30
tek yürek diye yayınladıkları programın sahteliğine bakıyorum. ışıltılı bir stüdyo etrafına toplanmış yeni türkiye’nin ünlüleri, türkiye cumhuriyeti tarihinin en büyük felaketlerinden birini apolitik bir sadaka yarışmasına çevirmiş.
üstelik baş davetliler de memleketin asıl talancıları. ziraat bankası’nı dolandıran demirören, yüz milyonlarca dolar vergisi silinen cengiz, devlet ihalelerinden aldıkları rekor ihalelerle dünya sıralamasına giren kalyonlar, limak’lar bu şovun baş aktörleri.
programın görünmeyen kahramanı ise erdoğan. aslında bütün şov, erdoğan’ın yandaşlarına katılmayı mecbur bıraktığı bir sadaka yarışması. ihalelerden yararlanmak ve bu havuzun bir parçası olmaya devam etmek istiyorsan haracını vermek zorundasın.
sadece rantı kaybetmemek için de değil. vergi afları, 200 kere değiştirilen ihale kanunları, patlayan enflasyon ile baskılanan ücretlerle zenginliğine zenginlik katan yeni türkiye iş insanlarının namlarını hayırseverliğe çıkartacak bir şov da burası.
bir taşla birkaç kuşun hesabı var kısaca. ekran önündeki ünlü simalar koşturmacalı tavırlar ve üzgün bir ruh halindeler.“hayırsever iş insanları” para miktarını açıklamadan önce şimdi birlik ve beraberlik zamanı temalı konuşma yapıyorlar. bir dayanışma ruhu dekoru var sahnede.
sorun da burada başlıyor. bütün bu dayanışma ruhu, neden on binlerce insanın acı çektiğine yönelik sorgulamaların oluşmasını engelliyor. hayırseverliğin vicdanı rahatlatan sarhoşluğu, politize olması gereken öfkeyi de tamamen soğuruyor.
zaten soğursun diye yapıyorlar. programdan biri çıkıp da şunları sorabilir mi mesela? biz burada bu kadar para topluyoruz da gölcük depreminin ardından toplanan milyarlarca dolar deprem vergisi nereye harcandı?
ya da bunca deprem yönetmeliğine rağmen bu yeni binalar nasıl yıkıldı? kimdir bunların sorumlusu? maraş’ın deprem konusunda pilot il seçilmesine, afad’ın bölgeye dair deprem raporlarına rağmen bir çivilik bile adım atmayan siyasi irade hesap verecek mi?
artık gün saydığımız istanbul depremi’ne dair atılan bir adım var mı? yüz binlerce insanın çürük olduğunu bile bile çaresizlikten o evlerde oturmalarına daha ne kadar göz yumacağız?
bu soruları soramazsınız. çünkü o program tam da bu sorular sorulmasın diye yapılıyor.
bütün bu yaşananlar bana demokrasinin antik yunan’da ortaya çıkış hikayesini anımsattı. demokrasi, atina’da atina’yı yöneten sayılı zengin aileye karşı ortalama halkın (özgür yunan erkeğin) güçlenmesidir aslında.
demokrasinin kelime anlamı da halkın hakimiyetidir zaten. eski yunan demokrasisinin temel ilkelerinden biri de isegoria’dır. yani her yurttaşın konuşma özgürlüğü ve eşitliği vardır. her yurttaşın çıkıp istediğini söyleyebilme hakkı eşittir.
neden peki? çünkü hakimiyetin özü toplumsal ajandayı belirleyebilmektir. konuşabildiğin kadar ajandayı belirlersin. zaten antik yunan’da halk, bu sayılı zengin ailelerden forumlarda hesap sormuştur. paralarının ne kadarını topluma harcadıkları konusunda onları rekabete sokmuştur.
sonra bu zenginlerin bir kısmı halkı etkileyip daha az hesap versinler diye hitabeti güzel olanları parayla tutmuştur. yani demagoglar bulmuşlardır. bu demagoglar süslü söylemleriyle zenginlerin yaptıklarını kalbe daha dokunur kılmış, onların daha az hesap vermesini sağlamıştır.
tek yürek türkiye hikayesinin özü de bu. süslü programlar, kahramanlık ve hayırseverlik hikayeleri, ünlülerin ve iş insanlarının üzgün ve vakur insan tavırları, siyaset yapma günü değil retoriğinin hizmet ettiği nokta belli. daha az hesap vermek. gerçek sorunlara odaklanmamak.
şu depremde yaşanan felaketin boyutunu gizlemek ve siyasi sorumluluklarını muğlaklaştırmak için attıkları her bir takla midemi daha da bulandırdı. medyada sahte bir umut ve dayanışma temasının arkasına sığdırdıkları programlar ne kadar alçalabileceklerini de göstermiş oldu.
bu programdan önce kesintisiz olarak yayınladıkları mucize haberler de benzer bir işlevdeydi. ajandayı sadece kahramanlık, mucize ve mutluluk haberlerine boğmak. böylece spikerlerin adeta elinden mikrofonu alıp konuşan acılı ailelerin isyanlarını görünmez kılabiliyorlar.
artık bir toplumsal felaket anında milli birlik ve beraberlik çağrısının sorumlulukları muğlaklaştıran apolitik ruhunu değil, sorumluları cezalandırdıktan sonra bizi gelecek krizlere karşı daha hazırlıklı kılacak bir siyasi irade istiyoruz.
