4057
endişe verici belirsizlikler ve ümit verici sinyalleri progresif bir biçimde alt alta yazıp toplayarak, yazının sonuna doğru ne düşünmem gerektiğini okuyucu ile birlikte kafamda oturtmayı planlıyorum. ne yazacağımı tam planlamadım, kafamda kırk tane tilki dolanıyor; bu entry vesilesiyle bir toparlamış olurum.
başında fatih terim var. takımıyla kafa dengi, uyum içinde olduğu zaman takımın performansı katlanıyor. fakat fatih terim'in galatasaray'daki ikinci döneminden bazılarınızın hatırlayacağı "takımın içinde köstebek aramak" gibi rezaletlerin ve futbolcuların fatih hoca'yı kapıdan girerken gördükleri anda "hoca beni köstebek sanır mı, gözümün üstünde kaşım var diye üstüme varır mı..." gibi olumsuzlukların tekrarlanmaması için de dua etmek zorundayız. fatih terim, işler umduğu gibi gittiği zaman harikalar yaratabilen, futbolcusunun motivasyonunu üst seviyelere çıkartmayı çok iyi bilen bir hoca; fakat hepimiz iyi biliyoruz ki, stresle baş edemiyor. köşeye sıkıştırıldığı zaman sevdiği insanları kırıyor, ani öfke patlamaları yaşıyor, bu sebeplerle "ego manyaklığı" ile itham ediliyor ve akabinde fatih hoca'nın öfkesi katlanarak kaos ortamına yol açıyor; bu ortamın içinde takım içi huzursuzluklar çorap söküğü gibi geliyor ve kafası rahat olmayan bir kadronun teknik kalitesi performansa yansıyamayacağından, hiç bir şey ifade etmiyor. şimdiden kendimizi medyanın galatasaray'daki huzuru kaçırma amaçlı sabotaj girişimlerine hazır olalım derim. gerçi zaten alışığız...
takım içi uyum ile ilgili bir diğer endişem ise; bazısı disiplin sorunlarından, bazısı konsantrasyon eksikliğinden dolayı saha içinde sükunetini koruma sorunu çeken futbolcuların yavaş yavaş artması. hemen "yok şu gececi, yok bu çirkef" diye başlayacak değilim, bu tür futbolcular her takımda bulunur; özel önlemlerle, özel motivasyon teknikleriyle oynatılır ve uzun vadede faydalı olurlar. fakat başarılı takımlarda bu tip futbolcuların sayısı bu kadar olur mu? ondan şüpheliyim. milan baros, engin baytar, sercan yıldırım, colin kazım richards, sabri sarıoğlu; çeşitli sebeplerden dolayı saha içindeki konsantrasyonları ve devamlılıkları olumsuz etkilenebilen futbolcularımız. soğukkanlı ve disiplinli futbolculardan oluşan takımlarda, bu tür futbolcuların varlığı yadırganmaz; genel olarak işler iyi gidiyorsa, bu tip futbolcular takımın geneline uyarak kafalarını futbola verebilir. ama böyle ani patlamalı futbolcular, bir takımda çoğunluk sayıya ulaşırlarsa; sahada işlerin planlandığı gibi gitmemesi halinde, bu futbolcuların birinin sükunetini kaybetmesi, korkunç bir zincirleme reaksiyona yol açabilir. fatih terim adam eder geyiğini ise hiç bir zaman ciddiye almadım; belirteyim dedim...
fatih terim, biz galatasaraylılar için bir ikon; severiz, sayarız. teknik direktörlüğü için nötr olduğumu söyleyebilirim. uzun vadede, galatasaray'ı başarıdan başarıya koşturmasını falan bekliyor değilim ama özgüveninin tamamını kaybetmiş bir takımı, heyecanını kaybetmiş bir taraftarı ayağa kaldırmak için doğru seçim olduğu muhakkak. bu sebeple, fatih terim hakkındaki anlaşmazlıklarımızı, en azından bu sezon için bir kenara bırakmak, galatasaray'ın menfaatinedir; zorunluluktur.
fatih terim'i, biraz da oynattığı futbol açısından değerlendirmek gerekirse, bu konuda da belirtmem gereken endişelerim var. bir fatih terim takımı nedir, dizilişi ne olursa olsun, "felsefesi" nasıldır; hem milli takımdan, hem galatasaray'dan biliyoruz. bu tam saha pres yapan, ayağında topla uzun mesafeler koşan ve sürekli ikili mücadelelere giren savaşçı, mücadeleci takım anlayışı, galatasaray'da bol alternatifli geniş kadro ve çok yönlü oyuncuların fazlalığı sayesinde türk futbol tarihinin en büyük başarılarını elde etti. fakat ikinci fatih terim döneminde, kadronun sezon öncesinde iyi şekillendirilememiş olması, isabetsiz transferlerden beklenen verimin alınamaması ve beklenmeyen sakatlıklar sebebiyle; yine sezona tam saha presle fırtına gibi giren kadro, sezonun ikinci yarısının ortalarına doğru fizik olarak yerlerde sürünmeye, dökülmeye başladı. böyle yorucu bir futbol felsefesini uygulamanın getirdiği fiziksel yük, bol alternatifli kadrodaki futbolcular arasında bölüşülmelidir; yoksa hiç bir futbolcu böyle bir fiziksel yükün altına girdikten sonra sezon sonunu sağ salim göremez. şu an için görünürde, yeri dolamayacak, alternatifsiz futbolcu yok gibi; çok anormal sakatlıklar yaşamazsak böyle bir şey tekrar başımıza gelmez, ama hazırlıklı olmakta fayda var. ben ne olur ne olmaz diye kendimi bu ihtimale de duygusal olarak hazırlamış bulunuyorum.
görüldüğü üzere fatih terim, karakteri ve teknik direktörlüğü itibarı ile, "ya hep; ya hiç!" klasmanında bir insan; ya vezir edecek takımı, ya rezil... ama başta belirttiğim özgüven konusu sebebiyle, galatasaray'ın kendisine ihtiyacı vardı.
idman döneminde, takımın 4-4-2 oynayacağı tahmin ediliyordu; şahsen onaylamıyorum, fakat takımdaki oyunculara en uygununun bu olduğuna karar verilirse, teknik heyetin bileceği iştir tabi ki. genel olarak 4-4-2'yi onaylamıyor olmam bir yana, şu anki kadromuza uygun olmadığını düşünmemin de bazı sebepleri var.
birincisi; ilk onbirimizin önemli oyuncularından colin kazım'ın 4-4-2'ye gereken şekilde bir kanat oyuncusu değil, 4-3-3 ya da 4-2-3-1'e gereken tipte bir "kanat forvet" olması. kazım'a 4-4-2'yi oynatmaya çalışmak beyhude bir çaba olur; bu saatten sonra ayağında topla 30 metre kateden, rakibe basıp pres yapan, savunmaya yardım edip ters kademeye giren bir oyuncuya dönüşmesini beklemenin anlamı yok. rakip dengesiz yakalandığında boş alanlarda süratlenecek, top ayağındayken dar alanda çalım atacak ve içeri katedecek, fırsatını bulduğunda şut deneyecek ve ikinci forvet olarak ceza sahasını zorlayacak cinste bir kanat forvet oyunucusu kazım; bırakalım öyle kalsın.
ikincisi; yine değişmezlerimizden felipe melo. 4-4-2'nin orta sahasının göbeğine gereken ikili, çift önlü orta sahalar olmalı. felipe melo'nun ayağı çok düzgün; topu kolay kaybetmiyor, oyuna güzel sokabiliyor ama yine de o bir ön libero. ihtiyaç halinde üç-beş maçlığına çift yönlü orta saha olarak kullanılabilir, fakat uzun vadede o orta saha tekler. felipe melo, atağa katılmakta sıkıntı çekmez, ama 4-4-2 için, bize insiyatif alıp atağı başlatacak iki orta saha lazım; atağa katılacak değil. felipe melo, mental olarak atak başlatabilen bir çift yönlü orta saha değil. "dörtlü orta sahayı bir ön liberolu, bir forvet arkalı baklava 4-4-2'si şeklinde oynatırım!" dersen(ki allah muhafaza, çağı çoktan geçti o sistemin!), felipe melo kendi mevkisinde oynamış olur; fakat bu sefer de, selçuk inan forvet arkası değil, selçuk'u mevkisi dışına itmiş oluyoruz. ümit edelim ki yekta formayı kapsın, selçuk'la birlikte üçlü orta sahanın o çift yönlü iki orta saha ihtiyacını karşılasın, felipe melo da ön libero olarak arkalarına monte edilsin; kaymak gibi olur...
