71
her maç etrafımdakilere uyarılarda bulunan adam. güney 1'de her maç başka bir yere oturuyorum ve hiç beni uyarmadı ama hep civarımdakilerle karşı karşıya geldi. bir kere ufak çaplı kavga bile çıktı bu yüzden. sanırım beni takip ediyor ancak ben göçebe yaşamaya devam edeceğim.
eğer bir gün beni uyarırsa önce "abi ne farkeder yaaa" diyeceğim, ısrar ederse yanındaki boş koltuğa geçip "gel" diyeceğim.* tamam bu yüzden birbirimize girmeyelim ama anlamsız ısrarlarda da bulunmayalım. ne farkeder arkadaş, ne farkeder.
sorun şu bence: futbol giderek 'seyirlik' bir spor haline geliyor ve artık taraftarın "futbolun öznesi" olması pek 'tercih edilmiyor'.(u: malum futbolu kendilerine ait gören çok kesim var: siyasiler, şirketler, yöneticiler...) taraftarların ancak izleyici olduğu günler yakın. hafta içi maçlarını biraz böyle değerlendirmemiz gerektiğini söylemişti tanıl bora. yani tv başından seyirlik spor. bu da koltuk başından seyirlik spor.(u: yanlış anlaşılmalar olmasın diye: elbette kastettiğim "bağırmayan taraftar s.ktirsin gitsin" değil, "ultras kültürü" vardı ya bir zamanlar... )
bizler giderek yabancılaşıyoruz içinde yer aldığımız tribünlere. statta ne yapmamız gerektiğini a'dan z'ye yazan kitapçıklar var ve buna uyuluyor. herkes koltuğunda oturacak, maçı bizim istediğimiz gibi izleyecek. senin nasıl maç izleyeceğini söyleme/gösterme cürretini gösteriyorlar yani. (u: uzaktan alakalı bir konu: farkında mısınız ama arena'da ilk meşaleyi bursaspor taraftarı yaktı, bir zamanlar ultraslan meşale yasağına karşı panel düzenlerdi, son yasağa sonuna kadar destek oldular.)
işin bir de şöyle bir yanı var, statta bir koltuğa sahip olmak, yani acımasız mülkiyet düşüncesinin en masumane görünen biçimi. halbuki statlar halkın değil miydi? daha iki gün önce sözlükte tekyumruk'un haklı pankartı alkışlanıyordu. statların kendisi kadar içinin de kamusal olduğunu unutmayalım.
kale arkasındaki adamın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok ama o, bir koltuğa sahip olduğunu iddia ediyor.
edit: imla
eğer bir gün beni uyarırsa önce "abi ne farkeder yaaa" diyeceğim, ısrar ederse yanındaki boş koltuğa geçip "gel" diyeceğim.* tamam bu yüzden birbirimize girmeyelim ama anlamsız ısrarlarda da bulunmayalım. ne farkeder arkadaş, ne farkeder.
sorun şu bence: futbol giderek 'seyirlik' bir spor haline geliyor ve artık taraftarın "futbolun öznesi" olması pek 'tercih edilmiyor'.(u: malum futbolu kendilerine ait gören çok kesim var: siyasiler, şirketler, yöneticiler...) taraftarların ancak izleyici olduğu günler yakın. hafta içi maçlarını biraz böyle değerlendirmemiz gerektiğini söylemişti tanıl bora. yani tv başından seyirlik spor. bu da koltuk başından seyirlik spor.(u: yanlış anlaşılmalar olmasın diye: elbette kastettiğim "bağırmayan taraftar s.ktirsin gitsin" değil, "ultras kültürü" vardı ya bir zamanlar... )
bizler giderek yabancılaşıyoruz içinde yer aldığımız tribünlere. statta ne yapmamız gerektiğini a'dan z'ye yazan kitapçıklar var ve buna uyuluyor. herkes koltuğunda oturacak, maçı bizim istediğimiz gibi izleyecek. senin nasıl maç izleyeceğini söyleme/gösterme cürretini gösteriyorlar yani. (u: uzaktan alakalı bir konu: farkında mısınız ama arena'da ilk meşaleyi bursaspor taraftarı yaktı, bir zamanlar ultraslan meşale yasağına karşı panel düzenlerdi, son yasağa sonuna kadar destek oldular.)
işin bir de şöyle bir yanı var, statta bir koltuğa sahip olmak, yani acımasız mülkiyet düşüncesinin en masumane görünen biçimi. halbuki statlar halkın değil miydi? daha iki gün önce sözlükte tekyumruk'un haklı pankartı alkışlanıyordu. statların kendisi kadar içinin de kamusal olduğunu unutmayalım.
kale arkasındaki adamın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok ama o, bir koltuğa sahip olduğunu iddia ediyor.
edit: imla