üstelik baş davetliler de memleketin asıl talancıları. ziraat bankası’nı dolandıran demirören, yüz milyonlarca dolar vergisi silinen cengiz, devlet ihalelerinden aldıkları rekor ihalelerle dünya sıralamasına giren kalyonlar, limak’lar bu şovun baş aktörleri.
programın görünmeyen kahramanı ise erdoğan. aslında bütün şov, erdoğan’ın yandaşlarına katılmayı mecbur bıraktığı bir sadaka yarışması. ihalelerden yararlanmak ve bu havuzun bir parçası olmaya devam etmek istiyorsan haracını vermek zorundasın.
sadece rantı kaybetmemek için de değil. vergi afları, 200 kere değiştirilen ihale kanunları, patlayan enflasyon ile baskılanan ücretlerle zenginliğine zenginlik katan yeni türkiye iş insanlarının namlarını hayırseverliğe çıkartacak bir şov da burası.
bir taşla birkaç kuşun hesabı var kısaca. ekran önündeki ünlü simalar koşturmacalı tavırlar ve üzgün bir ruh halindeler.“hayırsever iş insanları” para miktarını açıklamadan önce şimdi birlik ve beraberlik zamanı temalı konuşma yapıyorlar. bir dayanışma ruhu dekoru var sahnede.
sorun da burada başlıyor. bütün bu dayanışma ruhu, neden on binlerce insanın acı çektiğine yönelik sorgulamaların oluşmasını engelliyor. hayırseverliğin vicdanı rahatlatan sarhoşluğu, politize olması gereken öfkeyi de tamamen soğuruyor.
zaten soğursun diye yapıyorlar. programdan biri çıkıp da şunları sorabilir mi mesela? biz burada bu kadar para topluyoruz da gölcük depreminin ardından toplanan milyarlarca dolar deprem vergisi nereye harcandı?
ya da bunca deprem yönetmeliğine rağmen bu yeni binalar nasıl yıkıldı? kimdir bunların sorumlusu? maraş’ın deprem konusunda pilot il seçilmesine, afad’ın bölgeye dair deprem raporlarına rağmen bir çivilik bile adım atmayan siyasi irade hesap verecek mi?
artık gün saydığımız istanbul depremi’ne dair atılan bir adım var mı? yüz binlerce insanın çürük olduğunu bile bile çaresizlikten o evlerde oturmalarına daha ne kadar göz yumacağız?
bu soruları soramazsınız. çünkü o program tam da bu sorular sorulmasın diye yapılıyor.
bütün bu yaşananlar bana demokrasinin antik yunan’da ortaya çıkış hikayesini anımsattı. demokrasi, atina’da atina’yı yöneten sayılı zengin aileye karşı ortalama halkın (özgür yunan erkeğin) güçlenmesidir aslında.
demokrasinin kelime anlamı da halkın hakimiyetidir zaten. eski yunan demokrasisinin temel ilkelerinden biri de isegoria’dır. yani her yurttaşın konuşma özgürlüğü ve eşitliği vardır. her yurttaşın çıkıp istediğini söyleyebilme hakkı eşittir.
neden peki? çünkü hakimiyetin özü toplumsal ajandayı belirleyebilmektir. konuşabildiğin kadar ajandayı belirlersin. zaten antik yunan’da halk, bu sayılı zengin ailelerden forumlarda hesap sormuştur. paralarının ne kadarını topluma harcadıkları konusunda onları rekabete sokmuştur.
sonra bu zenginlerin bir kısmı halkı etkileyip daha az hesap versinler diye hitabeti güzel olanları parayla tutmuştur. yani demagoglar bulmuşlardır. bu demagoglar süslü söylemleriyle zenginlerin yaptıklarını kalbe daha dokunur kılmış, onların daha az hesap vermesini sağlamıştır.
tek yürek türkiye hikayesinin özü de bu. süslü programlar, kahramanlık ve hayırseverlik hikayeleri, ünlülerin ve iş insanlarının üzgün ve vakur insan tavırları, siyaset yapma günü değil retoriğinin hizmet ettiği nokta belli. daha az hesap vermek. gerçek sorunlara odaklanmamak.
şu depremde yaşanan felaketin boyutunu gizlemek ve siyasi sorumluluklarını muğlaklaştırmak için attıkları her bir takla midemi daha da bulandırdı. medyada sahte bir umut ve dayanışma temasının arkasına sığdırdıkları programlar ne kadar alçalabileceklerini de göstermiş oldu.
bu programdan önce kesintisiz olarak yayınladıkları mucize haberler de benzer bir işlevdeydi. ajandayı sadece kahramanlık, mucize ve mutluluk haberlerine boğmak. böylece spikerlerin adeta elinden mikrofonu alıp konuşan acılı ailelerin isyanlarını görünmez kılabiliyorlar.
artık bir toplumsal felaket anında milli birlik ve beraberlik çağrısının sorumlulukları muğlaklaştıran apolitik ruhunu değil, sorumluları cezalandırdıktan sonra bizi gelecek krizlere karşı daha hazırlıklı kılacak bir siyasi irade istiyoruz.