• 1842
    1984 izmir doğumluyum. hatırladığım ilk galatasaray maçı 1987’deki eskişehirspor maçı, 3 yaşındayken ilk defa babamın ağladığını görmüştüm, koca adam evin içinde bir o yana bir bu yana zıplıyor almış beni kucağına salya sümük ağlıyordu.
    rahatlaması bitince ‘’rerere rarara gassaray gassaray cimbom bom’’ diye bağırdığımızı da hatırlıyorum, o kadar…
    eskişehirspor maçına dair hatırladıklarım bu.

    çocukluğuma dair ikinci önemli ve bende yer etmiş galatasaray maçı neuchatel maçıdır.

    fenerbahçe taraftarı olan amcamlar bizde yemekteydi, trt’den maçı izliyorduk ve amcam sürekli babamı ‘’oğlum ilk maç 3 tane attılar bu maçta da geçirecekler size nasıl olsa otur rahatça seyret heyecan yapma’’ diye kızdırıyordu. skor 4-0 olduğunda babam deliler gibi sevindirken anneme dönüp ‘’adını tanju koysaymışız keşke’’ demişti. çok büyük kimlik bunalımı sorunu oldu bende, çocukluğumda en çok kıskandığım adam ne komşumuzun oğluydu ne de ana okul arkadaşımdı, babamın yeni prensi ‘’tanju çolak’’ tı.

    o yüzden tanju fener’e transfer olduğunda hiç üzülmemişimdir ben, zannediyorum babam da adımı tanju koymadığı için sevinmiştir.

    neyse…

    yaşım büyüdükçe spora futbola merakım arttıkça galatasaray daha çok değer verdiğim daha çok ilgilendiğim bir konu oldu benim için. merakım sevgim ve bağlılığım gitgide artıyordu.

    ailemizde galatasaray taraftarları olmayanların her türlü baskısına teşvikine rüşvet ve hediye tekliflerine inat (6-7 yaşında çocuğu bile şikeyle! teşvikle! kendi yanına çekmeye çalışıyorlar) babamın aşık olduğu takımın taraftarıydım bende.

    1993* senesi kasım ayıydı ve ben ilk defa galatasaray maçını canlı izleyecektim, galatasaray izmir’de altay ile oynuyordu. izmir atatürk’te oynanan maçı galatasaray falco götz ve o zamanlar kafasındaki saçları seyrek olan suat kaya ile 2-0 yenmişti.

    ali sami yen’e ilk gidişim de yine aynı sene son hafta bursa ile oynanan şampiyonluk maçıdır. 2-0 kazandığımız maç sonrası 10 yaşında ilk defa sevinçten gözleri dolmak ne demek sami yen’in kapalı tribününde anlamışımdır.

    galatasaray ilk futbol takımı ile girmiştir hayatıma. büyüdükçe olgunlaştıkça galatasaray’ın bir futbol takımının çok ötesinde bir olay olduğunu kavramaya başladım. 11 yaşında galatasaray lisesi’ni ziyaret etiğimde bana klüp tarihi ile ilgili anlatılanlar ağzımı açık bırakmıştı.

    galatasaray’ın 500 senelik mazisi olan bir ilim irfan yurdu olduğunu;
    osmanlı’da batılı tarzda eğitim veren ilk lise olduğunu;
    devlet adamı yetiştirdiği için mekteb-i sultani de dendiğini;
    birinci dünya savaşında yaşları 15-17 arasında değişen galatasaray liseli öğrencilerin ‘’gönüllü’’ olarak çanakkale cephesine gittiklerini ve okulun
    1915’te 13 1916’da 4 1917’de 5 mezun verebildiği;
    kore savaşı sırasında okulun öğrencileri kendi kanları ile türk bayrağı yapıp üzerine de ‘’beraberiz’’ yazarak kore’de savaşan askerlere yollamaları

    gibi bilgiler beni hem çok şaşırtmış hem galatasaray’a olan sevgi ve hayranlığımı arttırmış hem de galatasaray’a sadece futbol gözüyle bakmamı sağlamaya başlamıştır.

    metin oktay’ı tanıdım öğrendim bu sırada mesela. babam ve arkadaşları anlattılar bana onlara sorduğumda ''metin oktay kimdir?'' diye
    benim gibi izmir’li olan taçsız kral’ın galatasaray’ı galatasaraylılar’ın 10’u ne kadar sevdiğine şahit oldum. ‘’taçsız kral’’ lakabının 10’a attığı goller, olduğu gol krallıkları sebebiyle değil, kral kişiliğinden kral insanlığından dolayı daha çok yakıştığını düşündüm hep.

    eşleri istemiyor diye galatasaray’a gelmekten vazgeçen yabancı oyuncuları, kız arkadaşına sinema kapatıp ‘’özel hayatım kalmadı yurtdışına gitmek istiyorum ben’’ diyen kaptanımızı, alacağı ücreti transfer pazarlığı yapıp beşiktaş’a fener’e gidebilecek ‘’profesyonel’’ oyuncuları gördükten sonra,

    nişanlısı ‘’izmir’e dönmeni istiyorum, ya ben ya galatasaray’’ diyince ‘’galatasaray! o senden daha vefalı’’ diyen, tuttuğu takıma olan aşkını ‘’sarı-kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım. galatasaray izmir'e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim. bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım.’’ diye anlatan, rakip takım 20bin galatasaray 8bin transfer ücreti teklif ettiğinde hiç düşünmeden galatasaray’a imza atan metin oktay’ı öğrenmek gerekiyormuş galatasaray’ı galatasaray sevgisini daha iyi anlayabilmek için…

    yeteri kadar uzadı galiba daha fazla uzatmayayım.

    babasından tanıyan öğrenen bir çocuk için galatasaray aşk’tır…

    ne kazanılan şampiyonluklar ne avrupa’da ki başarılar ne stadın büyüklüğü güzelliği ne de yıldız oyuncu olup olmaması zerre ilgilendirmez beni... tabiki başarılarıyla mutlu olurum aldığı kupalarla gurur duyarım hatta çıldırıp kendinden geçip asy'de 5 sıra düşüp kolumu çatlatabilirim şampiyonluk maçımızda... ama bunların olmaması galatasaray'a duyduğum aşk'ı ne azaltır ne etkiler...

    kendimi bildim bileli gs yazan bir arma ve sarı kırmızı benim hep hayatımda… aşk hep hayatımda...

    teşekkürler baba…

    edit: *izmir'de ki altay maçı 1994 diye aklımda kalmış ama 1993'müş şimdi kontrol ettim, hatırlatması ve düzeltmesi için aslan penchesi'ne teşekkürler...
App Store'dan indirin Google Play'den alın