120
maçkoskop
kadro:
muslera(top gelmez dedik, topla en çok o oynadı) 6
abooo(temkinli oynadı, fazla çıkmadı, gol pası onundu) 5
ufo(riskli toplara semih’i gönderiyo gibi geldi bana) 5
semih(ufo’nun amelesi gibi oynadı, çok hatası var ama önemli değil) 5
hakan balta(kusursuz oynadı gibi geldi bana, sevmeye başladım ben adamımızı) 8
melo(sanki çakır keyifmiş gibi oynadı, çok rahat, kaptırsam bile alırım özgüveni vardı) 7
selçuk(idare etti, pek fazla risk almadı, ince göremedik bu maç) 5
kazo(golü kaçırarak idman yapmış demek, aynısını affetmedi) 5
elmander(bu kez onorer olmayı baros’a bıraktı, biraz da o ekmek yesin dedi) 5
emre çolak(iki büyük maçı iyi oynayarak geçirerek güven geldi, ben memnunum) 6
baros(elmander varsa ben de varım diye hatırlattı) 9
zurnanin zirt dediği an:
maç koptuğunda 1 dakika varken 76 numaralı oyuncu oyuna girdi. topla bir kere buluştu onu da dağlara taşlara vurduğu anda taraftar tarafından yuhalandı.
-
varil:
varil demek biraz fazlaya kaçacak ama iki maçtır kötü oyuncu bulamakta zorlanıyoruz. takım şımarmasın, oyun geriye gitmesin diye bu maçlığına selçuk inan’a kötü oynadı diyoruz. kaçak oynamasın, büyük takımın futbolcusu olduğu aklından çıkmasın.
-
gladyatör:
milan baros; epeydir benden fırça üstüne fırça yiyen golcü, nihayet beni mars etti. 4 senede kazandıklarımı elmander’e yedirmem diye oynadı. attığı gol pası, attığı golden çok daha değerliydi benim için.
-
borozanci:
halis özkahya; futbolcular iyi niyetli olunca hakemin işi ne de kolay oluyor. sıkıntısız, belasız bir maç yönetti, yan hakemi eyyam yaparak çıkmayan topa bayrak kaldırdı. bunun dışında hakem heyeti maça hep olumlu anlamda müdahele etti, avantajları çok iyi idare etti.
-
bir soru – bir cevap:
galatasaray deplasmanda neden gol yemiyor?
kaleci ve takım savunması oturdu, dolayısıyla az pozisyon verecekler bundan sonra da. içerde gol yeme ihtimali dışarıdakinden daha fazla. çünkü adı üstünde ne kadar küçük takımla da oynasan deplasman deplasmandır. her takım kendi sahasında gol atmaya oynar, bu yüzden takım daha dikkatli olur. defans güvenliği ön planda olunca da gol yememek normal.
-
imparator:
grande’nin işi çok kolaylaştı artık. takımı, taraftar, gök tanrı, beddua, sinerji, deneme, yanılma gibi bütün faktörlerin yardımıyla kurdu. kurulan takımı yönetmek te de üztüne yok. keşke her hafta büyük maça çıksa.
-
ordakiler:
ordu’lu kardeşlerimin sesleri maç boyunca hiç susmadı. futboldan anladıklarını da 76 numaralı sümüklü topu şişirdiğinde ıslıklayarak ispatladılar. bu hafta buradakiler ne yapacak hep beraber göreceğiz.
-
analiz:
iki büyük maçı yara almadan, iki büyük oyunla geçen takım aynen sahadaydı. galip gelen takım bozulmaz felsefesinden ziyade, iyi oynayan takım bozulmaz tezi geçerli oldu. eğer takımda bir kişi bile değişik çıksaydı, ayıp olurdu. oynayanlar tamamen haklı olarak forma sahibiydi. sakatlık, ceza falan olmaz ise bu takımı ezberleyebileceğiz artık.