bu iki futbolcu hariç(gerçi riera'yı hiç tanımıyorum), takımın geri kalanı(hakan balta'nın kanat bek olmaması ve hiç bir zaman da olamayacağı gerçeği dışında) 4-4-2'ye uygun. ama bu ikisi kritik iki mevkideler ve performansları düşerse, takımın genel işleyişini de sekteye uğratırlar.
arda'nın zamansız gidişi mi sebep oldu, bilemeyiz; ama takım, hazırlık dönemini 4-3-3 ile geçirdi. benim açımdan sevindirici... mevzu açılmışken söyleyeyim; 4-3-3'ün tek santraforlu olması sebebiyle, yeterince hücuma dönük olmayan bir sistem olarak algılanmasına uyuz olurum. her sistem gibi, 4-4-2 de, iyi uygulandığında başarılı olacak bir sistem; ama geçtiğimiz sezonlarda çift santraforlu sisteme geçmemizi öneren eleştirilerin geneli "ileride oyuna katkısı olmayan, bitiricilikten başka marifeti olmayan iki tane çakılı santrafor dursun, kanat oyuncuları süratli olsun yeter, ortayı bakmadan açsınlar, çift sanrtaforluyuz nasıl olsa, illa ki birinden birine denk gelir top..." seviyesinde olmasına uyuzum arkadaş! 4-4-2 iyidir, hoştur, ama senin 4-4-2'den beklentin bu dan-dun kaos futbolu olursa, bu 4-4-2 ligi bile zor kaldırır.
lucas neill için zamanında şunu söylemiştim: (bkz: #343584) şu an aynı rolde tomas ujfalusi var ve kendisi şahane bir futbolcu. aynı zamanda en büyük endişelerimden biri; az önce numarasını verdiğim entry'de anlattığım sebeplerden dolayı çok kritik bir konumda kendisi ve yaşı itibarı ile ujfalusi'nin geçici bir çözüm olduğunu kabul etmek zorundayız. kadroda sayı olarak bolca stoper var, fakat ujfalusi dışında hiç birinde savunmayı organize etme niteliği yok. bu sebepten dolayı, 2011-2012 sezonu boyunca oynayacağımız her maçta, bak tekrar ediyorum, üstüne basa basa söylüyorum; "her maçta" mutlaka ujfalusi sahada olmalı ve stoperden başka yere de geçmemeli. ujfalusi, stoperdeki partnerini toparlayarak stoper mevkimizi lig için yeterli seviyeye getirebilir; fakat servet-gökhan ve ujfalusi'siz diğer bütün kombinasyonlar, maça 1-0 yenik başlamak anlamına gelir; rakip her kim olursa olsun!
e şimdi insan kara kara düşünüyor haliyle; 33 yaşında bir futbolcudan bir sezonda 30 tane 90 dakika çıkartmasını beklemek ne kadar gerçekçi? normalde bunu yapabilecek fizikte bir futbolcu; ama şu an en iyi ihtimalle, 30 tane 90 dakika çıkartabileceği son sezonun içindeyiz ve sakatlanmaması için dua etmek zorundayız. önümüzdeki sezon, ya da ümit ediyorum ki devre arasında, tomas ujfalusi kalitesinde ve galatasaray'a daha uzun süre hizmet edebilecek bir stoper alındığında(ki çok büyük ihtimalle yabancı olur bu), tomas ujfalusi, kulübe için muhteşem bir futbolcu olacaktır. geldiğinden beri fiziği ile ilgili övgüler alıyor; normal. 33 yaşında bir futbolcu için olağanüstü durumda; sürekli yaşından bahsettiğime bakmayın, seneye 34 yaşında olmasına rağmen 10-15 tane 90 dakika çıkarabilecek durumda olacaktır. ayrıca, stoperde zaten onun savunmayı organize etme görevini üstlenmiş biri olacağından, sağ bekte kullanma lüksümüz de olacak. kulübe için ideal bir futbolcu olacaktır.
sağ bekimizdeki durum sevindirici. sabri sarıoğlu, eksikleri olan bir futbolcu olmasına rağmen, kariyerinde en büyük gelişimi geçtiğimiz iki sezonda gerçekleştirdi. ortalarından hala şikayet eden taraftar, belli ki ezberden konuşuyor; geçiniz. pas hatalarını gündeme getiren taraftar, yerden göğe haklı; ama çözümü var. phil neville gibi dümdüz bir adamın yıllarca manchester united gibi bir takımın değişmezi olmasının sebebi, öyle ahım şahım bir futbolcu olması değil; belli bir standardın altına düşmeyen bir görev adamı olmasıydı. sabri'nin görev tanımını basit oynamak üzerine kurarsan ve bu tanımın dışına çıkmasına izin vermezsen, içe kat etmesini önler ve sağ çizgiye yapışık kalmasını sağlarsan, önünde oynayacak sağ kanat oyuncusunun ve orta sahadaki sağ iç oyuncusunun sağ kanatta sorumluluk almasını sağlar ve böylelikle sabri'yi hiç beceremediği pas yapma işini üstlenmek zorunda bırakmazsan; sabri sezon boyunca 10 üzerinden 7'nin altına düşmez. adama yapamayacağı işi verme, görev adamı olarak kullan.
sabri sarıoğlu'na mutlaka bir alternatif lazımdı; emmanuel eboue transferi ile, sabri sağ beke alternatif futbolcu oldu. sabri sağ bekte eboue'yi zorlayacak, çoğunlukla eboue ilk onbir başlayacak olsa da; sabri'nin formayı kaptığı dönemlerde eboue'yi sol bekte izleyebiliriz. eboue'nin sol bek performansı, 2011-2012 sezonu ile ilgili en çok merak ettiğim şey.
emmanuel eboue ile ilgili de tüm taraftarlar gibi sevinçliyim. sağ kanadın her yerinde kendisini izlemişliğim vardır, fakat sol bekte hiç görmedim. eboue sağ bek olarak da takıma önemli ölçüde katkı sağlayabilir, ama eğer sağ bekte sabri'yi bırakıp eboue'yi sol bekte verimli olarak değerlendirebilirsek; takım bambaşka bir hüviyete bürünür, kalitesi 1-2 gömlek yükselir. aslen sağ kanat oyuncusu olmasına rağmen, real madrid ile oynadığımız hazırlık maçında sol forvet oynadığı süre içinde de çok iyiydi; ama bu performansı uzun vadede sezona yayabilir mi, bilmiyorum. eboue'nin bir kanat oyuncusu olduğunu kabul etmek lazım. kendisini orta sahanın göbeğinde ve stoper olarak da birkaç kez izledim; ihtiyaç halinde "idare etmesi" için kullanılmasında sakınca yok, ama o mevkilerdeki performansı, uzun vadede vasat olur.
orta saha veya stoperdeki futbolcunuz sakatlandığında ya da kart cezasından dolayı oynayamadığında, eboue'yi o maça özel programla hazırlayıp 1-2 maçlığına o mevkide "iş yapar" hale getirmek başka şey; eboue'den orta saha ya da stoper olarak uzun vadede istikrarlı performans beklemek başka şey. eboue'nin en büyük marifeti, taç çizgisine yapışıp top sürmek. bunun yanında tekniği ve fiziği gibi artıları olduğu için başka mevkilerde de alternatif olabiliyor; fakat sadece "alternatif" ! eboue, kanattan topla içeri katetmeyi bile sevmiyor; sıfıra inmeyi tercih ediyor. orta sahanın ya da savunmanın göbeğinde oynayabilecek "konsantrasyona" sahip değil; topla süratlenmeden duramayan, spektaküler, patlamalı bir futbolcu. arsenal'de ön libero olarak denendiği zamanlarda, hatta stopere geçtiği birkaç maçta bile orta sahanın göbeğinde dikine top sürmeye kalkıştığını ve topu kritik yerde kaybederek takımı zor durumda bıraktığını hatırlıyorum. pozisyon bilgisi iyi bir oyuncu, fakat kanat oynamak için edinilmesi gereken pozisyon bilgisi farklı, göbekte oynamak için gereken farklıdır. eboue'de göbekte oynamak için gereken "cinsten" pozisyon bilgisi yok.
