82
galatasaray – kayserispor : 1-1 üfffff…
aslında hiç yazasım yok bu maçı ama görev bellemişim yazmayı. bundanönce 1-2 kez yazmadım, hepsinde de çok içmiştim maçı hatırlamıyordum bile.
antalya maçının kadrosuyla, dizilişiyle sahadaydık. 4-3-3.
zapata/sabri-zan-servet-insua/sarp-ayhan-culio/aydın-stancu-arda. artık takımla çok fazla ilgilenmediğim için neill’in, baros’un takıma döndüğünü fark etmemişim. klasik olarak maç başlarken stada girince, haberim olmadı. bülent ünder, kazanan takım bozulmaz demiş, olabilir. kaybeden takım bozulmaz fikrinden farkı yok. her ikisi de saçma. bülent hoca konusuna ileride yine geleceğim, geçici görevle falan kurtulamazsın hocam.
maç başladı golü attık. hem de gökhan zan attı. allahım neler oluyor, arena’da gollerimizi atan topçulara bak. servet, kazım, zan. bu işte bi yanlışlık var ama çözemedim.
benim bildiğim galatasaray ilk dakikada golü bulursa rakibinin üzerinden buldozerle geçer, ama ali sami yen’i yıkan, anasına göz diktiğimiz dozer değil, karıştırmamak lazım. bu seneki galatasaray bildiğimiz gibi olmadığı için 1-1 bitti zaten.
maç şu şekilde oynandı. kayseri kapandı. bizimkiler kapalı savunmayı açmak için top çevirdiler. ama nerede bizim sahada. top çevirme şöyle gerçekleşti. kayseri forvetlerine gelen uzun topları servet veya zan zapata’ya attı. zapata duruma göre sabri ya da insua’ya ve top çevirme başladı. sabri-zan-servet-insua-zan-ayhan-zan-sabri-zan-servet-culio-servet-zan-ayhan-zan-sarp-zan-servet-insua-zapatan-zan-sabri-zan-servet- insua-servet-zan-ayhan-zan-servet…… anlayacağınızı futbolcu jargonuyla bıdı bıdı. sonrasında azıcık baskı gelirse dannnn diye forvete uzun vuruş. veya arda bu pasları izlemekten sıkılıp da top almaya geldiğinde bu trafik değişti. biz böyle oynayarak 3.ligde küme düşmüştük. eski günler geldi aklıma, bir sigara yaktım.
maç boyunca içtiğim sigara adedi 8. normalde en az 1 paket içerim tribünde, o kadar heyecansızdı ki maç, topçulara kızamadım bile. bir de söylemem lazım, benimle maç izleyenler bilir, sürekli konuşurum. al oğlum, taşı oğlum, vurulur lan vurulur, lan öyle değil, yat yat yat, aferin oğlum, işte bunları yapın, aman oğlum ya, doğru yere, yanlış adama attın lan, bas bas bas …. ve daha bunun gibi bir dolu ezberlediğim laf var, maç boyu bunları söylerim. galatasaray topçusuna asla küfür etmem. ama bugün neredeyse hiç konuşmadım. sabri’nin göklere diktiği şutta bile yat lan yat demedim. anlayın işte, öyle dandik bir maçtı ki.