takım dizilişlerindeki rakamlardan anlamam, işim de olmaz. fatih terim’e sorsak , 4-4-2 oynadım diyecek. bana sorsanız, ben langırt masası dizilişimizde ısrarlıyım. belki bu maç pek öne çıkmadı ama bir sonraki maça dikkatle bakın. savunma milinde 2 futbolcu var, semih ve ufo, bana göre çok bile. ben olsam tek kişi oynarım da, hadi o kadar da don kişot olmayalım. karşıda da futbolcu var. orta milde 5 adam dizili, abo, selçuk, melo, emre, hakan balta. kaleci iyi olunca savunma topu ileride karşılıyor, ne yaparsan yap, sağ bek, sol bekleri daha fazla geriye yaslayamazsın. iştah da had safhada, bekler, zapt edemiyorsun, ben de atacağım diye saldırıyor sanki. hatta ben bu maçta hakan balta’dan gol bekledim. en ilerideki mile 3 oyuncu dizildiğinden beri, golcülerin yüzü gülüyor. kazo, elmander, baroş, voleybol maçı oynarcasına döne döne gol kokluyor. koklayınca da anında gole konuyor. bu maçta ileride kalabalık oyuncuyla oynamanın somut pozisyonunu gördük. ilk golde mutlak bizden birine top gelecekti, ikincide de elmander savunmayı ters tarafa sürükleyince kazo markajsız topa abanma fırsatı yakaladı.
orta saha futbolcuları, sanki antrenmandaymış gibi rahat bir maç çıkardılar. herkes özel yeteneğini taraftarlara sunma peşindeydi. isteyen çalımını attı, isteyen pasını. atamayan için de sorun yoktu, bir başkası hatayı anında pansuman etti. galatasaray tam takım olmaya başladı, lig devre arasına girdi girecek. insan maçı iple çeker hale geldi. bundan 5 hafta önce olsa ben bu maçı seyretmedim, çok önemli işim olduğu halde bütün millete yalan söyleyerek kaytardım, ve bir ufak eşliğinde maçı izledim. korkarım, artık tribünlere dönüş yapacağım. bize bu takımdan rahat yok.
bu maç için muslera’ya top gelmz kehanetinde bulunmuştum. orduspor can havliyle saldırdı, çok iyi ve üstün oynadığı maçın ilk yarım saatinde muslera’yı oldukça fazla rahatsız etti. kulyo’nun füzesini diğer iki kalecimiz birden kalede olsa kurtaramazdı. ilk yarıda topla en çok buluşan adam muslera idi. kaleci, fizik olarak zayıf gibi duruyor, ama özellikle karambol ve uzun toplarda sanki uzuyor gibi. kendisi kedigillerden yeni evrim geçirmiş, kaleye geçmiş.
aboo için taraftar sitelerinde çok olumsuz şeyler yazmıştım. benim için futbolcu parametresi aynıdır. benim gibi kendi maçlarının tamamını izleyip başka maçları hemen hemen hiç izlememiş, dolayısıyla çoğu yabancı futbolcuları tanımayan için tek geçerli yöntem budur. ya tanıdığım, bildiğim, galatasaray tribünlerine taraftarı koşturacak biri olacak, ya da ilk çıktığı maçta kendisini tanıtacak biri olması lazım. ilk maçını izledim, beğenmemiştim. iki üç maçta varil seçtim. bu arada millet ısrarla aboo’nun kendi yerinde oynamadığını, çok iyi futbolcu olduğunu söyleyip duruyordu. gerçi ben bizim taraftarı fazla polyanna bulduğumdan pek itibar etmemiştim. ben oynasam, beni bile iyi bulan çıkar içlerinde çünkü. ne zaman sabri sakatlandı, terim’in işi kolaylaştı o zaman biz de anladık muhteşem bir hücum bekimiz olduğunu. bu maçta da bir sağ bel olarak çok fazla olan tekniğiyle birkaç çıkış yaptı. maç tehlikeye girse kesin oyuna ağırlığını koyardı. hoca ufak bir muhabere için bütün ağır silahlarını kullanmayı gereksiz buldu. bu yüzden ne melo’yu havlattı, ne aboo’yu kudurttu.
bir de artık istatistiğe doğru yürüyoruz. bu ne demek? uzun süre deplasmanda gol yemeyen kıytırık bulgar takımının bile adını anıyoruz. böylesi rekorlar takımın ününe ün katar, çok uzaklarda, başka maçlarda anlatıcılar galatasaray’ın ismini söyler. bir yandan da, oyuncular maç kopsa bile maçtan kopmazlar, o golü yememek için çok daha fazla dikkatli olurlar.
semih kaya’ya alışmıştık, sarı kartı sildirmeye daldı gibi sanki. çocuk bir hafta dinlensin, tribündeki kazma, yedek kulübesini pas pas yapsın. hafta içi idmanlarında biri bir mucize gerçekleştirse de, arena’da taraftar 76 numaralı oyuncuyu seyretmek zorunda kalmasa diyoruz, cuma gününü güzel geçirmenin keyfiyle diğer maçların sonucunu çok rahat bir şekilde beklemenin zevkini yaşayın.
