203
ibb – galatasaray : 2-0 olur öyle, top bu.....
bu gidişle sigarayı bırakamayacağım be. teknik, taktik, diziliş, oyuncu kalitesi falan filan, bir taraftar için hepsi hikaye maç bitince. kazanıp kazanmadığın önemli önce.
galatasaray sezona yenilgiyle başladı, hay bin kunduz.
çok umutluyduk değil mi yeni sezondan. ezip geçecektik herkesi, tıpkı ali sami yen'i yıkan, anasına küfür ettiğimiz dozer gibi. dozerin anasına küfür ettik asy'yi yıktı, sezona başlangıçta da belediyenin dozeri bizi. olur öyle, top bu.
galatasaray'ın ilk 11'i geçen sezonkinden 5 futbolcu farklı. muslera, ujfalusi, melo, inan, eboue. çok önemli çok. belki ibb'de öyledir, bilmiyorum ama önemi yok. neden? ibb'nin oynamak istediği farklı çünkü, kapan-kontra yap. bunu biraz fundementali olan futbolcular kolayca yapar, kim bilir kaç sezondur yapıyor abdullah avcı zaten. tarzı biraz lucescu gibi. savunma fikrini takımın genlerine işlersin, ilerleyen zamanda çok başarılı hücumlar yapan bir takıma da dönüşür. lucescu'nun shaktar'ı gibi. bunun için zaman lazım, taraftar ve medya olmamasını dezavantajdan avantaja baskı hissetmeden futbol oynayarak çevirirsin. bunu becermek de büyük iştir, küçümsenemez.
fatih terim isminin olduğu her yerde iddia vardır, hem de büyük iddia. ayak tenisi maçını bile kaybetmeye tahammül edemeyen adamdır terim. takımın sürekli topu hızlıca ileriye taşımaya çalışması, sürekli baskı kurmaya çalışması fatih terim'in kendi karakterini futbolcularına ezberlettiğinin göstergesi. kimi insanda ters teper bu, vurdumduymazlaşır, baskı altında ezilir. kimisi yırtar kendini. 96-2000 takımı saldırarak cevap vermişti bu baskıya, 2.döneminin gücü yetmemişti. bu defaki kadro daha dengeli futbolculardan oluşuyor.
hazırlık öaçlarında gördük ki, takım ileride pres yapmaya, topu kazanınca hızla ceza sahasına yüklenmeye çalışıyor. bugün de denediler bunu. ama kapanan hem de iyi ve akıllıca kapanan ibb karşısında sonuç alamadılar. olimpiyakos maçına benzer bir oyun oldu. bu sene bir çok maçı böyle oynayacağımızı ve duvarı delip geçmemiz gerektiğini yazmıştım, olimpiyakos duvarını delemedik, ibb duvarını da.
savunma göbeğinin ve sol bekin arızalı olduğu bir gerçekti zaten. nitekim zan ile çağlar sakatlanarak oyundan çıktı. sol açıkta arda gittikten sonra yerine adam alınmadı. hah, arda sol açık değildi ki be kardeşlik. sol açıktan fazlasıydı, anlayana. arda topu ileride tutan adamdı, forvetin her yerinde gezen, topa basan, orta sahayı işin içine sokan adamdı. gitmesi büyük kayıp oldu hem de çok. fatih terim'in gitmiş olmasına hala üzülüyorum diyeceği kadar. arda'ya küfretmemi bekleyenler varsa, çok beklerler.
madem arda gitti o zaman başka bir formül bulmak gerekirdi. yani topu ileride tutacak başka biri alınmalıydı. bu adam podolski değil, karıştırmayın. bize forvette topu tutacak adam lazımdı. ister sol, ister sağ, isterse merkez santrafor oynasın, topa basacak, orta sahanın gelmesini sağlayacak, duvar olabilecek biri. alınmadı(nokta)
bazı oyuncuların ayaklarında hala ağırlık var gibi. mesela kazım, mesela inan. hazırlık maçlarında ağır idmanlara bağlamıştım. gerçi bazı oyuncuların bu ağırlığı üzerlerinden atmaları zaman alabilir, bekleyeceğiz.
sürekli topa sahip olup, hücum etmek isteyen takımların önünde 2 seçenek var (barcelona'nın oynadığı şekil hariç, karışmasın). ya çok seri, hani patlamalı deniyor ya öyle, adamlarınız olacak, ya da topu ileride tutacak adamlarınız olacak. patlamalı denen çok kaliteli adamların piyasadaki fiyatları belli. o zaman topu saklayacak adamlar bulacaksınız ki, nispeten daha ucuz bu adamlar. hem de her futbolcunun oynamaktan zevk alacağı bir oyun. patlamalı oyuncuyla real madrid, manchester united falan gibi kalbur üstü takımlar oynuyor. büyük liglerin başaltı takımları arasında her ikisini oynayan da var. biz de avrupadaki ve türkiyedeki haddimizi bilirsek bunlardan birini seçmemiz lazım. cevap veriyorum : ileride top tutan adam. dandik halı sahada bile sabit santrafor isterim, moderen fitbolda teri yok mu? kim demiş?
