemlerinde bile böyle hatalar yaptığını gösterecek türdendi ama ilk 45 dakikanın mutlak egemeni olan rakip takım bundan çok daha önemli pozisyonlar buldu. onlardan birini hatta ikisini de atabilirdi.
ilk yarının sonu yaklaşırken galatasaray'ın bu maçı kazanabileceğini düşünen kişi sayısı epeyce azalmıştı. webo'nun gördüğü kırmızı kartın doğruluğu yanlışlığı bir yana elbette ki onlar için yıkıcı bir durumdu. ancak bunun sonrasında bile istanbul bşb oyundaki etkinliğini sürdürdü ve gole daha yakın taraf olarak göründü.
bir melo'nun yokluğunun sarı kırmızılı takımı bu kadar düşürmesi şaşırtıcıydı. onun yerine engin'in oynamaya çalıştığı futbol geçersiz, selçuk'un çırpınışı yetersizdi. hakan balta'nın kötü oyunu da buna eklenince sarı kırmızılılar maçı yürekleri ağızlarında seyretmek zorunda kaldılar.
kazım, baros ve elmander'in devre arası tatilini saha içinde sürdürür göründükleri maçın ilk yarısında sarı kırmızılı takım neredeyse hiç pozisyon bulamadı. üstelik emre çolak belki de sezonun en iyi maçını oynuyordu ama ona katılma isteği duyan yok gibiydi. rakibin bilinçli ve dengeli oyunu galatasaray'ı sıkıntıya soktu.
doğrusunu isterseniz ikinci yarıda da durum fazla değişmedi. neyse ki emre çolak maça damgasını vurmaya kararlıydı. neredeyse tek başına attığı ikinci golle takımını ayakta tuttu. sonrasında da hem top kullanma becerisiyle hem de olağanüstü çabasıyla rakibin bir dert çıkarmasını önleyen adam oldu. kısacası, maça damgasını vuran bu genç adamdı. emre çolak, birkaç yıldır beklenen patlamayı bu maçta yaptı demek abartı olmaz.
ona biraz da engin'in katılmasıyla sarı kırmızılı takım istediğini aldı ama taraftarını pek de mutlu edemedi. çünkü ligin ilk yarısının son bölümündeki parlak maçların yanında dün akşamki oyun keçiboynuzu gibi kaldı. yine de kazanmanın önemi açık. hele sizi yenilgi acısıyla lige başlamak zorunda bırakmış bir rakip karşısında bundan fazlasını beklemek de gerçekçi olmazdı.
en çok göz tırmalayan durum, eksik rakip karşısında topu kanatlara taşıma becerisinin gösterilememiş olmasıydı. tamam iki kanat bu takımın zayıf görünen yanı ama çok basit pasları yapamayıp sürekli top kaybederek oynamaya çalışmak geçen sezonun lorik cana'lı, mustafa sarp'lı azap günlerini hatırlatır gibiydi. neyse ki artık o günler çok geride kaldı denilecek bir ortama gelinmişti...
--- alıntı ---