hani bahsettiğim müthiş top çevirme var ya, sebebi herkesin rakibin arkasına saklanması. geçen sezonun ikinci devresinden beri bütün takım tavuskuşu gibi rakibin arkasına saklanıyor, ihale rakip hücum ederken de saklanan sarp’a kalıyor. ulan rakip hücumunda nereye saklanıyorsun, nasıl beceriyorsun. enteresan. ha, sarp tribünde yuhalandığında tribünde mevzusu olduğu için buraya da yazayım; bir futbolcunun, bilerek oynamaması dışında yuhlanmasını anlamsız buluyorum. adamı oynatanların kabahati kardeşim bu. sarp, bursa’da sürekli ilk 11 oynuyordu, bize geldi rijkaard gidene kadar ilk 11 oynattı, hatta milli takıma bile seçildi, birazcık hagi zamanında kesik yedi, bülent ünder geldi ilk 11 oynamaya devam etti. ulan kafalarına silah mı dayıyor dedim, şimdi ismini vermek istemediğim bir internet celebritisi arkadaş, evet abi (ünlüdür ama bana abi der) kesin hocaların kafasına silah dayıyor, başka açıklaması yok dedi. ulan dedim, nasıl ünlü olmuş bu çocuk. belki de böyle tespitleri sayesindedir diye de kendime ayarı verdim.
galatasaray taraftarı aslanlar gibi. bu kadar ıstıraba rağmen yine maçlara gelmeye devam ediyor, azalıyor sayı biraz ama olsun. bu akşamki kalabalık ali sami yen’de rekora yaklaşırdı.
bir de çocuklar gelmiş ki, ne güzel yahu. onların anılarında ne önemli bir yeri olacak. yarın öbür gün büyüdüklerinde, “lan sen ne diyosun ben 2011’den beri maçlara gidiyorum koçum, kolay mı lan 20 yıl olmuş, ne konuşuyosun, benden iyi mi bileceksin” deme hakları olacak. kendileri için güzel. ama bir de gözlerinin içine baka baka küfür eden apaçiler olmasaydı iyiydi.
bu takım artık veda maçlarını oynuyor. olması gereken bir çok oyuncunun gönderilmesi. ama bu planın çok iyi yapılması lazım. takım kötü olduğu için kötü görünen oyuncularla gerçekten kötülerin iyi ayrılması lazım. yoksa kurunun yanında yaş da yanar ki, galatasaray’a çok zararı dokunur.
arda konusu bahsedildiğinden çok daha önemli. yeni başkanı bekleyemeyecek kadar önemli. hani arda diyor ya pasaportum farklı olsaydı her şey başka olurdu. arda değil ardinho olsaydı onu galatasaray’a getirmek için ne kadar ödemek gerekirdi sizce. bonservisine, kendisine. sinem kobal’ı da ikna etmek gerekirdi falan. bu dediklerime burun kıvıranlar bunları bir düşünsünler. hani arda için “ne başarısı var” deniyor ya, ha evet, transfer ettiğimiz, arda’dan daha fazla para ödediğimiz yabancıların hepsinin çok başarıları var zaten. ulan yine daldık arda’yı çakallara karşı korumaya, unutmayalım asıl fikrimizi.
arda konusu yeni yönetimi bekleyemeyecek kadar önemli, çünkü 15 mayıs her şey için çok geç olabilir. ne yapacağını bilen, planlı hareket eden takımlar için transfer neredeyse bitmiş oluyor o tarihte. arda konusuna göre transferi şekillendirmek gerekir.
gerçi biz fani galatasaraylılar bilmiyoruz arda mevzusunun ne olduğunu, belki işin içindeki diğer bütün unsurlar biliyorlardır ne olacağını da açıklamıyorlardır. tahminlerin tutmama ihtimaline karşı kullanılan güzel bir kıvırma payı var ya; bekleyip göreceğiz.
son sözüm bülent ünder'e. hocam, böyle bir kadro düşünmüş olabilirsin, kendi içinde bir mantığı vardır, ya da yoktur ama yine de, peki. ama dakika 88'de bir sol beki çıkarıp başka bir sol bek almanın mantığı sebebi nedir? son 2 hadi uzatmayla 5-6 dakikada çağlar'ın hangi özelliğinden faydalanmayı düşündün hocam? hatta son dakikada bir duran top oldu orta sahada, ben dedim ki "bülent hoca işte bu vuruş için aldı çağlar'ı." çağlar topu 30 metre yana, zan'a oynadı. hep beraber rezil olduk hocam.