kadro:
muslera(top gelmez dedik, topla en çok o oynadı) 6
abooo(temkinli oynadı, fazla çıkmadı, gol pası onundu) 5
ufo(riskli toplara semih’i gönderiyo gibi geldi bana) 5
semih(ufo’nun amelesi gibi oynadı, çok hatası var ama önemli değil) 5
hakan balta(kusursuz oynadı gibi geldi bana, sevmeye başladım ben adamımızı) 8
melo(sanki çakır keyifmiş gibi oynadı, çok rahat, kaptırsam bile alırım özgüveni vardı) 7
selçuk(idare etti, pek fazla risk almadı, ince göremedik bu maç) 5
kazo(golü kaçırarak idman yapmış demek, aynısını affetmedi) 5
elmander(bu kez onorer olmayı baros’a bıraktı, biraz da o ekmek yesin dedi) 5
emre çolak(iki büyük maçı iyi oynayarak geçirerek güven geldi, ben memnunum) 6
baros(elmander varsa ben de varım diye hatırlattı) 9
zurnanin zirt dediği an:
maç koptuğunda 1 dakika varken 76 numaralı oyuncu oyuna girdi. topla bir kere buluştu onu da dağlara taşlara vurduğu anda taraftar tarafından yuhalandı.
-
varil:
varil demek biraz fazlaya kaçacak ama iki maçtır kötü oyuncu bulamakta zorlanıyoruz. takım şımarmasın, oyun geriye gitmesin diye bu maçlığına selçuk inan’a kötü oynadı diyoruz. kaçak oynamasın, büyük takımın futbolcusu olduğu aklından çıkmasın.
-
gladyatör:
milan baros; epeydir benden fırça üstüne fırça yiyen golcü, nihayet beni mars etti. 4 senede kazandıklarımı elmander’e yedirmem diye oynadı. attığı gol pası, attığı golden çok daha değerliydi benim için.
-
borozanci:
halis özkahya; futbolcular iyi niyetli olunca hakemin işi ne de kolay oluyor. sıkıntısız, belasız bir maç yönetti, yan hakemi eyyam yaparak çıkmayan topa bayrak kaldırdı. bunun dışında hakem heyeti maça hep olumlu anlamda müdahele etti, avantajları çok iyi idare etti.
-
bir soru – bir cevap:
galatasaray deplasmanda neden gol yemiyor?
kaleci ve takım savunması oturdu, dolayısıyla az pozisyon verecekler bundan sonra da. içerde gol yeme ihtimali dışarıdakinden daha fazla. çünkü adı üstünde ne kadar küçük takımla da oynasan deplasman deplasmandır. her takım kendi sahasında gol atmaya oynar, bu yüzden takım daha dikkatli olur. defans güvenliği ön planda olunca da gol yememek normal.
-
imparator:
grande’nin işi çok kolaylaştı artık. takımı, taraftar, gök tanrı, beddua, sinerji, deneme, yanılma gibi bütün faktörlerin yardımıyla kurdu. kurulan takımı yönetmek te de üztüne yok. keşke her hafta büyük maça çıksa.
-
ordakiler:
ordu’lu kardeşlerimin sesleri maç boyunca hiç susmadı. futboldan anladıklarını da 76 numaralı sümüklü topu şişirdiğinde ıslıklayarak ispatladılar. bu hafta buradakiler ne yapacak hep beraber göreceğiz.
-
analiz:
iki büyük maçı yara almadan, iki büyük oyunla geçen takım aynen sahadaydı. galip gelen takım bozulmaz felsefesinden ziyade, iyi oynayan takım bozulmaz tezi geçerli oldu. eğer takımda bir kişi bile değişik çıksaydı, ayıp olurdu. oynayanlar tamamen haklı olarak forma sahibiydi. sakatlık, ceza falan olmaz ise bu takımı ezberleyebileceğiz artık.