şimdi; kendimce, eboue'nin merkezde kullanılmaması gerektiğini ispatlamış bulunuyorum, şimdi sıra sol bek konusunu tartışmaya açmakta. en iyi olduğu mevkinin sağ bek olduğunu söylemiş; makul. sağ kanat forvet oynasa, topla içeri katetmesi falan gerekecek; sevdiği şeyler değil. peki sol bek oynar mı? yani ihtiyaç halinde değil, sezon boyunca sol bek oynar mı? şahsen sol bekte kendisini hiç izlemedim ama başlığında, sözlük yazarlarının sol bek performansını öven entry'lerini okudum. muhteşem olur...
eboue'nin sol beke geçmesinin, sol bekimizin yıllar sonra hücuma katkı yapan bir adam görmesinin dışında, başka bir faydası daha olabilir. son sezonda performansı kabul edilemez ölçüde düşen hakan balta'nın son haftalardaki sevindirici yükselişi var. kısaca durum şu; defansif görevini gayet iyi yapmaya başladı yeniden, hücuma da zoraki katılıyor. adamdan teknik envanterinde bulunmayan bir şey talep etmenin manası yok; hücuma çıkıp topu 5 ila 10 metre arası bir mesafe sürüyor, topu önündeki oyuncuya veriyor, önündeki oyuncu rakiple boğuşurken oralarda bulunuyor, mecbur kalırsa verkaca giriyor. ama hücuma çıkmasının temel sebebi, öndeki yaratıcı futbolcular sıkışır da pas verip rahatlayacak biri lazım olursa diye oralarda bulunmak. bu saatten sonra hakan balta'nın hücum yönünü bundan daha fazla geliştirip çalım atmayı falan öğrenmesini beklemek de manasız zaten. ama fark etmişsinizdir ki hakan, müdahalelerini kusursuz zamanlama ile yapıp, kademelere de gayet iyi giriyor son zamanlarda. markaj özelliği, elimizdeki bütün yerli stoperlerden daha iyi. müdahalelerini ve kademelerini ujfalusi'nin yanında stoperde yapsa, boş kalan sol beke eboue geçse ve galatasaray taraftarı nihayet servet çetin hakaretinden kurtarılsa?
bu arada, elde, taraftarı pek heyecanlandırmayan bir ceyhun gülselam var. galatasaray'da başarılı olursa, stoper olarak başarılı olacak. ona, orta sahada formayı kapmasında yardım edecek, şutu hariç, hiç bir özelliği yok; ne oyun görüşü, ne pas, ne de topu sürerek taşıma. bu özelikleri bu saatten sonra geliştirebileceğini sanmıyorum. ama stoper olmak için çok müsait bir fiziği var top çalma özelliği de fena değil; tek eksiği çeviklik, stoper için biraz ağır kalıyor. rakibini marke etmeyi öğrenebilirse, iyi zamanlamayla kademeye girer hale gelebilirse çok klas bir stoper olur.
orta sahaya gelelim: ön liberodaki felipe melo hazır kıta, önünde oynayacak iki çift yönlü orta saha oyuncusundan biri, selçuk inan, hazır kıta. selçuk inan'ın orta sahadaki partneri olmasını umduğumuz yekta kurtuluş'un bu sezon içinde formayı kapıp takımın değişmezi olmasından ümitliyim, ama hala bu yönde pek bir sinyal verememiş olmasından da hafif midem bulanmıyor değil. o mevkide kendisinin yerine culio tercih edilmiş olsa anlayabilirdim, ama sabri'nin orta sahanın göbeğine devşirilmeye çalışılması? evet, gerçekten anlamsız; ama söylemek istediğim bir şey var. 17 ağustos 2011 olympiakos galatasaray hazırlık maçı itibarı ile, sabri'nin orta sahanın göbeğinde denenmesine yönelen tepkiler doruğa ulaştı ve haklıydı da; tıpkı eboue gibi, sabri de göbekte oynayabilecek konsantrasyona da sahip değil, pozisyon bilgisi "türüne" de. fakat o maç gösterdi ki, tıpkı eboue gibi sabri de çaresiz kalındığında, 1-2 maçlığına özel hazırlanarak ön liberoda kullanılabilir belki. ama sadece ön liberoda, orta sahada değil. sabri'nin o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini, mücadelesini kullanarak orta sahaya dinamizm getirme düşüncesini anlayabiliyorum, eboue-sabri-colin kazım şeklinde oluşan bir sağ kanadın cazibesi bana da ara sıra "lan acaba?!" dedirtmiyor değil. ama sabri'den ara pas beklemek nedir arkadaş? hem de sağ bekteki performansı bu kadar yüksekken; adama yapamayacağı işi yükleyip, sonra sağa sola gözlük fırlatmak neden?
ama olympiakos ile oynadığımız hazırlık maçı ile ilgili olarak söylenmesi gereken şey; o maç boyunca sabri'nin felipe melo'dan daha fazla koşup pres yapmış olması. benim anlamadığım da bu: ayağı düzgün olan, pas, hatta yeri geldiğinde asist yapabilen, pozisyon bilgisi tipi itibarı ile orta sahada oynamaya müsait olan futbolcu felipe melo; orta sahanın göbeğinde kullanılabilecek tek elle tutulur özelliği presi ve enerjisi olan futbolcu sabri sarıoğlu. buna karşın; felipe melo'ya "ön liberoda dur, basit oyna" dendi, sabri'ye ise "hem pres yap(çünkü 4-3-3 orta sahasında oynamak, ön libero olmasan bile ciddi bir miktarda pres yapmayı gerektiriyor), hem de top süüüür, ara pas veeer, asist yaaap, adam geeeç, zamanın kalırsa benim faturaları yatıııır..." falan dendi; şaka mı lan bu?! sabri'nin olympiakos maçındaki kötü performansına rağmen itiraf etmeliyiz ki, dönen topları kovalayan, atağı tazeleyen bir tek sabri vardı orta sahada. dediğim gibi; çaresiz kalınırsa felipe melo'nun yerine ön liberoda kullanılabilir, ama orta sahaya devşirme çabası beyhude...
orta sahada işler iyi gidecek gibi görünüyor, hele yekta artık nihayet takıma girebilirse; beklediğimizden de iyi olacak. eninde sonunda fatih hoca'nın sabri ile olmayacağını anlayacak ve yekta'ya mecbur kalacak ama; yekta'nın yeterliliğinden de şüphe etmeye başladım. muhtemelen kendisi için ödenen yüksek bonservis ücretinin üzerinde oluşturduğu baskıyı kaldıramıyor yekta; böyle tırt bir sebepten harcanıorsa yazık olur. ama bu sezon yekta'nın ve genel olarak orta sahanın akıbeti ne kadar iyi olursa olsun, sezon sonunda, hatta eskişehirspor'daki gidişata göre belki sezon ortasında; takıma alper potuk'u monte etmek zorundayız. çünkü: (bkz: #759418). yekta kurtuluş ile ilgili hayallerimizin suya düşmesi halinde, selçuk'un partnerliğini şu an gözüm kapalı emanet ederim alper'e. yekta takıma girerse de, alper potuk defans yönünü rahatlıkla geliştirip 2-3 sene sonra felipe melo'nun yerini alabilecek bir oyuncu; felipe melo ile aralarında tobias linderoth ve mehmet topal'ınkine benzer bir usta-çırak ilişkisi gelişecektir eminim. o yüzden derhal transfer edilip ön liberoda felipe melo ile dönüşümlü takılmalı ve orta sahada kim eksikse joker yedeği olarak kullanılmalı.
forvet mevkisi ile ilgili hususlara geçelim. 2010-2011 sezonunda, galatasaray'da iki futbolcu öne çıktı; emmanuel culio ve colin kazım richards. culio'nun performansı, takımın geri kalanının kötü olmasına bağlanıp, kötü bir kadronun arasında bizim gözümüze iyi göründüğü şeklinde açıklanırken(ki bir futbolcunun kötü takım arkadaşları olduğu için performansının yükselmesine bu güne kadar hiç şahit olmadığım gibi, futbol tarihinde böyle başka bir olayın yaşanmadığına da eminim.); colin kazım için "olgunlaştı, şansını değerlendiriyor, akıllandı." dendi. bu çifte standardın sebebini hiç anlayamadım. allah culio'yu aratmasın diyelim, ama içimden bir ses diyor ki; sezon içinde sakatlıklar ve kart cezaları sebebiyle orta sahada selçuk-yekta ikilisi ve/veya sol açık yedeği için rotasyonda culio'yu çok arayacağız. allah muhafaza...
