topsuz alan
topsuz alan, kısaca, topun olmadığı alandır. televizyondan pek hissedilmez bu alanda neler olduğu, statta olmak görek topsuz alanda neler olup bittiğini görebilmek için. dün akşamki olimpiyat deplasmanında bu "topsuz alan"dı en büyük sıkıntı.
dün, günlerden galatasaray'dı. galatasaray'ın maçı vardı, sezonun ilk resmi maçı, uzun bir aradan sonra takım özlenmiş, maça gidenlerde çocuksu bir heyecan..
maç öncesiydi, ısınmaydı, tribünlere çağırmaydı derken...
(bu arada, en son ne zaman kaleci antrenörü, yardımcı antrenörler tribüne çağırılmıştır acaba.. çok güzel bir olay.)
şşş.... bir, ki, üç! cim bom bom!
hazırlık maçlarında sahaya sürdüğü gibi bir 11 çıkarttı sahaya terim. stoperde, servet-gökhan ikilisi yan yana ve sabri yine orta sahada!.
maça çok iyi başladı galatasaray. "özlenen futbol" böyle bir şeydi işte. basan, koşan, saldıran, rakibini ısıran bir takım. dakikalar ilerleyip, gol gelmeyince belediye de oyuna yavaş yavaş dengeyi getirdi, webo'nun etkili oyunuyla da pozisyonlar buldu hücumda. 42. dakikada, sağ kanattan gelen ortada muslera'nın hatasıyla da golü bulup ve ilk yarıyı 1-0 önde kapattılar.
devre arasında muslera'yı tribünlere çağırmak alkışlanacak cinstendi gerçekten. bu adam, bu takımın uzun yıllar kalesini koruyacak, yeni mondi'miz olacak. o kadar da net söylüyorum.
bu arada, ilk yarıda, şans eseri futbolcu olan servet'in attığı bir pas var ki, muhtemelen ilk ve son defa attı öyle bir pası.
ikinci yarıya, gökhan zan - yekta değişikliği ile başladı terim. sabri kendi mevkisi sağ beke, ujfa servet'in yanına, yekta da orta üçlünün yanına. devre arasında da bundan bahsetmiştim yanımdaki arkadaşıma. ilk yarının sonlarındaki o silik oyuna oranla daha derli toplu bir oyun vardı fakat yine ikinci yarının başında da fakat şu "topsuz alan" meselesi yok mu..
bir tek, dün akşam sahanın en iyi 3 isminden biri, baros boş koşu yapıyordu hücumda. kazım, sahada yoktu zaten, tribündekiler veya devre arasında ısınan futbolcular daha çok yorulmuştur kazım'dan. gerçi kazım hep bu, kazım'a bel bağlayıp kuyuya inilmez.
eboue ile kazım'dan hareketsiz bir futbol gelince, hücum anlamında çok silik bir görüntü ortaya çıktı. topu ileriye taşımasına taşıyoruz da, sonrası gelmiyor ki işte.
maçın sonlarına doğru, başrölünde yine servet'in olduğu bir gol daha yedik, maçın en iyilerinden webo - müthiş bir transfer - attı golü. türkü söylüyordur belki içinden, belki de avrupa hayalleri kuruyordur. bilemem, hakkını yemeyeyim şimdi.
hala daha, inatla serveeet, serveet diyenler var mesela..
samsunspor maçında değişiklikler olacaktır, olmalı. mesela, stoperde bana kalsa hakan-ujfa çok daha etkili olur. sene başından beri dedim defansa takviye diye ama tutturuldu forvet de forvet diye.sağ bek sabri, önünde eboue. kazım, ilk 11 adamı olarak değil de, rotasyon adamı olarak kullanılmalı. eboue-sabri ikilisiyle sağ kanat işler, hem hücumsal, hem de defansif olarak.
dün gördük ki terim bol bol mevki değiştirmesini istiyor takımından, kısaca, bol hareketlilik istiyor fakat maçın ilk dakikaları hariç yoktu bu olay. keza terim de maçtan sonraki açıklamasında maçın ilk dakikalarındaki futbolun, hep oynamak istedikleri futbol olduğunu söyledi. bir kaç haftaya maçın geneline yayılacaktır bu futbol. orta üçlüde yekta-selçuk-melo devam, sola riera gelir, ileride baros. benim ideal 11'im budur.
dün galatasaray adına maçın 3 adamı vardı, baros, selçuk ve melo. selçuk skor 2-0 iken bile, son dakikalar olmasına rağmen tek başına didiniyordu resmen orta sahada. oyun sıkıştığında, kısa paslaşmalar yapmadan direk oyunu kanatlara yayma işini yapan bir orta sahayı özlediğimizi anladım dün selçuk ile. keza, melo gibi bir ön liberoyu da çok özlemişiz. tam bir lider. yalnız, tribünden görmedik, melo'nun yaptığı harekete kulüpten bir uyarı/ceza gelmeli. yoksa ardı arkası kesilmez bu hareketlerin.
baros'un oyundan çıktıktan sonra direk soyunma odasına gitmesi pek iyi olmadı. her ne kadar oyundan çıkarılması saçma da olsa, protesto etmek yerine kulübeye gideydi iyiydi. daha sezonun yeni açılmış, boşu boşuna yaygara çıkarttırmaya gerek yok. fatih terim ile arası da baya soğuk gibi. yapmayın, etmeyin. baros can'dır.
bu arada, baros'a sallamalar başlamış yine. bir iki cümleyle hatırlatayım isterseniz baros'u, trabzonspor deplasmanındaki tepkilere armasını öperek cevap veren, ayağında dikişle maça çıkan, tekmeye kafa uzatan, zaman geçmesin diye bayrak taşıyan, o iğrenç geçen sene çoğu maçta sahada tek başına savaşan adamdır baros!
aklımda kalan bir kaç şey daha, kısa kısa;
-boz baykuşlar'ın "1-2-3 şak şak şak istanbul istanbul, sesimiz duyulmuyor da" pankartı iyiydi.
-zaman zaman, gözlerim arda'yı aramadı değil.. keza culio ile kewell gitmeyeydi.. keza neill-ujfa yan yana stoperde..
-maçtan önce sercan'ın tribüne çağrılmasından sonra sercan'ın "bu forma kutsaldır nasip olmaz herkese" tezahüratına, "mesajı aldım" tarzı hareketi. keza oynadığı süre içerisinde de elinden geleni yapmaya çalıştı. --
-maç bitmeden gidenler oldu yine her zamanki gibi, şampiyonluk maçında da böyle gidecekler mi merak etmiyor değilim. iyi gün taraftarları.
-maçtan sonra tüm takımın tribüne çağrılıp alkışlanması ve muslera tezahüratı. bir alkış da bu olaya.
-olimpiyat çıkışında, kapıların neredeyse tamamı yine kapalıydı. paslanmıştır belki de, ondan açamamışlardır bilemem.
bu arada, olimpiyat'ta internet adam akıllı çekmediğinden devre arası için güzel bir eğlence önerim var, sahada ısınanların kim olduğunu tahmin edin yanınızdakiyle. doğru tahmin etmek o kadar da kolay değil.
fatih terim yine olimpiyat stadından çekti çekeceğini. ziyani yok, kötü senaryolara da gerek yok. takım iyi yolda, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
http://jaimelesport.blogspot.com/.../09/topsuz-alan.html