takım dizilişlerindeki rakamlardan anlamam, işim de olmaz. fatih terim’e sorsak , 4-4-2 oynadım diyecek. bana sorsanız, ben langırt masası dizilişimizde ısrarlıyım. belki bu maç pek öne çıkmadı ama bir sonraki maça dikkatle bakın. savunma milinde 2 futbolcu var, semih ve ufo, bana göre çok bile. ben olsam tek kişi oynarım da, hadi o kadar da don kişot olmayalım. karşıda da futbolcu var. orta milde 5 adam dizili, abo, selçuk, melo, emre, hakan balta. kaleci iyi olunca savunma topu ileride karşılıyor, ne yaparsan yap, sağ bek, sol bekleri daha fazla geriye yaslayamazsın. iştah da had safhada, bekler, zapt edemiyorsun, ben de atacağım diye saldırıyor sanki. hatta ben bu maçta hakan balta’dan gol bekledim. en ilerideki mile 3 oyuncu dizildiğinden beri, golcülerin yüzü gülüyor. kazo, elmander, baroş, voleybol maçı oynarcasına döne döne gol kokluyor. koklayınca da anında gole konuyor. bu maçta ileride kalabalık oyuncuyla oynamanın somut pozisyonunu gördük. ilk golde mutlak bizden birine top gelecekti, ikincide de elmander savunmayı ters tarafa sürükleyince kazo markajsız topa abanma fırsatı yakaladı.
orta saha futbolcuları, sanki antrenmandaymış gibi rahat bir maç çıkardılar. herkes özel yeteneğini taraftarlara sunma peşindeydi. isteyen çalımını attı, isteyen pasını. atamayan için de sorun yoktu, bir başkası hatayı anında pansuman etti. galatasaray tam takım olmaya başladı, lig devre arasına girdi girecek. insan maçı iple çeker hale geldi. bundan 5 hafta önce olsa ben bu maçı seyretmedim, çok önemli işim olduğu halde bütün millete yalan söyleyerek kaytardım, ve bir ufak eşliğinde maçı izledim. korkarım, artık tribünlere dönüş yapacağım. bize bu takımdan rahat yok.
bu maç için muslera’ya top gelmz kehanetinde bulunmuştum. orduspor can havliyle saldırdı, çok iyi ve üstün oynadığı maçın ilk yarım saatinde muslera’yı oldukça fazla rahatsız etti. kulyo’nun füzesini diğer iki kalecimiz birden kalede olsa kurtaramazdı. ilk yarıda topla en çok buluşan adam muslera idi. kaleci, fizik olarak zayıf gibi duruyor, ama özellikle karambol ve uzun toplarda sanki uzuyor gibi. kendisi kedigillerden yeni evrim geçirmiş, kaleye geçmiş.
aboo için taraftar sitelerinde çok olumsuz şeyler yazmıştım. benim için futbolcu parametresi aynıdır. benim gibi kendi maçlarının tamamını izleyip başka maçları hemen hemen hiç izlememiş, dolayısıyla çoğu yabancı futbolcuları tanımayan için tek geçerli yöntem budur. ya tanıdığım, bildiğim, galatasaray tribünlerine taraftarı koşturacak biri olacak, ya da ilk çıktığı maçta kendisini tanıtacak biri olması lazım. ilk maçını izledim, beğenmemiştim. iki üç maçta varil seçtim. bu arada millet ısrarla aboo’nun kendi yerinde oynamadığını, çok iyi futbolcu olduğunu söyleyip duruyordu. gerçi ben bizim taraftarı fazla polyanna bulduğumdan pek itibar etmemiştim. ben oynasam, beni bile iyi bulan çıkar içlerinde çünkü. ne zaman sabri sakatlandı, terim’in işi kolaylaştı o zaman biz de anladık muhteşem bir hücum bekimiz olduğunu. bu maçta da bir sağ bel olarak çok fazla olan tekniğiyle birkaç çıkış yaptı. maç tehlikeye girse kesin oyuna ağırlığını koyardı. hoca ufak bir muhabere için bütün ağır silahlarını kullanmayı gereksiz buldu. bu yüzden ne melo’yu havlattı, ne aboo’yu kudurttu.
bir de artık istatistiğe doğru yürüyoruz. bu ne demek? uzun süre deplasmanda gol yemeyen kıytırık bulgar takımının bile adını anıyoruz. böylesi rekorlar takımın ününe ün katar, çok uzaklarda, başka maçlarda anlatıcılar galatasaray’ın ismini söyler. bir yandan da, oyuncular maç kopsa bile maçtan kopmazlar, o golü yememek için çok daha fazla dikkatli olurlar.
semih kaya’ya alışmıştık, sarı kartı sildirmeye daldı gibi sanki. çocuk bir hafta dinlensin, tribündeki kazma, yedek kulübesini pas pas yapsın. hafta içi idmanlarında biri bir mucize gerçekleştirse de, arena’da taraftar 76 numaralı oyuncuyu seyretmek zorunda kalmasa diyoruz, cuma gününü güzel geçirmenin keyfiyle diğer maçların sonucunu çok rahat bir şekilde beklemenin zevkini yaşayın.