1319
gelirleri türk parası, giderleri yabancı para birimi üzerinden olan her sektör gibi kaymağını geçtim ana yemeği bile sıyrılmış olan hadise. tabağın dibindeki tortu ve sağa sola dökülen birkaç damla kaldı geride. dışarı ile olan rekabet imkanları zaten çok sınırlı hale geliyor bu durumlardan ötürü. bari kendi içinde doğru düzgün bir ürün ortaya çıksın diyorsun, orada da sıkıntılar yaşanıyor.
sadece lisansı olduğu için iş bulan yetersiz teknik direktörler var, iktidar eliyle yeni diye diriltilen takımlar var, değirmeni döndürsün diye kulübün başına getirilip bol bol iteklenen züppe başkanlar var. en kötüsü sadece yerli oyuncu kotası var diye forma giyen oyuncular var. dolu dizgin olmasa da şampiyonluğa giderken bir yerden gelen bir telefon sonrası hoca değiştirip sezonu çöpe atan da var, maçtan önce istediği kadroyu rakip yönetime iletip maçları öyle kazanıp lige çıkan da var, iki ağlayıp düştüğü ligde ertesi sene devam eden de var.
kaldı ki 5 ay sonra başlayacak olan yeni sezonda ligin kaç takımla oynanacağına, yabancı sınırının kaç olacağına, hatta var hakemi olup olmayacağına dair bahse girecek kadar emin olabilen kimse var mıdır? güya futbolu yönettiğini söyleyen federasyon başkanı dahil...
dolaptan formasını alıp sırtına geçirirken haysiyetini ve adaletini askıya bırakan hakemlerinden bahsetmiyorum bile...
tüm bu çirkefin içinde güzel hikayeler de çıkmıyor değil. ama çirkef o kadar büyük ve o kadar yoğun ki, hikayeyi arayıp bulup keyfine varabilmek çok ama çok zor hale geliyor. cumartesi ya da pazar öğlen seansında güzel bir maça denk gelme ihtimalin var hala. ama boş stadda ne dediğini kendi bile bilmeyen 20 kişinin ve 2 davulun uğultusu eşliğinde ne kadar keyif alabilirsin o maçtan? ya da yayıncı kuruluşun istediği değil stadın izin verdiği kamera açılarından yapılan yayınlar ne kadar tat verebilir, hele ki yurtdışı yayınları izledikten sonra? oynadığı futbol keyifli olsa da zengin züppe bir kulüp başkanının maçtan sonra hava atacağı bir araç haline geleceğini bildikten sonra yine de güzel futbol diyebilir mi insan?
tüm bu hengamenin içinde, öyle ya da böyle bu alışkanlığa saplanmış insanlar hariç kimselerin umrunda olmayan bir olaydır türk futbolu. sırası gelen takım taraftarı işte biraz sevinir, birkaç gün sokakta başı dik yürür, öbürleri de günlük hayatlarına dönmeyi üzüntü gibi gösterip "sevinmek için sevmedik" diye lanse edip prim kasmaya çalışır.
çünkü türk futbolu tam olarak böyledir. kenardan yan gözle bakmak için bile, ama mantıklı ama saçma bir bahane gereklidir...
sadece lisansı olduğu için iş bulan yetersiz teknik direktörler var, iktidar eliyle yeni diye diriltilen takımlar var, değirmeni döndürsün diye kulübün başına getirilip bol bol iteklenen züppe başkanlar var. en kötüsü sadece yerli oyuncu kotası var diye forma giyen oyuncular var. dolu dizgin olmasa da şampiyonluğa giderken bir yerden gelen bir telefon sonrası hoca değiştirip sezonu çöpe atan da var, maçtan önce istediği kadroyu rakip yönetime iletip maçları öyle kazanıp lige çıkan da var, iki ağlayıp düştüğü ligde ertesi sene devam eden de var.
kaldı ki 5 ay sonra başlayacak olan yeni sezonda ligin kaç takımla oynanacağına, yabancı sınırının kaç olacağına, hatta var hakemi olup olmayacağına dair bahse girecek kadar emin olabilen kimse var mıdır? güya futbolu yönettiğini söyleyen federasyon başkanı dahil...
dolaptan formasını alıp sırtına geçirirken haysiyetini ve adaletini askıya bırakan hakemlerinden bahsetmiyorum bile...
tüm bu çirkefin içinde güzel hikayeler de çıkmıyor değil. ama çirkef o kadar büyük ve o kadar yoğun ki, hikayeyi arayıp bulup keyfine varabilmek çok ama çok zor hale geliyor. cumartesi ya da pazar öğlen seansında güzel bir maça denk gelme ihtimalin var hala. ama boş stadda ne dediğini kendi bile bilmeyen 20 kişinin ve 2 davulun uğultusu eşliğinde ne kadar keyif alabilirsin o maçtan? ya da yayıncı kuruluşun istediği değil stadın izin verdiği kamera açılarından yapılan yayınlar ne kadar tat verebilir, hele ki yurtdışı yayınları izledikten sonra? oynadığı futbol keyifli olsa da zengin züppe bir kulüp başkanının maçtan sonra hava atacağı bir araç haline geleceğini bildikten sonra yine de güzel futbol diyebilir mi insan?
tüm bu hengamenin içinde, öyle ya da böyle bu alışkanlığa saplanmış insanlar hariç kimselerin umrunda olmayan bir olaydır türk futbolu. sırası gelen takım taraftarı işte biraz sevinir, birkaç gün sokakta başı dik yürür, öbürleri de günlük hayatlarına dönmeyi üzüntü gibi gösterip "sevinmek için sevmedik" diye lanse edip prim kasmaya çalışır.
çünkü türk futbolu tam olarak böyledir. kenardan yan gözle bakmak için bile, ama mantıklı ama saçma bir bahane gereklidir...