kazım gerçekten iyi bir sezon geçirdi. fakat bu pek bir şeyi değiştirmez; fenerbahçe'de de sürekli kendisine "bir şans daha" tanındığını, o şansların akabinde form grafiğinde bir ay kadar bir süre yükseliş yaşandığını ve bir müddet sonra eski hale döndüğünü gördük. şimdi arasam, size kazım'ın fenerbahçe günlerinden ansiklopediler dolusu "kazım sonunda akıllandı, adam oldu, böyle devam ederse gelecek onun!" haberi bulabilirim. kariyeri boyunca sürekli "bir şans daha" verilmiş bir adam bu, çünkü allah için çok yetenekli; ama bu geçen sezonki "akıllanışı" ile öncekileri ayıran nedir, bilemiyorum. belki de bu sefer gerçekten olmuştur; bilemeyiz, göreceğiz. ama sözlükteki kazım sarhoşluğunu görünce belirtmeden edemedim, sezon ortasında kazım'ın teneke bağlanarak gönderilmesi de olasılıklar dahilinde; uyandırayım. ama umarız galatasaray'da başarılı ve kalıcı olur tabi...
engin baytar'da ne görüldü de transfer edildi, anlamış değilim. sol kanatta yerli alternatif, yedek oyuncu mu istiyorsun; gaziantepspor'da olcan adın kuzu gibi yatıyordu lan?! sözleşmesi 2013'te bitiyor, gaziantepspor'un eli mahkum satmaya, vermezse bosman ile bedelsiz alacağını biliyor. engin baytar'dan aşağıda kalır hiç bir teknik özelliği yoktu, çok daha disiplinliydi, engin'den daha çok pozisyonda görev yapabiliyordu, formunun zirvesinde ve en verimli zamanındaydı ve ayrıca 3 yaş küçüktü engin'den... hayır, anlamıyorum yani. o bir yana; sol kanada yerli transferini yapmak için bir hafta bekleseydik, volkan şen ve sercan yıldırım'ın bursaspor'da kadro dışı bırakıldığı zamana denk gelecekti ve sol kanada büyük ihtimalle volkan şen gelmiş olacaktı sercan'la beraber. kısfmet...
sol kanat demişken, albert riera'yı zerre tanımıyorum.
son olarak gelelim santrafora, şimdi elimizdeki seçenekleri tek tek değerlendirirsek:
milan baros: kesinlikle kral. son sezonlardaki uzun süreli sakatlıkları konusunda ben de endişeliyim ama sözlükteki yaygın "baros fizik olarak bitmiş" kanısına katılmıyorum. bitiriciliği konusunda eleştiri aldığı oluyor, ki bence baros'un pozisyon bilgisi ve "golü koklaması" ile birlikte en kuvvetli özelliği bu. milan baros, galatasaray'da oynadığı üç sezon boyunca taraftara saç baş yoldurduğu maçlar da oynadı. sorun şu; duygusal ve konsantrasyonunun kolay kaybeden bir oyuncu olduğundan, motivasyonu düşerse, sahada işe yaramaz hale geliyor ve tabi ki bitiriciliğini de göremiyoruz.
baros top da sürebilen bir adam ama en formda haliyle bile aman aman çalımlar atabilen, adam eksiltebilen, süratlenebilen bir forvet değil. "kanat oyuncusu mu bu, ne yapacaksın bu özellikleri" diyebilirsiniz; ama 4-3-3'ün en uçtaki forvet oyuncusunun, top rakipteyken iki stoper arasında pusuda bekleyerek, top ani bir şekilde kapılırsa stoperlerin dengesinin bozulmasıyla oluşacak fırsatı onların arasından süratle kaleye dikine top sürerek değerlendirmeye hazır olması gerekir. milan baros, en formda haliyle bile, bu görevini orta karar bir şekilde yerine getirebiliyor. galatasaray formasıyla, bu anlattığım şekilde bulduğu gol sayısı azdır; onlar da bellinzona falan gibi takımlara karşı...
çek milli takımındaki çift forvetli sistemde, jan koller'in yanındaki ikinci forvet olarak topu ayağında tuttuğu, adam eksilttiği, koller'e boş alan yarattığı ve hatta yeri gelip koller'e asist yaptığı zamanları da hatırlarım. bizim sistemi iyi kötü idare edebilecek kadar pas da yapabiliyor.
ve hava hakimiyeti yok denecek kadar az; futbol tarihinin en sağlam 10 poacher'ından biri olmak için tek eksiği...
sakat olmadığı sürece kadroya ilk yazacağım adam milan baros. bitiricilik, pozisyon bilgisi gibi kuvvetli özelliklerini kullanamamasına sebep olan motivasyon eksiklerinin ve konsantrasyon bozukluklarının bu sezon yaşanacağını sanmıyorum, çünkü geçtiğimiz sezonlarda bunların yaşanmasının sebebi, milan baros'un adeta rakipsiz olmasıydı. bu sezon onu zorlayacak johan elmander ve sercan yıldırım var; sözlükte bitiriciliğinin sorgulanmasına yol açan gol kaçırmaları artık tekrarlanmayacaktır. kral bu sezon 30 tane 90 dakika çıkarabilecek durumda mı bilmiyorum, sanmıyorum da. elimizde iki tane kaliteli alternatifi varken, risk almaya gerek yok zaten. sahada olduğu sürece yakaladı mı affetmeyecek, yeteneklerinin sınırları dahilinde top sürecek, pas dağıtacak. fikstürün kendisini zorlamaya başladığı anda kendisini kulübeye çekip alternatiflerini sahaya sürerek, uzun vadeli sakatlık yaşamasını önleyebiliriz.
johan elmander: bitiriciliği ve pozisyon bilgisi konusunda şüphelerim var fakat gördüğüm kadarıyla şu an elimizdeki top tekniği en yüksek santrafor alternatifi; adam da eksiltebiliyor, top da saklayabiliyor, pas da verebiliyor. santraforda kendisini oynatmak, ileri üçlünün pas trafiğini çok hızlandıracaktır. kanatlarda da görev yapabildiğinden, hem ilk on birde, hem rotasyonda bol bol şans bulacaktır bu sezon.
sercan yıldırım: milan baros'un yapamadığı her şeyi yapabiliyor; orta sahadan topu alıp kaleye dimdik gidebiliyor, süratlenip adam eksiltebiliyor, kanada koysan takımın asist yükünü çekebilecek kadar pas özelliği var. gel gör ki; milan baros'un yapabildiklerini yapamıyor. bilindiği üzere bitiriciliği zayıf, pozisyon bilgisi baros'un yanından geçemez ve hava hakimiyeti baros'tan hallice. ayağında topla baros'tan daha iyi, topsuz alanda baros'la kıyaslanamaz bile. 21 yaşında bir adam ama lan yine de; milan baros'la aynı takımda oynayacak. fatih terim adam eder geyiğine inanmak isteme sebebim şu herifteki potansiyel. 1-2 sezon içinde ilk on biri hak edecek seviyeye ulaşması muhteşem kazanç olur. yerli kalitemizin tekrardan üst seviyeye çıkması için akıllı bir hamle yapıldı bu çocuğu takıma dahil etmekle.
özetle, aslında "iyi" takım. bu sezon işler iyi giderse, sezon sonunda şampiyonlar ligi seviyesine gelebilmesi için atılması gerekecek tek rötuşu; orta sahasına alper potuk'u monte etmek ve stoper mevkisine bir el atmak olacak takım; negzel lan... ama hatırlatayım; ya şampiyon olacak bu sezon, ya da beşinci bitirecek yine.