beraberlik insanı boşlukta bırakan bişey.
aslında hiç yazasım yok bu maçı ama görev bellemişim yazmayı. bundanönce 1-2 kez yazmadım, hepsinde de çok içmiştim maçı hatırlamıyordum bile.
antalya maçının kadrosuyla, dizilişiyle sahadaydık. 4-3-3.
zapata/sabri-zan-servet-insua/sarp-ayhan-culio/aydın-stancu-arda. artık takımla çok fazla ilgilenmediğim için neill’in, baros’un takıma döndüğünü fark etmemişim. klasik olarak maç başlarken stada girince, haberim olmadı. bülent ünder, kazanan takım bozulmaz demiş, olabilir. kaybeden takım bozulmaz fikrinden farkı yok. her ikisi de saçma. bülent hoca konusuna ileride yine geleceğim, geçici görevle falan kurtulamazsın hocam.
maç başladı golü attık. hem de gökhan zan attı. allahım neler oluyor, arena’da gollerimizi atan topçulara bak. servet, kazım, zan. bu işte bi yanlışlık var ama çözemedim.
benim bildiğim galatasaray ilk dakikada golü bulursa rakibinin üzerinden buldozerle geçer, ama ali sami yen’i yıkan, anasına göz diktiğimiz dozer değil, karıştırmamak lazım. bu seneki galatasaray bildiğimiz gibi olmadığı için 1-1 bitti zaten.
maç şu şekilde oynandı. kayseri kapandı. bizimkiler kapalı savunmayı açmak için top çevirdiler. ama nerede bizim sahada. top çevirme şöyle gerçekleşti. kayseri forvetlerine gelen uzun topları servet veya zan zapata’ya attı. zapata duruma göre sabri ya da insua’ya ve top çevirme başladı. sabri-zan-servet-insua-zan-ayhan-zan-sabri-zan-servet-culio-servet-zan-ayhan-zan-sarp-zan-servet-insua-zapatan-zan-sabri-zan-servet- insua-servet-zan-ayhan-zan-servet…… anlayacağınızı futbolcu jargonuyla bıdı bıdı. sonrasında azıcık baskı gelirse dannnn diye forvete uzun vuruş. veya arda bu pasları izlemekten sıkılıp da top almaya geldiğinde bu trafik değişti. biz böyle oynayarak 3.ligde küme düşmüştük. eski günler geldi aklıma, bir sigara yaktım.
maç boyunca içtiğim sigara adedi 8. normalde en az 1 paket içerim tribünde, o kadar heyecansızdı ki maç, topçulara kızamadım bile. bir de söylemem lazım, benimle maç izleyenler bilir, sürekli konuşurum. al oğlum, taşı oğlum, vurulur lan vurulur, lan öyle değil, yat yat yat, aferin oğlum, işte bunları yapın, aman oğlum ya, doğru yere, yanlış adama attın lan, bas bas bas …. ve daha bunun gibi bir dolu ezberlediğim laf var, maç boyu bunları söylerim. galatasaray topçusuna asla küfür etmem. ama bugün neredeyse hiç konuşmadım. sabri’nin göklere diktiği şutta bile yat lan yat demedim. anlayın işte, öyle dandik bir maçtı ki.
hani bahsettiğim müthiş top çevirme var ya, sebebi herkesin rakibin arkasına saklanması. geçen sezonun ikinci devresinden beri bütün takım tavuskuşu gibi rakibin arkasına saklanıyor, ihale rakip hücum ederken de saklanan sarp’a kalıyor. ulan rakip hücumunda nereye saklanıyorsun, nasıl beceriyorsun. enteresan. ha, sarp tribünde yuhalandığında tribünde mevzusu olduğu için buraya da yazayım; bir futbolcunun, bilerek oynamaması dışında yuhlanmasını anlamsız buluyorum. adamı oynatanların kabahati kardeşim bu. sarp, bursa’da sürekli ilk 11 oynuyordu, bize geldi rijkaard gidene kadar ilk 11 oynattı, hatta milli takıma bile seçildi, birazcık hagi zamanında kesik yedi, bülent ünder geldi ilk 11 oynamaya devam etti. ulan kafalarına silah mı dayıyor dedim, şimdi ismini vermek istemediğim bir internet celebritisi arkadaş, evet abi (ünlüdür ama bana abi der) kesin hocaların kafasına silah dayıyor, başka açıklaması yok dedi. ulan dedim, nasıl ünlü olmuş bu çocuk. belki de böyle tespitleri sayesindedir diye de kendime ayarı verdim.