ama elimizde patlamalı tipte adamlar var. sercan, riera gibi. demek ki biz mecburen böyle bir şey oynayacağız. avrupa'nın başaltı takımları gibi. itiraz eden var mı? soru şu: en büyük cimbom başka büyük yok deyip kendimizi kandıracak mıyız, yoksa lyon gibi her sene şampiyonlar ligi'nde çeyrek final görmek mi isteyeceğiz.
baros da, elmander de oynasa bu böyle olacak. fatih hocanın '96daki ilk sezonu gibi, saldııırrrr saldıııırrr saldır cimbom saldır. yönümüz bu olacak. asy arenada rakipleri fena benzetiriz.
şimdi önümüze bakma zamanı. zaten bu kadar ahkam kesince yarın öbür gün fatih hoca arar diye korkmadım da değil, kimsin lan sen dese, ne diyeceğim. ben bilirim ne diyeceğimi elbet, altta kalmayacak kadar ukalayımdır.
unutmamak lazım, olimpiyat stadı gerçek bir deplasman. deplasmanlarda taraftarın etkisinden çok, saha ve iklimin etkisi olur. bu sebeple rüzgarlı bahçe deplasmanı en zor deplasmanlardan biridir.
bu sene oradan puan kaybedip çıkan çok sayıda büyük takım olacak, merak etmeyin.
fatih terim işini bilir diye kestirip atacak değilim, öyle olsa bu siteyi* açmazdım zaten. hafta içi fatih hoca gerekli önlemleri alacaktır. kulak çekme olacağını sananlardan değilim, hoca oyuncularıyla sorunun ne olduğunu bulmaya çalışacak, teşhisin ardından tedaviye başlayacaktır. örneğin kazım ve inan'ın ayaklarındaki ağırlıklarla ilgili. hafta içi bu ikilinin örneğin sakatlık bahanesiyle daha hafif idmanlar yaptığını veya dinlendirildiğini duyarsanız şaşırmayın.
40 maçlık maratonun ilk maçını kaybettik, kaybedilen bir şey yok. bu play-off denen mevzu tam biz türklere göre. öyle ya, faturayı son gün ödeyen, okul harcını son gün yatıran biz değil miyiz? ilk 4'e girelim yeter. benim bildiğim fatih terim'e yetmez ya, neyse.
fakat muslera ne kaleci be abi.....
*
bu gidişle sigarayı bırakamayacağım be. teknik, taktik, diziliş, oyuncu kalitesi falan filan, bir taraftar için hepsi hikaye maç bitince. kazanıp kazanmadığın önemli önce.
galatasaray sezona yenilgiyle başladı, hay bin kunduz.
çok umutluyduk değil mi yeni sezondan. ezip geçecektik herkesi, tıpkı ali sami yen'i yıkan, anasına küfür ettiğimiz dozer gibi. dozerin anasına küfür ettik asy'yi yıktı, sezona başlangıçta da belediyenin dozeri bizi. olur öyle, top bu.
galatasaray'ın ilk 11'i geçen sezonkinden 5 futbolcu farklı. muslera, ujfalusi, melo, inan, eboue. çok önemli çok. belki ibb'de öyledir, bilmiyorum ama önemi yok. neden? ibb'nin oynamak istediği farklı çünkü, kapan-kontra yap. bunu biraz fundementali olan futbolcular kolayca yapar, kim bilir kaç sezondur yapıyor abdullah avcı zaten. tarzı biraz lucescu gibi. savunma fikrini takımın genlerine işlersin, ilerleyen zamanda çok başarılı hücumlar yapan bir takıma da dönüşür. lucescu'nun shaktar'ı gibi. bunun için zaman lazım, taraftar ve medya olmamasını dezavantajdan avantaja baskı hissetmeden futbol oynayarak çevirirsin. bunu becermek de büyük iştir, küçümsenemez.
fatih terim isminin olduğu her yerde iddia vardır, hem de büyük iddia. ayak tenisi maçını bile kaybetmeye tahammül edemeyen adamdır terim. takımın sürekli topu hızlıca ileriye taşımaya çalışması, sürekli baskı kurmaya çalışması fatih terim'in kendi karakterini futbolcularına ezberlettiğinin göstergesi. kimi insanda ters teper bu, vurdumduymazlaşır, baskı altında ezilir. kimisi yırtar kendini. 96-2000 takımı saldırarak cevap vermişti bu baskıya, 2.döneminin gücü yetmemişti. bu defaki kadro daha dengeli futbolculardan oluşuyor.
hazırlık öaçlarında gördük ki, takım ileride pres yapmaya, topu kazanınca hızla ceza sahasına yüklenmeye çalışıyor. bugün de denediler bunu. ama kapanan hem de iyi ve akıllıca kapanan ibb karşısında sonuç alamadılar. olimpiyakos maçına benzer bir oyun oldu. bu sene bir çok maçı böyle oynayacağımızı ve duvarı delip geçmemiz gerektiğini yazmıştım, olimpiyakos duvarını delemedik, ibb duvarını da.
