93
12.12.2011 tarihli zaman gazetesindeki yazısı.
--- alıntı ---
yükselme devri
fenerbahçe'den sonra trabzonspor'u da geçip liderliğini pekiştiren galatasaray'ın yükselme devrinin başladığını söylemek kehanet olmaz.
yakın geçmişteki öteki başarısızlıkların yanında büyük maç kazanamama konusunda da rekorlar kırmış takımın ligin en zor iki maçını neredeyse güle oynaya geçmiş olması başka türlü nitelenemez ve her türlü övgüyü de hak eder.
açıkçası bunda trabzonspor'un lille karşısında verdiği mücadeleden doğan yorgunluğunun maç içinde bitikliğe dönüşmesi de büyük bir etkendi. daha maçın başında gelen gol, devre biterken bir daha ve ikinci yarının başında zokora'nın atılışı maçı zahmetsizce erken bitiren kırılma anları oldu. selçuk'un eski takımına attığı serbest atış golü, maçın en güzel hareketiydi.
özellikle zokora'nın kırmızı kart görmesi evsahibi takımı tamamen çökertti ve belki de iki takım arasındaki rekabetin tarihinde hiç yaşanmamış türden bir son yarım saat oynanmasına yol açtı. öyle sanıyorum ki elinde böyle bir yetki olsa hakem 70. dakikada maçı, 'kimseye daha fazla eziyet etmeyelim' diye bitirirdi! tabii başka bir durumda bu kırmızı nedeniyle müftüoğlu'nun başı ağrıyabilirdi ama bu maç için pek kimsenin birşey söyleyebileceğini sanmıyorum.
aslında bordo mavili takım 10 kişi kaldıktan sonra bir sıçrama gösterebilirdi çünkü galatasaray'da birkaç oyuncu birden maçı bıraktı. özellikle kazım'ın anormal hareketleri, emre çolak'ın da böyle oynamaya yatkınlığı, melo'nun da benzer işlere meyilli oluşu başka bir rakip tarafından fena halde cezalandırılabilirdi.
gelgelelim trabzonspor'da serkan balcı'dan başka bir oyuncunun yürüyecek hali yoktu! epeyce geç giren alanzinho da karşısında sarı kırmızılı takımın en ciddi adamlarını bulunca yapılabilecek birşey kalmadı. zaten kendi kalecisinin suratına su atan taraftarın önünde oynama eziyeti de trabzonspor'un bir başka sorununu oluşturuyordu...
koskoca ikinci yarıda adına futbol denilebilecek hiçbirşey olmadı. sarı kırmızılı takım uyguladığı baskıyla rakibine ayağa kalkma imkanı vermezken bu bölümde melo'nun kaçırdığı fırsat, ona italya'da verilen unvanı hatırlatacak nitelikteydi! 10 kişi kalan rakibi karşısında sarı kırmızılı takım halı saha futbolu oynamayı yeğledi, golü pek düşünmedi. bunu rakibine saygıdan yaptıysa diyecek yok.
geçmişte milli takım'da yer bulabildiği halde şimdi terim'in galatasaray'da birkaç dakika bile yer vermediği ceyhun'un, tolga'nın da yardımıyla üçüncü golü atması, ikinci yarının belki de tek ilginç gelişmesi oldu. cim bom son iki maçtaki futbolu ve aldığı sonuçlarla 'artık bu ligde hiçbir zirve hesabı bensiz yapılamaz!' dedi.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
yükselme devri
fenerbahçe'den sonra trabzonspor'u da geçip liderliğini pekiştiren galatasaray'ın yükselme devrinin başladığını söylemek kehanet olmaz.
yakın geçmişteki öteki başarısızlıkların yanında büyük maç kazanamama konusunda da rekorlar kırmış takımın ligin en zor iki maçını neredeyse güle oynaya geçmiş olması başka türlü nitelenemez ve her türlü övgüyü de hak eder.
açıkçası bunda trabzonspor'un lille karşısında verdiği mücadeleden doğan yorgunluğunun maç içinde bitikliğe dönüşmesi de büyük bir etkendi. daha maçın başında gelen gol, devre biterken bir daha ve ikinci yarının başında zokora'nın atılışı maçı zahmetsizce erken bitiren kırılma anları oldu. selçuk'un eski takımına attığı serbest atış golü, maçın en güzel hareketiydi.
özellikle zokora'nın kırmızı kart görmesi evsahibi takımı tamamen çökertti ve belki de iki takım arasındaki rekabetin tarihinde hiç yaşanmamış türden bir son yarım saat oynanmasına yol açtı. öyle sanıyorum ki elinde böyle bir yetki olsa hakem 70. dakikada maçı, 'kimseye daha fazla eziyet etmeyelim' diye bitirirdi! tabii başka bir durumda bu kırmızı nedeniyle müftüoğlu'nun başı ağrıyabilirdi ama bu maç için pek kimsenin birşey söyleyebileceğini sanmıyorum.
aslında bordo mavili takım 10 kişi kaldıktan sonra bir sıçrama gösterebilirdi çünkü galatasaray'da birkaç oyuncu birden maçı bıraktı. özellikle kazım'ın anormal hareketleri, emre çolak'ın da böyle oynamaya yatkınlığı, melo'nun da benzer işlere meyilli oluşu başka bir rakip tarafından fena halde cezalandırılabilirdi.
gelgelelim trabzonspor'da serkan balcı'dan başka bir oyuncunun yürüyecek hali yoktu! epeyce geç giren alanzinho da karşısında sarı kırmızılı takımın en ciddi adamlarını bulunca yapılabilecek birşey kalmadı. zaten kendi kalecisinin suratına su atan taraftarın önünde oynama eziyeti de trabzonspor'un bir başka sorununu oluşturuyordu...
koskoca ikinci yarıda adına futbol denilebilecek hiçbirşey olmadı. sarı kırmızılı takım uyguladığı baskıyla rakibine ayağa kalkma imkanı vermezken bu bölümde melo'nun kaçırdığı fırsat, ona italya'da verilen unvanı hatırlatacak nitelikteydi! 10 kişi kalan rakibi karşısında sarı kırmızılı takım halı saha futbolu oynamayı yeğledi, golü pek düşünmedi. bunu rakibine saygıdan yaptıysa diyecek yok.
geçmişte milli takım'da yer bulabildiği halde şimdi terim'in galatasaray'da birkaç dakika bile yer vermediği ceyhun'un, tolga'nın da yardımıyla üçüncü golü atması, ikinci yarının belki de tek ilginç gelişmesi oldu. cim bom son iki maçtaki futbolu ve aldığı sonuçlarla 'artık bu ligde hiçbir zirve hesabı bensiz yapılamaz!' dedi.
--- alıntı ---