şu muhtemel kadro:
________muslera________
eboue_ujfalusi__servet_hakan
______felipe melo________
_____yekta?___selçuk_____
__kazım__________riera__
_______milan baros______
şu gönülden geçen/umulan kadro:
_______muslera_______
sabri_ujfalusi_hakan_eboue
______felipe melo______
____yekta!___selçuk____
_kazım_________sercan_
______milan baros______
şu da 2-3 sene içinde kadronun alması ümit edilen hal:
_______muslera______
sabri?_xxxxx_xxxxx_xxxxx
______alper potuk_____
____yekta?___selçuk____
_kazım?______podolski?_
____sercan yıldırım_____
o bilinmeyen "xxxxx" ler için stoperde ömer toprak, serdar taşçı, serdar aziz gibi alternatifler mevcut; sol bek için ise sözlüğün de iyi tanıdığı hasan ali kaldırım, özgür çek gibi futbolcular var. ama yekta ve sercan'ın formayı kapması ve alper'in takıma dahil edilmesi halinde, o boşluklar yabancılarla da doldurulabilir. yerli kalitemizi tekrar yükseltmemizin faydaları işte...
oha homoğa koyiim, sabah sabah amma entry kasmışız be, sabah olmuş...
edit: imla
başında fatih terim var. takımıyla kafa dengi, uyum içinde olduğu zaman takımın performansı katlanıyor. fakat fatih terim'in galatasaray'daki ikinci döneminden bazılarınızın hatırlayacağı "takımın içinde köstebek aramak" gibi rezaletlerin ve futbolcuların fatih hoca'yı kapıdan girerken gördükleri anda "hoca beni köstebek sanır mı, gözümün üstünde kaşım var diye üstüme varır mı..." gibi olumsuzlukların tekrarlanmaması için de dua etmek zorundayız. fatih terim, işler umduğu gibi gittiği zaman harikalar yaratabilen, futbolcusunun motivasyonunu üst seviyelere çıkartmayı çok iyi bilen bir hoca; fakat hepimiz iyi biliyoruz ki, stresle baş edemiyor. köşeye sıkıştırıldığı zaman sevdiği insanları kırıyor, ani öfke patlamaları yaşıyor, bu sebeplerle "ego manyaklığı" ile itham ediliyor ve akabinde fatih hoca'nın öfkesi katlanarak kaos ortamına yol açıyor; bu ortamın içinde takım içi huzursuzluklar çorap söküğü gibi geliyor ve kafası rahat olmayan bir kadronun teknik kalitesi performansa yansıyamayacağından, hiç bir şey ifade etmiyor. şimdiden kendimizi medyanın galatasaray'daki huzuru kaçırma amaçlı sabotaj girişimlerine hazır olalım derim. gerçi zaten alışığız...
takım içi uyum ile ilgili bir diğer endişem ise; bazısı disiplin sorunlarından, bazısı konsantrasyon eksikliğinden dolayı saha içinde sükunetini koruma sorunu çeken futbolcuların yavaş yavaş artması. hemen "yok şu gececi, yok bu çirkef" diye başlayacak değilim, bu tür futbolcular her takımda bulunur; özel önlemlerle, özel motivasyon teknikleriyle oynatılır ve uzun vadede faydalı olurlar. fakat başarılı takımlarda bu tip futbolcuların sayısı bu kadar olur mu? ondan şüpheliyim. milan baros, engin baytar, sercan yıldırım, colin kazım richards, sabri sarıoğlu; çeşitli sebeplerden dolayı saha içindeki konsantrasyonları ve devamlılıkları olumsuz etkilenebilen futbolcularımız. soğukkanlı ve disiplinli futbolculardan oluşan takımlarda, bu tür futbolcuların varlığı yadırganmaz; genel olarak işler iyi gidiyorsa, bu tip futbolcular takımın geneline uyarak kafalarını futbola verebilir. ama böyle ani patlamalı futbolcular, bir takımda çoğunluk sayıya ulaşırlarsa; sahada işlerin planlandığı gibi gitmemesi halinde, bu futbolcuların birinin sükunetini kaybetmesi, korkunç bir zincirleme reaksiyona yol açabilir. fatih terim adam eder geyiğini ise hiç bir zaman ciddiye almadım; belirteyim dedim...
fatih terim, biz galatasaraylılar için bir ikon; severiz, sayarız. teknik direktörlüğü için nötr olduğumu söyleyebilirim. uzun vadede, galatasaray'ı başarıdan başarıya koşturmasını falan bekliyor değilim ama özgüveninin tamamını kaybetmiş bir takımı, heyecanını kaybetmiş bir taraftarı ayağa kaldırmak için doğru seçim olduğu muhakkak. bu sebeple, fatih terim hakkındaki anlaşmazlıklarımızı, en azından bu sezon için bir kenara bırakmak, galatasaray'ın menfaatinedir; zorunluluktur.
fatih terim'i, biraz da oynattığı futbol açısından değerlendirmek gerekirse, bu konuda da belirtmem gereken endişelerim var. bir fatih terim takımı nedir, dizilişi ne olursa olsun, "felsefesi" nasıldır; hem milli takımdan, hem galatasaray'dan biliyoruz. bu tam saha pres yapan, ayağında topla uzun mesafeler koşan ve sürekli ikili mücadelelere giren savaşçı, mücadeleci takım anlayışı, galatasaray'da bol alternatifli geniş kadro ve çok yönlü oyuncuların fazlalığı sayesinde türk futbol tarihinin en büyük başarılarını elde etti. fakat ikinci fatih terim döneminde, kadronun sezon öncesinde iyi şekillendirilememiş olması, isabetsiz transferlerden beklenen verimin alınamaması ve beklenmeyen sakatlıklar sebebiyle; yine sezona tam saha presle fırtına gibi giren kadro, sezonun ikinci yarısının ortalarına doğru fizik olarak yerlerde sürünmeye, dökülmeye başladı. böyle yorucu bir futbol felsefesini uygulamanın getirdiği fiziksel yük, bol alternatifli kadrodaki futbolcular arasında bölüşülmelidir; yoksa hiç bir futbolcu böyle bir fiziksel yükün altına girdikten sonra sezon sonunu sağ salim göremez. şu an için görünürde, yeri dolamayacak, alternatifsiz futbolcu yok gibi; çok anormal sakatlıklar yaşamazsak böyle bir şey tekrar başımıza gelmez, ama hazırlıklı olmakta fayda var. ben ne olur ne olmaz diye kendimi bu ihtimale de duygusal olarak hazırlamış bulunuyorum.
görüldüğü üzere fatih terim, karakteri ve teknik direktörlüğü itibarı ile, "ya hep; ya hiç!" klasmanında bir insan; ya vezir edecek takımı, ya rezil... ama başta belirttiğim özgüven konusu sebebiyle, galatasaray'ın kendisine ihtiyacı vardı.
idman döneminde, takımın 4-4-2 oynayacağı tahmin ediliyordu; şahsen onaylamıyorum, fakat takımdaki oyunculara en uygununun bu olduğuna karar verilirse, teknik heyetin bileceği iştir tabi ki. genel olarak 4-4-2'yi onaylamıyor olmam bir yana, şu anki kadromuza uygun olmadığını düşünmemin de bazı sebepleri var.
birincisi; ilk onbirimizin önemli oyuncularından colin kazım'ın 4-4-2'ye gereken şekilde bir kanat oyuncusu değil, 4-3-3 ya da 4-2-3-1'e gereken tipte bir "kanat forvet" olması. kazım'a 4-4-2'yi oynatmaya çalışmak beyhude bir çaba olur; bu saatten sonra ayağında topla 30 metre kateden, rakibe basıp pres yapan, savunmaya yardım edip ters kademeye giren bir oyuncuya dönüşmesini beklemenin anlamı yok. rakip dengesiz yakalandığında boş alanlarda süratlenecek, top ayağındayken dar alanda çalım atacak ve içeri katedecek, fırsatını bulduğunda şut deneyecek ve ikinci forvet olarak ceza sahasını zorlayacak cinste bir kanat forvet oyunucusu kazım; bırakalım öyle kalsın.
ikincisi; yine değişmezlerimizden felipe melo. 4-4-2'nin orta sahasının göbeğine gereken ikili, çift önlü orta sahalar olmalı. felipe melo'nun ayağı çok düzgün; topu kolay kaybetmiyor, oyuna güzel sokabiliyor ama yine de o bir ön libero. ihtiyaç halinde üç-beş maçlığına çift yönlü orta saha olarak kullanılabilir, fakat uzun vadede o orta saha tekler. felipe melo, atağa katılmakta sıkıntı çekmez, ama 4-4-2 için, bize insiyatif alıp atağı başlatacak iki orta saha lazım; atağa katılacak değil. felipe melo, mental olarak atak başlatabilen bir çift yönlü orta saha değil. "dörtlü orta sahayı bir ön liberolu, bir forvet arkalı baklava 4-4-2'si şeklinde oynatırım!" dersen(ki allah muhafaza, çağı çoktan geçti o sistemin!), felipe melo kendi mevkisinde oynamış olur; fakat bu sefer de, selçuk inan forvet arkası değil, selçuk'u mevkisi dışına itmiş oluyoruz. ümit edelim ki yekta formayı kapsın, selçuk'la birlikte üçlü orta sahanın o çift yönlü iki orta saha ihtiyacını karşılasın, felipe melo da ön libero olarak arkalarına monte edilsin; kaymak gibi olur...
