• 533
    "inanılmaz bir atmosfer vardı. taraftarlar harikaydı. tıkaçlar işe yaramadı, bir süre sonra attım. hatta biraz baş ağrısı çekiyorum." diyordu maçtan sonra basın toplantısında bodo/glimt teknik direktörü kjetil knutsen.
    şampiyonlar ligi ikinci haftasında liverpool'u taraftarının desteği ile yenerken galatasaray, salah ve arkadaşlarının stadın atmosferinden nasıl etkilendiklerini ada basını kalın puntolarla yazarken, galatasaray taraftarının da hakkını veriyordu. norveçliler de "cehenneme" pek hoş gelmediklerinin bilincinde olarak sadece teknik direktörü değil, yardımcıları da maça "kulak tıkacı" ile çıkmışlardı. yedek kulübesindekiler bir nebze de olsa kendini korusalar da saha içindekilerin öyle bir şansı yoktu?

    ki zaten ne oldum demeye kalmadan, lemina kaptığı topu osimhen'in önüne yuvarlayınca, golcü gereğini tereddütsüz yapıyordu: 1-0...

    zor olması beklenilen maç- ki deplasman ekibinin slavia prag ve tottenham karşısında oynadığı "inatçı" ve "pes etmeyen" oyun herkesi endişelendiriyordu- erken gol ve galatasaray taraftarının maça dahil olmasıyla kolaylaşıyordu. gol knutsen'in takımının ayarını o kadar bozdu ki, daha ilk on dakika olmadan osimhen neredeyse hattrick yapacaktı. ayağında topu barca misali çokça tutan, savunmadan paslarla çıkmayı ilke edinen bodo/glimt'e "kamıkaze" misali çok adamla saldırmak yerine "şok" presle topu kazanmayı tasarlayan okan buruk'un oyuncuları da verilen görevi yapınca sahada bolca pas yapan ama uğurcan'ı rahatsız edemeyen bir deplasman takımına karşı kaptığı her topla taraftarı ayağa kaldıran bir galatasaray vardı.

    ve yine bodo/glimt savunması topun kıymetini bilip, paslarla çıkmaya çalışırken, yunus'un presi bjorkan'ın kaleci yerine osimhen'e topu hediye etmesini sağlıyor ve nijeryalı golcü tabelayı ikinci defa değiştiriyordu.
    fark ikiye çıkmıştı da rakip kolay pes eden bir takım değildi, prag deplasmanında iki farktan son 10 dakikada beraberliği çıkarmışlardı, aynı iştahla maça devam ettiler, torreira'nın hatalı pasında başlattıkları akında golle burun buruna kaldılar da hauge fileleri sarsamadı. bir kaç dakika sonra da fet'in uzaktan şutu direkten dönerken, seken topu kapan sane taç çizgisi boyunca "onyekurudan koşu var" misali rakiplerini peşine takıp ceza sahasına kadar gittikten sonra osimhen'e verdi de onun plasesi auta gidiyordu. tabi o anda tribünlerden "saneeee, saneee" tezahüratları alman topçunun iştahına iştah katıyordu.

    hakem michael oliver'ın adının geçmediği, ıvır zıvır pozisyonun olmadığı, goller ve direk ile xg istatistiğine yazılacak "baba" pozisyonların olduğu ilk kırk beş dakika sona ererken galatasaraylı futbolcuların formaları terden sırılsıklam olmuştu. topu koşturan rakibine karşı hem alanı kapatmak hem de rakip sahada pres yapmak hiç de kolay değilken, bodo'lu topçular dokuz defa top kaptırırken, uğurcan'ı da bir kez ancak rahatsız edebiliyorlardı...

    ikinci yarı yine galatasaray kaptığı topu hızla değerlendirdiği bir atakla başladı, yunus boş koşu yapan barış'a attı, onun şutu kornere çıkarken, üç dakika sonra auklend'in şutunu altı pasta abdülkerim uçarak önlüyordu. deplasman ekibi sadece çok adamla ileri çıktığında savunmada boşluk vermiyor aynı zamanda defans elemanları ayaklarında topu geveleyince de galatasaray'a gol şansı veriyordu. işte o anların birinde osimhen meşin yuvarlağı çaldı, ceza sahasına girer girmez yunus'a verdi, o daha uygun pozisyondaki sane'yi tercih edince tribünler üçüncü defa gol diye bağıramıyordu. lakin, çok olmadan osimhen yine pres yaptı, yılmadan koştu, topu kaptı ve yunus'a asist yaptı: genç topçunun plasesini kaleci çeldi de seken topta yunus fileleri havalandırıyordu.

    fark üçe çıkınca taraftarın çoşkusu daha da arttı ama bodo'lular pes etmedi, yine bildikleri şekilde bolca pasla galatasaray ceza sahasına geldiler ki, ceza sahasının hemen önünden attıkları şut herkesin bakışları arasında direği yalayarak auta gidiyordu.

    bitime yarım saat kala okan buruk takıma enerji takviyesi yapmak için lemina ve barış'ı yanına alırken, sara ve eren de oyuna dahil oluyordu. bu esnada tribünlerin barış'ı yuhalaması ise maçın en saçma hareketiydi zira barış alper göze çarpan bir hata yapmamış, elinden gelen mücadeleyi de göstermişti. anlaşılan o ki, sözleşme talep etmesi sonrası siyah ekran storysi atması gol ya da asist yapmadığı her maç sonrası genç topçunun karşısına çıkacak ki "barış'ı ıslıklamak için hata yapmasını beklemek" sinsiliğinin kimseye bir faydası olmayacakken, galatasaray'a zararı olacaktır.
    sallai'nin orta şut karışı vuruşu osimhen'in bir karış önünden auta giderken, bir dakika sonra osimhen yine savunmadan topu çalıyor, vuruşunda kaleci ve savunma farkın artmasına müsaade etmezken, okan buruk maçın belki de en çok koşanları osimhen ve yunus'a taraftara alkışlatarak yanına alıyor, sahaya ıcardi ve kaan ayhan dahil oluyordu.

    galatasaraylı taraftarlar ve topçular "ağır ağır "akan dakikaların geçmesini beklerken, bodo bir gol için tüm hatlarıyla yüklenirken, galatasaray ise sane'nin hızı ve tekniği ile topu rakip kaleye taşımaktaydı. sanchez ve abdülkerim'in liderliğinde sallai ve jakobs rakiplerine pek de gol şansı vermediler de 75te bjorkan'ın ortasında helmersen kafayla norveçlilerin "şeref sayısını" kaydediyordu. kalan dakikalar için bodolular ümitlense uğurcan'ın kalesinde kayda değer bir pozisyon bulamazken, galatasaray adına sane ve eren'in şutları dördüncü gol için yeterli olmuyordu.
    attığı iki gol ve bir asistle osimhen maçın adamı oldu olmasına ama doksan dakika bitiminde herkes galatasaray taraftarını konuşuyordu. sadece yaptıkları tezahürat ve rakibi ıslıklamaları nedeniyle değil, aynı zamanda maçın başında gazze'ye destek için oluşturulan "stop the genocide" koreografisi ile de dünya basınına manşet oluyorlardı...

    kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...ray3-1bodoglimt.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın