7347
bugün aylar sonra köyüme gittim. köyden taşınalı 23 sene oluyor. üniversiteyi falan bitirdikten sonra iş bulup memleketten uzağa da yerleşince zaten uzun zamandır yılda bir-iki kez gidebilir oldum. köyümü seviyorum. olur olmadık zamanlarda köyüm aklıma geliyor. bu duyguyu benim gibi full+full köylüler anlayacaktır, geri kalanlar da “ne diyo bu allahın tarhanası?” diye düşünebilir.
babam bu köyde öğretmendi. 32 yıllık meslek hayatının neredeyse hepsini bu köyde geçirdi. buradaki şu an 25-55 yaş arasında olan herkes istisnasız babamın öğrencisi. bu bazen bana inanılmaz geliyor. babamı 2021’in mayısındaki hiçbir boka yaramayan o iki haftalık tam kapanmada defnetmiştik. tam kapanmaya rağmen insanlar civar köylerden, ilçelerden, il merkezinden falan bir şekilde gelebilmişti. köyü hiçbir zaman o kadar kalabalık görmedim. sağ olsunlar.
köydeki çocukluk arkadaşlarımdan biri, babamın son öğrencilerinden, yirmilerinin sonunda hala odtü’de okuyor. tam bir boşnak boş kafa. ben de boşnak olduğum için bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum, ama siz söylerseniz kalbinizi kırarım. zencilerin kendi aralarında şakalaşmaları gibi düşünün. bu arkadaş harika bir galatasaraylı. artık anca böyle tatillerde memlekete döndüğümüzde görüşebiliyoruz. aradı geçen gün “köye gel kahvede giresun maçını* izleyelim” dedi. “ köyde lig tv mi var?” dedim. dedi “salak mısın, lig tv mi kaldı?”. dedim “haklısın. geliyorum.”
insanın köyüne yılda iki kez falan gidiyor olması en güzeli. o zaman herkes seni daha çok seviyor. girdim kahveye. herkes hal-hatır soruyor, arayı kapatıyor. gelen geçen çay söylüyor, hayır cevabını da duymuyorlar. köyümüz ağır galatasaraylı. ben on yaşımda köyden ilçeye taşınıp sınıfımda ilk defa beşiktaşlı bi çocuk görünce çok şaşırmıştım çünkü beşiktaş’ı tutan hiç yok; fenerbahçe’yi de dört kişi falan tutuyor sanıyordum. çok sonradan fark ettim ki malesef bu iki dertten muzdarip çok daha fazla insan varmış ülkemizde. allah yardım etsin valla, çok zor.
maç başladı, her an gol atacak gibi de oynuyoruz ama gol gelmiyor. ilk yarı biterken attık ama işte insan 2-0’ı görmeden ya da maç bitmeden rahat etmiyor. dubois tavana astı, herkes keyiflendi. artık gergin küfürlerin yerini keyif küfürleri aldı. maç bitti. batak masasına oturttular. onda da koyduk. sobaya da bir tam ağaç atmışlar herhalde, bütün akşam gürül gürül yandı. kemiklerim hala sıcak. gece bir gibi de köyden çıkıp annemin evine döndüm.
ulan ne keyifli bir akşamdı be! köye ne zaman gitsem yine keyifli olur zaten ama galatasaray 10’da 10 yapınca her şey daha keyifli oluyor. eve geldiğimden beri özeti bile üç kez izledim. bu yazıyı da hem kendime anı olarak kalsın, hem de galatasaray’ıma teşekkür edeyim diye yazdım.
var ol galatasaray!
babam bu köyde öğretmendi. 32 yıllık meslek hayatının neredeyse hepsini bu köyde geçirdi. buradaki şu an 25-55 yaş arasında olan herkes istisnasız babamın öğrencisi. bu bazen bana inanılmaz geliyor. babamı 2021’in mayısındaki hiçbir boka yaramayan o iki haftalık tam kapanmada defnetmiştik. tam kapanmaya rağmen insanlar civar köylerden, ilçelerden, il merkezinden falan bir şekilde gelebilmişti. köyü hiçbir zaman o kadar kalabalık görmedim. sağ olsunlar.
köydeki çocukluk arkadaşlarımdan biri, babamın son öğrencilerinden, yirmilerinin sonunda hala odtü’de okuyor. tam bir boşnak boş kafa. ben de boşnak olduğum için bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum, ama siz söylerseniz kalbinizi kırarım. zencilerin kendi aralarında şakalaşmaları gibi düşünün. bu arkadaş harika bir galatasaraylı. artık anca böyle tatillerde memlekete döndüğümüzde görüşebiliyoruz. aradı geçen gün “köye gel kahvede giresun maçını* izleyelim” dedi. “ köyde lig tv mi var?” dedim. dedi “salak mısın, lig tv mi kaldı?”. dedim “haklısın. geliyorum.”
insanın köyüne yılda iki kez falan gidiyor olması en güzeli. o zaman herkes seni daha çok seviyor. girdim kahveye. herkes hal-hatır soruyor, arayı kapatıyor. gelen geçen çay söylüyor, hayır cevabını da duymuyorlar. köyümüz ağır galatasaraylı. ben on yaşımda köyden ilçeye taşınıp sınıfımda ilk defa beşiktaşlı bi çocuk görünce çok şaşırmıştım çünkü beşiktaş’ı tutan hiç yok; fenerbahçe’yi de dört kişi falan tutuyor sanıyordum. çok sonradan fark ettim ki malesef bu iki dertten muzdarip çok daha fazla insan varmış ülkemizde. allah yardım etsin valla, çok zor.
maç başladı, her an gol atacak gibi de oynuyoruz ama gol gelmiyor. ilk yarı biterken attık ama işte insan 2-0’ı görmeden ya da maç bitmeden rahat etmiyor. dubois tavana astı, herkes keyiflendi. artık gergin küfürlerin yerini keyif küfürleri aldı. maç bitti. batak masasına oturttular. onda da koyduk. sobaya da bir tam ağaç atmışlar herhalde, bütün akşam gürül gürül yandı. kemiklerim hala sıcak. gece bir gibi de köyden çıkıp annemin evine döndüm.
ulan ne keyifli bir akşamdı be! köye ne zaman gitsem yine keyifli olur zaten ama galatasaray 10’da 10 yapınca her şey daha keyifli oluyor. eve geldiğimden beri özeti bile üç kez izledim. bu yazıyı da hem kendime anı olarak kalsın, hem de galatasaray’ıma teşekkür edeyim diye yazdım.
var ol galatasaray!