bu iki futbolcu hariç(gerçi riera'yı hiç tanımıyorum), takımın geri kalanı(hakan balta'nın kanat bek olmaması ve hiç bir zaman da olamayacağı gerçeği dışında) 4-4-2'ye uygun. ama bu ikisi kritik iki mevkideler ve performansları düşerse, takımın genel işleyişini de sekteye uğratırlar.
arda'nın zamansız gidişi mi sebep oldu, bilemeyiz; ama takım, hazırlık dönemini 4-3-3 ile geçirdi. benim açımdan sevindirici... mevzu açılmışken söyleyeyim; 4-3-3'ün tek santraforlu olması sebebiyle, yeterince hücuma dönük olmayan bir sistem olarak algılanmasına uyuz olurum. her sistem gibi, 4-4-2 de, iyi uygulandığında başarılı olacak bir sistem; ama geçtiğimiz sezonlarda çift santraforlu sisteme geçmemizi öneren eleştirilerin geneli "ileride oyuna katkısı olmayan, bitiricilikten başka marifeti olmayan iki tane çakılı santrafor dursun, kanat oyuncuları süratli olsun yeter, ortayı bakmadan açsınlar, çift sanrtaforluyuz nasıl olsa, illa ki birinden birine denk gelir top..." seviyesinde olmasına uyuzum arkadaş! 4-4-2 iyidir, hoştur, ama senin 4-4-2'den beklentin bu dan-dun kaos futbolu olursa, bu 4-4-2 ligi bile zor kaldırır.
lucas neill için zamanında şunu söylemiştim: (bkz: #343584) şu an aynı rolde tomas ujfalusi var ve kendisi şahane bir futbolcu. aynı zamanda en büyük endişelerimden biri; az önce numarasını verdiğim entry'de anlattığım sebeplerden dolayı çok kritik bir konumda kendisi ve yaşı itibarı ile ujfalusi'nin geçici bir çözüm olduğunu kabul etmek zorundayız. kadroda sayı olarak bolca stoper var, fakat ujfalusi dışında hiç birinde savunmayı organize etme niteliği yok. bu sebepten dolayı, 2011-2012 sezonu boyunca oynayacağımız her maçta, bak tekrar ediyorum, üstüne basa basa söylüyorum; "her maçta" mutlaka ujfalusi sahada olmalı ve stoperden başka yere de geçmemeli. ujfalusi, stoperdeki partnerini toparlayarak stoper mevkimizi lig için yeterli seviyeye getirebilir; fakat servet-gökhan ve ujfalusi'siz diğer bütün kombinasyonlar, maça 1-0 yenik başlamak anlamına gelir; rakip her kim olursa olsun!
e şimdi insan kara kara düşünüyor haliyle; 33 yaşında bir futbolcudan bir sezonda 30 tane 90 dakika çıkartmasını beklemek ne kadar gerçekçi? normalde bunu yapabilecek fizikte bir futbolcu; ama şu an en iyi ihtimalle, 30 tane 90 dakika çıkartabileceği son sezonun içindeyiz ve sakatlanmaması için dua etmek zorundayız. önümüzdeki sezon, ya da ümit ediyorum ki devre arasında, tomas ujfalusi kalitesinde ve galatasaray'a daha uzun süre hizmet edebilecek bir stoper alındığında(ki çok büyük ihtimalle yabancı olur bu), tomas ujfalusi, kulübe için muhteşem bir futbolcu olacaktır. geldiğinden beri fiziği ile ilgili övgüler alıyor; normal. 33 yaşında bir futbolcu için olağanüstü durumda; sürekli yaşından bahsettiğime bakmayın, seneye 34 yaşında olmasına rağmen 10-15 tane 90 dakika çıkarabilecek durumda olacaktır. ayrıca, stoperde zaten onun savunmayı organize etme görevini üstlenmiş biri olacağından, sağ bekte kullanma lüksümüz de olacak. kulübe için ideal bir futbolcu olacaktır.
sağ bekimizdeki durum sevindirici. sabri sarıoğlu, eksikleri olan bir futbolcu olmasına rağmen, kariyerinde en büyük gelişimi geçtiğimiz iki sezonda gerçekleştirdi. ortalarından hala şikayet eden taraftar, belli ki ezberden konuşuyor; geçiniz. pas hatalarını gündeme getiren taraftar, yerden göğe haklı; ama çözümü var. phil neville gibi dümdüz bir adamın yıllarca manchester united gibi bir takımın değişmezi olmasının sebebi, öyle ahım şahım bir futbolcu olması değil; belli bir standardın altına düşmeyen bir görev adamı olmasıydı. sabri'nin görev tanımını basit oynamak üzerine kurarsan ve bu tanımın dışına çıkmasına izin vermezsen, içe kat etmesini önler ve sağ çizgiye yapışık kalmasını sağlarsan, önünde oynayacak sağ kanat oyuncusunun ve orta sahadaki sağ iç oyuncusunun sağ kanatta sorumluluk almasını sağlar ve böylelikle sabri'yi hiç beceremediği pas yapma işini üstlenmek zorunda bırakmazsan; sabri sezon boyunca 10 üzerinden 7'nin altına düşmez. adama yapamayacağı işi verme, görev adamı olarak kullan.
sabri sarıoğlu'na mutlaka bir alternatif lazımdı; emmanuel eboue transferi ile, sabri sağ beke alternatif futbolcu oldu. sabri sağ bekte eboue'yi zorlayacak, çoğunlukla eboue ilk onbir başlayacak olsa da; sabri'nin formayı kaptığı dönemlerde eboue'yi sol bekte izleyebiliriz. eboue'nin sol bek performansı, 2011-2012 sezonu ile ilgili en çok merak ettiğim şey.
emmanuel eboue ile ilgili de tüm taraftarlar gibi sevinçliyim. sağ kanadın her yerinde kendisini izlemişliğim vardır, fakat sol bekte hiç görmedim. eboue sağ bek olarak da takıma önemli ölçüde katkı sağlayabilir, ama eğer sağ bekte sabri'yi bırakıp eboue'yi sol bekte verimli olarak değerlendirebilirsek; takım bambaşka bir hüviyete bürünür, kalitesi 1-2 gömlek yükselir. aslen sağ kanat oyuncusu olmasına rağmen, real madrid ile oynadığımız hazırlık maçında sol forvet oynadığı süre içinde de çok iyiydi; ama bu performansı uzun vadede sezona yayabilir mi, bilmiyorum. eboue'nin bir kanat oyuncusu olduğunu kabul etmek lazım. kendisini orta sahanın göbeğinde ve stoper olarak da birkaç kez izledim; ihtiyaç halinde "idare etmesi" için kullanılmasında sakınca yok, ama o mevkilerdeki performansı, uzun vadede vasat olur.
orta saha veya stoperdeki futbolcunuz sakatlandığında ya da kart cezasından dolayı oynayamadığında, eboue'yi o maça özel programla hazırlayıp 1-2 maçlığına o mevkide "iş yapar" hale getirmek başka şey; eboue'den orta saha ya da stoper olarak uzun vadede istikrarlı performans beklemek başka şey. eboue'nin en büyük marifeti, taç çizgisine yapışıp top sürmek. bunun yanında tekniği ve fiziği gibi artıları olduğu için başka mevkilerde de alternatif olabiliyor; fakat sadece "alternatif" ! eboue, kanattan topla içeri katetmeyi bile sevmiyor; sıfıra inmeyi tercih ediyor. orta sahanın ya da savunmanın göbeğinde oynayabilecek "konsantrasyona" sahip değil; topla süratlenmeden duramayan, spektaküler, patlamalı bir futbolcu. arsenal'de ön libero olarak denendiği zamanlarda, hatta stopere geçtiği birkaç maçta bile orta sahanın göbeğinde dikine top sürmeye kalkıştığını ve topu kritik yerde kaybederek takımı zor durumda bıraktığını hatırlıyorum. pozisyon bilgisi iyi bir oyuncu, fakat kanat oynamak için edinilmesi gereken pozisyon bilgisi farklı, göbekte oynamak için gereken farklıdır. eboue'de göbekte oynamak için gereken "cinsten" pozisyon bilgisi yok.