savunma göbeğinin ve sol bekin arızalı olduğu bir gerçekti zaten. nitekim zan ile çağlar sakatlanarak oyundan çıktı. sol açıkta arda gittikten sonra yerine adam alınmadı. hah, arda sol açık değildi ki be kardeşlik. sol açıktan fazlasıydı, anlayana. arda topu ileride tutan adamdı, forvetin her yerinde gezen, topa basan, orta sahayı işin içine sokan adamdı. gitmesi büyük kayıp oldu hem de çok. fatih terim'in gitmiş olmasına hala üzülüyorum diyeceği kadar. arda'ya küfretmemi bekleyenler varsa, çok beklerler.
madem arda gitti o zaman başka bir formül bulmak gerekirdi. yani topu ileride tutacak başka biri alınmalıydı. bu adam podolski değil, karıştırmayın. bize forvette topu tutacak adam lazımdı. ister sol, ister sağ, isterse merkez santrafor oynasın, topa basacak, orta sahanın gelmesini sağlayacak, duvar olabilecek biri. alınmadı(nokta)
bazı oyuncuların ayaklarında hala ağırlık var gibi. mesela kazım, mesela inan. hazırlık maçlarında ağır idmanlara bağlamıştım. gerçi bazı oyuncuların bu ağırlığı üzerlerinden atmaları zaman alabilir, bekleyeceğiz.
sürekli topa sahip olup, hücum etmek isteyen takımların önünde 2 seçenek var (barcelona'nın oynadığı şekil hariç, karışmasın). ya çok seri, hani patlamalı deniyor ya öyle, adamlarınız olacak, ya da topu ileride tutacak adamlarınız olacak. patlamalı denen çok kaliteli adamların piyasadaki fiyatları belli. o zaman topu saklayacak adamlar bulacaksınız ki, nispeten daha ucuz bu adamlar. hem de her futbolcunun oynamaktan zevk alacağı bir oyun. patlamalı oyuncuyla real madrid, manchester united falan gibi kalbur üstü takımlar oynuyor. büyük liglerin başaltı takımları arasında her ikisini oynayan da var. biz de avrupadaki ve türkiyedeki haddimizi bilirsek bunlardan birini seçmemiz lazım. cevap veriyorum : ileride top tutan adam. dandik halı sahada bile sabit santrafor isterim, moderen fitbolda teri yok mu? kim demiş?
ama elimizde patlamalı tipte adamlar var. sercan, riera gibi. demek ki biz mecburen böyle bir şey oynayacağız. avrupa'nın başaltı takımları gibi. itiraz eden var mı? soru şu: en büyük cimbom başka büyük yok deyip kendimizi kandıracak mıyız, yoksa lyon gibi her sene şampiyonlar ligi'nde çeyrek final görmek mi isteyeceğiz.
baros da, elmander de oynasa bu böyle olacak. fatih hocanın '96daki ilk sezonu gibi, saldııırrrr saldıııırrr saldır cimbom saldır. yönümüz bu olacak. asy arenada rakipleri fena benzetiriz.
şimdi önümüze bakma zamanı. zaten bu kadar ahkam kesince yarın öbür gün fatih hoca arar diye korkmadım da değil, kimsin lan sen dese, ne diyeceğim. ben bilirim ne diyeceğimi elbet, altta kalmayacak kadar ukalayımdır.
unutmamak lazım, olimpiyat stadı gerçek bir deplasman. deplasmanlarda taraftarın etkisinden çok, saha ve iklimin etkisi olur. bu sebeple rüzgarlı bahçe deplasmanı en zor deplasmanlardan biridir.
bu sene oradan puan kaybedip çıkan çok sayıda büyük takım olacak, merak etmeyin.
fatih terim işini bilir diye kestirip atacak değilim, öyle olsa bu siteyi* açmazdım zaten. hafta içi fatih hoca gerekli önlemleri alacaktır. kulak çekme olacağını sananlardan değilim, hoca oyuncularıyla sorunun ne olduğunu bulmaya çalışacak, teşhisin ardından tedaviye başlayacaktır. örneğin kazım ve inan'ın ayaklarındaki ağırlıklarla ilgili. hafta içi bu ikilinin örneğin sakatlık bahanesiyle daha hafif idmanlar yaptığını veya dinlendirildiğini duyarsanız şaşırmayın.
40 maçlık maratonun ilk maçını kaybettik, kaybedilen bir şey yok. bu play-off denen mevzu tam biz türklere göre. öyle ya, faturayı son gün ödeyen, okul harcını son gün yatıran biz değil miyiz? ilk 4'e girelim yeter. benim bildiğim fatih terim'e yetmez ya, neyse.
fakat muslera ne kaleci be abi.....
*