2724
kalitesini de geçtim, sistemini de, oyuncuları da, yönetimi de.
türk futbol severler olarak avrupa futboluna imreniyoruz.
onlardaki profesyonel anlayış bizde yok. ne yönetimde, ne oyuncuda, ne taraftarda.
hadi hep diyorlarya, u-16, u-17 gibi turnuvalarda fırtına gibi esiyoruz, o adamlar 18-19 olunca eziliyoruz karşılarında, arada geçişi yapamıyoruz.
yönetimler, adeta perde arkasında, kimse çok büyük takımların başkanlarını takır takır sayamaz. biz de başkan, takımın sahibi havasındadır.
falan filan, bir sürü imrendiğimiz nokta var.
bunlardan biri de başarı hikayeleridir.
x oyuncusu, sakatlıklar yaşar, taraftar tepkisi alır, badireler atlatır, ama oynaya oynaya patlamayı yapar ve büyük oyuncu olur.
işte anlayış, işte avrupa deriz. sabır ne güzel deriz. biz de bir oyuncu tek maç kötü oynasa kellesini isteriz.
bir başka başarı hikayesi de teknik direktörlerdir.
ne zaman avrupa futbolundan bahsedilse verilen bir örnektir, manchester united, alex ferguson ile yıllarca başarıya hasret kaldı sonra şimdiki haline geldi, vay adamlardaki vizyona bak, futbol anlayışına bak.
şimdi bu öve öve bitirelemezken, rijkard 1 senede bir şey yapamadı gitsin, demek bana komik geliyor.
o imrenerek baktığımız, uzun yıllar boyunca tek teknik adama hizmet eden takımlardan biri olmak istiyorum açıkçası, alt yapısından tutun, oyuncularına kadar, 4-5 yıl sonra tamamen tek bir teknik ekibin eseri olsun, iyi ve kötü. futbolcu patronun kim olduğunu bilsin, başkan arka plana çekilsin.
aziz yıldırım şöyle dedi, yıldırım demiören böyle dedi, frank rijkaard şöyle dedi diye dinleyelim haberleri. transfer dönemi dışında unutalım yöneticilerin isimlerini.
bilmem 4-3-3, 4-4-2, 2-3-5, böyle olsun, avrupa klübü gibi.
bu kötü bir şey olabilir, o dediğin şöyle böyle diye eleştiri de getirebilirsiniz.
benim hayalimde böyle bir şey var sadece onu söylemek istedim.
türk futbol severler olarak avrupa futboluna imreniyoruz.
onlardaki profesyonel anlayış bizde yok. ne yönetimde, ne oyuncuda, ne taraftarda.
hadi hep diyorlarya, u-16, u-17 gibi turnuvalarda fırtına gibi esiyoruz, o adamlar 18-19 olunca eziliyoruz karşılarında, arada geçişi yapamıyoruz.
yönetimler, adeta perde arkasında, kimse çok büyük takımların başkanlarını takır takır sayamaz. biz de başkan, takımın sahibi havasındadır.
falan filan, bir sürü imrendiğimiz nokta var.
bunlardan biri de başarı hikayeleridir.
x oyuncusu, sakatlıklar yaşar, taraftar tepkisi alır, badireler atlatır, ama oynaya oynaya patlamayı yapar ve büyük oyuncu olur.
işte anlayış, işte avrupa deriz. sabır ne güzel deriz. biz de bir oyuncu tek maç kötü oynasa kellesini isteriz.
bir başka başarı hikayesi de teknik direktörlerdir.
ne zaman avrupa futbolundan bahsedilse verilen bir örnektir, manchester united, alex ferguson ile yıllarca başarıya hasret kaldı sonra şimdiki haline geldi, vay adamlardaki vizyona bak, futbol anlayışına bak.
şimdi bu öve öve bitirelemezken, rijkard 1 senede bir şey yapamadı gitsin, demek bana komik geliyor.
o imrenerek baktığımız, uzun yıllar boyunca tek teknik adama hizmet eden takımlardan biri olmak istiyorum açıkçası, alt yapısından tutun, oyuncularına kadar, 4-5 yıl sonra tamamen tek bir teknik ekibin eseri olsun, iyi ve kötü. futbolcu patronun kim olduğunu bilsin, başkan arka plana çekilsin.
aziz yıldırım şöyle dedi, yıldırım demiören böyle dedi, frank rijkaard şöyle dedi diye dinleyelim haberleri. transfer dönemi dışında unutalım yöneticilerin isimlerini.
bilmem 4-3-3, 4-4-2, 2-3-5, böyle olsun, avrupa klübü gibi.
bu kötü bir şey olabilir, o dediğin şöyle böyle diye eleştiri de getirebilirsiniz.
benim hayalimde böyle bir şey var sadece onu söylemek istedim.