şimdi; kendimce, eboue'nin merkezde kullanılmaması gerektiğini ispatlamış bulunuyorum, şimdi sıra sol bek konusunu tartışmaya açmakta. en iyi olduğu mevkinin sağ bek olduğunu söylemiş; makul. sağ kanat forvet oynasa, topla içeri katetmesi falan gerekecek; sevdiği şeyler değil. peki sol bek oynar mı? yani ihtiyaç halinde değil, sezon boyunca sol bek oynar mı? şahsen sol bekte kendisini hiç izlemedim ama başlığında, sözlük yazarlarının sol bek performansını öven entry'lerini okudum. muhteşem olur...
eboue'nin sol beke geçmesinin, sol bekimizin yıllar sonra hücuma katkı yapan bir adam görmesinin dışında, başka bir faydası daha olabilir. son sezonda performansı kabul edilemez ölçüde düşen hakan balta'nın son haftalardaki sevindirici yükselişi var. kısaca durum şu; defansif görevini gayet iyi yapmaya başladı yeniden, hücuma da zoraki katılıyor. adamdan teknik envanterinde bulunmayan bir şey talep etmenin manası yok; hücuma çıkıp topu 5 ila 10 metre arası bir mesafe sürüyor, topu önündeki oyuncuya veriyor, önündeki oyuncu rakiple boğuşurken oralarda bulunuyor, mecbur kalırsa verkaca giriyor. ama hücuma çıkmasının temel sebebi, öndeki yaratıcı futbolcular sıkışır da pas verip rahatlayacak biri lazım olursa diye oralarda bulunmak. bu saatten sonra hakan balta'nın hücum yönünü bundan daha fazla geliştirip çalım atmayı falan öğrenmesini beklemek de manasız zaten. ama fark etmişsinizdir ki hakan, müdahalelerini kusursuz zamanlama ile yapıp, kademelere de gayet iyi giriyor son zamanlarda. markaj özelliği, elimizdeki bütün yerli stoperlerden daha iyi. müdahalelerini ve kademelerini ujfalusi'nin yanında stoperde yapsa, boş kalan sol beke eboue geçse ve galatasaray taraftarı nihayet servet çetin hakaretinden kurtarılsa?
bu arada, elde, taraftarı pek heyecanlandırmayan bir ceyhun gülselam var. galatasaray'da başarılı olursa, stoper olarak başarılı olacak. ona, orta sahada formayı kapmasında yardım edecek, şutu hariç, hiç bir özelliği yok; ne oyun görüşü, ne pas, ne de topu sürerek taşıma. bu özelikleri bu saatten sonra geliştirebileceğini sanmıyorum. ama stoper olmak için çok müsait bir fiziği var top çalma özelliği de fena değil; tek eksiği çeviklik, stoper için biraz ağır kalıyor. rakibini marke etmeyi öğrenebilirse, iyi zamanlamayla kademeye girer hale gelebilirse çok klas bir stoper olur.
orta sahaya gelelim: ön liberodaki felipe melo hazır kıta, önünde oynayacak iki çift yönlü orta saha oyuncusundan biri, selçuk inan, hazır kıta. selçuk inan'ın orta sahadaki partneri olmasını umduğumuz yekta kurtuluş'un bu sezon içinde formayı kapıp takımın değişmezi olmasından ümitliyim, ama hala bu yönde pek bir sinyal verememiş olmasından da hafif midem bulanmıyor değil. o mevkide kendisinin yerine culio tercih edilmiş olsa anlayabilirdim, ama sabri'nin orta sahanın göbeğine devşirilmeye çalışılması? evet, gerçekten anlamsız; ama söylemek istediğim bir şey var. 17 ağustos 2011 olympiakos galatasaray hazırlık maçı itibarı ile, sabri'nin orta sahanın göbeğinde denenmesine yönelen tepkiler doruğa ulaştı ve haklıydı da; tıpkı eboue gibi, sabri de göbekte oynayabilecek konsantrasyona da sahip değil, pozisyon bilgisi "türüne" de. fakat o maç gösterdi ki, tıpkı eboue gibi sabri de çaresiz kalındığında, 1-2 maçlığına özel hazırlanarak ön liberoda kullanılabilir belki. ama sadece ön liberoda, orta sahada değil. sabri'nin o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini, mücadelesini kullanarak orta sahaya dinamizm getirme düşüncesini anlayabiliyorum, eboue-sabri-colin kazım şeklinde oluşan bir sağ kanadın cazibesi bana da ara sıra "lan acaba?!" dedirtmiyor değil. ama sabri'den ara pas beklemek nedir arkadaş? hem de sağ bekteki performansı bu kadar yüksekken; adama yapamayacağı işi yükleyip, sonra sağa sola gözlük fırlatmak neden?
ama olympiakos ile oynadığımız hazırlık maçı ile ilgili olarak söylenmesi gereken şey; o maç boyunca sabri'nin felipe melo'dan daha fazla koşup pres yapmış olması. benim anlamadığım da bu: ayağı düzgün olan, pas, hatta yeri geldiğinde asist yapabilen, pozisyon bilgisi tipi itibarı ile orta sahada oynamaya müsait olan futbolcu felipe melo; orta sahanın göbeğinde kullanılabilecek tek elle tutulur özelliği presi ve enerjisi olan futbolcu sabri sarıoğlu. buna karşın; felipe melo'ya "ön liberoda dur, basit oyna" dendi, sabri'ye ise "hem pres yap(çünkü 4-3-3 orta sahasında oynamak, ön libero olmasan bile ciddi bir miktarda pres yapmayı gerektiriyor), hem de top süüüür, ara pas veeer, asist yaaap, adam geeeç, zamanın kalırsa benim faturaları yatıııır..." falan dendi; şaka mı lan bu?! sabri'nin olympiakos maçındaki kötü performansına rağmen itiraf etmeliyiz ki, dönen topları kovalayan, atağı tazeleyen bir tek sabri vardı orta sahada. dediğim gibi; çaresiz kalınırsa felipe melo'nun yerine ön liberoda kullanılabilir, ama orta sahaya devşirme çabası beyhude...
orta sahada işler iyi gidecek gibi görünüyor, hele yekta artık nihayet takıma girebilirse; beklediğimizden de iyi olacak. eninde sonunda fatih hoca'nın sabri ile olmayacağını anlayacak ve yekta'ya mecbur kalacak ama; yekta'nın yeterliliğinden de şüphe etmeye başladım. muhtemelen kendisi için ödenen yüksek bonservis ücretinin üzerinde oluşturduğu baskıyı kaldıramıyor yekta; böyle tırt bir sebepten harcanıorsa yazık olur. ama bu sezon yekta'nın ve genel olarak orta sahanın akıbeti ne kadar iyi olursa olsun, sezon sonunda, hatta eskişehirspor'daki gidişata göre belki sezon ortasında; takıma alper potuk'u monte etmek zorundayız. çünkü: (bkz: #759418). yekta kurtuluş ile ilgili hayallerimizin suya düşmesi halinde, selçuk'un partnerliğini şu an gözüm kapalı emanet ederim alper'e. yekta takıma girerse de, alper potuk defans yönünü rahatlıkla geliştirip 2-3 sene sonra felipe melo'nun yerini alabilecek bir oyuncu; felipe melo ile aralarında tobias linderoth ve mehmet topal'ınkine benzer bir usta-çırak ilişkisi gelişecektir eminim. o yüzden derhal transfer edilip ön liberoda felipe melo ile dönüşümlü takılmalı ve orta sahada kim eksikse joker yedeği olarak kullanılmalı.
forvet mevkisi ile ilgili hususlara geçelim. 2010-2011 sezonunda, galatasaray'da iki futbolcu öne çıktı; emmanuel culio ve colin kazım richards. culio'nun performansı, takımın geri kalanının kötü olmasına bağlanıp, kötü bir kadronun arasında bizim gözümüze iyi göründüğü şeklinde açıklanırken(ki bir futbolcunun kötü takım arkadaşları olduğu için performansının yükselmesine bu güne kadar hiç şahit olmadığım gibi, futbol tarihinde böyle başka bir olayın yaşanmadığına da eminim.); colin kazım için "olgunlaştı, şansını değerlendiriyor, akıllandı." dendi. bu çifte standardın sebebini hiç anlayamadım. allah culio'yu aratmasın diyelim, ama içimden bir ses diyor ki; sezon içinde sakatlıklar ve kart cezaları sebebiyle orta sahada selçuk-yekta ikilisi ve/veya sol açık yedeği için rotasyonda culio'yu çok arayacağız. allah muhafaza...
