1688
döviz kurunun yükselmeye devam etmesi ve yapılan son maaş artışlarından sonra gıda ve tekstil gibi temel tüketim ürünlerine inanılmaz zamlar gelen, ekonomisi hiç olmadığı kadar çukura sürüklenen ülke.
öncelikle sabit gelirlilerin daha zamlı maaşlarını almadan satın alma güçleri düştü. çoğu kişi son aylarda temmuz maaş artışlarına göre pozisyon almıştı, gelecek zamlarla biraz olsun nefes alacağını düşünmüştü belki ama iktisadın rasyonelitesi yüzümüze gerçekleri tokat gibi çarptı.
şirketler, bozulan fiyat algısı ve olmayan denetim mekanizması sayesinde enflasyonu bahane ederek maaş zam oranlarından ve artan vergi oranlarından çok daha fazlasını ürünlere yansıtmaya başladılar. biz "enflasyon var, bu zamlar normal, buna alışacağız" dedikçe de zam yapmaya devam ediyorlar ve servet transferi her geçen gün büyüyor.
ahlak ve etik açısından iyice zayıflamış bir toplum haline geldiğimiz için; enflasyon ortamında bile satıcı kar marjını büyütecek fiyatı belirleyebiliyor. alıcı ise bırakın tüketim alışkanlıklarından ödün vermeyi, statü için sofrasından azaltıp, kullandığı saçma sapan ürünlere uçuk fiyatlar vermeyi tercih ettiği için talep kesinlikle durmuyor. ha bu arada katiyen tüketim alışkanlıklarımızdan ödün vermemiz gerektiğini savunmuyorum; aksine avrupalı, amerikalı, uzak doğulu insanlar gibi çok daha refah içinde ve mutlu yaşam standartlarımız olması gerektiğini düşünüyorum.
ayrıca tl'deki değer kaybı ve beklenen enflasyonun yüksek olması sebebiyle talebin öne çekilmesinin enflasyonu daha da azdırması gibi bir kısır döngünün çarpıcı bir örneğini yaşıyoruz ülke olarak.
irrasyonel ekonomi politikalarından dönüş gerçek anlamda bir plan program ile kararlı şekilde yapılmazsa, biraz olsun denetim ve caydırma mekanizmaları kullanılmazsa ve toplumun dinamiklerinden bağımsız şekilde sadece kalıp müdahaleler kullanılırsa bu kısır döngüden çıkmak çok zor olacak. ekonomi bir döngü işi olduğu için çoğu sektörde fiyat balonları patlayacaktır ve dibe vurduktan sonra toparlama olacaktır ama o zamana kadar çok şey kaybedeceğimiz kesin.
öncelikle sabit gelirlilerin daha zamlı maaşlarını almadan satın alma güçleri düştü. çoğu kişi son aylarda temmuz maaş artışlarına göre pozisyon almıştı, gelecek zamlarla biraz olsun nefes alacağını düşünmüştü belki ama iktisadın rasyonelitesi yüzümüze gerçekleri tokat gibi çarptı.
şirketler, bozulan fiyat algısı ve olmayan denetim mekanizması sayesinde enflasyonu bahane ederek maaş zam oranlarından ve artan vergi oranlarından çok daha fazlasını ürünlere yansıtmaya başladılar. biz "enflasyon var, bu zamlar normal, buna alışacağız" dedikçe de zam yapmaya devam ediyorlar ve servet transferi her geçen gün büyüyor.
ahlak ve etik açısından iyice zayıflamış bir toplum haline geldiğimiz için; enflasyon ortamında bile satıcı kar marjını büyütecek fiyatı belirleyebiliyor. alıcı ise bırakın tüketim alışkanlıklarından ödün vermeyi, statü için sofrasından azaltıp, kullandığı saçma sapan ürünlere uçuk fiyatlar vermeyi tercih ettiği için talep kesinlikle durmuyor. ha bu arada katiyen tüketim alışkanlıklarımızdan ödün vermemiz gerektiğini savunmuyorum; aksine avrupalı, amerikalı, uzak doğulu insanlar gibi çok daha refah içinde ve mutlu yaşam standartlarımız olması gerektiğini düşünüyorum.
ayrıca tl'deki değer kaybı ve beklenen enflasyonun yüksek olması sebebiyle talebin öne çekilmesinin enflasyonu daha da azdırması gibi bir kısır döngünün çarpıcı bir örneğini yaşıyoruz ülke olarak.
irrasyonel ekonomi politikalarından dönüş gerçek anlamda bir plan program ile kararlı şekilde yapılmazsa, biraz olsun denetim ve caydırma mekanizmaları kullanılmazsa ve toplumun dinamiklerinden bağımsız şekilde sadece kalıp müdahaleler kullanılırsa bu kısır döngüden çıkmak çok zor olacak. ekonomi bir döngü işi olduğu için çoğu sektörde fiyat balonları patlayacaktır ve dibe vurduktan sonra toparlama olacaktır ama o zamana kadar çok şey kaybedeceğimiz kesin.