galatasaray taraftarı aslanlar gibi. bu kadar ıstıraba rağmen yine maçlara gelmeye devam ediyor, azalıyor sayı biraz ama olsun. bu akşamki kalabalık ali sami yen’de rekora yaklaşırdı.
bir de çocuklar gelmiş ki, ne güzel yahu. onların anılarında ne önemli bir yeri olacak. yarın öbür gün büyüdüklerinde, “lan sen ne diyosun ben 2011’den beri maçlara gidiyorum koçum, kolay mı lan 20 yıl olmuş, ne konuşuyosun, benden iyi mi bileceksin” deme hakları olacak. kendileri için güzel. ama bir de gözlerinin içine baka baka küfür eden apaçiler olmasaydı iyiydi.
bu takım artık veda maçlarını oynuyor. olması gereken bir çok oyuncunun gönderilmesi. ama bu planın çok iyi yapılması lazım. takım kötü olduğu için kötü görünen oyuncularla gerçekten kötülerin iyi ayrılması lazım. yoksa kurunun yanında yaş da yanar ki, galatasaray’a çok zararı dokunur.
arda konusu bahsedildiğinden çok daha önemli. yeni başkanı bekleyemeyecek kadar önemli. hani arda diyor ya pasaportum farklı olsaydı her şey başka olurdu. arda değil ardinho olsaydı onu galatasaray’a getirmek için ne kadar ödemek gerekirdi sizce. bonservisine, kendisine. sinem kobal’ı da ikna etmek gerekirdi falan. bu dediklerime burun kıvıranlar bunları bir düşünsünler. hani arda için “ne başarısı var” deniyor ya, ha evet, transfer ettiğimiz, arda’dan daha fazla para ödediğimiz yabancıların hepsinin çok başarıları var zaten. ulan yine daldık arda’yı çakallara karşı korumaya, unutmayalım asıl fikrimizi.
arda konusu yeni yönetimi bekleyemeyecek kadar önemli, çünkü 15 mayıs her şey için çok geç olabilir. ne yapacağını bilen, planlı hareket eden takımlar için transfer neredeyse bitmiş oluyor o tarihte. arda konusuna göre transferi şekillendirmek gerekir.
gerçi biz fani galatasaraylılar bilmiyoruz arda mevzusunun ne olduğunu, belki işin içindeki diğer bütün unsurlar biliyorlardır ne olacağını da açıklamıyorlardır. tahminlerin tutmama ihtimaline karşı kullanılan güzel bir kıvırma payı var ya; bekleyip göreceğiz.
son sözüm bülent ünder'e. hocam, böyle bir kadro düşünmüş olabilirsin, kendi içinde bir mantığı vardır, ya da yoktur ama yine de, peki. ama dakika 88'de bir sol beki çıkarıp başka bir sol bek almanın mantığı sebebi nedir? son 2 hadi uzatmayla 5-6 dakikada çağlar'ın hangi özelliğinden faydalanmayı düşündün hocam? hatta son dakikada bir duran top oldu orta sahada, ben dedim ki "bülent hoca işte bu vuruş için aldı çağlar'ı." çağlar topu 30 metre yana, zan'a oynadı. hep beraber rezil olduk hocam.
beraberlik insanı boşlukta bırakan bişey.