kazım gerçekten iyi bir sezon geçirdi. fakat bu pek bir şeyi değiştirmez; fenerbahçe'de de sürekli kendisine "bir şans daha" tanındığını, o şansların akabinde form grafiğinde bir ay kadar bir süre yükseliş yaşandığını ve bir müddet sonra eski hale döndüğünü gördük. şimdi arasam, size kazım'ın fenerbahçe günlerinden ansiklopediler dolusu "kazım sonunda akıllandı, adam oldu, böyle devam ederse gelecek onun!" haberi bulabilirim. kariyeri boyunca sürekli "bir şans daha" verilmiş bir adam bu, çünkü allah için çok yetenekli; ama bu geçen sezonki "akıllanışı" ile öncekileri ayıran nedir, bilemiyorum. belki de bu sefer gerçekten olmuştur; bilemeyiz, göreceğiz. ama sözlükteki kazım sarhoşluğunu görünce belirtmeden edemedim, sezon ortasında kazım'ın teneke bağlanarak gönderilmesi de olasılıklar dahilinde; uyandırayım. ama umarız galatasaray'da başarılı ve kalıcı olur tabi...
engin baytar'da ne görüldü de transfer edildi, anlamış değilim. sol kanatta yerli alternatif, yedek oyuncu mu istiyorsun; gaziantepspor'da olcan adın kuzu gibi yatıyordu lan?! sözleşmesi 2013'te bitiyor, gaziantepspor'un eli mahkum satmaya, vermezse bosman ile bedelsiz alacağını biliyor. engin baytar'dan aşağıda kalır hiç bir teknik özelliği yoktu, çok daha disiplinliydi, engin'den daha çok pozisyonda görev yapabiliyordu, formunun zirvesinde ve en verimli zamanındaydı ve ayrıca 3 yaş küçüktü engin'den... hayır, anlamıyorum yani. o bir yana; sol kanada yerli transferini yapmak için bir hafta bekleseydik, volkan şen ve sercan yıldırım'ın bursaspor'da kadro dışı bırakıldığı zamana denk gelecekti ve sol kanada büyük ihtimalle volkan şen gelmiş olacaktı sercan'la beraber. kısfmet...
sol kanat demişken, albert riera'yı zerre tanımıyorum.
son olarak gelelim santrafora, şimdi elimizdeki seçenekleri tek tek değerlendirirsek:
milan baros: kesinlikle kral. son sezonlardaki uzun süreli sakatlıkları konusunda ben de endişeliyim ama sözlükteki yaygın "baros fizik olarak bitmiş" kanısına katılmıyorum. bitiriciliği konusunda eleştiri aldığı oluyor, ki bence baros'un pozisyon bilgisi ve "golü koklaması" ile birlikte en kuvvetli özelliği bu. milan baros, galatasaray'da oynadığı üç sezon boyunca taraftara saç baş yoldurduğu maçlar da oynadı. sorun şu; duygusal ve konsantrasyonunun kolay kaybeden bir oyuncu olduğundan, motivasyonu düşerse, sahada işe yaramaz hale geliyor ve tabi ki bitiriciliğini de göremiyoruz.
baros top da sürebilen bir adam ama en formda haliyle bile aman aman çalımlar atabilen, adam eksiltebilen, süratlenebilen bir forvet değil. "kanat oyuncusu mu bu, ne yapacaksın bu özellikleri" diyebilirsiniz; ama 4-3-3'ün en uçtaki forvet oyuncusunun, top rakipteyken iki stoper arasında pusuda bekleyerek, top ani bir şekilde kapılırsa stoperlerin dengesinin bozulmasıyla oluşacak fırsatı onların arasından süratle kaleye dikine top sürerek değerlendirmeye hazır olması gerekir. milan baros, en formda haliyle bile, bu görevini orta karar bir şekilde yerine getirebiliyor. galatasaray formasıyla, bu anlattığım şekilde bulduğu gol sayısı azdır; onlar da bellinzona falan gibi takımlara karşı...
çek milli takımındaki çift forvetli sistemde, jan koller'in yanındaki ikinci forvet olarak topu ayağında tuttuğu, adam eksilttiği, koller'e boş alan yarattığı ve hatta yeri gelip koller'e asist yaptığı zamanları da hatırlarım. bizim sistemi iyi kötü idare edebilecek kadar pas da yapabiliyor.
ve hava hakimiyeti yok denecek kadar az; futbol tarihinin en sağlam 10 poacher'ından biri olmak için tek eksiği...
sakat olmadığı sürece kadroya ilk yazacağım adam milan baros. bitiricilik, pozisyon bilgisi gibi kuvvetli özelliklerini kullanamamasına sebep olan motivasyon eksiklerinin ve konsantrasyon bozukluklarının bu sezon yaşanacağını sanmıyorum, çünkü geçtiğimiz sezonlarda bunların yaşanmasının sebebi, milan baros'un adeta rakipsiz olmasıydı. bu sezon onu zorlayacak johan elmander ve sercan yıldırım var; sözlükte bitiriciliğinin sorgulanmasına yol açan gol kaçırmaları artık tekrarlanmayacaktır. kral bu sezon 30 tane 90 dakika çıkarabilecek durumda mı bilmiyorum, sanmıyorum da. elimizde iki tane kaliteli alternatifi varken, risk almaya gerek yok zaten. sahada olduğu sürece yakaladı mı affetmeyecek, yeteneklerinin sınırları dahilinde top sürecek, pas dağıtacak. fikstürün kendisini zorlamaya başladığı anda kendisini kulübeye çekip alternatiflerini sahaya sürerek, uzun vadeli sakatlık yaşamasını önleyebiliriz.
johan elmander: bitiriciliği ve pozisyon bilgisi konusunda şüphelerim var fakat gördüğüm kadarıyla şu an elimizdeki top tekniği en yüksek santrafor alternatifi; adam da eksiltebiliyor, top da saklayabiliyor, pas da verebiliyor. santraforda kendisini oynatmak, ileri üçlünün pas trafiğini çok hızlandıracaktır. kanatlarda da görev yapabildiğinden, hem ilk on birde, hem rotasyonda bol bol şans bulacaktır bu sezon.
sercan yıldırım: milan baros'un yapamadığı her şeyi yapabiliyor; orta sahadan topu alıp kaleye dimdik gidebiliyor, süratlenip adam eksiltebiliyor, kanada koysan takımın asist yükünü çekebilecek kadar pas özelliği var. gel gör ki; milan baros'un yapabildiklerini yapamıyor. bilindiği üzere bitiriciliği zayıf, pozisyon bilgisi baros'un yanından geçemez ve hava hakimiyeti baros'tan hallice. ayağında topla baros'tan daha iyi, topsuz alanda baros'la kıyaslanamaz bile. 21 yaşında bir adam ama lan yine de; milan baros'la aynı takımda oynayacak. fatih terim adam eder geyiğine inanmak isteme sebebim şu herifteki potansiyel. 1-2 sezon içinde ilk on biri hak edecek seviyeye ulaşması muhteşem kazanç olur. yerli kalitemizin tekrardan üst seviyeye çıkması için akıllı bir hamle yapıldı bu çocuğu takıma dahil etmekle.
özetle, aslında "iyi" takım. bu sezon işler iyi giderse, sezon sonunda şampiyonlar ligi seviyesine gelebilmesi için atılması gerekecek tek rötuşu; orta sahasına alper potuk'u monte etmek ve stoper mevkisine bir el atmak olacak takım; negzel lan... ama hatırlatayım; ya şampiyon olacak bu sezon, ya da beşinci bitirecek yine.
şu muhtemel kadro:
________muslera________
eboue_ujfalusi__servet_hakan
______felipe melo________
_____yekta?___selçuk_____
__kazım__________riera__
_______milan baros______
şu gönülden geçen/umulan kadro:
_______muslera_______
sabri_ujfalusi_hakan_eboue
______felipe melo______
____yekta!___selçuk____
_kazım_________sercan_
______milan baros______
şu da 2-3 sene içinde kadronun alması ümit edilen hal:
_______muslera______
sabri?_xxxxx_xxxxx_xxxxx
______alper potuk_____
____yekta?___selçuk____
_kazım?______podolski?_
____sercan yıldırım_____
o bilinmeyen "xxxxx" ler için stoperde ömer toprak, serdar taşçı, serdar aziz gibi alternatifler mevcut; sol bek için ise sözlüğün de iyi tanıdığı hasan ali kaldırım, özgür çek gibi futbolcular var. ama yekta ve sercan'ın formayı kapması ve alper'in takıma dahil edilmesi halinde, o boşluklar yabancılarla da doldurulabilir. yerli kalitemizi tekrar yükseltmemizin faydaları işte...
oha homoğa koyiim, sabah sabah amma entry kasmışız be, sabah olmuş...
edit: imla